AB Komisyonu Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut’la Şanlıurfa’da komisyonun desteği ve işbirliğiyle Suriyeli mültecilerin ve Türk halkının birlikte yaşam standartlarının yükseltilmesine dönük projelerin uygulanmasına dönük birlikte gözlem yaptık.
Bu gözlem gezisinde bir grup gazeteciyle ayrı ayrı biraraya gelen Büyükelçi Meyer-Landrut, Serbestiyet’in özellikle son günlerde AİHM’den Türkiye’yle ilgili üst üste çıkan ‘hak ihlali’ kararları, bu kararların Türkiye-AB ilişkisinin geleceğine etkileri ve son dönemin en sıcak gündem maddesine dönüşen vize problemine ilişkin sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkabileceği iddiaları üzerine yorum yapmaktan, Avrupa Konseyi adına konuşmaktan kaçınan Büyükelçi Meyer-Landrut’un “AB Komisyonu’nun beklentisi Türkiye’nin de içinde olduğu tüm Avrupa Konseyi üyelerinin konsey ve AİHM kararlarına saygı duyup, uygulamasıdır” ifadesi dikkat çekiyor.
Büyükelçi Meyer-Landrut’un sorulara yanıtları şöyle:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), iş insanı Osman Kavala’nın tutukluluğu dahil pek çok konuda Türkiye’nin hak ihlalinde bulunduğu yönünde kararlar alıyor. Türkiye ise “AİHM bizi bağlamaz” diyor. Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılacağı haberleri ne kadar doğru olabilir.
Avrupa Konseyi adına konuşamam.
Bu gözlem gezisinde bir grup gazeteciyle ayrı ayrı biraraya gelen Büyükelçi Meyer-Landrut, Serbestiyet’in özellikle son günlerde AİHM’den Türkiye’yle ilgili üst üste çıkan ‘hak ihlali’ kararları, bu kararların Türkiye-AB ilişkisinin geleceğine etkileri ve son dönemin en sıcak gündem maddesine dönüşen vize problemine ilişkin sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkabileceği iddiaları üzerine yorum yapmaktan, Avrupa Konseyi adına konuşmaktan kaçınan Büyükelçi Meyer-Landrut’un “AB Komisyonu’nun beklentisi Türkiye’nin de içinde olduğu tüm Avrupa Konseyi üyelerinin konsey ve AİHM kararlarına saygı duyup, uygulamasıdır” ifadesi dikkat çekiyor.
Büyükelçi Meyer-Landrut’un sorulara yanıtları şöyle:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), iş insanı Osman Kavala’nın tutukluluğu dahil pek çok konuda Türkiye’nin hak ihlalinde bulunduğu yönünde kararlar alıyor. Türkiye ise “AİHM bizi bağlamaz” diyor. Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılacağı haberleri ne kadar doğru olabilir.
Avrupa Konseyi adına konuşamam.
Peki; Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkması Türkiye-AB ilişkilerini nasıl etkiler?
Aslında herhangi bir hipotez üzerine AB’nin oluşturabileceği ve ulaşabileceği sonuçlar üzerinde varsayımda bulunmak doğru olmaz. AB, bir başka kurum şu veya bir başka sonuca vardığında -bunu ya da şunu yapar- diyemiyorum. Bir taraftan da şunu söylemek lazım, Türkiye Avrupa Konseyi üyesi ama AB’nin üyesi değil. Dolayısıyla bu tamamen farklı bir süreç.
“AB raporlarında, Türkiye’nin bulunmasını istediğimiz yerde olmadığı var”
AİHM ile Türkiye arasında yaşanan gerilim, Ankara-Brüksel ilişkilerine nasıl yansıyor? Cumhurbaşkanı Erdoğan hem AB üyelik sürecini canlandırmak istiyor hem de AB’nin Türkiye’ye verdiği sözleri tutmadığını söylüyor. AB-Türkiye ilişkisinin normal bir aşamada olduğunu söyleyebilir misiniz?
Türkiye, AB’ye aday ülke. Katılım süreci, komisyonun yıllık hazırlayıp yayınladığı raporlara bağlı olarak da gelişiyor. Bu yılki raporun da Kasım’da paylaşılmasını bekliyoruz. Bu raporda Türkiye-AB ilişkisinin bütün boyutlarından, Kopenhag kriterlerinden bahsedilecek. Daha önce de bu raporlar vardı. Bizim, Türkiye’nin bulunmasını istediğimiz yerde olmadığına ilişkin raporlar paylaşıldı. Bunlar da tabii ki hem konseyin hem de parlamentonun alacağı kararları destekleyecek kararların temelini oluşturacak olan raporlar.
Bu aşamada aslında 2018’den beri AB’ye katılımcı süreci dondurulmuş gibi hemen hemen. Kayda değer bir iyi haber olmadığı sürece de bu sürecin değişebileceğini düşünmek kolay değil. Ancak karar verme sürecinin temel bağlamı bu rapor olacak.
“AB’nin beklentisi konsey ve AİHM kararlarının uygulanmasıdır”
Yargıtay, Gezi davasında Osman Kavala ile Can Atalay’ın da aralarında olduğu 5 sanığın mahkumiyetini onadı. AB, Kavala için ne yapabilir bu aşamada?
AB’nin beklentisi; Avrupa Konseyi üyelerinin tamamının konsey kararlarını ve tabii ki mahkeme kararlarını uygulamasıdır. Bu, tabii ki bizim raporlarımızın da temellerini oluşturan unsurlardan bir tanesi.
Kavala’nın ismini anmayacak mısınız?
Şöyle açıklamak gerekir. Osman Kavala’nın davası bir tane. Ama benim önümde buna benzer birçok dava, birçok dosya var. Ben genel bir beyanatta bulunduğumda bunların hepsini kapsıyorum. İçlerinden sadece birini seçmiyorum. Bizim pozisyonumuzun bütüncül ve tutarlı olması lazım. Evet, bu dava kamuoyunda ilgi görüyor ama tek dava değil. İlkemiz, yaklaşımımız açık: Biz, Avrupa Konseyi’ne üye tüm devletlerden konseyin ilgili kurumlarının kararlarına saygı duymalarını ve bunları uygulamalarını bekliyoruz.
“Türkiye AB’ye vize başvurusunda dünyada birinci”
Türkiye vatandaşları (gazeteciler, sanatçılar, öğrenciler vb.) Avrupa ülkelerinden vize almaktan neden önceki yıllara göre daha fazla sorun yaşıyor? Bu problemin tam olarak kaynağı nedir? Terör tanımında Türkiye ile AB anlaşamadığı için mi yaşanıyor bu problem?
Türkiye bu yılın sonunda AB’ye muhtemelen dünya çapında en fazla vize başvurusu yapan ülkelerden birinci sırada olacak. Gerçekten çok yoğun bir vize başvurusu var Türkiye’den.
Komisyonun yayınladığı rakamlara baktığımızda 2022 için aslında vize başvurularındaki ret oranı bir önceki yıla göre azaldı.
“AB’nin siyasi nedenlerden ötürü vize başvurularını zorlaştırma politikası yok”
Türk vatandaşları çoklu giriş vizesini ve çok uzun dönemli vizeyi dünya ortalamasından %20 oranında daha fazla alıyorlar ve gerçekten vize alan Türk vatandaşların % 70’inin Schengen alanına çok uzun süreli ve çok girişli vizeleri var. AB’nin ya da üye devletlerinin siyasi sebeplerden dolayı vize başvurusunu daha zorlaştırmak, daha acılı hale getirmek gibi bir amacı yok. Böyle bir politika yok ayrıca.
AB ülkelerinin konsoloslukları, tamamlanmamış vize başvurusu formları olduğunu söylüyorlar. Bu durumda tabii ki onları reddediyorlar.
Her vize başvurusu, kendi dosyası içindeki koşullara göre değerlendiriliyor. Türk vatandaşları sürecin uzun olduğundan şikayetçi olabilirler. Kısmen de uzun sürüyor olabilir ama vizeyi AB Delegasyonu değil üye devletler veriyor. Sürelerin daha kısa tutulmasıyla ilgili her yıl bir paylaşım yapıyoruz.
“Vize serbestisinde top Türk tarafında”
Vize serbestisine gelince. Bizim Türkiye’yle bir vize yol haritamız var. Türkiye belli kriterleri yerine getirmek durumunda. Bu kriterler arasında 5-6 tane kilit diyebileceğimiz, Türkiye’nin aslında uyum sağlamadığı ya da tamamlamadığı kriter var. Ve bu konularla ilgili herhangi bir iyileşme ya da gelişme görmezsek komisyon, Avrupa Konseyi’ne geri dönüp bununla ilgili bir soru soramaz. Türkiye’deki yetkililer de çok net bir biçimde bu anlamda topun kendi taraflarında olduğunu biliyorlar. Dolayısıyla vize serbestisiyle ilgili herhangi bir formül ya da güncelleme yok
Gümrük Birliği ile vize serbestisini de karıştırmamak gerek. Vize konusunda sadece ara dönem adım; vizenin kolaylaştırılması olabilir, vize serbestisi değil.
Zaman zaman Türk yetkililer işadamları, öğrenciler, araştırmacılar gibi grupların vizelerinin kolaylaştırılması ile ilgili talepler iletiyor. Bu da AB devletlerinin değerlendireceği bir husus.
Ancak bu aşamada AB Komisyonu’nun önünde üye devletlerden vizenin verilmesinin kolaylaştırılmasıyla ilgili verilmiş bir görev yok.
“Türkiye vatandaşları iltica başvurusu yapan ikinci büyük grup”
Şunu da aynı zamanda görüyoruz; AB devletlerine Türkiye’den iltica başvurularında kayda değer bir artış var. Geçtiğimiz yıllarda bunu görmüyorduk. AB içerisinde bugün bazı üye devletlerde Türkiye vatandaşları, iltica başvurusu yapan ikinci büyük grubu oluşturuyor.
“Ekonomi zor durumda. Gençler yeni fırsatlar arıyor”
Peki neden böyle bir artış var sizce?
Bunu tabii ki iltica başvurusu yapan kişilere sormak lazım ama bu ülkede şöyle bir durum var: Ekonomi halen zor bir durumda. Gençler diğer ülkelerde daha yeni, daha iyi fırsatlar aramak istiyorlar. Birçok Türk vatandaşı iltica sürecinden geçmeden Avrupa çalışma pazarına yasal biçimde de gidebiliyor. Göçle ilgili de hususlar var ancak Türkiye bugün göçün hedeflerinden biri, geçiş transit ülkesi ama bir noktaya kadar Türkiye menşe ülke haline de geldi göçle ilgili. Türkiye’nin tabi ki özellikle deprem sonrasında çok büyük bir iç göçü de var. Türkiye’yle göç konusunda işbirliğinin ne kadar yoğun ve önemli olduğunu da gösteriyor bu bize.
“Yorum yapamam”
Türkiye’den ciddi bir beyin göçü var. Doktorlar ülkeden ayrılıyor örneğin. Ülkenin önemli ölçüde doktoru kaybetmesi sizde Türk toplumunun sağlığı konusunda endişe yaratıyor mu?
Aslında bunu Türk mercilerine sormak lazım. Benim aslında ülke içerisindeki bu dinamikler konusunda yorum yapmam doğru olmaz.
Biz Türkiye’den Avrupa’ya son 60 yıldır bir iş gücü göçü görüyoruz. Dalgalar halinde farklı zamanlarda, farklı boyutlarda olan bir göç. Türkiye, birçok AB üyesi devlette önemli bir menşe ve kaynak ülke durumunda. Bu göç ülkeler ve insanlar arasında bir köprü oluşturuyor. Ve biz bunun devam edeceğini öngörüyoruz.
İş gücü göçünden öte siyasi nedenlerle iltica başvurusu yapanlar için ne diyorsunuz?
Siyasi nedenlerle de iltica yapanlar var ama bu sürecin çoğu zaman o ülkeye girip yapıp, o ülkede hayata devam etmek için yapıldığını da biliyoruz. Her başvurunun kabul edildiğini söylemem zor elbette.
Mültecileri destek finansmanının Avrupa Birliği, Türkiye ve göçmenler için neden bu kadar önemli olduğunu açıklayabilir misiniz? Entegrasyon kelimesi çok kullanılmıyor ama Suriyeli mülteciler 11 yıldır Türkiye’deler. Buna defakto bir entegrasyon demek mümkün mü? Türk hükümeti de, Türk halkı da “göçmen deposu olmayız” diyor. Bu yaklaşım; Türkiye-AB ilişkisine nasıl yansır?
Dünyanın neresinde olursa olsun mültecilerin büyük bir kısmının komşu ülkelere gittiğini ve orada kaldıklarını görüyoruz. Bunu Afrika’da da, Asya’da da, Türkiye’de, Ukrayna’da da görüyoruz.
Suriyeli mültecilerin büyük bir kısmının Türkiye, Lübnan ve Ürdün’de olması bir istisna değil. Bunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu, uluslararası mülteci ortamında ve göç bağlamında norm halinde aslında.
İkincisi; Avrupa’nın verdiği destek kabul görüyor. Başta bunun yeterince ve hızlı olmadığı yönünde eleştiriler oldu ama bugün bu geldiğimiz noktada AB desteğinin önemli bir katkı olarak görüldüğünü gözlemliyoruz.
Ancak Türkiye’nin önemli bir transit ülke olma konusunda bir isteği yok. Çünkü bir transit ülke olursanız, daha fazla sayıda göçmen sizin ülkenize gelecektir. Çünkü öbür tarafa geçmenin oradan daha kolay olduğunu düşünecekler. Bunu bir kapı olarak görecekler. Dolayısıyla hem AB hem de Türkiye açısından durumu daha stabil hale getirme isteği var.
Bizim tabii ki Türkiye’de gördüğümüz nüfus, çok genç bir nüfus. Suriyeli mültecilerin büyük bir kısmı geldiklerinde ya küçük çocuklardı ya da burada doğmuşlardı ve burada okula gidiyorlar. Büyük bir kısmı burada eğitimine devam ediyor.
“Türkiye göçmenler konusunda istisnai bir şey yapıyor. Hayranım”
Bu anlamda terminoloji fazla endişelendirmiyor. Gerçekten bu halka yerel halkla uyum içerisinde hayatlarını sürdürebilmeleri için neler yapılabileceği ilgilendiriyor.
Türkiye gerçekten istisnai bir şey yapıyor. Ani bir göç akımıyla Türkiye’ye nerdeyse 4 milyon kişi geldi. Bu da ülke nüfusunun yüzde 5. Hem hükümet hem toplum, hem belediyeler gerçekten çok çaba gösterdiler. Her şeyi barışçıl bir biçimde gerçekleştirmek adına çok çalıştılar. Bu anlamda Türk toplumuna hayranlık duyuyorum.
Tabii ki biz onları destekleyebiliriz. Ancak toplum bu konuda istekli olmazsa bizim desteğimiz ne olursa olsun bir anlam ifade etmez. Hiçbir fark yaratmaz. Bizim desteğimiz en azından onların yalnız bırakılmadığı izlenimini yaratıyor.
“AB Komisyonunun Türkiye’deki göçmenlere yeni yardım paketleri yolda”
Peki daha başka nasıl destekler düşünüyorsunuz?
Ben burada bunun entegrasyon olmadığını söylemiyorum. Aslında bir nevi kelimenin etrafından dolaştım diyebilirim. Burada yerel merciler çalışıyorlar ve sosyal uyum dedikleri şeyi oluşturmak için çalışıyorlar. Hem Türk hem de Suriye kökenli kişilerin barışçıl bir biçimde yaşaması için uğraşıyorlar. Bu çok önemli. İsmine ne derseniz deyin sahadaki gerçek önemli. Ve burada gerçekten ülke çok büyük bir çaba gösteriyor ve biz de bunu desteklemeye çalışıyoruz.
AB Komisyonu’nun Türkiye’deki Suriyeli mülteciler için destek finansmanına devam edilmesiyle ilgili bir teklifi var. Teklif, Avrupa Konseyi’nde. Karar, oradan çıkacak.
Çünkü üye devletlerin masaya daha fazla para getirmesi gerekecek. Bu; Türkiye, Tunus’u ve bir ülkeyi daha kapsıyor. Onun için ilave 10 buçuk milyar. Aslında mali bakış açısına baktığımızda 65 milyardan bahsediyoruz ve bunun yaklaşık 50’si Ukrayna, 12’si göç ve mülteci konuları için olacak. Yani tam bir bölünme yok farklı ülkeler arasında. Ama bu da şunu sağlayacak; AB Komisyonu’nun Türkiye’ye sağladığı desteği sürdürmesi mümkün olacak. 6 milyar Euro harcandı bugüne kadar, şu anda 10 milyar seviyesine ulaşmış durumdayız.
İlk destek 6 milyar Euro’yu kapsıyordu. 2021 yazında komisyon bütçesinden ek 3 milyar daha vaat edilmişti. Şu anda bu 3 milyar Euro’nun sözleşmeye bağlanması aşamasının sonuna geldik.