CHP lideri Özgür Özel, TBMM’nin açıldığı 1 Ekim günü MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Partililere el uzatmasıyla başlayan, bu eli samimiyetle uzattığını duyurması, Öcalan’a DEM Parti meclis grup kürsüsünde konuşma çağrısı yapması ve “Kürt sorunu yoktur” çıkışıyla süren süreç başta olmak üzere siyasetin sıcak tartışma konularıyla ilgili Ankara’da bir grup gazeteciyle sohbet etti.
Bahçeli’nin konuştuğundan, Erdoğan’ın sustuğundan yakınan Özel, CHP’nin Kürt sorununa çözümde toplumsal mutabakatı temel aldığını vurguladı. “Ben nasıl -Kürtler eşit- diyeyim” diyen Özel, başta Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ olmak üzere “Kürtlere devlet vaadediyorum” sözlerini çarpıttığını düşünenlere “-Kürtlere bizimle birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmayı vaadediyorum- cümlesinin kurulamayacağı bir vasatlıktaki siyaseti reddediyorum” çıkışıyla yanıt verdi.
Özel’in gazetecilerin sorularına yanıtları şöyleydi:
“Kürt sorunu olduğunu Devlet Bahçeli dışında herkes kabul ediyor”
Bahçeli’nin terörle mücadelede kararlılık gösterip, “Kürt sorunu yoktur” demesine siz ne diyorsunuz?
Burada kişisel meseleler değil, toplumsal bir sorun var. Kürt sorunu diye bir sorun olduğunu herhalde Türkiye’de Devlet Bahçeli ve ne dese onu ayakta alkışlayan grubu dışında herkes kabul ediyor.
Biz bütün Kürtlerin ve kendisini eşit hissettiği bir Türkiye istiyoruz. Bunun için de demokrasi vaadediyoruz.
“Bu yol yürünecekse, bunun için -bizim iktidarımızı bekleyin- demek yerine mecliste çözelim istiyoruz”
Bu yol yürünecekse, bunun için -bizim iktidarımızı bekleyin- demek yerine, varsa arkadaşların bu konuda bir iradeleri -hep birlikte mecliste Türkiye’nin tüm sorunlarını çözelim- istiyoruz.
Kürtlerin kendilerine özgü sorunlarının en temelinde de de çok ciddi demokrasi sorunları yatıyor. Bu sorunlar mecliste, hiçbir partiyi de dışarıda bırakmadan çözülebilir. Bir parti kendini dışarıda bırakıyorsa bırakabilir, ama tüm partilere aynı yaklaşımla gitmek lazım.
Bütün dünyada terör sorunu nasıl çözülüyorsa öyle bir yöntemi izlemekten sözediyorum: Şeffaflık, karşılıklı güven, güven arttırıcı adımlar, birbirine tutamayacağın sözler vermemek, birbirine verdiğin sözleri tutmak ve olmazsa olmaz toplumsal mutabakat. Ben bunu şöyle özetliyorum: Şehit ailelerinin ve gazilerin yüzüne bakamayacağımız bir süreç.
Toplumsal mutabakat da tüm siyasi partilerin ve onların istedikleri tüm sivil toplumun bu sürece dahil edilmesiyle olur. Ülkeyi yönetenler bir masaya oturabiliyorsa, her partinin istediği sivil toplum örgütü de masaya oturabilmeli. Şehit ve gazilerin temsil ettiği dernekleri de masaya oturtmak lazım. Şehit ailelerine “Senin çocuğun boşu boşuna öldü” diyemeyiz. Onları da ikna etmeliyiz.
“Kürt sorunu yoksa düne kadar bebek katili dediği Öcalan’ı niye salıyor?”
Bir sorunun varlığını kabul etmeden nasıl çözeceksin? Türkiye’nin 40 yıl önce Özal’dan beri aştığı ve doğru yaptığı bir mesele; yani Kürt sorunun varlığını kabul etmek. Sen -Kürt sorunu yoktur- dersen yarım yüzyıl geri götürürsün ülkeyi. Zaten öyle yapıldığı dönemlerde terör ortaya çıktı.
Kürt sorunun yoksa, onun yok demesiyle yok oluyorsa düne kadar bebek katili dediği kişiyi niye salıyor veya terör niye var?
-Kürt sorunu vardır, çözelim- demek yerine Kürt sorunu yoktur dersen, Abdullah Öcalan’ı salarsan adı PKK olan yapı, başka isim altında, başka bir terör odağı olarak ortaya çıkar.
“Sayın Erdoğan, ortağınız ne yapmak istemektedir?”
Bahçeli ne yapmak istiyor sizce?
Bu soruya Bahçeli’den yanıt beklemek yerine Erdoğan’dan yanıt beklemek lazım. Ben Erdoğan’a Bahçeli’nin vurgusuyla soruyorum: Sayın Erdoğan bu ortağınız ne demek, ne yapmak istemektedir? Neyi amaçlamaktadır? Bir cevap verin.
“Açılım dedikleri şey dayatmacı. Sürecin bu haliyle uzlaşmamız mümkün değil”
CHP, Kürt sorunundan ne anlıyor? Anayasa değişikliği istiyor musunuz? Siz sorunu nasıl tanımlıyorsunuz?
Elbette Türkiye’nin daha demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. İlk dört maddeye dokunulmaksızın birçok madde daha demokratik yazılabilir. Daha kapsayıcı yazılabilir. Bu da; Kürtlerin de kendini daha iyi hissetmesini sağlayabilir ama şu günkü aşamada bir anayasa değişikliği yapmak gibi bir gündem yok, zemin yok. Anayasa değişikliği zemini başka tartışmaları getirebilir. Biz orada yokuz. Yani iş anayasa değişikliğine gelecekse biz orada yokuz.
“Bahçeli diktatöryal tavır içinde”
Otokratik ülkelerde bir sorunun olup olmadığına otokratlar ya da diktatörler karar verir, demokratik ülkelerde o sorunu yaşayanlar karar verir. Bugün diktatöryal bir tavır içinde Devlet Bahçeli. Türkiye’de birçok insan -kürt sorunu var -diyor, O, -hayır yok- diyor. bunu demekle sorun ortadan kalkmaz. O yüzden bubu açılım dedikleri şey demokratik değil. Aksine diktatöryel bir açılım yapıyorlar. Süreçse adı, demokratik süreç değil, dayatmacı süreç. Bu yüzden de sürecin bu haliyle uzlaşmamız mümkün değil.
“Ben -Kürtler eşit- nasıl diyeyim?”
Diyarbakır’da da bir çaycı bana -ne bir eksik ne bir fazla sizin kadar vatandaş olmak istiyorum- dedi. Ben buna -hadi canım neyin eksik- desem, olur mu?
Rizeliler, Manisalılar kendi belediye başkanlarını seçiyor da, Diyarbakırlılar seçemiyorlar mı? Ne oluyor?
Selçuk Mızraklı belediye başkanı seçiliyor, yerine kayyum atanıyor.
Anayasada eşit oldukları yazıyor da devlet onlara eşit davranmıyor.
Bizim partimizin örneği, bir belediye başkanına, adaylığı konuşulan Ekrem İmamoğlu’na yasak getirmeyi düşünüyorlar. Biz de en sert tepkiyi nasıl veririz diye düşünüyoruz.
Peki DEM’liler ne yapsın? İki eş genel başkanları halen hapiste. Demirtaş içerideyken cumhurbaşkanı adayı oldu. Bu nasıl bir şey?
-Sen seçilsen de cumhurbaşkanı olamazsın. Millet değil, biz karar vereceğiz- deniyor. Can Atalay da seçildi, vekil olamayacağını söylediler. Ben -Kürtler eşit- nasıl diyeyeyim?
Kürtler kendilerini eşit hissetmedikleri neyi söylüyorlarsa bunun üzerinde konuşmak lazım. Kürtlerin de genel bir mutabakatının olduğu ve çokça söylenen rahatsızlıkları konuşmak lazım.
Mecliste komisyon kurulsun: Kürt sorunu var mı, yok mu?
Biz toplumsal mutabakattan sözediyoruz. En önemli toplumsal mutabakat metni de anayasadır. Erdoğan’ın anayasa yaptığı gibi dayatma metinlerle Kürt sorununu çözemezsiniz. Meclis toplansın veya görevlendirmeler yapılsın. Toplumsal mutabakatı da hep beraber arayalım. Mecliste komisyon kurulduğunda meselenin özüne yönelik herkes önerilerini söyler. Belki ilk önce Kürt sorunu nedir diye geniş bir çalışma yapar meclis. -Var mıdır, yok mudur?- Yani bu bir yöntem. Devlet Bey mesela meclise gelsin, desin ki bir komisyon kuralım. Önce Türk Kürt soru var mı yok mu ona bakalım.
“Bahçeli’nin söylediklerinin sürece faydası yok”
Kürt sorunu yoksa düne kadar -bebek katili- dediği kişiye niye ev hapsi ya da umut hakkı öneriyor?
Bahçeli’nin söylediklerinin sürece hiçbir faydası yok. Usül esastan önce gelir. Bu siyaset biliminde de böyle, hukukta da böyle. Usulü belirlemeden esasa girerseniz esası da zedelersiniz. O yüzden önce usül. Bence de usül meclis. Benim ısrarım usülde.
Mecliste böyle bir zemin var mı?
Bakalım, Erdoğan konuşsun.
“Belli ki rejimi kalıcılaştıracak bir şeyler isteyecekler”
Toplum bir anayasa değişikliği sürecine mi sıkıştırılıyor? Mesele Kürt sorunu değil yeni bir rejim değişikliği kurgusu mu?
Vesayet altında bir meclis, yargı var ülkede. Meclisteki bir parti Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını istiyor, AİHM kararlarına uymuyor. Bu mecliste kati grup disiplinleri var. Anayasa yapmak, daha özgür bir sürecin işi. O yüzden, yeni bir anayasa yapmanın öncekinden de berbat olabileceği endişeleri var. Kendisi için meri (yürürlüğe giren) ama meşru olmayan bunlarla anayasa yapılmaz.
Eğer anayasa yapacaksak mevcut anayasaya tam sadakat ve uyum isteriz. Haklı endişeler var. Anayasaya uyalım ve demokratik adımlar atalım diye bir durum ortada yok. Neyi neyle değiştireceksiniz? Kuvvetle ihtimal, rejimi kalıcılaştıracak bir şeyler isteyecekler yine. Kötü kokular geliyor elbet.
“TUSAŞ’a saldırı manidar”
“Belli ki bir plan, program var. Bahçeli olmayacak laflar ediyor”
Kötü koku dediğim şey; Erdoğan konuşmuyor Bahçeli konuşuyor. Olmayacak laflar ediyor. Plağı biraz geri sararsak; mesela şimdi meclis başkanının -ilk dört madde değişebilir- çıkışı boşuna mıymış? -İsrail bize saldıracak- lafı boşuna mıymış? İsrail bize saldıracak lafından sonra savunma sanayi fonu yasası boşuna mıymış? Savunma sanayine yapılan terör saldırısı tesadüf müymüş? Belli ki bir plan program var.
Mesela ben şunu söyleyeyim. Kendimi övmeyi sevmem ama -öv- deseniz, mecliste kapalı oturum istemekten övünürüm. Çünkü meclis tecrübesiyle biliyorum. Bir korkuyu yayıyorlar meclis kürsüsünden. Bir bildikleri var. İsrail Türkiye’ye saldıracak diyorlar. Ama kapalı oturumda bize bir şey söylemediler. Kapalı oturumda konuşan bakanlardan İsrail’in Türkiye’ye saldırma planı olduğuna dair hiçbir şey duymadık. Sonra yasayı geri çektiler. Toplumsal rıza üretemediler. Güvenlik kaygısı o kadar büyük ki. Bebek aç bile kalsa olur, tanklar yürüsün. Buraya getirmeye çalıştılar.
Biz o maskeyi indirdik. Vatandaş bunu gördü. O kanunun gelmesi de, çekilmesi de manidar. Tam teklif gelmiş, Tusaş’a saldırı olmuş. Bu da çok manidar.
“Bahçeli’nin Öcalan çıkışını televizyondan öğrendim. Yeni süreç çalışmalarını önceden bildiğim iddiası külliyen yalan”
Bahçeli’nin Öcalan çıkışını ne zaman öğrendiniz? İktidarın yeni bir çözüm süreci çalışmasından önceden bilginiz olduğu iddialarına ne diyorsunuz? Bildiğiniz için mi -El yükseltiyorum. Kürtlere devlet vaadediyorum- dediniz?
Önceden bilgim olduğu iddiası külliyen yalan. Bir kere ben Haziran’da Demirtaş’ı ziyaret edeceğimi söylemiştim. Diyarbakır gezimi de Ağustos’ta planlamıştık. Planlamam da; ya baştan Demirtaş’a gidip bölgeyi 6 gün gezmek ya da 6 gün bölgeyi gezdikten sonra Demirtaş’a gitmekti. Açıklamayı da 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne getirmeyi planlıyordum.
Ayağım kırıldı, gidemedim. Bölge ziyareti de, kırık ayakla zor işti. Kırık ayakla altı gün gezmek, yer sofrasına, kürsüye çıkmak, konuşmak, zor işler bunlar. Sonra, biz bölgeye gideceğimizi ilan ettiğimizde de Bahçeli’nin konuşması yoktu zaten ortada.
Bahçeli mecliste Öcalan’dan bahsederken ben de mecliste kendi odamdaydım. Kendi grup konuşmama çalışıyordum. Televizyonda alt yazıyı görünce yanımdaki arkadaşlara “Kendisinden beklenebilecek ama normal siyasi düzlemde beklenmeyecek açıklamalar yapıyor” dedim. Yani bu kadar şaşırtıcı işlere Devlet Bey girebilir.
“Devlet Bey beni şok etmedi”
Altyazıyı gördüm. “Bir açın bakalım, ne diyor dedim Devlet Bey” diyor ki, “Öcalan’ı çıkaralım” felan. Kendi konuştuğu meclis kürsüsüne Öcalan’ı çıkarmaktan bahsediyor. Az çok tanıyorum Devlet Bey’i. Herkes şok olmuş olabilir sözlerinden ama ben şok olmadım.
Bize, grup toplantısını ileri bir saate almamız önerisi geldi. Dedim ki; “Biz hazırız konuşmaya”. Bahçeli el yükseltiyormuş, ben de el yükseltiyorum dedim.
-Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin benim gibi, Devlet Bey gibi sahibi olmalarını öneriyorum. Bunun için de demokrasi vaadediyorum- dedim. Bu cümleyi kesmiş Zafer Partisi, Kürtlere toprak vaadi gibi göstermiş.
“Kürtlere birlikte TC devletinin sahibi olmayı vaadediyorum cümlesinin kurulamayacağı bir siyaseti reddediyorum”
Birileri bana – Bu cümleyi demese miydin- diyor. Ben de diyorum ki; -Ben bu vasatlığa teslim olmam. -Kürtlere bizimle birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmayı vaadediyorum- cümlesinin kurulamayacağı bir vasatlıktaki siyaseti reddediyorum.
“CHP’de oy kaybı yok. Sözlerimize AK Parti’den de, MHP’den de hiç azımsanmayacak destek var”
Bu yüzden CHP’de oy kaybı falan yok. CHP seçmeninde söylemimiz olumlu, DEM’de ultra olumlu. Onlar yüzde 95 destekliyor. AK Parti’yle MHP’de de hiç azımsanmayacak bir destek var söylediğimiz sözlere. MHP’de itiraz var evet ama AK Parti’de de destek var. Biz dijital panelden bakıyoruz.
Ama şimdi psikolojik operasyon yapmaya çalışıyorlar; CHP’nin oyu 6 buçuk puan düşmüş diye. Bizi geçen ay 34 buçuk bulmuş bir anketçi İyi Parti’nin yan organı gibi. Benim sözlerimden sonra 28 bulmuş. Uçuk bir anket. Böyle bir şey yok.
“Alaaddin Çakıcı ve Kürşad Yılmaz MHP’nin içine düştüğü hazin durumu gösteriyor”
Bahçeli’nin Alaaddin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz’la birlikteliğine ne dediniz?
Bahçeli’nin duygu durumu: Yalnız hissediyor. Çakıcı, Yılmaz Bahçeli’ye kendini güçlü hissettirdiler. Bahçeli, onlar için – Çağırdım arkamda durun. dedi. Böyle bir güç verin bize. Taban sizden olumlu etkilenir- demiş oldu.
Ortaya çıkan fotoğraf MHP’nin içine düştüğü hazin durumu, sürüklendiği noktayı gösteriyor. Tehdit tarafı da var mı? Bunu bilmem ama MHP tabanına güven veren Devlet Bey’in siyasetine güç vermesi düşünülen iki isim, o ikisi. MHP’nin içine düştüğü hali siz düşünün. Ve yani MHP’nin içine düştüğü hal bu. Tehdit tarafı var mı yok mu? O Türk Ceza Kanunu’na göre şikayete bağlı bir suç herhalde değil mi? Tehdit. Tehdit edilenler şikayet ederse savcılar gereğini yapar.
“Yeni şeytan: Etki ajanı. Hepimiz şeytan adayıyız”
Etki ajanlığına ilişkin yasa teklifi meclis komisyonundan geçti. Meclis genel kuruluna gelecek. Siz nasıl mücadele edeceksiniz bu yasayla?
Etki ajanlığı meselesi -Kürt sorunu vardır, yoktur, demokrasi vardır, yoktur- tartışmalarının içinde çok esaslı bir yere denk geliyor. Çünkü önüne geleni terörist ilan eden birisi şimdi önüne geleni terörist ilan edemeyecek. Çünkü artık terörist başı, bebek katili dediğini kendi kürsüsüne davet etti. DEM’le ortak kullandığı kürsüye davet etti. Ama şimdi etki ajanlığı. Dış güçlerin ajanı zaten İsrail vurgusu, dış güçler vurgusu sürüyor. Netanyahu’yu kahvaltıya davet edene kadar bunu kullanabilirler. Yani Devlet Bey bir gün Netanyahu’yu evinde kahvaltıya davet edene kadar -şimdi sen İsrail’in etki ajanı mısın demeye başlayabilirler. O yüzden de Devlet Bey ve Cumhur İttifakı yeni şeytanını buldu. Yeni şeytan etki ajanı. Hepimiz de şeytan adayıyız.
Partide, mevcut CHP yönetiminden rahatsız vekiller olduğu bilgisi ne kadar doğruyu yansıtıyor?
Partide olmayan bir siklet merkezini varmış gibi göstermek isteyen bir süreç yaşanıyor. Bu siklet merkezinin partide gücü olsa, delegede olacak. Geçen seçimde -Atatürk çıksa gelse, bu delegeyle genel başkan seçilemez- diyorlardı. Ben de delegenin vicdan sahibi olduğunu, sokağın sesine kulak tıkanmayacağını söylüyordum. CHP değişmezse insanların ülkeden gideceğini söyledim. Bana -boş havuza balıklama atladığımı- söylediler. Ben de -Ben düşene kadar dolacak, onu hesap etsinler- dedim. Ve öyle de oldu.
Ben Parti Meclisi’nden kurultay kararı alsaydım seçim maddesi konamıyordu. Kendim aldım konulabilsin diye. En çok itiraz edilen madde 36 oya karşı 1200 oyla geçti. Baskı da yoktu. Geçen seçim neler konuşuluyordu? Şimdi delege bütünleşmiş. Örgütle siyaset yapıyoruz.
Meclis grubumuzun içindeyse bazı arkadaşlarımız haklı olarak vefa ve duygusallıkla bir takım farklı sesleri dile getirebiliyorlar. Bunlara son derece saygılıyım. Erdoğan’ın meclis genel kuruluna girişinde ayağa kalkarak karşılama konusunda grup kararı alabilirdik.
Kalkan, kalkmayan, dışarıda oturan arkadaşlara hiçbir sözüm yok. Ama kalkan arkadaşlara çok yaralıyıcı olan ve hiç duymak istemediğimiz sözler edildi. Ondan dolayı bir üzüntüm, bir kırgınlığım var. Ama genel başkanların kırgın olma gibi bir lüksü yok. Onu da içimize attık geçtik.
“Kemal Bey’le polemik yaşamak istemem”
Kemal Kılıçdaroğlu’nun size karşı muhalefeti olağanüstü kurultay çağrısına dönüşebilir mi?
Kemal Bey’in bana saygı gösterme yükümlülüğü yok ama benim ona karşı var. Çünkü ben mevcut genel başkanım. Kemal Bey’le polemik yaşamak istemem. Ayrıca da olağanüstü kongre olacaksa işte bu delege ortadaydı. Seçim talep edilebilirse eller kaldırılır, indirilir. Seçim isteyenler çoksa seçim yapardık. 36 oya karşı en tartışmalı madde geçti.
Örgüt de, üyelerimiz de partinin 47 yıl sonra birinci parti olmasının tadını çıkartıyor. Herkes bir seçim akşamı daha aynı şeyi yaşayacağız mı diye. Heyecanlanıyor.
İmamoğlu’na siyasi yasak ihtimali: Pişman edecek hazırlığımız var
İmamoğlu’na olası siyasi yasak kararı için hazırlığınız nedir?
İstinaf kararı alınmadan bir şey söylemeyeceğiz. Söylersek, kararı -beklenen hale- getirmiş oluruz. Siyasi yasak kararının alınmaması gerektiğini vurgulamaya devam ediyoruz. Siyasi yasak kararı alırlarsa, (alanları tehdit suçuna girmesin bu söylediğimiz, siyasi yasak kararı aldıranları kastediyoruz). Siyasi yasak kararı aldırırlarsa, onları bu kararı aldırdıklarına pişman edecek hazırlığımız var.
Bizim esas yol haritamız yargının bağımsızlığıdır.
“Partide hizipler yok. Varmış gibi gösterilmeye çalışılıyor”
Partide bir hizipler görüntüsü var: Veli Ağbaba, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş. Oysa siz seçim kazandınız. Bu görüntüye karşı bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Partide hizipler yok. Bir hizip varmış gibi gösterilmeye çalışıyor. Olmayan bir bir siklet merkezi varmış gibi gösterilmeye çalışıyor. Bir partide hizip varsa bunun partinin seçici yapısında karşılığı olur. Delegede bir karşılığı olur. Seçici kurullarda bir karşılığı olur. Karar alma organlarında bir karşılığı olur.
Ben MYK’da tüm kararları zorlamayla değil açık ve kapalı oylama yaptığımız şeyleri de oy birliğiyle alıyorum. Parti meclisinde adaylaştırmalarda 8 arkadaşımız karşı listeden girmiş, 52’si bizim listedeyken adayların yüzde 95’ini oy birliğiyle birçoğunu da sekize bile değil. Bir de ikiye karşı oy çokluğuyla aldık. PM’de bir karşılık yok.
“CHP tarihinin örgütle en samimi, en yakın ve en az otoriter genel başkanıyım ben”
CHP tarihinin örgütle en samimi, en yakın ve en az otoriter genel başkanıyım ben. Yani örgüt üzerinde fevkalade yumuşak bir gücümüz, örgütle şeffaf bir ilişkimiz var. Daha doğrusu; örgüt bana benzemiyor mu, orada ben örgüte benziyorum. Örgüt belirliyor her şeyi en çok ve zaten bu mutluluğun sebebi de o. Öbür türlü olsa başka şeyler olur.
Genel başkanlığın birinci yılındayız, “CHP Genel Başkanlığı zor mu?” desen ilk on yılı zor diyen bir çok önceki genel başkanımız var. Genel Başkanlığımın dördüncü ayında birinci oldum. İlk seçimde birinci yapacağız, bütün seçimlerden birinci çıkacağız, sözü verdim. Ecevit güçlü ve genç bir kadro hareketi ile… Diyeceğim şu Ecevit iki genel, iki yerel seçimden partisini birinci çıkarttı demiştim. Biz de bunu yapmaya adayız, demiştim. Birinci yerel seçimi geçtik, sıra ilk genel seçime geldi.
“Örgütte, delegede, MYK ve PM’de karşılığı olmayana hizip denmez”
Ben birazcık örgüte, örgütün beklediğinin de üzerinde değer veren ve sözünü dinleyen ilk kez 15 il başkanı, 36 il ilçe kadın kolları başkanının PM’li olduğunu ilk kez hissettiğim bir süreci tarif ediyorum. Ben örgüte önem veriyorum. O yüzden; örgütte karşılığı olmayan, delegede karşılığı olmayan, MYK ve PM gibi karar organlarında karşılığı olmayan bir şeye hizip denemez. Ama aktörlerimiz var.
“Tayyip Bey adaysızlıktan kıvranıyor. Bizde bolluğu var”
Önemli aktörlerimiz var. İyi ki var. CHP nereden aday olacak tartışması yapılıyordu. Şimdi CHP nasıl aday belirleyecek tartışması yapılıyor? Şimdi Tayyip Bey’in yerinde olmak istemezdim. Normalde -seçim gününde yapılacak- diyor. Gününde yapılacaksa aday olamayacak. AKP’nin adayı sorusunun bir cevabı var mı? Yok. AKP’nin adayı kim? Tayyip Bey adaysızlıktan kıvranıyor. Bizde bolluğu var. Bu hiç kötü bir şey değil. -Adayı nasıl belirleyeceksiniz- tartışması o günün konusu ama kollektif belirleyeceğiz. Katılımcı belirleyeceğiz. Tek başıma ben belirlemeyeceğim.
“Ekrem Bey, Mansur Bey hizip değil, fenomen”
Ben Ekrem Bey’in, Mansur Bey’in hizip olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hizip bir parçadır. Onlar aktör. Hatta siyasi fenomen onlar. Ciddi karşılıkları var toplumda. Ekrem Bey ve Masur Bey’i beş yılda aktörleştiren; yaptıkları iyi belediyecilik hizmetleri. Şimdi 413 belediye başkanımız var. Hepsi iyi gidiyor. Çok önemli bir kısmı, çok iyi gidiyor
Keşke -hangisini seçeceksin- sorusunda seçenek 5 olsa, biz de bütün üyelerimize, hatta halka sorsak -hangisini istiyorsunuz- diye.
Hizip, parti içinde başka bir siyasi ekseni tarif eden ve oraya doğru çekendir. Ama burada Mansur Bey, Ekrem Bey ve benim aramda genel konularda hiçbir fikir ayrılığı yok.
“Ekrem Bey de, Mansur Bey de normalleşmeyi destekliyor”
Yeni bir tartışma yaratmıyorum ama Ekrem Bey de, Mansur Bey de -normalleşmeyi destekliyorum- dedi. En çok tartışılan konular. İkisi de – 1 Ekim’de ayağa kalkmak doğrudur- dedi. İtirazları yok. Partide buna itiraz eden arkadaşlar var, milletvekilleri içinden. Buna saygı duyuyoruz. Ama 81 il başkanına sorduğumuzda -toplumda olumlu bir karşılığı var- diyorlar. -Biz rahatladık, siyaset alanımız gelişti. Giremediğimiz kahvelere giriyoruz, gidemediğimiz köylere gidiyoruz- diyorlar. O yüzden hani Parti’de şu an bir tane hizip var. O da Atatürk’ün hizibi. Hepimiz onun peşinden gidiyoruz. Ona parti diyoruz yani. İkinci bir hizip varmış diye olmayan bir siklet merkezini göstermeye çalışan arkadaşlara son kurultaydaki kapalı konuşmamda söyledim: Yok arkadaşlar, bizim birbirimizle sorunumuz yok. Delege onu söylüyor, Türkiye kenetlenmiş, bitti.