Ana SayfaHaberlerMHP’nin tarihinde demokrasiye en yaklaştığı andayız; Komisyon, çözüm denemelerinin 90’lardan beri en...

MHP’nin tarihinde demokrasiye en yaklaştığı andayız; Komisyon, çözüm denemelerinin 90’lardan beri en ileri noktası

“Ali Bayramoğlu ile Bugünler”de bu hafta: “Komisyon’un kurulması Türkiye'nin 1990'lardan beri yaşamış olduğu çeşitli çözüm denemelerinde gelmiş olduğu en ileri siyasi noktadır. Türkiye ilk kez bu denli somut, devletten siyasete uzanan bir çerçevede Kürt sorununu ele alıyor. MHP, tarihinde ilk defa demokrasi fikrine bu denli yaklaşmış durumda. Bu milliyetçi harekette ya da milliyetçi fikirde de bir çağa kendini uyarlama bir dönüşümü içerir.”

İZLEMEK İÇİN

Çözüm süreciyle ilgili kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu toplantılarına başladı. İYİ Parti dışında mecliste milletvekili olan tüm partilerde temsilcileri yer alıyor. Muhalefetin talep ettiği gibi kanunlarla ilgili kararlarda 5’te 3 oy çoğunluk, nitelikli çoğunluk geçerli olacak. Nasıl değerlendiriyorsunuz komisyonu?

Bugüne kadar yaşanan gelişmelerin en ileri noktası olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. Bu, sadece bu son dönemde, geçtiğimiz Ekim ayında başlayan son barış süreciyle ilgili değil. Türkiye’nin 1990’lardan beri yaşamış olduğu çeşitli çözüm denemelerinde gelmiş olduğu en ileri siyasi noktadır.

Çünkü senin söylediğin gibi İYİ Parti dışında, meclisteki bütün siyasi partilerin bir Kürt sorununun varlığına, bu sorunun çözülmesi gerektiğine, çözümün de bir tür mutabakat ve demokrasiyle olacağına dair irade beyanını ifade ediyor. Senin söylediğin hususu da dikkate alacak olursak, basit çoğunlukla kanunlara yönelik kararlar alınmayacağına göre, burada toplumsalın devreye girdiği, toplumsal temsilin de siyasi partiler üstünden belirdiği bir çerçeve ortaya çıkıyor. Dolayısıyla ilk kez Türkiye bu denli somut, devletten siyasete uzanan bir çerçevede Kürt sorununu ele alıyor.

Sorunun çözümü deyince akla pek çok şey gelebilir. Nitekim çözümün çeşitli aşamaları olduğu da biliyoruz. İlk aşamada muhtemelen daha önceki yayınlarda konuştuğumuz gerekli kanunlara el atılacaktır.

Fakat bu komisyonun daha sonraki faaliyetleri bakımından, fiili bazı adımlar, tutukluların durumları, tahliye edilebilmelerini sağlayacak düzenlemeler gibi hususlarla çerçevenin adım adım, eğer barış süreci devam edecekse genişlemesi gerektiğini düşünmek lazım. Bir soğan gibi düşün, soğanın en iç katmanındayız şu anda, yavaş yavaş dış katmanlara doğru gidildikçe bu kaçınılmaz olarak farklı soru ve sualleri, bir siyasi alan genişlemesi ve bir demokratikleşme zemininin tartışılmasını da teorik olarak bize vaat eder.

Dolayısıyla böyle bir mutabakatın memnuniyet verici olduğu ve bizim tarihimizde bir ilk olduğunu teslim etmek gerekir. Burada birkaç hususun özellikle önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlar bir dönüşüm hikayesine de işaret ediyor.

İlki Milliyetçi Hareket Partisi ile ilgili. Sadece Milliyetçi Hareket Partisi demeyelim, milliyetçi hareketle ilgili esasen. Milliyetçi Hareket Partisi siyasi ve örgütlü milliyetçiliği temsil eden ve elinde tutan bir siyasi partidir. Bu siyasi parti belki de tarihinde ilk defa demokrasi fikrine bu denli yaklaşmış durumda. Nedir demokrasi fikrinden kastettiğim? Türk, Türklük, Türkiye, vatandaşlık tanımında ırki olanın ötesine geçen, farklı mezhepleri, farklı etnik kimlikleri kapsayan ele alan bir çerçeveye yaklaşması. Eğer bu istikamette bir ilerleme yaşanırsa ki yaşanıyor bence, bu milliyetçi harekette ya da milliyetçi fikirde de bir çağa kendini uyarlama bir dönüşümü içerir. Bu son derece değerlidir. Bu gelinen noktanın gösterdiği önemli hususlardan bir tanesi bu. Bu çünkü milliyetçilik dediğimiz şey sadece örgütlü milliyetçilikle kalmıyor. Türkiye’nin pek çok kademesinde, pek çok siyasi partisinde, örtülü, gizli, farklı milliyetçilik türleriyle ortaya çıkıyor.

İkinci önemli husus tabii PKK’sız bir siyaset tasavvurudur. Türkiye’nin PKK’sız bir siyasi arenaya sahip olmadır.  Bu hal, sanıyorum, gözlem olarak bunu söylüyorum, tüm siyasi partilerde yeni bir kuruluş, yeni bir kurma, yeniden oluşma arayışını doğrudan ya da dolaylı olarak besliyor. Bugüne kadar çatışmaya çok endeksli bir siyaset meydanı vardı Türkiye’de. Bu devam eder mi bilmiyoruz ama şu andaki verilere göre PKK’sız bir siyasi arenanın siyasi tasavvuru, siyasi partileri etkiler, onları yeni bir evreye sokar. Bunun kıymetli olduğu kanaatindeyim. Şimdiden her siyasi parti şöyle ya da böyle bu fikir üstüne yani yenilenecek bir toplumsal sözleşmeye, yenilecek bir vatandaşlık anlayışı üstüne fikir üretiyor, fikir beyan ediyor, tutum alıyor.

Üçüncü altını çizeceğim husus Cumhuriyet Halk Partisi ile ilgili. Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda karmaşık yapıda. Hem modernist kitlesi itibariyle örgütü itibariyle farklı politik katmanlardan oluşan bir yapısı var. İşte Kemalist unsur bunlardan bir tanesi modernist bir tedirginlik, korku bu karmaşık yapının bir parçası. Örtülü milliyetçilik, bir örtülü Türklük sözleşmesi Cumhuriyet Halk Partisi’nin bünyesinde çok kuvvetli olarak dolaşır ve her sefer çözüm süreçlerine bir bahane bularak, bir gerekçe bularak mesafeli dururdu parti ve kitle. Bu sefer öyle olmadı. Bu kez barış masasında olmayı gerekli gördü. Üstelik çok zor bir zamanda. Açıkçası AK Parti adeta bir tek parti hegemonyası üretmek istercesine bu siyasi partinin üstüne gittiği bir anda. Hatta masaya oturmanın ötesinde nitelikli çoğunluk fikriyle biraz çoğulcu bir enjeksiyon da yaptılar sürece. Yani artık kanun kararları yüzde altmış beş ile alınacak. Tabii komisyon çalışır ve yürürse. Bu, Türkiye’de yasama gücünün siyasi prestije yeniden temas etmesi demek. Bunun da Cumhuriyet Halk Partisi’nin önemli bir katkısı var.

Son olarak da şunu söyleyeyim. Artık sahnede DEM Parti var. Ama geride etkisi olan biri var: Öcalan. Öcalan hapishaneden kurulacak yeni partinin adını belirleyip çeşitli siyasi partilere fikirler soruyor, “Demokratik Cumhuriyet Partisi olsun mu? Başkası olsun mu?” diye. Yani bu anlamda şu aşamada Kürt sorununu DEM Parti’nin temsil ettiği, DEM Parti’yi de esas olarak Öcalan’ın yönlendirdiği bir durum, masada bir Kürt muhatap var. Ve tüm diğer siyasi partiler de bu hususu kabul ediyorlar. Yani onlarla aynı masada oturmayı, arkada Öcalan’ın olduğu varsayımını, bilgisini kabul ederek burada duruyorlar.

Bunların üstünde tek tek düşünmek lazım. Bunlar Türkiye’de toplumsal taleplerle siyasi parti iradelerinin kesiştiği noktalar. Çeşitli dönüşüm süreçlerini içeren noktalar. Bunların hepsini bir arada değerlendirdiğimiz zaman, bu hikâye yürür ya da yürümez, barış süreci bir yere varır ya da varmazdan bağımsız olarak gelinen noktanın değerli olduğunu düşünüyorum.

Gelelim şimdi işin diğer tarafına. Yarın ne olacak? Bunların böyle gelişmesi, yarın da böyle olacağına dair tam bir garanti oluşturmuyor. Çünkü bu noktadan sonra mayınlı alanlar başlıyor.

Geçen seferki yayınımızda konuştuk. Yani iki tane büyük eksen var. Bir tanesi açılım ekseni, bir tanesi de kapanma ekseni. Yani CHP’ye yönelik olan kapanma, Kürt meselesine yönelik açılma ekseni. Bunlar birbirini nasıl etkileyecek sorusu var ki etkilememesi mümkün değil.

Burada tabii ana kararı sonuç olarak siyasi iktidar verecek. Çünkü demokratikleşme ve siyasi alan genişlemesi barış sürecinin devam etmesi için, bizim anladığımız anlamda devam etmesi için kaçınılmaz. Bunun olabilmesi için kimi adımlar, tutuklular, Demirtaş, Kavala, aklına gelen diğer unsurlarla ilgili açılımcı veya tahliyeye yönelik hamleler gerekir. Arkasından yeni bir vatandaşlık sözleşme söz konusuysa, çeşitli mevzuatın temel kanunlarının, başta siyasi partiler kanunu olmak üzere bir revize edilmesi kaçınılmaz.

AK Parti bu işlere girer mi? Girmez mi? Kendi kurmaya çalıştığı modelle bunun arasında bir şapkadan tavşan çıkarırcasına bağ kurup, bu modeli bunun üstünden devam mı ettirir? Yoksa kendisi de bunu vesileye bilip bir küçük dönüşeme mi açılır? Bunları göreceğiz.

- Advertisment -