Ana SayfaANALİZLERRÖPORTAJ - “Çocuklar Türkçe kadar kendi anadillerinde de dil ve edebiyat dersi...

RÖPORTAJ – “Çocuklar Türkçe kadar kendi anadillerinde de dil ve edebiyat dersi alabilmeli’

Memleket Partisi lideri Muharrem İnce, Kürtçe eğitim talebiyle ilgili olarak anadilde eğitimin pedagojiye uygun olmadığını belirtti. Anadilde eğitim pedagojiye uygun mudur değil midir? Çocuk ve ergen psikiyatristi Doç Dr. Veysi Çeri ile konuştuk: “Çocukların anadillerinde eğitim alması pedagojik açıdan en sağlıklısı. Ama bir dili konuşanları bir sınıfa diğer dili konuşanları diğer sınıfa ya da okula toplamak da ne çocukların ne de toplumun hayrına.”

Memleket Partisi lideri Muharrem İnce geçtiğimiz hafta katıldığı bir televizyon programında, “Bu anadilde eğitim konusu gazetecilerin, siyasetçilerin oy devşirmek için konuşacağı bir konu değildir. Kürt çocuğu benim de çocuğum, hepimizin çocuğu. Onlar bu memleketin evladı. Öyle üç tane uzman olmayan kişiye, üç tane gazeteciye, iki tane siyasetçiye bu ülkenin çocuklarını heba ettiremeyiz. Önce pedagojik tartışacağız. Eğer pedagojiye uygunsa bilin ki üniter devlete de uygundur. Ama pedagojiye uygun değildir” dedi.

Sözleri büyük tepki toplayan İnce, daha sonra Kürdistan 24 Ankara muhabiri Ömer Sönmez’e konuştu, sözlerine açıklık getirdi:

“Bu bir palavra haberdi. Dediklerimin arkasındayım, tekrar ediyorum. Biz çocuklarımıza 3 dil öğreteceğiz. Bir, resmi dilimiz olan Türkçeyi öğreteceğiz. İki, çocuklara evlerinde annesinden öğrendikleri dili öğreteceğiz. Üç, uluslararası bir dil öğreteceğiz. Hiçbir devlet çocuğun evinde öğrendiği, anasından öğrendiği dili unutturamaz. Bizim derdimiz bundan ibarettir. Ayrıca bu konuda siyasetçiler çok konuşuyor dedim. Pedagoji uzmanları, eğitimciler, dilbilimciler konuşsun dedim. Yani şudur, bir kez olsun kamuoyunda şunu görmedim. Pedagoji uzmanları şunu tartışır: Evinde öğrendiği dille mi daha kolay matematik öğrenir, yoksa toplumun çoğunluğunun hemen hemen tümünün konuştuğu dille mi? Bunu tartışmak siyaset kurumunun işi değildir. Bunu tartışmak dilbilimcilerin, pedagoji uzmanlarının işidir. Lütfen sözlerimi çarpıtmayınız.”

UNESCO’nun 2016’da yayımladığı “If you don’t understand, how can you learn?” (“Anlamıyorsan nasıl öğreneceksin?”)  başlıklı raporuna göre dünya nüfusunun yüzde 40’ının anladığı ya da konuştuğu dilde eğitime erişimi yok. Anadilde eğitime erişimde zorluk özellikle dil çeşitliliğinin yoğun olduğu Sahraaltı Afrika, Asya ve Pasifik bölgelerinde yaygın.

Raporda belirtildiği üzere; Türkiye’de 2012 yılında Türkçe bilmeyen yoksulların yüzde 50’si okumada minimum öğrenme kriterine ulaşırken, ülke genelinde bu oran yüzde 80. 

Çift dilli ya da çok dilli okullarla ilgili verilerde ise Guatemala örneği öne çıkıyor. Buna göre, çift dilli okullarda derse katılım ve sınıf geçme oranı tek dilli okullara nazaran daha yüksek. Bu okullardaki öğrencilerin sınıf tekrarı ve okul sisteminden çıkarılma oranı da diğerlerine göre daha düşük.

Mali ise anadil eğitiminin başka bir avantajını ortaya koyuyor: Bu ülkede okula anadil eğitimi ile başlayan çocuklar, resmi dil olan Fransızcaya daha çabuk hâkim oluyorlar.

Veysi Çeri

Çocuk ve ergen psikiyatristi Doç Dr. Veysi Çeri anadilde eğitim tartışmasıyla ilgili sorularımıza yanıt verdi.

Resmi anadilin Türkçe olduğu Türkiye’de Kürtçe anadilde eğitim pedagojik olarak uygun mu?

Toplum olmanın en temel unsurunun iletişim olduğunu göz ardı edemeyiz. Bugün uluslararası arenaya açılmak ve orada kendinizi ifade etmek için iyi derecede İngilizce bilmek bir zorunluluk adeta. Aynı şekilde bilim dünyasıyla iç içe olmak ve bilim yapmak için de İngilizce bilmeniz lazım. Bunu ifade etmemin nedeni, anadilde eğitim dendiğinde insanların sanki birbirinden farklı diller konuşacağının, birbirini anlamayacağının sanılması. Toplumda birbirinden kopuk, birbirini anlamayan grupların olması kabul edilebilir bir şey değil. Bu açıdan herkesin iyi derecede konuştuğu ortak bir dilin olmasını savunduğumu belirtmek istiyorum. Bununla beraber aynı dili konuşmanın birbirini anlamak ve iyi işleyen bir toplum olmak için yeterli olmadığını, katı bir tek dil politikası izleyen Türkiye’de, bölük pörçük olmuş yapısı ile toplumun birbirini anlamaktan oldukça uzak oluşundan kolaylıkla görebiliyoruz. Meseleye Kürtçe-Türkçe zaviyesinden bakmanın toplumumuzda maalesef oldukça güçlü olan milliyetçi/ırkçı refleksleri harekete geçirerek sorunu anlamamızı zorlaştıracağını biliyorum. Bundan dolayı meseleyi Kürtçe-Türkçe diye isimlendirmeden, kimi pedagojik ve bilimsel veriler ışığında ele almaya çalışacağım.

Her şeyden önce evde konuşulan dilin okulda yasak ya da konuşulamaz oluşunun henüz soyut düşünme aşamasına geçememiş olan çocuklar için oldukça stres verici olacağını ve pedagojik açıdan kabul edilemez bir uygulama olduğunu belirtmem gerekiyor. Yani anadilde eğitim meselesinden önce bu travmatik durumu acilen ortadan kaldırmamız gerektiğini altını çizerek belirtmek gerekiyor. Burada çocukların anadillerinde eğitim almasının pedagojik açıdan en sağlıklı şey olduğunu da belirteyim. Bununla beraber bir dili konuşanları bir sınıfa diğer dili konuşanları diğer sınıf ya da okula toplamanın da çocuklarla toplum hayrına olmadığını düşünüyorum. Zaten dünya üzerinde böylesi bir uygulamaya rastlamak da pek mümkün değil.

Böylelikle Türkiye’de yapılabilecek en iyi şeyin ne olduğunun tespitine geliyoruz. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Toplumda farklı anadillere sahip çocukların da olduğunun farkında olarak hareket edilmesi… bu çocukların anaokullarında çift dilli bir ortamla karşılaşmasının sağlanması, bu sayede her iki dili doğru şekilde kullanmalarını mümkün kılacak bir eğitimle okula hazırlanmalarının temini… okula başladıklarında kendi anadillerini de diğer dil gibi akademik açıdan öğrenmelerine imkân tanıyacak bir ders düzenlemesinin yapılması… ve nihayet Türkçe dil ve edebiyat dersi kadar kendi anadillerinin dil ve edebiyat dersini de almalarının sağlanması…

Böyle bir sistemi kurmanın pedagojik açıdan en doğru hareket olacağını düşünüyorum.

Muharrem İnce, Kürtçe anadilde eğitim gören; matematik, fen eğitimini Kürtçe alacak çocukların Türkiye’de sınavlarda ya da kariyer planlamasında dezavantajlı hale geleceğini söylüyor. Hak merkezli düşünmezsek pratik olarak haklı olabilir mi?

Bu, eğitimin kalitesine göre belirlenecek bir şey. Bir dersi ya da konuyu en iyi, bildiğiniz dilde öğrenirsiniz. Yani Matematik ve fen bilgisini de en iyi bildiğiniz dilde öğrenirsiniz. Bunun Kürtçe ya da Türkçe öğrenmekten çok öğreten kişinin dili ne kadar iyi kullandığıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Ne hoca ne öğrenci o dili hakkıyla bilmediğinde, ortaya işlenmiş olmak için işlenen kimi derslerin çıktığını biliyoruz; bizim İngilizce tıplarda olduğu gibi… İş piyasasından hiç anlamam, ancak hem Kürtçeyi hem Türkçeyi hatta İngilizceyi iyi seviyede bilen; matematik, fen ve diğer dersleri en iyi anladığı dilde öğrenmiş olup kullanan bir gencin iş piyasasında dezavantajlı olmasını beklemem doğrusu. Sonuçta çok dillilik, bireye çoklu perspektif sağlayarak daha esnek bir zihinsel işleyişe sahip olmayı, dahası daha geniş kitlelere ulaşma imkânını beraberinde getirecektir. Bu neden bir dezavantaj olsun ki?

Bir evde konuşulan dilde eğitim almamak, o dilin günlük hayatında olmaması bir çocuğu nasıl etkiliyor? 

Gelelim işin asıl pedagojik ve psikogelişimsel kısmına. Doğrusu böylesi bir absürd tutumu henüz soyut düşünce aşamasına geçmemiş bir çocuğa nasıl anlatabiliriz emin değilim. Çocuklar eğitimin farklı bir dilde olmasını anlayabilir. Ancak evde konuştukları dilin net çizgilerle yasak olmasını, yoğun bir stres reaksiyonu geliştirmeden anlamalarının mümkün olmadığını düşünüyorum. Üzerinden düşündüğü, zihninin ana çalışma yöntemini belirleyen dilin konuşulamaz, dahası tolere edilemez olması çocukta derin yaralar açma riski taşımaktadır. Sonuçta bizi diğer tüm insanlardan farklı kılan iç dünyamız, dışarda gördüğümüz nesnelerle şeylerin imajlarının doğuştan getirdiğimiz biyolojik özelliklerimizle yoğrularak içe alınması sonucunda oluşur. Böylelikle kültürümüz ve dilimiz de kişiliğimizle kendilik algımızın bir parçası haline gelir. Bundan dolayı toplumda kültürümüz ya da dilimizle ilgili olumsuz bir tutum bizim kendilik algımızı doğrudan etkiler. Anadilin yasak olması çocuklarda stres reaksiyonu ile benlik saygısında sapmalara ya da engellenme hissi ile öfkeye yol açabilir. Bunun yanında okul ve öğrenmeyle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerin; okul isteksizliği ile fobisinin ortaya çıkmasına da yol açabilir.

Sonuç olarak bir çocuk için pedagojik açıdan en iyi eğitim dilinin anadili olduğu, su götürmez bir gerçek. Bunu kabul etmek gerekiyor. Ancak diğer faktörler de denkleme katıldığında nasıl bir sistemin kurulması gerektiğini yukarıda anlattım.

Sevan Nişanyan son podcastinde, Türkçe anadilde eğitimin de İnce’nin söylediği türden bir dezavantaj yarattığını söylüyor, buna ne dersiniz?

Bugün araştırmalar yaşamın ilk yıllarında çocukların birden çok dili ustalıkla öğrenme kapasitesine sahip olduğunu, dahası çocukların çoklu dil öğrenmesinin beyinleri ile zihinleri üzerinde geliştirici etkide bulunduğuna işaret etmektedir. İnce’nin meseleyi at gözlüğüyle ele alarak ulaştığı sonucu doğru kabul ettiğinizde Nişanyan da otomatik olarak haklı çıkmaktadır. Sonuçta giderek globalleşen ve adeta tek pazar durumuna gelmiş dünyada enternasyonal açıdan insana en fazla avantaj sağlayan dil İngilizce. Bu durumda çocuklarımıza Türkçe değil İngilizce eğitim vermenin daha doğru olacağı düşünülebilir. Hatta bu durumda tüm dünya halklarının kendi dillerini terk ederek sadece İngilizce konuşmaları gerektiği sonucuna bile varılabilir. Ancak gelin görün ki mesele bu kadar basit ve tekdüze değil. Bugün kişinin kendi anadilini iyi bilip iyi konuşmasının yanısıra olabildiğince çok dili bilerek konuşmasının ona dille ilgili en fazla avantajı sağlayacak durum olduğunu söyleyebiliriz.

- Advertisment -