“Uzun süre üzerini kapadılar, konuşulsa tam bir skandal olurdu. Bunun hakkında konuşmak istemiyorum ama oldu. Ne yapalım? Oldu işte.” (1948 savaşı gazisi Moşe Diamant).
Yukarıdaki fotoğraf Mayıs 1948’den: Devlet olarak ilan edileli henüz bir hafta olmuş İsrail’in kontrolüne geçen Tantura köyünü terk etmeye çalışan Filistinlileri gösteriyor. Zorla yerlerinden edilmiş insanların yaşadığı trajedilerden biri… Ne var ki onlar yine de şanslı; köy sakinlerinin hepsi bu fotoğraftakiler kadar talihli değildi.
Bu fotoğrafın çekildiği tarihten 50 yıl sonra ya da günümüzden 24 yıl önce yani 1998’de, yüksek lisans öğrencisi Theodore Katz, Akdeniz kıyısındaki Tantura köyünün 1948 savaşında İsrailli askerlerce ele geçirilmesi sırasında yaşananları araştırdığı tezini tamamladı. Alexandroni Tugayı’nın Arap savaş esirlerine uyguladığı vahşet hakkındaki tanıklıklar tezdeki bilgilerden yararlanılarak Maariv gazetesinde yayımlandığında İsrail kamuoyu ayağa kalktı.
Tugayın hayatta kalan mensuplarından bir grup eski asker o günlerde yüksek lisans öğrencisi Katz’a iftira davası açıp kazandı, sonunda da tanıklıklar tezden silindi. Ama arşivlere giren beyanlar yıllar içinde tarihçilerin tartışma konusu olmaya devam etti.
Şimdi ise önümüzdeki günlerde yayımlanacak bir belgeselde İsrail tugayından 90 yaşını aşmış birkaç asker, günümüzde Dor Plajı olarak bilinen (eski adıyla Tantura) ülkenin popüler sahil kesiminde 1948’de bir katliamın gerçekleştiğini itiraf ediyor.
Gaziler, hatırladıkları olayları farklı farklı tasvir ettiği için öldürülen köylülerin sayısı tespit edilemiyor. Tanıklıklardan çıkan rakamlara göre ölü sayısı bir avuç insandan düzinelerce kişiye kadar uzanıyor.
Kurbanların gömülmesine yardım eden bir kişinin ifadesine göre aslında ölü sayısı 200’ü aşkın, ancak bu sayıyı doğrulayan herhangi bir veri yok.
İtirafta bulunan eski askerlerden biri de Moşe Diamant. Onun anlatımına göre köylüler, savaşın sonuna doğru “vahşi”nin biri tarafından hafif makineli tüfekle tarandı.
Diamant, 2000 yılındaki iftira davasıyla bağlantılı olarak da, askerlerin köyün fethinden sonra olağandışı bir şey olmamış gibi davranma psikolojisine girdiklerini söylüyor:
“’Bilmedik, duymadık…’ Hayır, elbette ki herkes biliyordu. Hepsi de biliyordu.”
Tugaydan bir başka eski asker, Haim Levin, birlikten birinin Filistinli 20 savaş esirini tek seferde öldürdüğünü anlatıyor. Levin dehşete düşüp ne yaptıklarını sorunca “Bu adamların [bizden] kaç kişiyi öldürdüğü hakkında hiçbir fikriniz yok” cevabını almış.
Bir başka itirafçı Micha Vitkon ise “sonraki yıllarda Savunma Bakanlığı’nda yüksek bir makama gelmiş” bir subayı hatırlıyor:
“Tabancasıyla Arapları birbiri ardına öldürdü. Bir rahatsızlığı vardı ve yaptığı tam da bu rahatsızlığının bir belirtisiydi.” Vitkon’a göre subay, Filistinli esirleri köyde kalan silahları nereye sakladıklarını söylememekte ısrar ettikleri için öldürmüş.
Başka bir asker: “Bunu söylemek hoş değil. Onları bir fıçıya koydular ve fıçının içinde vurdular. Fıçıdan akan kanları hatırlıyorum.”
Belgesele ismini vermeden konuşan bir asker de tek bir cümle söyleyip susuyor: “Silah arkadaşlarım insan gibi hareket etmedi.”
Tantura belgeseli Sundance Film festivalinde
Bütün bu tanıklıklar, yönetmen Alon Schwarz’ın Utah’taki Sundance Film festivalinde bu hafta sonu çevrimiçi olarak ilk kez gösterilecek “Tantura” belgeselinde yer alıyor.
Tuğgenerallikten emekli olan Shlomo Ambar da şahitlerden biri: “Ne diyeyim istiyorsun? İnce ruhlulukla şiirlerden mi bahsedeyim sana? Kenara çekildim, bu kadar. O zaman sesimi çıkarmışım zaten. Şimdi konuşmamın da bir anlamı yok o yüzden.”
Schwarz’ın belgeselindeki en kan dondurucu ifadelerden biri, savaştaki ilk aylarını anlatan Amitzur Cohen’e ait: “Ben bir katildim. Kimseyi esir almadım.”
Cohen, “Arap askerlerden oluşan bir bölük eller havada duruyorsa, gider hepsini vururdum” diyor. Peki savaş hukuku dışında öldürdüğü Arapların sayısı kaçtı? “Saymadım. 250 mermili bir makineli tüfeğim vardı. Kaç tane olduğunu söyleyemem.”
Schwarz’ın filmi için topladığı ifade ve belgeler, kurbanların şu anda Dor Plajının otoparkı altında bulunan bir toplu mezara gömülü olduğunu gösteriyor. Mezar özellikle bunun için kazılmış ve gömme işlemi bir haftadan fazla sürmüş.
Mayıs 1948’in sonunda; yani köyün ele geçirilişinden bir, İsrail devletinin resmen kuruluşundan iki hafta sonra bölgeye gönderilen komutanlardan biri, Arapların cesetlerinin gömülmesiyle gerektiği gibi ilgilenmediği için azarlanmış.
9 Haziran 1948’de köye bitişik üssün komutanı şunları bildiriyor: “Dün Tantura’daki toplu mezarı kontrol ettim. Her şey olması gerektiği gibi.”
9 Haziran 1948 tarihli not: “Bölge komutanına. Dün Tantura mezarlığındaki toplu mezara baktım. Her şey olması gerektiği gibi.”
1998: Teddy Katz’ın yüksek lisans tezi
Alexandroni Tugayı’ndaki askerlerin itirafları, 1998’de Teddy Katz’ı susturma girişimlerine de ışık tutuyor. Katz Mart 1998’de, Hayfa Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisiyken, Orta Doğu tarihi bölümüne “Arapların 1948’de Güney Karmel Dağı’nın Eteklerindeki Köylerden Göçü” başlıklı yüksek lisans tezini sundu. O sıralarda ellili yaşlarında olan Katz, 97 puan aldı. Geleneklere göre makale üniversitenin kütüphanesinde saklandı ve o da doktora için çalışmalarına devam etti. Ama işler planladığı gibi yürümedi.
Ocak 2000’de, gazeteci Amir Gilat makaleyi kütüphaneden ödünç aldı, Maariv gazetesinde katliam hakkında bir yazı yazarak İsrail kamuoyunda fırtına kopardı. Alexandroni Gazileri derneği tarafından başlatılan hakaret davasının ardından Hayfa Üniversitesi de yüksek lisans tezini yeniden incelemek için bir komite kurmaya karar verdi. Halbuki jüri, Katz’ın tezini mükemmel bir şekilde tamamladığı tespitinde bulunmuştu. Makale de düzinelerce belgelenmiş tanıklığa dayanıyordu. Ama yeni komite tezi iptal etmeye karar verdi. Ayrıca Katz’dan köyde bir katliamın gerçekleşmediğini ve tezinin kusurlu olduğunu beyan eden bir özür mektubu imzalaması istendi.
Sonraki yıllarda Yoav Gelber ve Benny Morris gibi tarihçiler birkaç düzine Arap sakininin öldürüldüğünü, bir katliamın olmadığını, olsa da bunun bilinemeyeceğini öne sürdü. Bu hafta yayımlanacak belgeselin bu tartışmalara son vereceği düşünülüyor.
İki ay önce İsrail medyasında yayımlanan gizli belgeler, 1948 savaşı sırasında Arap köylerinde yaşlı, kadın ve çocukları hedef alan katliamları gün yüzüne çıkarmış, çoğunun İsrailli liderlerin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini ortaya koymuştu.
Devletin şanlı kuruluş hikâyesini güncellemek, buna halel getirecek detayları rahatça tartışmak her ülkenin harcı değil. İddialar daha önce de kısıtlı çalışmalarla gündeme getirilmiş fakat kamuoyu “bu gerçeklere hazır olmadığını” belli edecek şekilde reaksiyon vermişti. Fakat Haaretz’de Tantura belgeselinin hikâyesini yazan Adam Raz’a göre, yapımın ülkedeki önde gelen bir telekomünikasyon şirketi tarafından finanse edilmesi, bu konuların cesaretle konuşulabilmesi yolunda büyük bir adım. Tantura’daki korkunç olaylarla ilgili gerçekler yine de tam olarak bilinemeyecek gibi… Ama şurası kesin: İsrail’in Akdeniz’deki en bilinen ve sevilen tatil yerlerinden birinin otoparkının altında, İsrail’in en ağır katliamlarından birinin kurbanları yatıyor.