Büşra Cebeci ve Nevşin Mengü’nün kitabı “Herkes İstediği Gibi Yaşasın” geçtiğimiz aylarda İletişim Yayınlarından çıktı. Bu kitabı elime almak benim için zor oldu. Başörtüsüyle ilgili hiçbir şey okuyup yazmak içimden gelmiyor. Üzerine o kadar çok şey söylendi ve söyleniyor ki, kim ne derse desin, bu konu konuşuldukça sadece içim daralıyor. Başörtülü kadınlar içinse en hayırlısı artık haklarında hiç konuşulmaması diye düşünüyordum. Çünkü başını örten kadınlar siyasi olmanın değil sadece sıradan olmanın hasretini çekiyor çoğu zaman. Sokakta yürürken sıradan bir insan olamamanın, tüm Türkiye’yi başının üzerinde taşımanın ne kadar yorucu bir yük olduğunu anlatamam. En azından benim deneyimim böyleydi ve pek çok arkadaşımın da. Ve konuşuldukça asla normalleşemiyor, bu yorgun bir konu.
İşte Büşra’nın kitabını alıp okumaya başlayınca bir dakika dedim, bu kitapta üzerine konuşmamız gereken bir şeyler var. Üzerine bir şeyler yazmak istiyorum ama ne yazabilirim ki! Boğazım düğüm düğüm okudum.
Kitap başörtüsünü çıkaran kadınlarla yapılmış röportajlardan oluşuyor. Ve bu kadınlar aileleri tarafından başlarını örtmeye zorlanan, şiddet gören, eve kapatılan kadınlar.
Benim için “zorla kapatılıyor bunlar” cümlesi kadar aşağılayıcı bir şey yoktu. Zorla kapatılmamıştım. Kendi isteğimle ve gururla örtünmüştüm. Hayatımın büyük bir kısmı devlete karşı başörtüsü mücadelesi vererek geçmişti. Ama kendi isteğimizle örtündüğümüzü bazı insanlara asla kanıtlayamıyorduk. Buna o kadar çok sinirleniyorduk ki -kendimizden yola çıkarak- başörtülü kadınların zorla kapatıldığına tüm varlığımızla karşı çıkıyorduk. Devlet ve burjuvası bizi birey olarak kabul etmiyordu. Üstelik biz, koskoca devlete ve yasaklara karşı zor bir mücadele verirken Kemalistler, bu cümleyi psikolojik bir şiddet olarak sürekli bize dayatıyordu.
Bu kitabı okurken en çok sorguladığım şey bu oldu. Biz zorla kapatılmadığımızı, kendi tercihimiz olduğunu anlatmaya o kadar odaklanmıştık ki bu yüzden aileleri tarafından zorla başı örtülen bu kadınları göremedik. Varlıklarından hep şüphelendik. O kadar avantajsız bir şey ki başını örtmek. Kimse bunu kendi iradesi dışında yapmaz sanıyordum. Ama şiddetin her türlüsü gibi böyle bir türü de elbette ki vardır. Ve Büşra kitaptaki yazıları havada uçuşan fikirler olarak değil de bizzat kadınların kendi anlatılarından derlediği için siyasi olanın ötesinde, tek tek bireylerin kendi evlerinde, kendi odalarında, kendi aileleriyle yaşadıklarına şahitlik etmiş oluyorsunuz. Sevda, renkli başörtüsü taktığı için abisinden dayak yiyor. Kübra, neredeyse tesadüfen yolda amcasıyla karşılaştığı için bir dershaneye yazılabiliyor. Hümeyra başını açmayı düşünürken bir yandan da evde Medyascope TV’den Ruşen Çakır’ın muhafazakâr ailelerin çocuklarıyla ilgili yayınlarını izliyor. Selva, Berkin Elvan’ın cenazesine katılıp eve döndüğünde babasından tokat yiyor, psikolojik şiddet görüyor. Bunların hepsi gerçek hikâyeler.
Bazı anlatıları okurken şunu iyice fark ettim. Evet ben ve çevremdeki kadınlar bunları böyle yaşamadık. Biz özgürlüğümüz için başörtüsü mücadelesi veriyorduk. Kendi tercihimizle bu toplumda var olmak, okula gitmek, sosyal hayatta yer almak, herkes gibi para kazanmak, fikir sahibi olmak ve herkesle eşit birer birey olmak için. Bu bir kısıtlanma değil özgürlük meselesiydi bizim için. Kitapta kendi hikâyelerini anlatan kadınlarsa okula bile gönderilmiyor. Zorla evlendirilmekten, demir sopalarla dövülmeye, eve kapatılmaya kadar her türlü şiddet ve baskı var. Toplumun bir aynası gibi.
Türkiye’de atmosferde dönüp dönüp tekrar karşımıza çıkan başörtüsü tartışmalarına hâlâ dayanamıyorum. Fakat “Özel alan politiktir”den hareketle bu çalışmayı çok değerli bulduğumu söylemem gerek. Özel alanda, herkesin kendi evinde neler yaşadığını bilmiyoruz. Hâlâ da bilmediğimiz evlerde, bilmediğimiz kim bilir neler yaşanıyor. Ben bazı hikâyeleri okurken peki biz o sırada neredeydik ve bu kadınlar neden bu kadar yalnızdı sorusunu sormadan edemedim. İşte özel alanı politik bir mesele olarak ele almak bu yüzden önemli. Başörtüsü konusu da bu açıdan ele alınmaya muhtaçmış. Eline sağlık Büşra!