Ana SayfaHaberlerGündemİstanbul'da sel felaketinin asıl nedeni 'betonlaşma'

İstanbul’da sel felaketinin asıl nedeni ‘betonlaşma’

 

Son yıllarda İstanbul sık sık sel felaketlerine sahne oluyor. 15 milyon nüfuslu mega kent 17 Ağustos Cumartesi günü yine sağanak yağışa teslim oldu. Meydana gelen sel felaketinde sokaklar nehre dönerken, çok sayıda ev ve iş yerini su bastı, bir vatandaş yaşamını yitirdi. Peki bu felaket kısa vadede önlenebilir miydi?

 

Uzmanlara göre sel felaketlerinde iklim değişikliğinin rolü olsa da bu tip doğa olaylarının kentler için yarattığı riskler, uzun vadeli çözümler üretildiği taktirde yönetilebilir. İstanbul’un aşırı yağışlardan bu kadar şiddetli etkilenmesinin ardında yatan asıl neden ise artan betonlaşma.

 

DW Türkçe’ye konuşan Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, İstanbul’da artık yağmur sularının süzülebileceği bir ortam kalmadığını belirtiyor. İstanbul’un 30 senedir kent selleriyle boğuştuğunu vurgulayan Türkeş, bu tip felaketlerin ardından yetkililerin açıklamalarında sık sık yer alan ‘mevsim normallerinin üzerinde yağış’ ifadesinin de bir savunma olmayacağı görüşünde.

 

'Yüzey sıcaklıkları arttı'

 

Türkeş “Küresel iklim değişikliğinin özellikle Akdeniz havzasında beklenen etkilerinden bir tanesi; hava sıcaklıklarının artması, hidrolojik döngülerin kuvvetlenmesi, geçmişe göre sağanak yağışların daha sık görülmesi. Bu beklenen bir durum” diyor.

 

Gök gürültülü sağanak yağışların her zaman olduğunu, ancak yüzey sıcaklıklarının artmasının, yüzeyin nem tutma kapasitesini artırdığını bunun da ciddi atmosferik değişimlere yol açtığını ifade eden Türkeş, bu nedenle daha şiddetli etkiler görüldüğünü, birim alana daha kısa sürede daha hızlı ve büyük taneli yağmur damlaları düştüğünü anlatıyor. Profesör Türkeş’e göre aynı nedenden dolayı bir yandan kış kuraklıkları artarken diğer yandan daha sık dolu ve hortum görülüyor.

 

'Akarsu kanalları yok edildi'

 

Ancak İstanbul’da sıklıkla görülen sel felaketlerinin tek nedeni küresel ısınma değil. Türkeş bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Mega kent artık o kadar aşırı oldu ki ne gök gürültülü sağanak yağışları giderebilecek doğal akarsu kanalları kaldı, ne de bu ani sağanak yağışlar sonucu kent sellerini engelleyebilecek yağmur alt yapısı yapılabildi. Her taraf asfalt, her taraf bina. Yağışın normal süzülebileceği yeraltı sularına dönüşebileceği ortam kalmadı, doğal akarsu morfolojisi yok edildi. Bu nedenle iklim değişikliğinin şiddetlendiği bu olaylar kent sellerine neden oluyor.”

Normal şartlarda yağmur damlalarının bir kısmının ağaçlarda, otlarda kaldığını, bir kısmının buharlaştığını, diğer kısmının da akarsular tarafından toplandığı, toprakta süzüldüğünü ifade eden Türkeş, “Evet, hava olayları daha şiddetli oluyor ama biz de ormanları yok ediyoruz, her tarafı betonla kaplıyoruz, topoğrafyayı yok ediyoruz” diyor.

 

'Doğabilimcilerle çalışılmalı'

 

İklim değişiklikleri gözetilerek altyapı sistemlerinin yeniden tasarlanması gerektiğine işaret eden Türkeş, bu noktada uluslararası kuralları da dikkate almak gerektiğini vurguluyor. Türkeş, altyapı sistemleri hazırlanırken kesinlikle doğabilimciler, fiziki coğrafyacılar, klimatologlarla birlikte çalışılması gerektiği görüşünde.

 

Politeknik Yönetim Kurulu Başkanı İnşaat Mühendisi Ersin Kiriş de Profesör Türkeş ile aynı görüşte. Kiriş, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, İstanbul’daki plansız yapılaşmanın altyapı sorunlarını da beraberinde getirdiğini vurguluyor.

 

Ersin Kiriş’e göre yetkililerin ‘mevsim normallerinin üstünde yağmur yağdı’ gerekçesi de teknik açıdan anlamsız. Kiriş bunu şöyle açıklıyor: “Yağmur suyu drenajı, planlama-projelendirme, inşaat ve işletme-bakım aşamalarıyla hayata geçirilir. Yağmur suyu drenajının kentlerde 100 yıllık, 500 yıllık yağış rejimi ve uzun vadeli yapılaşma koşulları göz önüne alınarak hesaplanması gerekir. Bu aşamalarda bilimsel ve teknik gereklilikler yerine getirilmez ise su baskınları, taşkınları yaşanır.”

 

'Usulsüzlükler de etkili'

 

Kiriş’e göre de İstanbul’da kontrolsüz yapılaşma faaliyetleriyle yok edilen yeşil alanlar, parklar, artan beton yüzeyler, suya toprakla buluşacağı alan bırakmıyor. Bunun yanı sıra planlama-projelendirme, inşaat ve işletme-bakım aşamalarındaki usulsüzlükler kenti afet kenti haline getiriyor. Doğal yağmur drenajları olan dereler kapalı kesitlere alınıyor, dere taşkın sınırları yapılaşmalara açılıyor.

 

Bu uygulamaların fazlaca yapıldığı ilçelerde su baskınlarının ya da taşkınlarının daha sık yaşandığına işaret eden Kiriş “İstanbul gibi eğimli bir kentte yağmur suyu kolayca tahliye edilebilecekken, su baskınlarının ve taşkınlarının rutin hale dönüşmesinde uzun yıllardır İBB’yi yönetenlerin büyük sorumluluğu var” diyor.

 

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Sedat Durel’e göre de kentteki sellerin asıl nedeni zemin yapısı ve yağış rejimi dikkate alınmadan yapılan betonlaşma. DW Türkçe’ye konuşan Durel, İstanbul’daki İstiklal Caddesi’nde yaklaşık iki asır sel olmamışken, geçen yıllarda buradaki betonlaşmanın ardından caddenin sular altında kaldığını hatırlatıyor.

 

'Yağış şiddeti hesabı yanlış'

 

İstanbul’un mevcut altyapı ve doğa olayları düşünülmeden geliştirildiğini vurgulayan Durel, bu durumun afetlere davetiye çıkardığı görüşünde.

 

Durel’e göre ciddi mühendislik hataları da söz konusu. Odanın 2019 İstanbul Çevre Durumu Raporu’na dikkat çeken Durel, “Yağmur suyu projelerine esas olan yağış şiddeti hesabı önceki hesaplardan daha düşük çıkmış, yenilenen iki yapı dışında da hiçbir yerde revize edilmemiştir. Yani hatalar maalesef ki had safhada. Bölge incelenmeden, yağış rejimleri incelenmeden yalızca kamu kaynaklarını yağmalamak maksadı ile yapılan altyapı çalışmaları tüm İstanbulluları tehlike altında bırakıyor” diyor. Durel, altyapı sistemlerinin ortalama yağışa göre değil en yüksek yağışı kaldırabilecek şekilde yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.

 

'Risk yönetilebilir'

 

Denize yakın ve eğimli bölgelerin altında yer alan, eski dere yatakları üzerinde bulunan bölgelerin daha yüksek bir risk altında olduğuna işaret eden Durel, ancak İstanbul’un bir bütün olarak risk altında olduğunu, bunun da istenirse yönetilebilecek bir durum olduğunu belirtiyor.

 

Selin olumsuz sonuçları ise maddi zarar ve ölümle sınırlı değil. Yağmur sularının kanalizasyon suları ile birleşmesinin bulaşıcı hastalıklara neden olabileceğini vurgulayan Sedat Durel, “İSKİ kollektörlerinin yeni yüklerle taşıma kontrolü acilen yapılmalı, ızgara sayıları artırılmalı, yapılar rehabilite edilmeli, dere ve yağmur suyu bakım ve temizliği için yeni birimler oluşturulmalı” diyor.Yağmur suyu işletmesi ve altyapı inşası işleri için yapılan başvuru sisteminin çok karmaşık halde olduğuna işaret eden Durel; İlçe Belediyeleri, İSKİ Kanalizasyon Daire Başkanlığı, İBB Yol Bakım Müdürlüğü, İSKİ Şube Müdürlükleri ve Atık Su İnşaat Dairesi’nin yer aldığı bu çoklu sistemin sorunların çözümünde engel olduğu görüşünde. Durel, İBB bünyesinde yağmur suyu ve dereler daire başkanlığı kurulması gerektiğini savunuyor.

 

Ne olmuştu?

 

İstanbul’da 17 Ağustos’ta meydana gelen sel felaketi sırasında sosyal medyada İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu nerede sorusu gündeme geldi. Daha sonra İmamoğlu’nun Bodrum’da tatilde olduğu öğrenildi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün uyarılarını dikkate almadığı konusunda eleştiriliyor.

 

Ekrem İmamoğlu, sel felaketinin ardından pazar günü İstanbul’a dönerek selden zarar gören iş yerlerini ziyaret etti. Ardından tekrar Bodrum’a dönen İmamoğlu, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün kendilerini geç uyardığını, ‘kuvvetli’ yağış uyarısı değil ‘orta şiddetli’ yağış uyarısı yaptığını belirterek kendini savundu. Meteoroloji Genel Müdürlüğü ise 14-15-16 ve 17 Ağustos tarihlerinde İstanbul için kuvvetli yağış uyarısını tüm belediyelere yolladıklarını, İmamoğlu’nun sadece 17 Ağustos’taki uyarıyı dikkate aldığını belirtiyor.

 

 

 

- Advertisment -