Ana SayfaHaberlerGündemPORTRE | Alman Cumhurbaşkanı’nı Filistin şarkısıyla protesto eden antikacı: Nevzat Onmuş

PORTRE | Alman Cumhurbaşkanı’nı Filistin şarkısıyla protesto eden antikacı: Nevzat Onmuş

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier Çukurcuma’daki Masumiyet Müzesi’ni ziyaret etti. Masumiyet Müzesi’ni Steinmeir’e Orhan Pamuk gezdirdi. Müzenin karşısındaki antikacı Filistin bayrakları asıp “Leve Palestina” şarkısını çalarak Steinmeir’ı protesto etti. O antikacının adı Nevzat Onmuş. Eski felsefe öğretmeni, yazar, yayıncı, Cibran Kafe’nin eski sahibi. Antikacısının müdavimleri arasında komşusu Orhan Pamuk, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Kıvanç Tatlıtuğ var.

Fikir Coğrafyası sitesinden Dinçer Ateş, 2020’de Nevzat Onmuş’un portresini yazmıştı:

“Nevzat Onmuş’u on yedi yıldır tanırım. O vakit, Yolcu dergisinde yazıyorduk. Şaşırtıcı bir dil, özgün bir romantizm, samimi bir üslup… Özel okurları vardı Nevzat’ın. Bir sayı yazmayınca ICQ’dan, Messenger’dan taciz ederlerdi…  Nev’i şahsına münhasır bir adamdı… Olmaz gibi görünen şeyler, o yapınca oluyordu. Ne yaparsa, paradigmayı yeniden kuran sihirli bir aşkla yapıyordu.

“Nevzat, Samsun’da felsefe öğretmeniydi. Kent Kültürü adında başka bir derginin sahibiydi. Aynı zamanda (Halil) Cibran adında bir kafe işletiyordu. Okur-yazar ekibin tek esnafıydı. Kim işsiz kalsa Cibran’ın kasası ona emanet edilirdi.  Kahvenin camında ‘Garibana çorbası verilir’ yazardı. Şehrin delileri, yoksulları, kimsesiz yaşlıları, sokak çocukları… Gidip müşteri gibi oturur, çorbalarını içer, sessizce giderlerdi. Bir garsonu, böyle birini hakir görmüştü bir gün. Nevzat: ‘Kardeş buranın patronu onlardır. Öbür müşterilere çorba parasını denkleştirmek için tahammül ediyoruz’ demişti. O nedenle personel lazım olduğunda ‘Adam aranıyor!’ yazardı.

“Nevzat, dünyaya bir türlü uyum sağlayamadı. Kafası hep meşgul, dikkati hep dağınık bir adam oldu. Böyle adamlar her zaman müstesnadır. Zamanında uyuyup uyanabilenler, elektik ve su faturalarını zamanında ödemeyi başaranlar aşiretinden değildi.

“Bir gün ansızın istifa ettiğini öğrendik. Okul müdürü, inadına dersleri ilk saatlere koymuş. Nevzat da iki gün geç kalınca, üçüncü gün basmış istifayı. ‘Baba, ya bana yazık olacaktı ya çocuklara…’ dedi. Kendine yazık etti…

“Faturalar ödenmez, görevliler gelir elektriği keser, Nevzat çağırır bir adam, mührü kırdırır; elektriği bağlatır, sonra bir ara parası olursa toptan öderdi. ‘Ya Hu yapma! Yasa değişti başın belaya girecek…’ falan dedikse de dinletemedik. ‘Memlekette bunca soyguncu varken, üç kuruşluk faturayı geç ödedik diye bizi içeri mi atacaklar baba?’ derdi.

“Son zamanlarda eski eşya merakının peşinden gidip, AntikAcı adında küçük bir dükkân açmıştı. Derken kağıtlar yeniden karıldı, Cibran battı. Nevzat, nesi var nesi yok palas pandıras satıp, AntikAcı’daki beş-on koli malzemeyle İstanbul’a, Çukurcuma’ya göçtü. Dedim ya; olmaz gibi görünen şeyler, o yapınca oluyordu. Bir ‘Def-i Hacet’ sergisi yaptı, dillere destan oldu. Karşısındakine kesin bir güven telkin ederdi. Borç verirseniz, geciktirebilirdi fakat kimseyi yarı yolda bırakmaz, kimseye kazık atmazdı.

“Onunla iş yapan herkes kendini güvende hissederdi. Derken işleri de hevesi kadar büyümeye başladı. Tomtom’da ‘Plato Platonik’ adında, irili ufaklı on binlerce objeden mürekkep, tarihi bir film stüdyosu kurdu. İzlediğiniz dönem filmlerinin çoğu orada çekildi.

“Müze gibi bir yer. Tarihi stüdyo olarak milli servet. O dönem Kültür Bakanlığında çalışıyordum. Tarihi eser olduğundan şüphelendiği bazı malzemeleri, müzeye teslim etmek için benden torpil istemişti. Fazla prosedür onu yoruyordu.

“İstanbul rekabettir. Nevzat bile istisna olamadı. Bir iki hasit, beklentisi karşılanmayan bir iki memur; bizim çocuğa (Nevzat, çocuk demektir, belki de o yüzden hep çocuk kaldı) kötülük yaptılar. On binlerce malzemenin arasına, Nevzat’ın gözünden kaçabilecek, maddi değeri olmayan, birkaç sözde tarihi eser sokuşturdular. Sanıyorum üç-dört aya hüküm giydi. Azıcık hukuk bilse böyle olmazdı. Fakat maalesef hukuk okur-yazarı değildi. Hayatı boyunca avukatı olmamış, devlete, hakimlere hiç itiraz etmemişti. Adaleti, doğal olarak tecelli eden bir şey zannediyordu.

“Müge Anlı’nın programındaki gence vuran aflardan sonuncusu, tam da o sırada çıktı. Birkaç kader mahkumunun yanı sıra, onlarca yıla hüküm giymiş, on binlerce katili, hırsızı, uğursuzu, mafyası dışarı çıktı.

“Af, tarihi eser suçlarını da kapsıyordu. Nevzat, nihayetinde antin kuntin bir ceza almıştı. Bir haziran günü teslim olup, ertesi gün çıkacaktı. Fakat öyle olmadı. Hâlâ mahpusta. Meğerse Samsun’daki mühür işinde davalık olmuş, ceza verilmiş, onanmış… Nevzat bütün bunları atlamış.

“Birkaç adam öldüren, milyonlarca liralık tarihi eser kaçıran, toplumu zehirleyen, insanları perişan eden, çalan, çırpan, yiyen… herkes dışarda. Nevzat, itiraz sürelerini kaçırdığı için 5 aydır içerde. 17 ay daha yatacak. Plato batacak. Annesi ve kızı ağlayacak. Nevzat hep çocuk kalacak.”

- Advertisment -