Patlama noktasına hiçbir uyarı önlem olmaksızın gönderilen 10 kişilik itfaiye ekibinden sadece Sahar’ın naaşı bulunabildi. Devlet Güvenlik Kurumunda memur olan sevgilisiyle daha yeni nişanlanmış, evlilik hazırlıkları yapıyordu. Sahar’ı gelinlik içerisinde göremeyen nişanlısı ve ailesi, görülmemiş bir cenaze töreni düzenledi.
Lübnan düğünlerinin meşhur “zaffe”si cenazede onun için çaldı, ailesi ve arkadaşları, üniformalı itfaiyecilerin taşıdığı tabuta gül ve karanfil attı. Instagram paylaşımında “Sen ve alamadığın beyaz gelinliğin hariç, düğününde olmasını istediğin her şey olacak, paramparça oldu kalbim, sensiz hiçbir şeyin tadı yok” diyen nişanlısı Gilbert Karaan, akrabasının omzuna çıkıp ağlayarak, son kez sevdiğine el salladı.
27 yaşındaki itfaiyeci Sahar Fares, Beyrut Limanını dümdüz edip çevresini harabeye döndüren büyük patlamada hayatını kaybedenler arasındaydı. Birkaç saniye içerisinde yüzbinler evsiz kaldı, 5 bin kişi yaralandı ve Lübnan’ın incisi, savaş olmadan savaş alanına döndü. Sağlık Bakanı’nın son açıklamasına göre ölü sayısı 154’e çıktı.
Şüphesiz her ölüm kıyaslanamaz derecede ayrı bir trajediydi. Ama Lübnan’lıları en çok genç gelin adayı Fares’in hikayesi ağlattı.
Mazbut bir ailenin en küçük kızıydı. Çalıştı, azmetti ve erkekten geçilmeyen Beyrut İtfaiye Örgütüne girmeyi başardı. Kendini kamu hizmetine adamış, aile kurma planları yapmaya başlamıştı.
4 Ağustos’un akşamüstü her zamanki gibi yine bir yangın ihbarı alınmış, olay yerine ekip halinde intikal etmişlerdi. Patlamadan önce çıkan yangına ilk müdahale eden ekibin içinde olan Sahar, nişanlısını görüntülü arayıp alevler içindeki depoyu gösterdi. Nasılsa içeride sağlık ekibine ihtiyaç yoktu, o yüzden itfaiye aracının üzerinde oturup arkadaşlarının yangına müdahalesini cep telefonundan müstakbel eşine izletti.
Sahar olay yerini daha iyi göstermek için aracın üstüne çıktığında depodaki yangının şiddeti iyiden iyiye artmıştı.. Telefonu kızıl ve gümüş renkte dumanlar çıkaran alevlerin olduğu tarafa tutarken binadan gelen sesler anormalleşmeye başladı.
Daha önce böyle bir şey görmediğinden söylediği nişanlısı koşup bir yere sığınmasını istedi. Fares, son bir hamleyle uzaklaşmaya çalıştı ama artık çok geçti. Gilbert, en son Sahar’ın ayakkabısının zeminde çıkardığı adım seslerini duydu, sonra da büyük patlamayı.
Faris bir hemşire olarak yetişmiş, 2018’de kamu hizmetine girmeye karar vermişti. Lübnan’ın Suriye sınırındaki El-Kaa kasabasında büyüdüğü zamanlarda hep bir imkan ve güvenlik arayışında oldu ama neredeyse kısa ömründe bu ona hiç nasip olmadı.
2016’da sınırı aşıp köye giren IŞİD militanları, 5 kişiyi öldürüp düzinelercesini yaralamış, Fares’in kuzenlerinden biri de saldırıya direnip komşularına yardım için koşmuş ama o da kurşunların hedefi olup hayatını kaybetmişti.
Sahar’ın ölümü ise köylüleri için dayanabileceklerinin çok ilerisindeydi artık. Onları çaresiz bırakan yalnızca dış faktörler değil, bizzat hükümetin acizlik ve yozlaşmışlığın ayyuka çıktığı iç hastalıklarıydı.
Sahar, birkaç ay öncesine kadar gelinliği için para biriktirmeye çalışıyordu. Ama birçok Lübnanlı gibi onun da tüm birikimi, devalüasyonla bir gecede buharlaşmıştı. Lübnan Poundu geçen yıl %80 oranında değer kaybetti.
Ekonominin aylar önce patladığı Lübnan’da hükümet, banka hesap hareketlerine tedbirler koydu, vatandaşların ayda sadece birkaç yüz dolar çekmesine izin verildi. Manavdaki sebzeyi bile el yakıcı fiyatlara çeken hiperenflasyon, Sahar’ın gelinlik için parasını da yutmuştu.
Sahar’ın cenaze merasimi ülke çapında duygu seliyle karşılandı. Herkes devletin affedilemez ihmaline isyan etti, kamuflaj desenli üniforma içinde gülümsediği fotoğrafları Twitter’da paylaşıldı.
“Keşke fedakarlığın değeceği bir ülkede yaşasaydık”
Genç itfaiyecinin ölümü öğrenildiğinde, zaten varlığıyla yokluğu bir olan devlet için çok fazla kurban verdiklerini düşünen kasabalılar sinirden köpürmüş bir haldeydi.
“Bizim tarihimiz şehitlerin ve şehitliğin tarihi” diyen El Kaa muhtarı Bachir Mattar’ın sözleri, Lübnanlıların, Macron’a “bizi kurtar” diye bağırtan öfkesini özetliyor:
“Sahar’ın ölümü tüm gençliğe bir mesajdır. Böyle bir ülkeye kendini adamaya kalkarsan her şeyini kaybedersin. Keşke fedakarlığın ve adanmışlığın değeceği bir ülkede yaşasaydık. Keşke doğru düzgün bir devletimiz olsaydı. İnsanlar bıktı artık. Kendisini feda etmesinden gurur duyduğumuz kadar canımız sıkkın. Neden? Ne için? Tek bir meselenin üstesinden gelemeyen, hiçbir işe yaramayan bir sistem için mi?”
(Kaynak: New York Times, New York Post, MTV)