26 Eylül 2019’da merkez üssü İstanbul’un Silivri ilçesi olan 5,8 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Boğaziçi Üniversitesi Bilişsel Bilim bölümünde yüksek lisans yapan Yunus Şahin, kaygılarının bu depremden sonra başladığını söylüyor. Şahin’in hikâyesini araya girmeden dinliyoruz:
2019 yılında İstanbul Üniversitesi’nde okuyordum. Hayatımda ilk defa altımdaki binanın kaykay gibi sallandığını hissettim. Edebiyat fakültesi binasıydı; kocaman, devasa bir bina, apartman değil.
Arkadaşlarımla sohbet ediyorduk ve ansızın deprem oldu. Bu da bende ‘her an deprem olabilir’ düşüncesini ve kaygısını tetikledi. Böyle düşündüğümde kendimi teskin edebileceğim bir şey bulamıyorum.
O sıralarda Kurtuluş’ta kalıyordum. Galiba o depremde evimizin duvarı çatladı. Galiba diyorum, çünkü ondan önce yağmur yağdığında bir sorun olmazken o depremden sonra yağmur yağdığında tavandan baya su akmaya başladı. Ben de depremle alakalıdır herhalde diye düşündüm ve o evden çıktım. Tadilat falan yaptırmadan gittim.
2019’dan beri, ‘Yatıp uyuyoruz ama ya deprem olursa’ diye düşünmeden uyuduğum bir gece bile olmadı. Anksiyete ya da panik atak gibi değil, korku duygusu, adrenalin, heyecan vs. hissetmiyorum ama kafamı bu düşünceden de alamıyorum. Çünkü, tehdidin kendisi çok gerçek.
Maraş’taki depremden sonra gönüllü olarak bir şeyler yapmaya çalıştım. Birkaç gün sonra zaten benim gibi pek çok gönüllü olmasının da rahatlığıyla dinlenmek istedim. Fakat bu sefer de evde duramadım, kafamı bir türlü toparlayamadım. Dışarı çıkıp biraz hava alayım istedim ve o gece bir daha eve dönemedim, çaycıda sabahladım, kitap okudum. Sabaha doğru da okulun çalışma alanına gittim ve orada uyudum.
O günden beri okuldaki çalışma alanında uyuyorum. Herhalde iki hafta oldu.
Eve gidip duş alıp, üzerimi değişiyorum ve çıkıyorum. Böyle bir rutinim oldu. Eve giremediğim o gece, Ankara’ya taşınmayı düşündüm. Benim korkum belki normal seviyelerde değil ve psikolojik destek almak gerekiyordur, fakat düşünüp taşınmama rağmen korkumun yersiz bir korku olduğuna kendimi ikna edemeyince eğer taşınabiliyorsam bunun en mantıklı karar olacağına kani oldum.
Sonra arkadaşlarım ve hocalarımla konuştum. Hocalarım, sağolsunlar, son ders dönemim olması nedeniyle bunun eğitimimi verimsizleştirebileceği uyarısıyla birlikte problem etmediler.
2021-2022 eğitim-öğretim döneminde okulun Kandilli yurdunda kalmıştım. Oradayken nispeten daha güvende hissediyordum.
Fay hattından uzak bölgelere, mesela Sarıyer’e taşınmayı düşündüm. Aslında aklıma ilk gelen seçenek de buydu ama orada da iki sıkıntı çıktı karşıma: Hem orada ev tutacak param yok, nereye çıkarsam çıkayım şu ankinin en az iki-üç katı kadar kira ödemeliydim, hem de, bence, İstanbul’da bulunmak her halükârda tehlike arz ediyor…
Zaten yüksek lisanstan sonra Ankara’ya taşınma planımın olması, hayatın burada hepimizin bildiği sebeplerle çok zorlaşması dolayısıyla uzun vadede İstanbul’da yaşamak istememem gibi bu kararı kolaylaştıran faktörler de vardı tabii.
İşi, gücü ve burada oturmuş bir düzeni olan insanların böyle zor bir kararı hızlıca alamamasını anlıyorum tabii ki. Koşulları elverişli biri olarak bir tercihte bulunabiliyorsam eğer tercihimin en azından buradan yana olmaması gerektiğini düşünüyorum…
Çıkabiliyorsam çıkmalıyım diye düşündüm İstanbul’dan. Bu yüzden de Ankara makul göründü. Dahası, eğer bu vakitlerde taşınmazsam, işimi gücümü, ‘düzenimi’ burada kurarsam daha sonra böyle bir karar vermek çok daha zor olabilir düşüncesiyle hazır yapabiliyorken yapmak mantıklı göründü.
Ailem İstanbul-Esenyurt’ta yaşıyor. Aslında deprem açısından tehlikeli bir yerdeler. Niyetim, kısa bir sürede babama bir iş bulup mümkünse onları da Ankara’ya almak.
Yaşadıkları bölge sıkıntılı. Esenyurt’taki evden İzmir depremini bariz şekilde hissetmiştik.
Ankara’da hem bir arkadaş çevrem var, hem de bana kalırsa Ankara, İstanbul’a göre çok daha yaşanılabilir bir yer. Ben yüksek lisans yapıyorum ve orada da alanım açısından iki önemli üniversite var. Kendi alanımdan önemli hocalar da var. Bu alanda çalışan akranlarım vs. var.
Arkadaşlarımın tepkisi genelde oldukça olumlu oldu, kararı makul buldular. Daha yaşlı insanlardan, ‘Böyle karar alınmaz’ gibi tepkiler aldım.
1999 depreminde burada olup depremi kanıksayan insanlarda böyle bir kabulleniş var. Bizim jenerasyonun -tabii muhtemelen genç olmanın doğrudan bir sonucu olarak- hayatını değiştirme anlamında daha cesaretli olduğunu düşünüyorum.
Ankara’da kısa vadede ev ihtiyacımı çözmek istiyorum. İşsizliğim devam ediyor, gider gitmez okulla beraber yürütebileceğim bir iş bulmayı ve yüksek lisansı bitirmeyi planlıyorum. Sonrasını düşünmedim, çünkü İstanbul’da olsam da ne yapacağım belirsizdi. Umarım bizim ve sevdiklerimizin güvende oldukları bir gelecek bizi bekliyordur.