Ana SayfaRÖPORTAJ“Esat Oktay Yıldıran övenler hayatlarında hiçbir bedel ödememişler, hiçbir tecrübeleri yok, askerlikten...

“Esat Oktay Yıldıran övenler hayatlarında hiçbir bedel ödememişler, hiçbir tecrübeleri yok, askerlikten anladıkları yok, askerlikle ilgileri yok”

ABD’de yaşayan iş insanı, eski asker Mustafa Tanyeri, Esat Oktay Yıldıran2ın adının bir okula verilmesinden sonra X’teki paylaşımlarıyla dikkat çekti. Tanyeri ile konuştuk: “Eski bir ordu mensubu olarak da rahatsız oldum, bir insan olarak da rahatsız oldum. Bu sloganik milliyetçiler hayatlarında hiçbir bedel ödememişler, hiçbir tecrübeleri yok, askerlikten anladıkları yok, askerlikle ilgileri yok. Diyarbakır Cezaevi'nde işkenceye maruz kalan insanların suçu, ideolojisi ne olursa olsun ben bu insanlık suçuna karşı çıkıyorum. Suçları kesinlikle umurumda değil. Ben bölücülüğe sonuna kadar karşıyım ama bir kişi bölücü de olsa, suçlu da olsa eğer tutuklu olarak sizin elinize geçmişse ona insanlık dışı muamele yapamazsınız.”

Önce sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

58 yaşındayım. 12 Eylül darbesinden 3 gün sonra, 15 Eylül’de askeri liseye başladım. Dolayısıyla 12 Eylül öncesini de hatırlıyorum ama tabi o dönemdeki mücadeleler içerisinde yer alan birisi değildim. Ben liseye geçerken oldu darbe.  Benim üniversite eğitimim elektronik ve 1989’dan beri bilişim sektöründe çalışmalar yapıyorum. Şu anda da Amerika’ya gelmemin nedeni de bu. Türkiye’nin ilk siber güvenlik yazılımını geliştiren firmanın ben kurucusu ve genel müdürüydüm 1998 senesinde. 2000 yılında Amerika’ya davet üzerine geldik, Türkiye’de maalesef ilerleme imkanı bulamadığımız için. Şu anda da Amerika’da ilk defa politika odaklı bir sosyal medya platformunu, POLITICCA’yı ürettik. Aynı zamanda Amerika’daki tek Türk sahipli internet gazetesi olan The Election Post’un kurucusu ve sahibiyim. Gazetecilikle ilgim de oradan.

Esat Oktay Yıldıran’ın bir okula isminin verilmesinin ardından başlayan tartışmayla ilgili X hesabınızdan yaptığınız paylaşım oldukça ilgi gördü. Bu paylaşımda asker kökenli biri ve bir Türk milliyetçisi olarak Esat Oktay Yıldıran’ın övülmesine karşı çıkıyorsunuz. Neden? Esat Oktay Yıldıran ve 12 Eylül döneminde yaşananlarla ilgili neler düşünüyorsunuz?


1988’de PKK tarafından öldürülen Binbaşı Esat Oktay Yıldıran etrafında Türkiye’de son günlerde adeta sokak ağzıyla milliyetçilik yapıldığını görüyorum, özellikle sosyal medya sitelerinde. Böyle bir hava var Türkiye’de. Bu milliyetçi ağza sahip olan kimseler, hayatlarında hiçbir bedel ödememişler, hiçbir tecrübeleri yok, askerlikten anladıkları yok, askerlikle ilgileri yok ama kendileri asker gibi konuşuyorlar. Yani Türk ordusu hakkında da her türlü bilgiye sanki vakıflarmış gibi konuşuyorlar.


Şimdi ortada açık söylemek gerekirse böyle cahil bir kitle var. Bu kitle sosyal medyada her türlü yayını yapıyor aylardır, belki birkaç seneden beri. Bu Esat Oktay Yıldıran güzellemesi beni çok rahatsız etti doğrusu. Eski bir ordu mensubu olarak da rahatsız oldum, bir insan olarak da rahatsız oldum.


12 Eylül öncesi evet Türkiye’de ciddi bir kaos vardı. Gerçekten de o günleri yaşamayan ne demek istediğimizi anlayamaz bile. Hakikaten sokağa çıkmak, bazen akşamları sokakta dolaşmak, abimiz babamız eve dönecek mi korkusu yaşamak kolay duygusal travmalar değildi. 12 Eylül’de askeri darbe oldu. İlk zamanlar ben tabii o yaştaki bir çocuk olarak çok sevindim. Çünkü bu kaos ortamı bitecek diye düşündüm pek çok kişi gibi. Ayrıca da 3 gün sonra zaten askeri okula başlayacaktım, kendimi de asker hissediyordum. Benim için çok güzel bir şeydi o dönem. Ama ondan sonra tabii birtakım uygulamalar olmaya başladı ve bakış açım tamamen değişti. Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları konuşuyoruz ama sadece bir tane örnek değil ki. Her yerden topladıkları çocuklara büyük işkenceler ettiler, öldürdüler, astılar. Ben tabii o gençlerin yaptıklarını da olumlamıyorum. Yani şöyle bir şey de doğru değil; bu gençler, sağcılar, solcular, İslamcılar vs. çok ulvi amaçlarla ve fikirlerle mücadele ediyorlardı ve 12 Eylül gelip hepsini mahvetti. Bu da doğru değil. Ama bu elbette yaşananları meşrulaştırmıyor.


12 Eylül’den sonra dediğim gibi birtakım uygulamalar oldu. Hem solcular, hem güneydoğuda ayrılıkçı Kürtler, diğer taraftan İslamcılar, ülkücüler bunlar çeşitli cezaevlerine dolduruldu. Sonra Kenan Evren’in o meşhur açıklamasının uygulaması geldi “Bir sağdan astık, bir soldan” dediği. Yaşı küçük olanlar yaşları büyütülerek asıldı. Hukukun ve insanlığın kabul edemeyeceği şeyler yaşadık biz o dönemde. 12 Eylül darbesi bir sükunet getirdi evet ama bu yüzden o dönem yapılan her şeye, tüm yanlışlıklara da doğru diyemeyiz.


Ben bir anımı anlatayım o dönemle ilgili. Darbenin ilk senesi, biz lisenin birinci sınıfındayız. Daha belki 6 ay olmuş olmamış okula başlayalı. O zaman Milli Güvenlik Kurulu’ndan Korgeneral Recep Ergun geldi okula. Konferans salonuna bizi topladılar, konuşuyor. Böyle normal normal konuşurken birden bağırıyor, dakikalarca masaları yumrukluyor falan. İçimden dedim ki ‘Bu nasıl bir adam, ihtilali yapanlar arasında demek ki böyle dediler de var’ diye. Bunun gibi karakteri oturmamış ve belli birtakım insani, evrensel değerleri ıskalamış birtakım tipler sonradan çok farklı büyük yanlış işler yaptılar. Bunlardan bir tanesi de bu Esat Oktay Yıldıran. O zaman Diyarbakır’da cezaevi müdürü bile değil, iç güvenlik müdürü olan bir yüzbaşı sadece.


Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceye maruz kalan insanların suçu, ideolojisi ne olursa olsun ben bu insanlık suçuna karşı çıkıyorum. Suçları  kesinlikle umurumda değil. Ben bölücülüğe kesinlikle karşı olan birisiyim. Ben Türk kökenli birisiyim ama hangi ırktan, etnisiteden olursak olalım burada, Türkiye’de huzur ve barış içerisinde yaşayabilmeliyiz. Ama bir kişi bölücü de olsa, suçlu da olsa eğer tutuklu olarak sizin elinize geçmişse ona insanlık dışı muamele yapamazsınız.

Twitter paylaşımınızda 12 Eylül sonrası Mamak Cezaevi’nde ülkücü mahkumlara da benzer şekilde işkenceler yaptılar diyorsunuz. Belki kilit noktalardan biri bu, çünkü 12 Eylül’den sonra işkence görenler sadece Kürtler değil. İslamcılar da var, solcular da var, ülkücüler de var. Bu sebeple 12 Eylül dönemindeki işkenceler şimdiye kadar, son birkaç yıla kadar hiç övülmezdi hiçbir kesim tarafından. Ne oldu da kendisini milliyetçi, Türkçü olarak tanımlayan bazı kişiler Esat Oktay Yıldıran gibi isimleri övmeye, işkenceyi meşrulaştırmaya başladı?


Ben Mamak Cezaevi’nde bizatihi bu işkenceyi yaşayanlardan bazılarıyla da beraber iş yaptım zamanında. Yani ortak birtakım çalışmalarımız oldu. Yani birinci ağızdan anlatılan o kadar işkence anısı var ki o dönemle ilgili. Enteresan bir şey söyleyeyim; Doğu’da Kürt mahkumlara bu işkenceyi Türk kimliğini öne çıkartarak yapıyorlar. Mesela Mamak cezaevinde de Kürt askerlere ülkücüleri dövdürüyorlar. Ortadaki tezgaha bakın.


Biliyorsunuz Muhsin Yazıcıoğlu mesela bu işkence gören insanlardan biri. O da inanılmaz eziyet çekmiştir. Onun dava arkadaşları da büyük acılar çekmiştir. Ben elbette burada acıları yarıştırmıyorum birbiri ile ya da birinin acısını diğerinin önüne koymuyorum. Sadece fotoğrafı göstermeye çalışıyorum.


Önemli olan şu: Savaşta da olsa, böyle bir hapishanede de olsa elinize geçirdiğiniz insanlara insanca davranmak zorundasınız. Bu hem uluslararası hukuk kurallarıyla saptanmış, belirlenmiş bir şey hem de her şeyden önce insanlığın bir gereği. Birileri bizim elimizde her türlü şeyi yapmaya uygun bir ortamda diye onlara böyle çeşitli işkenceler yapılması kabul edilemez.


Sorunuzun ikinci kısmına gelecek olursak… Nasıl böyle insanlar son aylarda, yıllarda ‘itibar’ görmeye başladı? Böyle bir işkenceci psikopat, sanki Türk ordusunu temsil ediliyor gibi itibarlı bir şekilde anılır oldu?


Hayır, bunu ben asla kabul etmiyorum. Eminim, biliyorum, bir sürü arkadaşım var Türk ordusundaki gerçekten subay-astsubay olsun insanların çoğu gerçekten son derece kaliteli insanlar. Yani bu tür psikopatlıklar asla yapmayacak insanlar. Yakından biliyorum. Ama aramızda böyle insanlar da vardı. Yok değildi. O dönem bu insanların yaptıklarına ses çıkarmayan 12 Eylül idaresi son derece hatalıdır. Hatta hata demek yanlış olur,  tamamıyla yargılanıp hepsinin mahkum olması lazımdı. Onu yapamadık bir şekilde.


Kötü muamele insanlık suçudur. İşkence kime yapılırsa yapılsın insanlık suçudur. Hayvana da yapsan, insana da yapsan, ağaca bitkiye bile yapsan insanlık suçudur.


Bırakalım her türlü ideolojiyi bir tarafa, şimdi ne oldu? Bugün insanlar Türkiye’de bir çıkmaz içerisinde. Ekonomik sıkıntılarla boğuşuyorlar. Türkiye’ye yanlış göç politikasıyla dünya kadar yabancı geldi. Suriye’den geldi, Afganistan’dan, Pakistan’dan, Afrika’dan birçok yerden kaçak göçmen geldi ve bunlar bir şekilde bu ekonomiden bir pay almaya çalışıyorlar doğal olarak. Ev kiralıyorlar… En son Ukrayna olayından sonra da Ruslar geldi, Ukraynalılar geldi, dolar yükseldi, ekonomi bozuldu, kiralar 400-500 katına çıktı.


Ürün fiyatları yani başta gıda olmak üzere ürün ve hizmet fiyatlarında inanılmaz yükselişler oldu. %300-400 fiyatları artan ürünler oldu. TÜİK’in ilan ettiği enflasyon oranı yok tabii ki gerçek hayatta. Çok daha yüksek. Şimdi bu tabii ki bir travmadır ve insanlar bu sefer endişeye kapıldılar. Gelecek endişesine düştüler. Şimdi böyle bir duygusal atmosfer içerisinde slogancı söylemler siyasete hakim oluyor. Mesela Türkiye’de Zafer Partisi’nin başında Prof. Ümit Özdağ var, yani kendisi aslında entelektüel bir insan ama onun gündeme getirdiği bir takım konuları sahiplenen kitlesi hakkında da aynı şeyi söyleyemiyoruz.  Böyle bir ortamda herhangi bir dünya tecrübesi ya dünya vizyonu, hayat tecrübesi, entelektüel birikimi olmayan insanları sloganlarla bir noktaya doğru götürüp orayı köpürttüğünüz zaman sizin entelektüel olmanız da bir şey ifade etmez ilerde. Çünkü her şeyi kontrol edemezsiniz. Bu çok hassas ve kritik bir meseledir. Kritik bir platformdur. Orada zaman zaman her şeyi kontrol edemezsiniz. Türkiye’de bir de en son bu yaşadığımız şu terör olayı yani PKK’nın türk askerlerini şehit ettiği saldırı. Bu da tabii ki her şeyin üzerine tuz biber ekiyor.


Bu noktada bu sefer slogancı, altyapısı zayıf kitle bir çıkış yolu arıyor. Psikolojik olarak sarılacağı bir şey arıyor. Bu da onları tamamen ilkel bir şekilde  vahşi birtakım uygulamalar yapmış kişileri övmeye veya başka başka insanlık dışı işleri de normal hale getirecek bir söylemi onlar için normalleştirmeye götürüyor..


Bunu sosyal medyada çok takipçili falan Türkçü diye bildiğimiz birtakım kurumsal hesap gibi gözüken hesaplardan yapılan paylaşımlar tetikliyor. Yani o sayfalarda da bir sağduyu görmüyorum ben. İyi niyetli hesaplar olduğunu düşünmüyorum.


Mesela Zafer Partisi’nde Ümit Özdağın da çıkıp “Arkadaşlar tamam biz sonuçta milliyetçi duygulara hitap ediyoruz. Ama bunun da bir sınırı var” demesi gerekiyor ama demiyor. Söylemlerin önü arkası düşünülmüyor, hesap edilmiyor.


Her şeye sloganik tepki veriyor bu kitle… Türkçüyüm diye geçiniyorlar ama Türk tarihi okumamışlar, bir Cumhuriyet tarihi bilmezler. Böyle bir cehalet içerisinde Türkiye bir yere gitmez. Açık söylemek gerekirse bununla alakalı olarak ben Türkiye’nin kurumlarının, bürokrasinin, hükümetin de çok ciddi bir şeyler yaptığını düşünmüyorum. Örneğin göçmenlerle ilgili yanlışlıkları düzeltecek çok fazla bir şey yapmadılar.  Mesela 2013’e kadar iyi giden Türkiye ekonomisi kötü gitmeye başlayınca bir şeyler yapmaları, bu kötü gidişin önüne geçmeleri gerekiyordu. Ama maalesef onları da yeterince yapmadıklarını görüyorum ve ben endişe ediyorum.

- Advertisment -