Kamuoyuna yansıyan son anketlere göre İYİ Parti oylarını yükseltiyor. Sizce neden böyle? Bu parti hangi hissiyata karşılık geliyor toplumsal olarak?
Bunu biraz gözlem yoluyla ve el kol yardımıyla yanıtlamak durumundayız. Çünkü bugünkü Türk toplumunun ve toplumun siyasetle ilişkisinin ölçümü iki nedenle çok zor. Bir altüst oluş dönemi olduğu söylenebilir, bir travmatik dönem olduğu söylenebilir. 2016’da yaşanan darbe girişiminden bugüne çok kuvvetli bir kurumsal altüst oluş yaşandı, kurumlar bir tür kurumsal özelliklerinden arındırıldı ve yeni bir siyasi iktidar yürütme modeli hayatımıza girdi. Bu birçok yerde pek çok sarsıntıya yol açıyor. Bu sarsıntılar etrafında İYİ Parti’yi önce anlamaya çalışmak lazım. Bu sarsıntılar okumayı her zaman çok kolay kılmıyor. Çünkü, siyasi partilerin yükselişini iki şekilde okuyabilirsiniz. Birincisi biraz daha sosyolojik, sınıfsal; bu partilerin temsil ettiği yapılarla toplumsal değişim arasındaki korelasyonları kurarsınız. İkincisi, partiler bir zıplamayla yükselir. Örnek veriyorum, DSP’nin Öcalan’ın yakalanması döneminde bir anda Meclis’e birinci parti olarak, Ecevit’in de en güçlü lider olarak girmesindeki gibi reaktif altüst oluş döneminde bir arayışın, bir kaçışın sonucu olarak kimi partileri seçmen ön plana çıkartabilir.
Peki İYİ Parti hangisine tekabül ediyor? İki boyutunu da varsaymak lazım. Bir kere İYİ Parti, kentli bir parti. İYİ Parti’nin daha çok merkez sağ söylemini kent alanında taşıyan bir siyasi parti olması, bunu milliyetçilik vurgusuyla yapması belki de en önemli özelliği… Risk almadan yani seçmenin görebileceği, sınırlarını tahmin edebileceği bir siyasi alan içerisinde hareket edeceğini vaat etmesi ve tabii bunu merkez sağdan hareketle ifade etmesi bir faktör. Tabii şunu da görmek lazım, kent meselesi çok hafife alınacak bir mesele değil. Türkiye, artık bir kent toplumu. Pek çok çalışma çıkıyor, pek çok sosyolog ve siyaset bilimci bu konu üzerine yönelmeye başladı. Yani bu açıdan, 15 yıl önce yaşadığımız Türkiye’de yaşamıyoruz. Anadolu’nun birçok yerinde çok kuvvetli bir kent modernleşmesinin olduğu bir tablo var karşımızda. Bunun çeşitli nedenleri ve çeşitli sonuçları var. Ama burada siyasi davranışların kentsel çevrelerde kendini ifade ediyor olması, İYİ Parti gibi siyasi partilerin bir tür Anadolu ile kent arasındaki bağların melez halini de ifade etmesini bir veri olarak almak lazım.
Bunlar soyut laflar farkındayım. Biraz daha somuta gelecek olursak, bir kere öncelikle şunu söylemek lazım: İYİ Parti’nin içerisinde bulunduğu sınırlar, ideolojik sınırlar değil. İYİ Parti’nin içerisinde bulunduğu sınırlar, bir tür ortalama sağ ve ortalama sol seçmeni korkutmayacak sınırlar. Bu sınırlar içerisinde bu siyasi parti dikkat ederseniz ortaya daha çok içerikle yani programla ilgili, Türkiye’nin geleceği ile ilgili vaatler ortaya koyarak yol almıyor. Ya da biraz önce sizin söylediğiniz oy artışı “Ben Kürt sorununu şöyle ele alıyorum” demesinden, ekonomiyi şöyle düzeltirim demesinden kaynaklanmıyor. Bir itiraz var. İtirazını yüksek sesle dile getiriyor ama bütün siyasi partilerde malum bu itiraz var, neden İYİ Parti’nin oyları artıyor diye baktığımızda işte o zaman bazı şekil şartlarını görmemiz lazım.
Bu şekil şartlarından birincisi liderlik mekanizması. Zannediyorum ki Meral Akşener her geçen gün biraz daha bir tür alfa lider, kuvvetli lider duygusunu insanlara daha çok veriyor. Bu, diğer muhalefet partilerine baktığımızda çok kolay rastladığımız bir özellik değil. Evet Davutoğlu kuvvetli bir lider ama malum çok kuvvetli bir yıpranmışlığı var. Ali Babacan’a yönelik zaten en büyük eleştiri, kaygı liderlik çapıyla kamuoyunu ikna açısından ilgili bazı hususlar. CHP Liderinin pek karizmatik ve taşıyıcı özelliği yok. HDP’yi bir kenara koyalım, o zaten bambaşka bir siyasi parti. Dolayısıyla burada ikna edici ve peşinden gidilebilecek, hem sağ açısından hem sol açısından bir lider söz konusu. Aynı zamanda liderin ortalama bir değersel söylemi söz konusu.
Bu şöyle ifade edilebilir; travmatik bir toplumda bu partiyi ön plana daha çok şekli özellikler ve aynı zamanda ortalama değer özellikleri çıkartıyor.
Başka bir özellik, bu siyasi partinin farklı bir milliyetçiliği temsil ediyor olması. Kürt meselesi açısından baktığımızda örneğin, bize farklı bir şey söylüyor MHP ile karşılaştırırsak. İki parti arasındaki fark, MHP Kürt meselesi ile ilgili her türlü görünümü reddeden bir siyasi parti. HDP’yi reddettiği yetmiyor, ona oy veren seçmeni de şüpheyle karşılıyor. Seçmenin taleplerini bir anomali olarak, bir hastalık olarak görüyor. Akşener’de ise bu tarz bir nefret söylemi pek yok. HDP ile masaya oturmama konusunda aynı noktada bulunuyor belki MHP ile ama seçmene doğru hareket edildiği zaman orada daha yumuşak, daha kuşatıcı bir dil ile bunu ifade ettiğini görüyoruz. Şunu da eklemek lazım ki bu HDP meselesi, İYİ Parti için bir garanti kartı gibi. MHP ve AK Parti’den gelecek keskin saldırıları engelleyecek bir kart, “HDP ile aynı masaya oturmayız” kartı. Zaman zaman kendi içlerinde fezleke ve parti kapatma meselesinde olduğu gibi çok kamuoyuna yansımayan ama hissedilen, bilinen tartışmalar da yaşanıyor. Dolayısıyla bu açıdan baktığımız zaman, İYİ Parti’nin milliyetçiliği kuvvetli bir milliyetçi dil olmakla birlikte, asayişçi bir milliyetçilik ya da devletçi bir milliyetçilik görüntüsüne en azından şimdilik sahip değil, yarın ne olur bilemeyiz tabii.
Bu önemli, çünkü Çözüm Süreci’nin kötü bitmesi, umutların arka arkaya gelen cenazelerle bir bir sönmesi toplumu asayişe yönelik bir beklenti içine sokuyor, bu bakış Türk toplumunun yüzde 75’ini kuşatıyor anketlerde. Bu az bir rakam değil. Bugünkü konjonktürde HDP lafını duymak istemeyen, Kürt meselesinin çözümü lafını duymak istemeyen önemli bir kitle var. Çözüm Süreci zamanında bu tam tersiydi. Böyle bir dönemde de, tam merkezi kapatan bir siyasi parti tipi var karşımızda. Dolayısıyla CHP’den memnun olmayanların adresi olabilir İYİ Parti. Hatta muhafazakâr bazı Kürtlerin, eğer Meral hanım dil değiştirirse, yine adresi İYİ Parti olabilir. Yani sol seçmenin bir grubuyla, muhafazakâr seçmenin bir grubunun buluştuğu bir alan orası. Peki bu ne demek? Aslında bu çok şey demek değil. Bir tarafıyla baktığınızda evet Türk siyasi merkezinin yeniden ihya edilmesine yönelik bir beklenti var diyebilirsin. Türkler ve Kürtler, Müslümanlarla laikler bu çatışmadan yoruldu, kültür savaşlarından yoruldu, merkeze gitmek istiyor diyebilirsin, ki ben bunların doğru olduğunu düşünüyorum. İmamoğlu zaten seçimdeki başarısıyla bunun kanıtlarından bir tanesi.
Bütün bu çatışma, kaygı, endişe gibi unsurların yanında şöyle bir husus ortaya çıkıyor: İnsanlar memnuniyetsizliklerini, travmalarını ya da kendi taleplerinin tatmin edilememesini endişe içerisinde sorgularken hareket ediyorlar ve hareket ederken uğradıkları önemli partilerden biri İYİ Parti. Dolayısıyla İYİ Parti, bir tür reaksiyon toplayan bir parti. İYİ Parti’nin henüz sınıfsal, ekonomik büyük bir değişimin parçası olduğunu söyleyecek ne gözlem imkânlarına ne de sosyolojik verilere sahibiz. Bugün yüzde 14 olan İYİ Parti yarın yüzde 20 de olabilir yüzde 12’ye de düşebilir. Dolayısıyla kuvvetli bir lider üzerinden ortalama söylemlerle şekli bir vurguyla travmatik bir toplumda güvensiz insanların güven duyabilecekleri bir adres gibi bir yeri ifade ettiğini düşünüyorum.
Meral Akşener’in liderliği mevzusu üzerinden bir soru sormak istiyorum. Akşener’in ismi şu anda partinin önünde gidiyor. Sizce Akşener 2023 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin ortak adayı olabilir mi? Bunun avantajları ve dezavantajları ne olur?
Bu soruya cevap vermek için çok erken henüz. Sorunun zamanı doğru, sen bu soruyu soracaksın ama cevap verme durumunda olanlar için oldukça erken.
Şunu biliyoruz ki, Meral Akşener kendisini Cumhurbaşkanlığı için uygun görüyor. Bu son zamanlardaki performansı, partisinin oy oranını anketlere göre yüzde 40 artırması vs. Akşener de bunların farkında ve muhtemelen kendisini aday olarak tasavvur ediyor. Ama aday olur mu, olacak mı, ittifaklar ne şekilde ortaya çıkacak. Bunu konuşmamız için daha çok erken.
İki ihtimal var bu noktada. Ya herkes kendi adayını çıkartıp yarışacak, ki bunun yaramadığını 2018’deki seçimlerde gördük, ya da ortak bir aday çıkartılacak.
Orada da şöyle bir zorluk var ki, CHP’nin bir adayı var gibi gözüküyor. Kılıçdaroğlu eğer aday olmak için öne çıkmazsa muhtemelen Ekrem İmamoğlu’nu aday olarak göreceğiz. Muharrem İnce adaylığını açıklayacak mı, açıklarsa CHP cenahında ne tür hareketler ortaya çıkacak gibi bir sürü soruyu arka arkaya koyabilirsiniz.
Şu bir gerçek ki, Akşener’in alanı genişledi. Çünkü İYİ Parti ve Akşener artık bağımlı bir değişken değil.
Evet, Cumhurbaşkanlığı için kuvvetli isimlerinden biri Akşener’dir. Popülerdir, öne çıkmaktadır, seçmen nezdinde iki tane maço liderle başa çıkabilmektedir. Onların açtığı tuzağa hemen düşmeden kendi siyasi gündemini oluşturma siyasi zekâsına sahiptir. Diğerlerinden daha cevval, bu cevvaliyeti de şu anda tribünler seviyor. Kuvvetli şekilde alkışlıyorlar. Ama daha sonra masaya fezlekeler gelecek, Meral hanım ne yapacak?
Parti kapatma mevzusunda Akşener’in sürekli bir çağrısı var, “Niye Meclis’e getirmiyorsunuz? Niye adım atmıyorsunuz” şeklinde. Sanki, “Siz adım atsanız biz destekleyeceğiz” gibi bir algı ortaya çıkıyor bu durumda.
Belki öyledir. Belki de öyle hareket etmeyecektir. Ama bütün bunlar, fezleke konusu, parti kapatma konusu, siyasi partilerin alacağı tutumlar, kamuoyunda bunun yaratacağı akisler, ne olacak bunları bilmiyoruz.
Biz, “Şöyle yaparsa iyi olur, böyle yaparsa kötü olur” dersek çok da doğru yapmayız. Bizim işimiz daha çok olanı analiz etmek olmalı. Benim kendime göre bir doğru fikrim var hiç şüphesiz ama dediğim gibi pek çok ciddi sınav gelebilir siyasi partilerin önüne. Her bir partinin tavrı kadar partiler arasındaki ilişkileri de doğrudan etkileyebilir bu durum.
Şunu söylemek isterim, altını önemle çizmek isterim; İYİ Parti’yi ben şahsen bir sınıfsal zıplamanın ya da ekonomik değişimin, sosyolojik dönüşümün partisi olarak görmüyorum. Elimde o kadar veri de yok. Ama neyi görüyorum? Başarının endeksli olduğu bütün unsurlar aslında imajla ilgili unsurlar. Siyasi unsurla ilgili unsurlar, kurma ile ilgili unsurlar. Kuvvetli bir lider, yapar eder, iktidarla başa çıkabilir bir lider ve aynı zamanda meşruiyetçi bir lider izlenimi veriyor onu da söylemeliyim. Örneğin fezlekeler konusunda “Hemen evet ya da hayır demeyiz, önümüze gelince bakarız” demek çok da yanlış bir tutum değil. Siyasetin alanını korumak olarak da algılanabilecek bir tutum bu. Çok hassas hususlar bunlar. Bunları nasıl yönetecek, imajlar üzerine kurulu bu parti yeni sınavlarda ne tarafa evrilecek? Dolayısıyla çok iyi takip etmek gereken bir siyasi parti İYİ Parti.
Sizin de bahsettiğiniz gibi imajlar üzerine kurulu bir partiden bahsediyoruz. Akşener’in kendi ifadesi ile iktidar İYİ Parti’yi kendi yanına çekme ya da içeriden bölme çabası içerisinde. Bu partinin kurucuları, kritik yerlerdeki isimleri hep MHP’den koparak gelen isimler. Ülkücü kökenli isimler. Yavuz Ağıralioğlu gibi, istifa etti ama Ümit Özdağ gibi, Lütfi Türkkan gibi. HDP konusunda belki Meral Akşener’in şu an yaptığı ve söylediği şeyler kamuoyunda takdirle karşılanıyor olabilir ama sizce parti içerisinde bu durum ciddi bir soruna dönüşebilir mi? İYİ Parti HDP ve Kürt meselesi gibi yumuşak karnı olan noktaları aşabilir mi?
Doğru bir soru bu. İktidar yanına çekmeye çalıştı olmadı, oy oranı artınca oraya gitmeyeceği de daha iyi görüldü. İçeriyi karıştırmanın çeşitli yolları var, onları denediler. Meral Akşener üzerinden olmuyor. Dediğin çok doğruydu az önce. Meral Akşener şu anda milletvekili bile değil. Cumhurbaşkanı adayı oldu, Meclis’e giremedi. Dolayısıyla tasfiye edilebilirdi ama öyle olmadı. Tam tersine parti üzerinde bir hakimiyet kurdu. Bu oligarşik bir hakimiyet midir, demokratik bir hakimiyet midir o kadar bilemiyorum. O kadar tanımıyorum bu partiyi.
Ama şunu söyleyeyim ki ben, Kürt meselesi konusunda İYİ Parti’den taviz beklemiyorum. Ne şimdi, ne de sonra. İttifakların da çapraz ittifaklar olacağı kanaatindeyim. Asıl sorun gelecek ve dolanacak, Başkan adayı konusunda kitlenecek. Şunu söyleyeyim, Kürt meselesi konusunda kendisi açısından taviz verse, keşke verse de Türkiye’de muhalefet bir araya gelse ama bunun toplumsal karşılığı ne kadar vardır bunu kestirmeden söylüyorum ama kendisi de bilmektedir ki vereceği en küçük taviz, örneğin HDP ile masaya oturma, parti içerisinde çok büyük sorunlara yol açar. O yüzden bunu çok kolay yapamaz. Çok istisnai koşullar doğmadan bunu yapamaz. Ama şunu yapabilir: HDP ile bir araya gelmek değil de bazı küçük konularda alacağı tavırlar. Fezlekelerde örneğin, Pervin Buldan ile ilgili nasıl bir tavır alacaklar? Bazı isimler diyelim ki Meclis dışına gönderilecek, bazı isimler korunacak ama Pervin Buldan kritik bir isim. Hem isim olarak kritik, hem de dosyası kritik. Çünkü dosyasında da bakıp “Terörist bu, gönderelim” denilebilecek bir durum çok yok.
Dediğim gibi siyasetin bazı patikaları var ve bu patikalarda Kürt sorunu ile temas etmek zorunda kalacak siyasi partiler. Fezlekeler dediğiniz zaman mesela, aslında Kürt sorununu konuşuyor olacaksınız. Nasıl bakacağınızı konuşuyor olacaksınız Kürt meselesine. Parlamentoda olsunlar mı olmasınlar mı, bunu konuşuyor olacaksınız. Bu tabii sadece Kürt meselesi ile ilgili bir tavır değil, demokrasi ile ilgili bir tavır haline gelecek. Hepsi iç içe geçecek. Asıl kritik noktaların bunlar olduğunu düşünüyorum. Bu noktalar için de hazırlık içerisinde olacaklarını sanıyorum.
Buradan başarıyla çıkabilirse Akşener kendisine yönelik eleştirileri göğüsleyebilir. Fezleke konusunda bazı davranışlarıyla hem milliyetçiliğini hem anti-HDP tavrını vurgulayabilir hem de aşırılara “Çok aşırısınız, ben demokrasi ve siyaset alanını da koruyorum” diyebilir. Çok kolay bir iş değil ama böyle bir denge aradığını da sanıyorum. Asıl bakılması gereken noktanın burası olduğunu düşünüyorum.