Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi ve DEVA Partisi yöneticisi Deniz Karakullukçu, attığı bir dizi tweette hem istismara açık bir hassasiyetsizlik gösteren stand sahibi öğrencileri hem de olayı büyük bir sorumsuzlukla istismar eden siyasetçileri eleştirdi. Deniz Karakullukçu’nun tweetleri şöyle:
“Yine kılıçlar çekildi, kimse karşısındakini doğru düzgün dinlemeden, oturup derin bir nefes almadan birbirini hain, ahlaksız, şerefsiz diye yaftalamaya, tekfir etmeye başladı. Bu tür ortamlarda kısa ve keskin ifadeler kullanmanın kimseye yararı yok, uzunca ifade etmek istiyorum:
“Baskının, hukuksuzluğun dört yanımızı sardığı karanlıkta, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin anayasal haklarını kullanarak ”üniversitelerin özerkliği, akademik özgürlük ve kurum için demokrasi” şiarıyla düzenledikleri meşru ve barışçıl eylemler ülkemize umut ışığı olmuştur.
“Bu süreçte iktidar, eylemleri her fırsatta gayrimeşru kılmaya çalışmış, bir aydır birçok farklı yaşam biçimine ve hayat görüşüne sahip binlerce öğrencinin katıldığı eylemlerden birkaç öğrenciyi ve saniyeyi göstererek katılan herkesi terörist ilan etmeye kadar vardırmıştır.
“Eylemler zaten ilk günün ardından tamamen kampüs içine çekilmiş, rektörlük önünde adeta bir bahar şenliği havasında en ufak şiddet ve vandalizm suçlamasının yapılmasını imkansızlaştıracak kadar sakin ama etkili bir protestoya dönüşmüştür.
“Ellerinde üstünde kelime-i tevhid, altında ‘kula kulluğa ve sömürüye karşı’ yazılı el pankartları taşıyan öğrencilerle gökkuşağı bayrağı sallayan öğrencileri omuz omuza hak mücadelesi verirken görmek, bir arada yaşam yerine çatışmayı savunan iktidar için korkutucudur.
“Birkaç gün önce ise birkaç öğrenci, kampüs meydanında tablolar koydukları stantta Kâbe fotoğrafının üzerine şahmeran figürü konmuş bir illüstrasyon sergilemiş. Bu standı birkaç öğrencinin bireysel inisiyatifiyle kurduğunu ve eylemlerin bilinçli bir parçası olmadığını ekleyelim.
“Şimdi asıl konuya gelelim. Öncelikle kamuoyu bu illüstrasyonun varlığından tablonun yerde bulunduğu birkaç saniyelik görüntüyle haberdar oldu, ilk iddia illüstrasyonla veya stantla ilgili değil, ‘Boğaziçi’nde gelip geçen yere konulan Kâbe fotoğrafının üstüne basıyor’ yalanıydı.
“Bunun bir de ‘yere Kâbe fotoğrafı koyup tavaf ediyorlar’ hali var, ikisi de yalan. Olayın bu iki çarpıtmayla alevlendiğini, illüstrasyonun sonradan fark edildiğini unutmamak lazım. Olayların sırasına uygun gitmek adına öncelikle söz konusu olaya eleştiri getirmek istiyorum.
“Pürüzleri, yalanları, çarpıtmaları attığımıza göre işin salt gerçeğine gelelim. Bu illüstrasyon doğası gereği provokatif bir görsel (provokasyon amacı güdülerek yapılmış demiyorum, altını çizerim) ve standı kuran arkadaşların çok daha hassas davranmaları gerekirdi. Şu yüzden:
“Boğaziçi’ndeki protestolar birbirinden çok farklı kişileri ve bileşenleri demokratik ilkeler temelinde bir araya getirmeyi başardı, ki bu Türkiye tarihinde çok az sayıda görülmüş bir olaydır. Böyle bir ortamda dengeler gözetilmeli, ortak akla aykırı davranışlardan kaçınılmalıdır.
“Böylesine tarihi bir uzlaşı ortamının göbeğine, Türkiye’nin (aynı zamanda Boğaziçililerin) büyük çoğunluğunun mensup olduğu İslâm dininin en kutsal değerlerinden birinin yerine herhangi bir başka ”şey” koyarak sergilemek, büyük tepki göreceği öngörülebilir bir davranıştır.
“Meseleye yalnızca fayda eksenli bakarak ‘bakın iktidara ve kayyuma istediğini verdiniz’ demek de sığ bir tavırdır. Bahsettiğim geniş katılımdan, farklılıklardan ve ortak zeminden ötürü bu görseli oraya asmama sağduyusu, daha en başından asan kişilerce gösterilmeliydi.
“İnançlı insanların dini hassasiyetleri doğrultusunda rahatsızlık verici, saygısızca buldukları görüntüleri ahlaki yönden eleştirmeleri, istedikleri üslupla yazılı/sözlü tepki göstermeleri de doğaldır. Ancak insan iğneyi önce kendine batırmalı: Mesele bununla sınırlı kalmadı.
“İktidarın propaganda makinesi hemen çalışmaya ve eylemlere katılanlara topluca iftiralar atılmaya, tehditler yöneltilmeye başlandı. İnsanların dini kutsalları, manevi hassasiyetleri bir kez daha meşru bir toplumsal olay karşısında siyasi amaçlara araç yapıldı.
“Üstüne üstlük Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘herkese eşit mesafede durma’ sorumluluğu taşıyan içişleri bakanı, söz konusu görsel aracılığıyla bu ülkede her an diken üstünde olan ve her daim ötekileştirilmiş bir grubu kimlikleri üzerinden bir hakaret ifadesi kullanarak hedef gösterdi.
“Şurası açıktır: Dört üniversite öğrencisinin iki gündür devletin cumhurbaşkanı yardımcısından içişleri bakanına, diyanet işleri başkanından valisine kadar bütün üst kademesince topa tutulması ve hedef gösterilmesi akıl almaz derecede tehlikeli bir gerginlik yaratma çabasıdır.
“Siyasetçilerin, özellikle de devleti yönetenlerin sorumluluğu, ülkedeki huzur ve güven ortamını paramparça edebilecek derecede öfke dolu sözler sarf etmek değil, netameli konuların toplum içinde tartışılıp özgürce ifade edilebileceği bir diyalog kültürünü güvence altına almaktır.
“İktidar partisinin ve (daha kötüsü, siyasileşmemek üzere varlığını sürdüren) bürokrasinin mensuplarının, yargı bağımsızlığına aykırılık yaratacak biçimde böylesine kutuplaştırıcı bir konuda adeta hukuki yaptırım kampanyası düzenlemeleri de demokrasimiz açısından utanç vericidir.
“Bu mesele bir dini hassasiyet meselesinin, Boğaziçi meselesinin çok ötesinde, iktidarın çarpıttığı gerçeği tek başına bağırdığı ve kendisiyle en ufak nüans olmadan, aynı frekansta çıkmayan her sesi devletin bütün araçlarını ve otoritesini kullanarak susturduğu bir siyasi krizdir
“Gözaltına alınan ve tutuklanan öğrencilerin hakkını savunmak; onların şahsiyetlerini, düşüncelerini ve eylemlerini savunmak demek değildir. Hukukun üstünlüğüne ve her bireyin kanun önünde eşit olması ilkesine sahip çıkmak, hukuki kararlarda keyfiliğin karşısında durmaktır.
“Ülkemizdeki gidişattan, adaletsizliklerden rahatsızlık duyduğumuzu ifade ediyorsak, bu tür ilkesel meselelerde ‘yanlış anlaşılma’, ‘hedef gösterilme’, ‘sözlerimizin çarpıtılması’ korkusundan arınmış biçimde sadece ve sadece hakkı savunmalıyız. Konuşmadan değişim olmaz.
“Zıt görüşten insanların sadece kendi ifadesinin özgürlüğünü değil herkesin ifade özgürlüğünü savunması, her olayda yasal yollar aramak yerine en uç hatta ahlaksızca olduğu düşünülen konuların dahi kamusal tartışma ve eleştiri düzleminde kalması ülkemiz için en hayırlısıdır.”