Erdoğan’ın İBB adayı olarak seçtiği Murat Kurum ismi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce Erdoğan / AK Parti açısından Kurum doğru bir aday mı?
Murat Kurum tercihi tabii Tayyip Erdoğan’ın zihniyetine çok yatkın bir tercih. 2 tür tercih yapması beklenebilirdi Erdoğan’ın bu koşullarda. Birincisi çok güçlü, kazanacak bir aday tercih edebilirdi,. İstanbul’u ikna edecek bir aday düşünebilirdi. Geçen sefer malum böyle bir yol seçmişti ve Binali Yıldırım’ı aday göstermişti. Bu sefer parti içerisinde bu tür bir aday açıkçası bulmak çok kolay değil. Yani İstanbul’u ikna edecek, karizma bakımından, güç bakımından serbest gezen oyları kendine çekecek bir isim bulmak belli ki Erdoğan için de çok kolay değildi. Bu durumda ikinci seçeneğe yöneldi. Hizmet yönü ağır basacak bir isim seçti. Hizmet, Erdoğan’da çok kuvvetli bir fikirdir. Bugünkü cumhurbaşkanlığı sistemine baktığınız zaman bakanlar birer bakan değil, adeta bir uygulamacı, bir icra mercii gibi çalışıyorlar, bu mantık çerçevesinde.
Bu, tabi bir tür tek adam bakışıdır. Bazı konular dışında liderin fikirlerinin, doğru ya da yanlış, çok baskın olmasıdır. Nitekim İstanbul Belediyesi için durum bu.. Bu bakımdan da kendisine biat edecek ve iş görecek bir isim seçmesi daha akla yatkındı. Öyle de oldu. Murat Kurum kötü bir isim değil bu çerçeveden, Erdoğan’ın çerçevesinden baktığımız zaman. Bir kere genç bir isim. Seçimleri kazanırsa iş peşinde koşturacak bir isim. Çevre bakanlığı yaptı. İstanbul’un imarı konusunda, açılacak kanaldan tutun kentsel dönüşüme kadar giden bir dizi konuda deneyimi olan bir isim. Hem de deneyimi olan ve hızlı çalışan, Erdoğan’ın tanıdığı, Erdoğan’a tam biat edecek bir isim. Bu sebeplerden dolayı tercih edildiğini sanıyorum.
Her ne kadar muhalefet Murat Kurum’la ilgili bir dizi yayın yapıyorsa da Murat Kurum muhafazakâr kesim açısından olumsuz bir isim değil. İmar affı çok gündeme geliyor ama imar affı tabii Erdoğan’ın affıdır, Murat Kurum uygulayıcısıdır. İmar affından istifa edenler de böyle şeyler bekleyen ve isteyenler de sonuçta seçmen. Dolayısıyla orta kuvvette bir isim seçerek aday yaptı diyebiliriz.
Daha kuvvetli bir isim var mıydı? Aklıma çok kimse gelmiyor. Ali Yerlikaya aday olsaydı mesela Süleyman Soylu’dan sonra pek çok bakımdan o koltuğu bırakması iyi olmayabilirdi. Yani Tayyip Erdoğan’ın, o sahayı İçişleri Bakanlığı’nı boş bırakmak istemeyeceğini, yeniden kaçak yapılanmaların oluşmasını istemeyeceğini tahmin edebiliriz. İç işleri bakımından temizlik Erdoğan için güvenilir ve bu işleri bilen bir isim tarafından yürütülüyor. O yüzden Ali Yerlikaya’yı görevden alıp aday yapması pek mümkün değildi.
AK Parti neden aday çıkartmakta zorlanıyor? Adaylık için ismi geçenlerin çoğu da siyasetçi değil, bürokrat. Sizce bunun sebebi ne?
AK Parti’de siyaset yapmak bir tür genel talimatnameye yine o talimatnamenin işaret ettiği koşullar etrafında biat etmek anlamına geliyor. Yani bugün Erdoğan’ın siyasi partisinde -AK Parti bile demiyorum- Erdoğan merkezli, onun ifade ettiği ve işaret ettiği istikamette iş yapacak adamlar önemli. Hizmet kısmı, iş yapma kısmı Erdoğan için her zaman çok önemli. Başkanlık sistemi de bunu çok kolaylaştırdı. Siyaset yapan isimlerden çok Erdoğan’ın bu tür isimlere ihtiyacı var. Siyaseti tek başına kendisi yapıyor. Bak Hakan Fidan Dışişleri Bakanı ama hiçbir siyasi beyanatı yok. Sadece dış politikada konuşuyor. Milli Savunma Bakanı’na keza diğer bakanlıklara baktığınız zaman siyasi beyanat veren çok az isim var. Vurgusu yüksek AK Parti politikalarına işaret eden çıkışları sadece ve sadece Erdoğan’ı yapıyor. Erdoğanın yardımcıları dahil buna. Yeni sistem böyle bir sistem. Velhasıl aday çıkaracak siyasetçi yok zaten.
Cumhur İttifakı cephesinde adaylar otokrat bir şekilde belirlenip yola çıkılırken muhalefette ise özellikle CHP’de aday belirleme döneminde bir kriz yaşanıyor. Bu da dışarıya bir zaaf olarak görülüyor. Sizce iktidara göre daha ‘demokratik’ bir aday belirleme çabası muhalefete zarar mı veriyor? Muhalefeti lidersiz mi gösteriyor?
Lider yoksa lidersiz görüntü olur. Yani bir yöntemden dolayı lidersiz görüntü olmaz. Şimdi Tayyip Erdoğan’ınki bir şahıs partisi sistemi. Nasıl devlet bir şahıs devleti haline gelmişse, sistem bir şahsi sistem haline gelmişse AK Parti de uzunca bir süredir bir şahıs partisi olarak yürüyor. Dolayısıyla bütün kararları mikro manegamentla alıyor şahıs, yani lider.
Dolayısıyla bu demokratik bir yöntem değil.
Hatta bir önceki dönemde Erdoğan bazı belediye başkanlarını yetkisi olmadığı halde istifaya zorlayarak görevden almıştı. Seçimle gelmiş kişileri görevden aldı kendi partisinde. Bu demokrasilerde görülmemiş bir şeydi. Bu Erdoğan’ın bakış açısını da gösteriyordu: ‘Seni ben atamış sayılırım. O zaman seni ben görevden alırım.’ Şimdi bu bakış açısının savunulması mümkün değil. Buradan daha istikrar görüntüsü, bir tartışmasızlık çıkıyor olması, bir siyasi huzurun, olgunluğun göstergesi değil, bir tek adam sisteminin üretmiş olduğu bir durumun göstergesi.
Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi tarafına ya da muhalefet partilerine bakarken ‘Bakın Erdoğan’ın partisinde ne kadar her şey yolunda, aday seçerken. Niye sizde değil?’ sorusu çok gerçekçi olmaz. CHP’deki sistemi genel olarak daha demokratik bulurum. Bir rekabet öngörülüyor. Ancak burada rekabetin biçimi, sınırları biraz Türk siyasi kültürüyle ilgili. Örneğin milletvekilliği öyle bir pozisyon ki orada olabilmek için insanlar oportünistçe birbirlerini yiyebiliyorlar. Pek çok mekanizma devreye girebiliyor. Bu belediyeler için de öyle. Yani rant devlet, siyaset iç içe girdikçe oradaki mekanizmalar, ilişkiler daha karışık hale geliyor ve karşılıklı iddialar karşılıklı tahrip mekanizmaları, yıpratma mekanizmaları çok kuvvetli oluyor.
Bugün kararlar genel merkez etrafındaki bazı dengelerden hareketle bazı kararlar veriliyor. Erdal Beşikçioğlu’nun Etimesgut adaylığı buna bir örnek. Bunun da demokratik anlamı sınırlı.
Bu olmasa, ön yoklamayla ya da başka türlü bir şekilde adaylar arasından bir tanesi daha demokratik bir biçimde partide tercih edilse ya da bu mekanizma olmadan taraflar bir masa etrafında uzlaşsalar, muhtemelen bunların gürültüleri, tartışmaları, rekabetleri, bağırışları kamuoyuna yansımadan bu adaylar seçilirler ve bu zaaflar olmaz. Dolayısıyla bu zaafların olmasını bir tek şeyle açıklayabiliriz: Cumhuriyet Halk Partisi oturmuş bir genel merkeze sahip değil. Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki iktidar değişimi henüz partinin çeşitli kademeleri parçaları tarafından sindirilmiş değil. Yani bir tarafta medyatik kişilerin seçilmesi, bir tarafta işte İmamoğlu’na yakın ya da onunla iyi çalışabilecek ya da Özgür Özel’in tercih ettiği isimlerin konması, Mansur’un bir başka grubu ya da kişiyi bazı yerler için tercih etmesi gibi kaoslar evet bir zaaf görüntüsü ortaya çıkartıyor.