Nahit Emre Güney’in babası Haşim Güney, 16 Temmuz 2016’da tutuklanmış ve FETÖ üyeliği suçlamasıyla 10 yıl ceza almıştı.
Haşim Güney, oğlunun cenazesine jandarma nezareti altında getirildi. Cenazeye DEVA Partili milletvekili Mustafa Yeneroğlu ve HDP’li milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu da katıldı.
Cenazeye katılan HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, Serbestiyet’e “Bu bilinçli bir tasfiye ve kırımın sonucu. Yüzlerce KHK’lı, insanlığa karşı suçlardan dolayı hayatını kaybetti. İnsanları bu kadar köşeye sıkıştırır çaresiz bırakırsanız hayat onlara çok anlamsız gelir. Çok üzgünüz” diye konuştu.
Tanıyanlar, Nahit Emre Güney’in içe kapanık ve başarılı bir öğrenci olduğunu anlatıyor. Nahit Emre Güney, ilk yerleştiği üniversitede okula alışamadığını ve zorlandığını söylüyormuş arkadaşlarına.
Babası 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tutuklanarak direkt hücreye konuyor. Nahit Emre Güney, babasının tutuklanır tutuklanmaz hücreye alınması ve görüşlerin kısıtlı olması nedeniyle çok zorlanıyor. Hem sağlık sorunları hem de psikolojik sorunlar yaşamaya başlıyor. Doktoru, okulu bırakması gerektiğini söylüyor ancak annesi okula devam etmesi için ısrar ediyor. Bu dönemde psikolojik nedenlerden dolayı ağır ilaçlar kullanıyor.
İlk önce İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolan Nahit Emre Güney, daha sonra ayrılıp Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne geçiyor.
Hayatını kaybetmesinden önce bilgisayarına bir not bırakıyor. Bilgisayarı polis incelemesinde olduğu için nota şimdilik ulaşamadık.
‘’Bazen her şeyin çok ağır geldiğini söyleyip, bu sürecin bitip bitmeyeceğini benden duymak istediği zamanları hatırladıkça içim acıyor’’
Liseden arkadaşı N.B., Nahit Emre Güney’in okul hayatına adapte olamadığından bahsetti. Nahit Emre Güney, babası tutuklandığında arkadaşına attığı mesajda ne yapacağını bilemediğini anlatmış.
N.B. şunları söyledi:
Lise yıllarında başladı Nahit’le arkadaşlığımız. Çekimser ve naif tavrıyla tanıdım onu. Aslında ailelerimiz arasında eskiye dayanan bir ilişki varmış ama kader bizi lisede yeniden bir araya getirmişti.
5 yıl boyunca devam eden arkadaşlığımız, derece yapmış olmasına rağmen yanlış tercihle aynı fakülteye girmemizden sonra daha da pekişmişti. O zaman tek sorun Nahit’in okula alışamamış olması iken, bizi büyük bir felaketin beklediğinden habersizdim.
16 Temmuz günü Nahit’ten gelen ilk mesaj ’Babam tutuklandı ve ben ne yapacağımı bilmiyorum’du. Babasının tutuklanır tutuklanmaz hücreye alınması, görüşlerin kısıtlı olması, açık görüşe hasret kalması Nahit’in günden güne çöküşünü hızlandırmıştı. Ailenin en büyük çocuğu olmasının getirdiği sorumlulukları onu gencecik bir delikanlının hayallerinden alıkoymuştu. Bazen her şeyin çok ağır geldiğini söyleyip bu sürecin bitip bitmeyeceğini benden duymak istediği zamanları hatırladıkça içim acıyor.’
‘’Zeki, başarılı, fakat içine kapanık bir çocuktu’’
Nahit’in aile yakınları ise Nahit ile ilgili şunları söylüyor:
Bir gecede lojmandan çıkarıldılar. Gidecek evleri ve gelirleri yoktu. Yapracık’ta yaşayan annesinin yeğeninin yanına sığındılar. Daha sonra da sürekli ev değiştirdiler. Ev hanımı olan annesi bir dershanede çalışmak zorunda kaldı. O zaman kardeşleri 11 ve 5 yaşındaydı.
Nahit’in aileyi bu şekilde bırakıp İstanbul’a gitmesi, annesinin çok zor şartlarda Ankara Yapracık’tan Keskin’de hücrede olan babasına ziyarete gitmesi, ona çok zor geldi. Psikolojik sorunları başladı.
Okulu bıraktı. Yıllarca Kazan’daki hastanede tedavi gördü. Aşırı zayıfladı. Sonra İstanbul Hukuk Fakültesine tekrar başvuru yapıp kabul aldı. Doktorlar gitmesini önermemişler ancak gitmiş. Annesi şimdi gitmesine izin verdiği için kendini suçluyor.’
‘’Nahit, her gece uykusunda sayıklardı, konuşurdu, rahat uyuyamazdı’’
Baran Deniz Bağatur, Boğaziçi Üniversitesi’nde aynı yurdun aynı odasında kalıyordu Nahit ile. Bağatur, Nahit’in geceleri uyuyamadığını ve uykusunda sayıkladığını anlatıyor:
‘’Nahit’le 2016 senesinde Boğaziçi Üniversitesi Kilyos Sarıtepe Kampüsü yurdunda oda arkadaşıydık. Zeki, başarılı, fakat içine kapanık bir çocuktu. Bizden yaşça büyüktü. Daha evvel İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuş, daha sonra orayı bırakıp Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne gelmişti (hatırladığım kadarıyla). Her haftasonu Yenibosna’ya yengesini görmeye giderdi, başka bir yakını olduğunu ondan işitmedim, ailesinden hiç bahsetmedi.
Çok çalışkandı, her gün yurdun çalışma salonunda ders çalışır, yemekhaneye gider, namaza gider ya da odasında dinlenirdi. Bir ara at binmeye merak salmıştı, okulun binicilik kulübüne girdi. Onun heyecanlandığını gördüğüm nadir meselelerden biri buydu. Genellikle hüzünlü bir yapısı vardı, bize pek derdini anlatmazdı.
Nahit ilk dönem İngilizce hazırlık sınavını verip, bölüme geçti, biz bir dönem daha hazırlığa devam ettik. Daha sonra sadece bir kere okulun yemekhanesinde gördüm, bir daha da haber alamadım.
Sessiz, sakin, bilgili, çalışkan, Müslüman, hüzünlü bir çocuktu. Babasını durumunu Nahit’in vefatından sonra öğrendim, keşke çekinmeseydi. Çekinecek, toplumdan soyutlanacak hale gelmeseydi de Nahit’le dertleşebilseydik. Keşke hazırlıktan sonra arayıp sorsaydık.
Nahit, her gece uykusunda sayıklardı, konuşurdu, rahat uyuyamazdı.