Ana SayfaHaberlerGündemAli Babacan: ‘Operasyonun en büyüğü kötü yönetim’

Ali Babacan: ‘Operasyonun en büyüğü kötü yönetim’

DEVA lideri Ali Babacan, Habertürk canlı yayınında İstanbul Sözleşmesi, LGBT hakları, HDP ile ilişkiler ve ekonomi ile ilgili dikkat çekici sözler sarf etti.

DEVA Partisi lideri Ali Babacan, dün (23 Temmuz) Ankara’da Habertürk’ün konuğuydu. Parti kurmasından sonra ilk defa ana akım bir haber kanalının konuğu olan Babacan, Nihal Bengisu Karaca, Nagehan Alçı, Mehmet Akif Ersoy ve Deniz Zeyrek’in sorularına yanıt verdi.

Ayasofya için davet almadığını söyleyen Babacan’ın İstanbul Sözleşmesi, LGBT hakları, HDP ile ilişkiler ve ekonomi ile ilgili sözleri dikkat çekiciydi.

İstanbul Sözleşmesi

İstanbul Sözleşmesi, biliyorsunuz Avrupa Konseyi kapsamında yapılan bir sözleşme, Avrupa Birliği değil. Yani Avrupa Konseyi bizim tam üyesi olduğumuz, bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sistemini de içeren bir mekanizma ve biz oraya tam üyeyiz. Anlaşmanın özü ne? Kadına şiddet ve aile içi şiddet yani kadına şiddetin ve aile şiddetin önlenmesine dönük bir uluslararası sözleşmeden bahsediyoruz, yani sadece Türkiye’nin meselesi değil bu, bütün dünyanın meselesi. Ve 5 yıl askıda kalıyor bu sözleşme, 2011’den 2016’ya kadar. 5 yıl askıdayken de hiç kimse hiçbir şey demiyor. Dönüyor dolaşıyor 2020 yılına geliyoruz, 9 sene sonra ya bu sözleşmede şu mu vardı, bu mu vardı? Şimdi ben herkesten şunu istiyorum gerçekten herkes bir okusun, web sitesinde var. İstanbul Sözleşmesi’nde ne diyor, ne yazıyor? Orada hani kulağı tırmalayan, 9 sene önce kabul edilip de bugün “ya yanlış yapmışız” denilen ne var? Şu anda herkesin ortak bir ilkesi olmalı, o da önce insan. İnsanı merkeze alacak şekilde bakmanız lazım. Hele hele bu sözleşme tamamen kadın odaklı bir sözleşme, kadına şiddet ve aile içi şiddet. Her gün bir başka kadın cinayetiyle uyanıyoruz, yazıktık, günahtır, inanın her haberde içimiz bir cız ediyor. Sebebi ne olursa olsun önemli değil, şimdi fakatı-aması yok bu işin. Yani bütün o bahsettiğiniz ifadeler var ya hep ama, fakat ifadesi. Yani kadın mı? Kadın. Yaşam tarzı şöyle böyle olabilir, yani yaşam tarzıyla insanları yargılayıp da tersten okuduğunuzda eğer yaşam tarzı farklıysa şiddeti hak ediyor mu, bunu mu diyeceksiniz yani? Bunu söylesinler göreyim hani. Dilleri varamıyor, ama tersten okuduğunuzda bu İstanbul sözleşmesi’yle ilgili her türlü değişikliğin altında eğer yaşam tarzı farklıysa şiddeti hak ediyor ifadesi var. Ya, bunu nasıl savunabilirsiniz böyle bir şeyi? Akıllara durgunluk verici bir şey, yani böyle ayıramazsınız insan insandır, hukuk karşısında herkes eşittir. Yani hayat tarzı farklı diye şiddete böyle yumuşak bakan, kapıyı açan, kapıyı aralayan böyle bir şey olamaz, inanın akıllara durgunluk veriyor. Ama ne yapıyorlar şimdi? Belli toplum kesimlerine WhatsApp gruplarıyla dezenformasyonla bu İstanbul Sözleşmesi’ni bambaşka şekil olarak anlatıyorlar. Görmüşsünüzdür o dezenformasyon dokümanlarını, neler neler söylüyorlar yani. Yani gerçekten bağlamından koparıp tamamen partinin, AK Parti’nin kendi tabanına, o taban ki daralıyor her geçen ay daralıyor onu da görüyorlar. O tabana farklı bir algı oluşturup, bakın bizden başka bunları dillendiren yok deyip yine kutuplaştırıp sen İstanbul Sözleşmesi’nden yana mısın, yoksa karşı mısın diye kutuplaştırmacı, ayrıştırmacı bir siyaset üzerinden bir tutum var, inanın çok üzülüyoruz buna, yani yazıktır. Yani az bir şey hani aklı başında olan, okuyan, yani şimdi Kur’an-ı Kerim indiriliş sırasına göre ilk ayetidir ya oku değil mi? Oku. İnsanlar okusun lütfen ya biraz baksınlar ne yazıyor burada? Bu anlaşmanın neresinde ne var yani? Şimdi tamamen hayali bir algı oluşturup o algı üzerinden anlaşmadan çekiliyor. Bir de uluslararası anlaşma ya, yabancılar da bizim iyiliğimizi hiçbir zaman istemez ya. Ya bu İstanbul’da ev sahipliği yapmışız, yüzde 100 tam üyesi olduğumuz bir kurum bu ve eğer tartışılması gereken bir madde varsa Avrupa Konseyi’ni çağırırsınız toplantıya, dersiniz ki bu maddenin şurası yanlış olmuş gelin biz bunu değiştirelim dersiniz eğer gerçekten 9 yıl sonra bir hata fark edilirse. Bu tamamen tek taraflı yapılıyor ve Türkiye için de yapılıyor yani. Biz parti programımıza yazdık, hani kadına şiddetle mücadelede Türkiye’nin imza attığı bütün uluslararası anlaşmaların biz arkasındayız diye imza attık, bizim parti olarak tutumumuz çok açık. Şimdi bunu test edecekler, anketler yapacaklar, yine bakacaklar. Tutar mı, tutmaz mı? Bu ne kadar oy getirir, ne kadar oy götürür? Hesap inanın bu hesap yani. Yazıktır ya, burada kadın ve şiddet söz konusu. 

İstanbul Sözleşmesi bir üst hukuk normu. Daha sonra bizim kendi iç hukuk normumuz var, o da 6284 Sayılı Yasa biliyorsunuz, 2012’de çıkan. Şimdi o iç hukuk normunda nüanslarla oynamak her zaman mümkün yani. Eğer varsa çok çok kaygılanılan bir nokta, mümkün. Ama biz bunu detaylı araştırdık, dış politika açısından, uluslararası yükümlülükler açısından araştırdık, insan hakları açısından, kadın politikalarımız açısından oluşturduğumuz komisyon bunu çok detaylı bir şekilde çalıştı, farklı kesimlerle konuştuk. Ve nihayetinde bizim parti olarak geldiğimiz nokta bu sözleşme konusunda biz çok netiz, bu sözleşme kesinlikle muhafaza edilmeli, bunu inanın anlatamayız ve büyük vebali var onu da söyleyeyim, bu sözleşmeden geri çekilmenin.

LGBT hakları

LGBT yürüyüşlerine ne diyorsunuz efendim? Nagehan’ın sorusuna, yasaklanmasına?

Bu konuda da bizim tutumumuz açık yani, biz insanların yaşam tarzını olduğu gibi kabullenmeden yanayız.

Yürüyüşe?

O zaten gösteri özgürlüğü çerçevesinde düşünülmesi gereken bir konu.

Yürüyebilirler, yürümeliler diyorsunuz.

Ama niye yürüyorlar ona bakmak lazım, niye yürüyorlar? Yani siz toplumun bir kesimini yaşam tarzı sebebiyle düşmanlaştırıyorsanız, hele hele bir azınlık üzerinden hani milli ve dini hassasiyetleri de körükleyerek bir azınlık düşmanlığı üzerinden ya da azınlık demeyelim de az sayıda bir insan, az sayıda bir yaşam tarzı oluşturan insanların üzerinden düşmanlıkla öbür taraftan oy toplamaya çalışıyorsanız, bunlar yazıktır, bu ülkenin insanına yazık yani. Şu da var tabii: Aile kavramı da çok önemli, yani sağlıklı bir toplum ancak hani sağlam ailelerden oluşur, yani aile yapısını sağlam tutmak, korumak da önemli bir konu. Devletin görevidir.

HDP ile ilişkiler 

HDP’yi nereye konumlandırıyorsunuz siz? HDP sizce, yani 6 milyon oy almış bir parti olarak nerede duruyor, nerede durması gerekiyor?

HDP şu anda hukuki meşruiyeti olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilen bir siyasi parti. Yani hukuki meşruiyeti olmasa zaten öyle bir parti bugün Meclis’te olmaması lazım. Ama bu partinin siyasi meşruiyetini sürekli olarak aşındırma çabası var, bu iktidar tarafında var, sürekli bunun siyasi meşruiyetini aşındırma çabası var. Ama ne olursa olsun, sizin de dediğiniz gibi, halkın yüzde 10’undan, 11’inden, 12’sinden oy almış bir partinin siyasi meşruiyetini siz aşındıramazsınız, o bir realite. Yani yok varsayıp ona oy veren kesimi de tamamen itersiniz, ötelerseniz, zaten onlardan bana oy gelmez dersiniz, toplumun bir kısmını alıp siyaset yapmaya çalışabilirsiniz. Ama bu ülkeyi bütünleştirmez, birleştirmez, bu ülkeyi o arzu ettiğimiz iyi geleceğe götürmez.

Siz HDP’yle ittifak yapar mısınız?

Biz ittifakları hiç konuşmuyoruz ve düşünmüyoruz dediğim gibi. Tamamen şu anda biz kendi özgün siyasi kimliğimizi inşa ediyoruz. 

KHK’lıların durumu

Çözülemeyen KHK meselesi var. Birçok kişi beraat kararı ya da takipsizlik almasına rağmen işlerine iade edilemediler. Özel sektörde de iş bulamıyorlar. 

Şimdi Orta çağlarda insanları damgalarlarmış ya böyle alnına damga, koluna damga, o damgayı yiyince bir daha toplum içine çıkamayacak.

Neden çözülemiyor? Aslında basittir bunun müdahalesi, bir karara bakar, hatta Cumhurbaşkanının ifadesine bakar, neden çözülmüyor?

İnat, kişisel rövanşlar, inat. Bakın biz programımıza açık açık yazdık, yargı sürecinden geçmiş ve yargı kararı neticelenmiş, nihayete ermiş ve beraat etmiş, suçsuz olduğu kanıtlanmış herkesin haklarının aynen iade edilmesi lazım, başka türlü düşünülemez, o zaman bunun adı hukuk devleti değildir başka bir şeydir yani.

Göreve mi dönmeliler diyorsunuz siz KHK’lılar? Yani yargıda mesela beraat etmiş bir subay atılmış, göreve mi dönmeli, yoksa?

Görev derken şöyle: İlla yetkili pozisyona dönmesi şart değil…Yani devlet ihtimaller üzerinden de kendini korumaya alır, çünkü yani o önemli yani. Bazen hani hukuk süreci işler ama…

Nazi dönemi Almanyasında o beş yıl bir arınma süreci vardı Nazilerin, ona benzer mi?

En azından özlük hakları aynen konmalı geri. Yani bu insanlar eğer mahkeme kararıyla beraat ettilerse özlük hakları aynen iade edilmeli. Ama çok da kritik bir görev vermek zorunda değilsiniz, hemen kritik bir birimin başına koymak zorunda değilsiniz, yani devletin en mahreminin içine sokmak zorunda değilsiniz, ama en azından iadeyi itibar ve özlük haklarının iadesi. Ondan ötesi zaten yönetimin vereceği bir karardır.

Ekonomideki bozulmanın sebebi dış güçler mi? Türkiye’ye ekonomik operasyon yapıldı mı?

Şimdi Türkiye’ye yapılan ekonomik operasyonun en büyüğü, akıl dışı, bilim dışı, rasyonalite dışı ve tamamen popülizme dayalı ekonomi uygulamaları, ben adına politika bile diyemiyorum, çünkü yan yana koyduğunuzda, alt alta yazdığınızda bu bir politika değil, yani kötü politika bile diyemiyorum, çünkü politika değil, birbiriyle tamamen tutarsız adımlar. 

İçeriden verilmiş yanlış kararları söylüyorsunuz.

Operasyonun en büyüğü kötü yönetim. 

- Advertisment -