CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsüne yasal güvence teklifinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyu anayasal düzeye taşımayı önerdi. Fakat Erdoğan, AK Parti’nin önerisinin başörtüsüyle sınırlı kalmayacağını, aile kurumunu güçlendirecek bazı ilave değişiklikleri de içereceğini söyledi. Aileyi güçlendirme ile tam olarak neyin kastedildiği henüz muğlak. Fakat kimi kesimler bu hamleyle başörtüsüne anayasal düzenlemenin de tehlikeye gireceğini düşünüyor.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu bu tehlikeyi dile getiren bir çağrıda bulundu ve ‘vebali olur’ uyarısında bulundu. Davutoğlu, ilgili sivil toplum kuruluşlarına ve başörtülü kadınlara seslenerek konunun sadece başörtüsü bağlamında ele alınması için destek istedi.
Peki sivil toplum kuruluşları, akademisyen ve gazeteciler ne diyor?
Prof. Dr. Emel Topçu – Uluslararası Saraybosna Üniversitesi:
“CHP’nin kanun teklifi vermesi bence çok çok büyük bir devrim”
Başörtüsü konusu uzun yıllardır gündemimizde. İlk hatırladığım olay ben ilkokuldayken Hatice Babacan’ın ilahiyattan atılmasıydı. Sonra Şule Yüksel Şenler olayları oldu. 1975’ten sonra ben de üniversiteye girdim. 1978 yılında da başımı örttüm. O yıl iktidara CHP geldi ve eğitim gördüğüm Gazi Üniversitesi Eğitim Enstitüsü’ndeki bütün hocalar değişti. Birdenbire yasakçı bir zihniyetle karşı karşıya kaldık. Zaten okuldaki tek başörtülü kız bendim. Başımızı açtırıyorlardı zorla. Bunlar olurken beni okuldan atmaları için hiçbir gerekçeleri, yasal dayanakları yoktu. 1979 yılında üniversite sınavına girecek kişilerden baş açık belge istenmeye başladı. Sonra 80 ihtilali oldu. Üniversitelere başörtüsüyle girilmesi yasaklandı. Daha sonra 1984 yılında Turgut Özal bu konuda çok uğraştı ve YÖK’te yapılan bir değişiklikle türban diye bir şey buldular. Türban modern bir kavramdı başörtüsüne göre. Türban kavramını çıkardılar ortaya ama Ege Üniversitesi’nden bir hoca konu ile ilgili danıştaya müracaat edince danıştay YÖK’ün kararını da bertaraf etmiş oldu. Ondan sonra Turgut Özal tekrar YÖK kanununa yapılan eklemeyle bir genelgeyle yeniden bu problemi çözmeye çalıştı. Kenan Evren o sırada cumhurbaşkanıydı ve düzenlemeleri veto etti. 90’lı yıllara kadar bu şekilde gelgitlerle yaşadık. 90’larda yapılan yeni düzenlemeyle rahat etmiştik sonra zaten 28 Şubat oldu ve ortalık iyice karıştı. AK Parti geldiğinde bazı düzenlemeler yapmaya kalktı. AK Parti’ye karşı kapatma davası açıldı. Sonra 2008’de düzeltme yapmaya kalkıştılar, o da engellendi. 2010’da Cedaw raporuna “kadınların eğitimdeki ve çalışma hayatındaki durumlarının düzeltilmesi gerekir” diye ekledi. 2012 yılında da önce üniversitedeki düzenlemelerle sonra da 2013’te demokratik açılım çerçevesinde başörtüsü konusu da rahatladı.Yani benim ilk hatırladığım hikaye 1968 yılından başlıyor. 2013’e kadar bir ömür demek bu. Bir ömür bu gelgitlerle yaşadık.
Başörtüsü konusunda yasanın bile bir garantisi yok. Yasa yapılıyor, işi anayasa mahkemesine götürüyorlar, iptal ettiriyorlar. CHP ve SHP yaptı bunu zamanında. Aslında anayasada olan “din ve vicdan hürriyeti engellenemez” ibaresi de yoruma bağlı. Ben başörtüsü ile ilgili düzenlemenin din ve vicdan hürriyeti kapsamında anayasaya dahil edilmesini kesinlikle destekliyorum.
Kılıçdaroğlu’nun çıkışını da çok kıymetli buluyorum. Çünkü bu konu kapandı dendi ama Kılıçdaroğlu’nun teklifinden sonra gördük ki aslında kapanmamış. Çok büyük tartışmalar başladı. Turnusol kâğıdı gibi kimlerin özgürlükçü kimlerin de faşist olduğu iyice ortaya çıktı. Mesela Emre Kongar kırk yıl önceki terimlerle yine ortaya çıktı. Ataol Behramoğlu oldukça elitist jakoben düşüncelerini ortaya döktü. Bunlar gerçekten anlaşılacak gibi değil ama bunun yanında yeni gelen neslin başörtüsüyle de bir problemi yok. Genel olarak herhangi bir şeyle problemleri yok rahatça yaşamak istiyorlar. Biz rahat yaşamak istiyorsak herkesin hakkı var diye düşünüp bu gibi tartışmalara prim vermiyorlar. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı sadece muhafazakâr insanlara bir garanti vermek için değil, aynı zamanda CHP’deki başörtülülere olan düşmanca tavrı da elimine etmek istiyor. Bunu CHP içinde tartışmaya açması ve CHP’nin kanun teklifi olarak vermesi bence çok çok büyük bir devrim.
Bu girişim bence herhangi başka bir karşı inisiyatifle dengelenmemeliydi. Bu gerçekten başörtülü kadınlara bir nefes aldıracak bir kanun teklifi. Ama bunun yanında daha büyük şey yapmak isteyip, anayasa değiştirmeye ve anayasa değişikliği içine başka maddeler de katma yoluna giderlerse o zaman hem anayasa değişikliği onaylanmaz hem de başörtüsü düzenlemesi güme gider. Davutoğlu’nun verdiği mesajı da çok yerinde buluyorum. Tüm bu düzenlemeleri yapanlar içinde kaç tane kadın olduğunu da merak ediyorum. Bu bir kadın meselesi ve olan kadınlara oluyor. Bu yüzden de daha farklı bir pencereden bakmak gerekiyor. Hazar Derneği’yle yaptığımız Türkiye’nin Örtülü Gerçeği araştırmasının da sonuçlarından bu işin bitmediğini görüyoruz. Toplumda bazı şeyleri teker teker gündeme getirmek ve en zıt gruplar arasında tartışılmasını sağlamak lazım. Bu sebeple ben Kemal Kılıçdaroğlu’na bu tartışmayı CHP tabanında da başlattığı için teşekkürlerimi iletiyorum.
Dr. Nursem Keskin Aksay – Kadem Yönetim Kurulu Üyesi:
“Hükümetin teklifi kadının toplumdaki yerini bütünsel olarak güçlendirmek üzerine olmalı”
Kılıçdaroğlu’nın çağrısı Türkiye için ilginç bir tartışma doğuruyor. Ama bu süreçte çok dikkat edilmesi gerekiyor çünkü kadınlarla ilgili çok dışlayıcı sonuçlar çıkabilir. Başörtüsü mevzusunu çözüp aileyi güçlendiriyoruz gibi bir yaklaşım kadın konusunda net olmayan adaletsiz söylemler üretebilir.
Hükümetin teklifi kadının toplumdaki yerini bütünsel olarak güçlendirmek üzerine olmalı. Ailenin değer ve gücü de içindeki kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç bireyin desteklenmesi ile tanımlanmalı. Başörtüsü tartışması eskide kalmış olmalıydı, içselleştirilmeliydi toplumumuzun gerçekliği olarak bizim için, ama anayasal düzenlemeler tam tamamlanamadı maalesef. Şimdi anayasal düzenleme yapılıyor ve içine başörtüsü de girecek gibi gözüküyor.
Ve Türkiye’de söylemler çok çabuk değişiyor. 80’lerde başörtüsünün ne olduğuna dair bir sürü tartışma oldu. Türban dendi vs. Ayrıntılı bir düzenlemeye gitmek gerekiyor. Çünkü başörtüsü de muğlak bir kavram. Konu burka, peçe, çarşaf ne olacak gibi noktalara gidebilir. Dini nedenlerle “baş örtmek” üzerinden farklı pratikleri içine alınması sağlanmalı.
Sonuç olarak baktığımızda başörtüsü tartışmaları şu an yine seçim dolayısıyla kadın üzerinden bir tartışma olarak yürüyor. Kadın üzerinden değer ve aile tartışması yapılıyor. Bu ulus-devlet aktörlerinin seçim yaklaşırken dezavantajlı bedenler üzerinden siyaset yapması olarak okunabilir ama bu sosyal politikalar gerektiren bir alan olarak karşımızda ve önemli olan adaletli ve kapsayıcı şekilde kadının özlük haklarını yerine getirecek bir düzenlemeyi öncelemek.
Hülya Şekerci – Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi:
“CHP’nin teklifinin de sorunlu olduğunu düşünüyorum. Başörtüsü her yerde, koşulsuz, şartsız özgür olmalı”
Kılıçdaroğlu teklifinde samimi mi diye çok tartışılıyor. Elimizde samimiyet ölçer yok ama çok yakın bir zaman içerisinde Anayasa Mahkemesi’nde başörtüsü yasağının kaldırılmasıyla ilgili düzenlemeyi iptal ettirmişlerdi. 28 Şubat döneminde de CHP’nin tutumunu biliyoruz. İnsan soruyor ne değişti de yasakların kalkmasını istiyorsunuz diye. Ama her halükârda samimi de olsa olmasa da CHP gibi bir partinin başkanının bu noktaya gelmesinin önemli bir kazanım olduğunu düşünüyorum, her ne niyetle yapmış olursa olsun.
Başörtüsü yasağı anayasal düzlemde tartışılmalı mı konusuna gelirsek, anayasada normalde genel hak ve özgürlükler yer alır. Başörtüsünün aslında herhangi bir yasağın konusu olmaması gerekiyor. Hukuk açısından da böyle bir sorunumuzun olmaması gerekiyor. Ama Türkiye gibi bir ülkede yaşıyoruz. Öyle olunca da insan garanti altına almak istiyor açıkçası. Tarihimize baktığımızda her gelenin kendi ideolojisini hâkim kılmaya çalıştığını görüyoruz. 28 Şubat’ta da böyle oldu. O dönemdeki yasakların da yasal düzlemde bir dayanağı yoktu; fiili olarak yasak vardı. Şimdi siyasetçilerin de hazır eli değmişken yasağın anayasada bir hak olarak tanınmasının doğru olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan aslında CHP’nin teklifinin de sorunlu olduğunu düşünüyorum. Teklifte “mesleğine uygun, okuduğu bölüme uygun” gibi ifadelerin geçmesi yine yorumlanacak bir şey. Yine yasağa zemin oluşturabilecek ifadeler. Bu başörtüsüne her yerde özgürlük çıkaracak bir metin değil. Başörtüsü her yerde, koşulsuz, şartsız özgür olmalı. Kadınların böyle bir sorunu olmamalı.
Nihal Bengisu Karaca – gazeteci:
“AK Parti, üzüm yeme değil bağcı dövme planıyla CHP’yi yaşadığı tarihi aydınlanmadan pişman etme amacı taşıyor”
CHP ‘bugün başörtüsü sorunu var’ diyerek bu konuyu gündeme getirmedi, ‘iktidar değişirse yarın olabilir diye endişelenenler var, o halde bu korkuyu izale edelim gelin yasal güvence verelim’ dedi. Erdoğan da ‘yasa bir gün güvence verir sonra iptal edilebilir o zaman anayasal güvence verelim’ diye el yükseltti. Söylediğinde haklılık payı var. Anayasal güvence ciddi bir koruma sağlar. Ancak ‘hatta bu vesile ile aileyi de koruyacak maddeler ekleyelim’ diyerek kapsamı genişletmeye çalışması, üzüm yeme değil bağcı dövme planıyla CHP’yi yaşadığı tarihi aydınlanmadan pişman etme amacı taşıdığını gösterdi. Bu bir maç değil. Ya da internet alışverişi değil. “Bu ürünü alanlar bunu da aldı” gibi bir seçenek olmaz burada. AK Parti eğer başörtüsü meselesini müstakbel sorunlara karşı güvence altına alma teklifine kendi ajandasındaki gündemleri de ekleme koşulunu dayatarak karşılık verirse, bu şartlı kabul olur, bunu kendi tabanına açıklamakta zorlanır. Kendi tabanındaki kadınları önemsemediğini göstermiş olur. Çünkü böyle bir tavır başörtülü kadınların tepesinde asılı olan Demokles kılıcını araçsallaştırmaktır. Başörtülü kadınları bir kez daha siyasal hesaplaşma malzemesi yapmaya kalkmaktır. Böyle yaparsa CHP’yi sıkıştıracağım derken kendisi sıkışabilir, tarih önünde sorumlu duruma düşer. Umarım böyle olmaz, akıl ve vicdan galip gelir.