Ana SayfaHaberlerGündem“Yıl bitmeden partiyi kuruyoruz”

“Yıl bitmeden partiyi kuruyoruz”

 

Parti kurma hazırlıklarına hız veren Ali Babacan Karar Gazetesinden Ahmet Taşgetiren ve Yıldıray Oğur'un sorularını cevapladı. 

 

Ahmet Taşgetiren: Bir yola çıkıyorsunuz. Onun bir öncesi var. AK Parti bünyesinde uzun bir yürüyüşünüz oldu. 13 yıl bakanlık, 14 yıl MKYK üyeliği yapmıştınız. En uzun bakanlık yapmış kişi olarak görünüyorsunuz. Ama şimdi oradan ayrılıp farklı bir yola çıktınız. AK Parti’de ne oldu da bu uzun beraberliğe son verme gereği ortaya çıktı?

 

Ali Babacan: Biliyorsunuz ben 2001 yılında siyasete AK Parti’nin kurucu üyesi olarak girdim, partiyi kuranlardan birisi oldum. Uzun yıllar MKYK ve Bakanlar Kurulu üyeliği yaptım. O döneme şöyle bakacak olursak 2001 ekonomik krizi vardı. 28 Şubat’ın atmosferi hâlâ yoğun bir şekilde hissediliyordu. Türkiye 1990’lı yılların siyasi çalkantılarından çıkmaya çalışıyordu. AK Parti bir bakıma bütün bu sorunları aşmak için, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı bu derin, uzun süren sorunları aşmak için, önemli bir çıkış imkânıydı Türkiye için.

 

Ülkemize hizmet etmenin pek çok farklı yolu var ama, eğer içinde bulunulan şartlar kısa zamanda büyük değişiklikleri gerektiriyorsa, bunu yapmak ancak siyasetle mümkün. Üç nesil ticaretle uğraşan bir ailenin ferdi olarak siyasete girmemin en önemli sebeplerinden birisi buydu.

 

Uzun yıllar güzel sonuçlar elde ettik. Önemli ilkeler ortaya koyduk. Adaleti tesis etmek, işi ehline vermek, kararları istişareyle almak, kurumların itibarını korumak, şeffaf olmak ve belki de en önemlisi önce insan diyebilmek. Bunlar çok önemli ilkelerdi.

 

Taşgetiren: AK Parti’nin o dönemdeki ana perspektifiydi.

 

Babacan: Evet. Kesinlikle. Aynı zamanda insan hakları, özgürlükler, çoğulcu demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi değerler de bizim hep savunduğumuz, inandığımız değerler. Bu ilke ve değerler bizim için dönemsel bir siyasi tercih değil. Bizim ahlaki ve toplumsal hayat ideallerimiz bunlar. AK Parti ile beraber bütün bu ilke ve değerleri hayata geçirmeyi amaçladık. Bunların uygulandığı süre içerisinde çok güzel başarılar elde ettik. Türkiye dünyada çok itibarlı bir ülke oldu. Türkiye’nin uluslararası sistemdeki, uluslararası ilişkilerdeki etkisi arttı. Ve halkımızın refah seviyesi de ciddi şekilde yükseldi. Genel anlamda Türkiye’de yaşam kalitesi yükseldi. Bütün bu başarılardan sonra, Türkiye’nin şu anda içinde olduğu durum gerçekten bizi üzüyor. Ve niye bu durumda ülke diye baktığımızda da bu ilkelerden ve değerlerden uygulamada uzaklaşılmış olması bu sorunların ana kaynağı maalesef.

 

“Hayalimiz bu değildi

 

Taşgetiren: Sizin için kırılma nerede başladı?

 

Oğur: Aynı soruya ek olarak istifa mektubunuzda “aklen ve kalben bir ayrışma yaşadım” dediniz. Aklen derken kastınız neydi, kalben derken neydi?

 

Taşgetiren: Aslında o iki kelime özel seçilmiş kelimeler.

 

Babacan: Evet, evet, öyle. Belki aklen kısmı daha çok ilkelerle ilgili. Bu ilkelere uyulmadığı zaman hatalar, yanlışlar kaçınılmaz. Dolayısıyla burada ciddi bir sebep sonuç ilişkisi var. Kalben diye baktığımızda da aslında burada daha çok değerlerden bahsediyoruz. Bunlar bir ülkeyi yücelten, aynı zamanda o ülkenin insanlarını da daha onurlu kılan, daha başarılı kılan değerler.

 

Burada hiçbir şahsi mesele yok. Eğer şahsi kırgınlıklar söz konusu olsaydı benim 2003’te bırakmış olmam gerekiyordu, bırakın böyle 13 yıllık bakanlık dönemini. Hemen ilk birkaç olayda bırakmam gerekiyordu. Ülke meselelerinde kırılmak olmaz, gücenmek olmaz, küsmek olmaz. 82 milyondan bahsediyoruz. Şahsi duygularla hareket etmek mümkün değil. Ama insanın önemsediği değerler olur, o değerlerin örselenmesinden de rahatsız olur. Şeffaflığı çok önemsedik mesela. Kamuoyu yönetiminde ve siyasette etiği çok önemsedik. Bu konularda problemleri gördüğümüzde de çok geniş çalışmalar yaptık. Kanun tasarıları hazırladık, sunuşlar yaptık. Dünyadaki örnekleri inceledik. Ama bu çabamızda başarılı olamadığımızda da kalbimizde bir kırıklık oluştu doğrusu. Çünkü hayalimiz bu değildi. Çok daha farklı bir Türkiye istiyorduk. Çok daha farklı bir tutum, duruş hayal ettik doğrusu. Bu şahsi değil memleket adına bir hayal kırıklığı oldu.

 

Yani böyle tek bir kırılma noktası yok. Aslında bir süreç bu.

 

Taşgetiren: Son istifa sürecinizde sanıyorum Sayın Cumhurbaşkanı’nın “beraber çalışalım, düzeltelim” gibi bir şey söylediği yansıdı kamuoyuna.

 

Babacan: Ben Sayın Cumhurbaşkanımıza gelecekle ilgili yeni çalışmaların yapılması gerektiğini ifade ettim. Her alanda yeni stratejiler, yeni programlar, yeni planlar yapılması gerekiyor. Yeni bir gelecek vizyonu gerekiyor Türkiye için. Ama bu çalışmaları mevcut bir siyasi partinin içinde yapmak çok zor. Çünkü parti disiplini diye bir gerçek var. Söylenmiş pek çok söz var. Takınılmış tutumlar var. Pek çok konuda görüş ayrılıkları da var. Bunlar çalışma alanını çok çok daraltıyor. Bu çalışmaların gerçekten tüm Türkiye’ye hitap edebilmesi için, bu çalışmaların gerçekten bugünün Türkiye’sinin sorunlarına cevap olabilmesi için bağımsız, özgür bir çalışma olması gerekiyor ve sıfırdan başlamak gerekiyor. Beyaz sayfalarla çalışmaya başlamak gerekiyor.

 

“2001’deki gibi değil, artık bütün toplumun dertleri var

 

Oğur: İstifa mektubunuzda da vardı “beyaz sayfa” sözü. Bu şu açıdan önemli, siz bir hikayenin parçasıydınız 2002’den itibaren. Sizinle şu anda beraber siyaset yapanlar da öyleydi. O yüzden buradan çıkacak yeni hareket acaba 2002 AK Parti ilkelerine, değerlerine dönüş, eskiye dönüş, bir revizyon hareketi mi olacak gibi kafalarda soru işaretleri var. Sizce 2002’deki AK parti vizyonu şu an Türkiye’ye bir şey söylüyor mu? Yani bununla devam edilebilir mi yola?

 

Babacan: AK Parti’nin kuruluş döneminin şartları ile bugünün şartları çok farklı. O dönemde 28 Şubat süreci vardı. Toplumun bazı kesimlerinin özgürlük alanının oldukça daraldığı, temel haklar konusunda ciddi sıkıntılar yaşadığı bir dönemdi. Toplumun bazı kesimlerinin baskı altında olduğu, ötelendiği bir ortamda AK Parti ortaya çıktı. Şimdi baktığımızda durum çok farklı. Yine bir özgürlük sorunu var Türkiye’nin. Yine bir temel haklar sorunu var. Ama bunların niteliği değişti. Daha farklı kesimleri de ilgilendiren sorunlar haline geldi bunlar. Ayrıca, Türkiye’nin bir adalet sorunu var. Bir ekonomi sorunu var.

 

Bu sorunlar her kesimi ilgilendiriyor. Şu anda toplumun tümünün ortak dertleri var. Dolayısıyla, bugünkü çalışmanın hem kaynaklandığı ortam hem de nihayetinde hedeflediği kitle 2001 şartlarına göre çok çok farklı. Bu başlattığımız çalışma bütün toplum kesimlerini dikkate alan ve ortak sorunlara ortak dertlere çözüm üretmek için başlatılan bir çalışma.

 

Üstelik bu çalışmanın kendi iç ilke ve prensip silsilesi de olacak tabii. Bu ilkelerin, yazılı olması gerekecek ve uzun vadede de korunması gerekecek. Zaman içerisinde ilkelerin, değerlerin önemini yitirip, kişisel görüşlerin, kişisel dürtülerin ağır basması maalesef her kurumda bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bunun için de ilkeleri koruyan ve uygulamayı garanti altına alan süreçlerin belirlenmesi ve yapıların kurulması gerekiyor.

 

Siyasi partiler, demokrasilerin asli unsurları. Demokrasiyi özümsemiş bir siyasi partinin öncelikle kendi içinde demokrasiyi işletmesi gerekiyor. Hukuku önemseyen bir siyasi partinin öncelikle kendi iç hukukuna, ilkelerine bağlı olması gerekiyor. Devlet yönetiminde şeffaflığı savunan bir siyasi partinin öncelikle kendi içinde ve topluma karşı şeffaf olması gerekiyor.

 

“Türkiye’nin başarılı dönemlerinde mutfakta olan ekip bizimle birlikte”

 

Oğur: Çok kutuplaştı toplum. Çok güçlü, uzun süreli bir iktidar var. Siz de o iktidarın bir parçasıydınız. Yeni, farklı toplumsal kesimleri sizinle beraber siyaset yapmaya nasıl ikna edeceksiniz, zor olmayacak mı?

 

Babacan: Bizimle çalışmak isteyen insanlara bakınca şu çok güzel. Kendiliğinden bize gelen insanlar toplumun her kesiminden. Bu doğal bir şekilde böyle gelişiyor. Türkiye’nin en önemli sorun alanları özgürlük, adalet ve ekonomi. Bizim bu konularda samimi bir şekilde çalışacağımıza insanlar inanıyor. Toplumsal araştırmalarda ekonomi daha ön planda bir sorun. Ama şöyle bir geriye çekilip gelecek açısından değerlendirme yaptığınızda, ekonomi iner çıkar ama, özgürlük ve adaletle ilgili konular çok yakıcı konular.

 

Ekonomide biz defalarca kriz yönettik. Türkiye’yi çok zor bir dönemde devraldık. Düşünün, 34 yıl çift haneli, üç haneli enflasyon olmuş bu ülkede. 2 yılda tek haneye indirdik, paradan 6 sıfırı attık. İki yılda yaptık bunları. Ekonomide rasyonalite olduktan sonra çabuk toparlanıyor işler.

 

Adalet, özgürlük ve ekonomi herkesi ilgilendiriyor. Bu üç konuda da bizim samimiyetimizi insanlar biliyor. Bu sorunları çözme kapasitesinin ve niyetinin bizde olduğunu da görüyor insanlar. Niyet ve kapasite. Önce niyetiniz var mı, sonra kapasiteniz var mı? Geçmişe doğru bakın, Türkiye’nin başarılı olduğu dönemleri düşünün. Ekonomide başarılı olduğu dönemleri, dış politikada başarılı olduğu dönemleri, Avrupa Birliği reformlarında başarılı olduğu dönemleri. O dönemlerin arkasındaki, mutfağındaki ekibin tamamı bizim arkadaşımız şu anda. Bu çok büyük bir avantaj. Uygulama tecrübesi olan isimler bunlar.

 

Oğur: O zaman biraz isim verin, hatırlayalım biz de o isimleri

 

Babacan: Yok, bu aşamada isim telaffuz etmeyeceğim. İnşallah kadromuzu topluca, hep beraber günü geldiğinde açıklayacağız. Bu konuda benden duymadıkça, hiçbir söylentiye inanmayın. Hem siyaset hem de bürokrasi çevrelerinden uzun süredir tanıdığımız, sevdiğimiz, güvendiğimiz arkadaşlarımız zaten bizimle beraberler. Bugünlerde ise vaktimizin büyük bir bölümünü yeni arkadaşlarla tanışmaya ayırıyoruz.

 

“Gönlümüzden geçen 2020’den önce tüzel kişiliği kurmak” 

 

Oğur: Peki ne zaman gelecek günü? Cevabı en merak edilen soru bu.

 

Babacan: Müsaade ederseniz şunu hemen bir tamamlayayım. Arkadaşlarımızın kimisi dışarıdan bize destek veriyor, verecek. Kimisi zaten çalışma ekibimize girmiş durumda. Bu çalışma ekibinin kapasitesi konusunda iddialı konuşmaktan çekinmiyorum.

 

Bir de şu var, içi yanan çok insan var, çok dertli insan var. Katkıda bulunma imkanı, becerisi, birikimi olan çok insan var. Bunlar bir sorumluluk hissediyor üzerinde. Durum bu kadar kötüyken, Türkiye’nin geleceğiyle alakalı böyle iyi niyetli bir çalışma başlamışken, ben bu çalışmaya katkı vermeliyim diye ahlaki sorumluluk hissedip gelen çok sayıda insan var. Çok mutluyuz doğrusu. Samimiyetle söyleyeyim, bu kadar beklemiyordum. Bu kadar geniş kesimlerden, bu kadar donanımlı insanların bu kadar erken aşamada çalışmaya istekli olacağını beklemiyordum. Oldu çok şükür.

 

Bu arkadaşların tamamı siyasi yapı içinde olacak diye bir şey yok tabii. Bazıları diyor ki, size her türlü katkıyı vermeye hazırız, bilgimizle, tecrübemizle ama bilin ki siyasi yapı kurulurken biz dışarıdan destek vereceğiz, içeride olmayacağız. Bunun siyasette çok örneği yoktur. İnşallah iyi bir şey ortaya çıkacak.

 

Oğur: O zaman şunu bir netleştirelim. Çalışmalardan, toplantılardan bahsettiniz, son olarak da “siyasi yapı kurulurken” dediniz. Bir parti kuruluyor değil mi?

 

Babacan: Onu yeterince ilan ettiğimizi zannediyorum. (Gülüyor)

 

Oğur: Ama bunu sizin ağzınızdan duymak önemli.

 

Babacan: Bu bir düşünce kuruluşu, düşünce kulübü değil. Uygulanacak, uygulamaya dönük politikalar üzerinde çalışıyoruz ve bunu uygulayacak ekipleri oluşturuyoruz şu anda.

 

Oğur: Peki takvim?

Babacan: Öncelikle ekibin gerçekten gönlümüze uygun bir ekip olması lazım. Çok sayıda insanla görüşüyoruz, değerlendiriyoruz. Bu biraz vakit alacak. Ama vakit derken de çok ucu açık bir süreçten bahsetmiyoruz. Bu geniş ekiple politika çerçevelerini çalışacağız. Tabii öyle çok detaylı projeler, spesifik binlerce sayfalık program detaylarından burada bahsetmiyoruz. Ama bu ekibin ortak vizyonunu kurgulayacağız.

 

Bunları dikkate aldığımızda gönlümüzden geçen takvimler 2020’yi göstermeden tüzel kişiliği kurmak. Kalite çok önemli burada. Ne insan kaynağından ne de yapılacak işin kalitesinden asla taviz vermek istemiyoruz. Takvim konusunu yaklaşık olarak bir takvim olarak ifade etmekte fayda var.

 

Oğur: Partinin adı belli mi, hiç düşündünüz mü parti adı, şimdi siz söylemezsiniz ama biz yine de soralım.

 

Babacan: Bu hep beraber düşünülmesi gereken bir konu tabii. Ekip netleşince alternatifler tartışılacak.

 

Taşgetiren: Türkiye’de böyle bir siyasi yapıyı kurmak bugünkü ortamda çetin bir işi göze almak anlamına da geliyor. Nitekim suçlamalar oluyor. Ümmeti bölmek gibi, ihanet gibi, arkadan hançerlemek gibi, trenden inmek gibi, bunlar endişeye sevk etmiyor mu sizi böyle bir yola girdiğinizde?

 

Babacan: İlginçtir, bu ifadeler aslında AK Parti kurulurken de çok sarf edildi. AK Parti kurulurken önde gelen isimlerle ilgili bu ifadeler çok kullanıldı. Hatta bugünkü ifadelerden daha ağır ifadeler kullanıldı. O dönemi bir hatırlamak lazım.

 

Taşgetiren: ‘Bizans’ın çocukları’ denmişti.

 

Babacan: Evet. Böyle bir şey olduğunda rutinleşmiş bazı ifadeler var demek ki. Burada söz konusu sadakatse öncelikle şunu söylemek lazım. Biz ilkelere ve değerlere sonuna kadar sadığız. Baştan da söyledim bu bir siyasi tercih değil. Bu bizim hayat idealimiz. 20 sene önce böyleydi, 20 sene sonra farklı olacak değil. Devlet açısından da, geri çekilip baktığınızda, vatandaşlık en temel ilke. Yani topluma nasıl bakıyorsunuz. Bir devlet olarak, bir iktidar partisi olarak topluma nasıl bakıyorsunuz? Bizden-sizden mi, ben-o diye mi, beriki-öteki diye mi yoksa ‘bütün toplum benim vatandaşımdır’ diye mi bakıyorsunuz? Bölme ifadesi kullanıldığı için bunu özellikle ifade ediyorum. Devlet öncelikle her bir vatandaşına aynı yakınlıkta olacak. Ve vatandaşlar arasında mutlaka adalet ve fırsat eşitliği tesis edecek. Devletin bir varoluş sebebi adalettir. Tek bir varoluş sebebi varsa adalettir o.

 

Taşgetiren: “Devletin dini adalettir.”

 

Babacan: Evet, Hz. Ali’nin sözü. Milletin birliğini, toplumsal huzur ve barışı ancak fırsat eşitliği ve adaletle sağlayabilirsiniz. Devlet eğer farklı kesimlere farklı farklı bir bakış geliştiriyorsa o toplumda milli birlik ve beraberlik olmaz. Devlet insanların Türkiye’nin hangi bölgesinden geldiğine bakamaz. İnsanları yaşam tarzlarına göre, inançlarına göre ayrıştıramaz. Devletin görevi bu değil. Devletin vatandaşı olan herkese aynı samimiyetle bakabilmesi lazım. Türkiye için şu anda şiddetle ihtiyaç duyulan bu. Düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü. Devlet bunun bizzat teminatı olmak zorunda.

 

“Biz bölen olmayacağız, toplumu birleştirmek için yola çıktık”

 

Siyasette farklılıkları istismar etmek çok yanlış bir iştir. Maalesef şu anda Avrupa’da örneği çok, başka ülkelerde de örneği çok.  O andaki siyasi desteği artırmak adına bunu yapıyorlar. Dünyada popülizm dediğimiz biraz da bu. ABD’den bahsediyorsak Meksikalı göçmenleri öteliyorsunuz. Avrupa’dan bahsediyorsak Türkleri ya da Müslümanları öteliyorsunuz. Bir öteleme ihtiyacı var, kendine taraftar toplayabilmek için. Devlet bunları yapamaz.

 

Bir de şu var; bizim toplumumuzda birlikte yaşama arzusu çok kuvvetli aslında. Toplumun böyle bir derdi yok. Bakıyorsunuz üniversite kampüslerinde böyle bir sorun yok, alışveriş merkezlerinde böyle bir sorun yok. Halkın kalabalık olduğu yerlere gidip bakın, toplum çoktan birbiriyle kucaklaşmış durumda.

 

Siyaset farklılıklar üzerinden bir ayrıştırma yapıyor, bu çok tehlikeli ülkenin geleceği için. Herkesi olduğu gibi kabul etmek lazım. Farklı kimliklere saygı göstermek lazım. Türkiye’nin gerçek gücü böyle ortaya çıkacak. Büyük sorunlarla karşı karşıyayız. Halkın omuz omuza vermesiyle aşılacak bu sorunlar.

 

Buradan baktığımızda biz bölen olmayacağız asla. Tam tersine birleştiren ve buluşturan olmak için yola çıkmış durumdayız. Dürüst, akılcı, serinkanlı, sakin ve incelikli bir dil kullanacağız. Türkiye gerginlik politikalarından yorgun düştü artık.

 

Oğur: Ama yine de muhafazakar seçmen açısından bir parçayı koparan bir siyasi hareket gibi görüleceksiniz.

 

Babacan: Ama biz şu anda ekibimizi açıklamış durumda değiliz ki. Şu anda biz kimlerle çalışacağız, ekibimiz kim, kompozisyonu belli değil. Tamam istifa ettik, ekip oluşturmak için yola çıktık. Ama nihai ekibin nasıl olacağını henüz kimse görmedi. Tabii ki toplumun muhafazakar kesimi çok çok önemli ama şu anda Türkiye’nin ihtiyacı olan siyasi hareket toplumun tek bir kesimini hedefleyen bir siyasi hareket değil. Onu yapan çok. Herkesin kendi nişi var, hitap ettiği kitle var. Biz böyle olmak istemiyoruz. Biz toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren, toplumun bütün kesimlerini yatay kesen sorunlardan ve o sorunlar için üreteceğimiz çözümlerden bahsedeceğiz.

 

Oğur: Mülakatı okuyacak insanların bir kısmı AK Parti de bir zamanlar bunları söylüyordu, bir kere daha niye güvenelim ki diyebilir.

 

Babacan: Bunun en önemli güvencesi bizim oluşturacağımız çok sesli ve farklı kesimlerden gelen insanlardan oluşan ekibimiz olacak. Dolayısıyla bu dar bir kesimin içinden çıkan bir hareket değil. Türkiye’nin geniş kesimlerini temsil eden bir çalışma. Biz insan kaynağı ile ilgili iki kriter koyduk. Bir; iyi insan olsun istiyoruz, iki; işinde iyi olsun istiyoruz. Başka da hiçbir kriterimiz yok. İyi insan derken sözünde duran, konuşunca doğruyu söyleyen, bir şeyi rahatça emanet edebileceğiniz, evrensel ve ahlaki normlar içerisinde iyi insanlardan bahsediyoruz. İşinde iyi derken de yani hangi işi yapıyorsa o işte başarılı olsun iyi yapsın. Onun haricinde de başka hiçbir kriterimiz yok. Ülkenin hangi coğrafyasında geldiğine bakmıyoruz insanların. İnsanların kendi yaşam tarzları, kendi seçenekleri farklı olabilir. Etnik, mezhepsel farklılıklar olabilir. Ama eğer Türkiye toplumu bütün bu farklı kesimlerden oluşan bir toplumsa ve şu andaki ihtiyaç bütün kesimlerin sorunlarını çözmek için başlatılması gereken bir çalışmaysa, o zaman biz bu çalışma ekibinde adeta Türkiye nüfusunun özeti diyebileceğimiz bir kompozisyon istiyoruz.

 

İstiyoruz ki ekibimizdeki her bir arkadaşımız oluşturacağımız politikaların sahibi olsun. Herkes desin ki, “İlk tuğlaları koyanlardan birisi de benim. Kuruluştaki temel harcında benim de emeğim var”.

 

Ak Parti’nin en önemli ilkelerinden biri de 3 dönem kuralıydı. Bu basit bir kural değil. Günlerce haftalarca tartışmalardan sonra o kural yazıldı. Ve ilk kuruluşta üç dönem kuralı “üç dönem nokta” şeklindeydi. Üç dönemden sonra ciddi bir insan kaynağı değişikliğini öngören bir kuraldı o. Sonra o kural kademe kademe gevşetildi. En sonunda da MKYK’nın inisiyatifine bırakılan ve istisnalar uygulanabilen bir hale geldi. Ömrü uzun olan kurumlarda ilkeler ve kurallar baki, ama insanlar fani. Dolayısıyla insan kaynağı yapısının belli bir zaman içerisinde yavaş yavaş tazelenmesi gerekiyor ki kurallar kalıcı olsun. Aksi halde kişisel inisiyatifler, görüşler, dürtüler ağır basmaya başlayabiliyor. O zaman kurallara kimse bakmamaya başlıyor. Bu bir tuzak ve tehlike. Bu yüzden bu ilkelerin sadece lafta kalmaması lazım.

 

Taşgetiren: Rahmetli Özal’daki dört eğilime, sizin hareketinizden bahsedilirken benzetme yapılıyor. Reel olmayabilir gibi bir eleştiriyi dikkate alıyor musunuz?

 

Babacan: Şu açıdan doğru. Rahmetli Özal o günün şartlarında gerçekten güzel bir perspektif ortaya koymuş 1980 ihtilalinden sonra. O zaman anarşi diye bir gerçek vardı, sağ sol bölünmesi vardı. Farklı eğilimler vardı toplumda, dört eğilim o. Ama bugünkü duruma baktığınızda çok daha farklı bir toplumsal yapıyla karşı karşıyayız. Eski klasik terminoloji, sağ, sol, muhafazakâr, liberal terminolojisi bile özellikle gençler için önemli ölçüde anlamını kaybetti. Bu terminoloji gençlerde bir karşılık bulmuyor artık. Biz gelecekten bahsedeceğiz, çözümlerden bahsedeceğiz. Geçmişin klasik terminolojiyle, geçmişin parametreleriyle hareket etmeyeceğiz. Geleceğin bakış açısını yakalamaya çalışacağız.

 

“Biz de susmadık, susamadık, karar verdik ve çalışıyoruz”

 

Taşgetiren: Gençlikte eğitim seviyesi yükseldikçe AK Parti’ye verilen oyların düştüğü şeklinde bazı tespitler vardı. Yani gençlikle nasıl bir iletişim hedefleniyor?

 

Babacan: Bugün gençlerimizin haklı kaygıları var. Aynı zamanda bambaşka hayalleri var. Dünyayı biliyorlar, tanıyorlar. Söyleyecek çok sözleri var. Sorunların çözümü ve geleceğin tasarlanmasında sorumluluk üstlenmeye hazırlar. Müthiş bir potansiyel var. Türkiye’nin gerçek gücü de burada aslında.

 

Kuşkusuz gençlerle grup grup oturuyoruz ve onların görüşlerini dinliyoruz. Gençler Türkiye’nin en iyi dönemlerini yaşadılar. 2001 öncesini bilmiyorlar. Bir de ülkenin bugün içinde bulunduğu durumu idrak ediyorlar. Dolayısıyla daha iyisini gördükleri için şu andaki durumdan çok şikayetçiler.

 

Geçenlerde üniversite sınavlarında yüksek başarı elde etmiş bir grup gençle uzun bir sohbet yaptık. En büyük şikayetleri de kendilerini ifade edememeleri. Özgür bir tartışma ortamı olmaması Türkiye’de. Tweet atmaktan korkar hale gelmişler. Fırsat eşitliğinin olmamasından da şikayet ediyorlar. Gençlerde adalet hissi çok yüksek.

 

Bilgiye artık çabuk ulaşıyorlar. Matbaanın icadı tarihte nasıl bir dönüm noktasıysa, bu akıllı telefonlar da bir o kadar bir dönüm noktası tarihte. Herkesin cebinde dünyaya açılan bir pencere var. Artık çocuklar anne babalarını her şeyi bilen olarak görmüyorlar, ellerinin altında telefonlardan açıp bakıyorlar, bak böyleymiş diyorlar. Dünyayla daha entegreler. İyiyi görüyorlar. İyiyi gördükleri zaman daha azıyla tatmin olmuyorlar. Çok doğal. Bir ülkeyi kapattığınızda, kapalı bir ülkede eğer o ortamdan başkasını insanlar görmüyorsa, o hayat onlara  doğal gelebilir. Bütün dünyayı öyle zannedebilirler. Dolayısıyla daha iyiyi gören daha iyiyi idrak eden insanların daha azıyla yetinmesi mümkün değil. O yüzden onların beklentilerine, hayallerine cevap verecek, bunun için de samimi bir şekilde çalışacak siyasi bir yapıya ihtiyaç var.

 

Oğur: En son bir rap klibi çıktı. “Susamam” adlı. İzleyebildiniz mi?

 

Evet izledim. Çok güzel hazırlanmış. Sorunlar ve kaygılar gayet güzel işleniyor. Harekete geçilmezse, bir şey yapılmazsa, susulursa olacaklardan herkesin sorumlu olduğu vurgulanıyor. Etkilendim doğrusu. Biz de susmadık. Susamadık. Karar verdik ve çalışıyoruz.

 

“Ahmet Bey’e saygılıyız ama yöntem ve üslubumuz farklı”

 

Oğur: Gençlik demişken, Siz de genç bir siyasetçisiniz. Sizin hareketinizle ilgili konuşulurken, Abdullah Gül’ün desteklediği Ali Babacan deniliyor.  Sizin daha tecrübeli siyasetçiler içerisinde onları temsil eden bir yüz olarak bulunduğunuz gibi bir eleştiri alıyorsunuz. Tam olarak liderlik inisiyatifi acaba Ali Babacan’da mı?

 

Babacan: 1990’lı yıllarda tanıştık Abdullah Bey’le. Kendisini biz ailece severiz, takdir ederiz, saygı duyarız. 2001 yılında beni siyasete davet eden kendisi oldu. Ülke için yaptığımız çalışmalarda bize güçlü bir destek verdi. Dürüst bir siyasetçi. Bu çok önemli. Ve değerli bir devlet adamı. Kendi döneminde büyük başarılara katkı verdi. Önemli hizmetleri oldu.

 

Abdullah Bey şu anda bizim çalışma şeklimizin ve ilişkimizin yanlış anlaşılmasını istemiyor doğrusu. Öncelikle şunu söyleyeyim, kaygılarımız aynı. Bizim çalışmalarımıza tam destek veriyor. Ayda bir veya iki defa görüşüyoruz. Bilgi ve tecrübelerinden istifade ediyoruz.

 

Öte yandan Abdullah Bey Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra aktif siyasette yer almayacağını kamuoyuna açıklamıştı. Tarafsız Cumhurbaşkanlığı konumundan sonra da bir siyasi parti çatısı altında olmayı doğru bulmuyor.

 

Şunu da belki vurgulamak lazım. Bizim çalışmalarımızla önemli bir ilkemiz var. Hukuki ve siyasi sorumluluk kimin üzerindeyse ya da kimlerin üzerindeyse, nihai yetkinin de o insanların üzerinde olması gerekiyor. Yani milletimize karşı bizim net, açık ve şeffaf bir yapı kurmamız lazım. Başkası beklenemez. Bu ilişkiyi bu şekilde tanımlamak önemli.

 

Taşgetiren: İsimlerden bahsetmişken, Davutoğlu ile ilişkinize girmemek olmaz. Tabi kamuoyundan iki hareket de birlikte konuşuluyor. Birbirleriyle ilişkileri de konuşuluyor. Bir kesim birlikte hareket etseler gibi bir beklentiyi de seslendiriyor. Sizin cenahınızdan birtakım rezervler olduğu şeklinde bilgiler geliyor. Tamamen başka yapılar mı ortaya çıkacak? Uzun vadede bir birliktelik olabilir mi?

 

Babacan: Biz Ahmet Bey’le 2003 yılında tanıştık. AK Parti kuruldu, daha sonra hükümet kuruldu, daha sonra tanıştık. Yakın dost olduk. İlmine saygı duyduğumuz bir insan. Ailecek yakın olduğumuz ve sevdiğimiz birisi kendisi. Ancak siyasetteki önceliklerimiz, izlediğimiz yöntem ve üslup oldukça farklı. Şu anda bizim geleceğe bakmamız gerekiyor ve tam anlamıyla bir ekip çalışması yapmamız gerekiyor.

 

“Türkiye’nin yakın coğrafyada sözü tükeniyor”

 

Taşgetiren: Sayın Davutoğlu ile Dışişleri Bakanlığınız sırasında birlikte çalışmaya başlamıştınız. Uluslararası ilişkilerde nerede nasıl problemler görüyorsunuz?

 

Babacan: Uluslararası ilişkilerde ve dış politikada bir ülkenin itibarı ve güvenilirliği en önemli gücü. Buna bir bakıma sözün gücü de diyebiliriz. Eğer itibarlıysanız ve güvenilir bir ülkeyseniz sözünüz çok güçlü oluyor. Bu sözü

- Advertisment -