Kamran Elend, İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Kimliği Terennüm Etmek: Erivan Radyosu Kürtçe Yayını’ başlıklı kitabını AGOS’tan Ferda Balancar’a anlatırken şöyle demişti:
“En ufak hak taleplerinin reddedildiği, Kürtlüğe ve Kürtçeye dair olanın inkâr edilip bastırılmaya çalışıldığı bir ortamda dönemin en ileri teknolojisi olarak görülen radyodan insanların değersiz muamelesi görünen dillerini duyması dinleyiciler nezdinde hayrete şayan bir durumdur. Bu ifadeye dair hayret ve şaşkınlığı biraz da cesaret ve heyecan duyguları eşliğinde düşünmek lazım. Kültürüne dair ne varsa inkâr ve reddedilen bireyin ileri teknoloji olan bir aygıttan dilini duyduğu andaki hoşnutluğunu heyecan, hayret ve biraz da cesaretvari hissiyatın dile gelişi olarak düşünmeliyiz. Bir de sanırım psikolojik olarak da inkâr ve reddedile edile artık aşağılık kompleksiyle karışık bir ruh haline bürünen bireyin ait olduğu kültürünün, ‘Aslında o kadar da değersiz değilmiş’ düşüncesine kapıldığı ânın sözcüklere dökülmüş halidir bu ifade. Mırıldanıyorken konuşmaya; sinmiş iken silkinmeye ve özneleşmeye dair bir hayret ve heyecan…”
Kürtçede “deng” ses, “bêj” ise söylemek anlamına geliyor. Toplumsal belleğin kendisi olan ‘Dengbêjlik’ geleneği, uzun yıllardır Kürtçenin ve Kürt sözlü kültürünün korunmasında önemli bir rol oynuyor. Erivan Radyosu ise bu geleneğin hayat bulduğu en önemli duraklardan biri.
Ermenistan’ın başkenti Erivan’da, 1926 yılında faaliyetlerine başlayan radyo, Sovyetler Birliği döneminde Ortadoğu coğrafyasından çok sayıda dengbêjin farklı nedenlerle gelip sesini duyurduğu bir kurum olmuştu.
Başlangıçta, Ermenistan’a göç eden farklı dini inanışlardan Kürt dengbêjlerin eserlerinin yayınlandığı bu radyo, bir süre sonra diğer coğrafyalarda yaşayan erkek ve kadın dengbêjlerin de katılımıyla büyük bir organizasyon halini almıştı. Radyo, dengbêjlerin sesinin çeşitli coğrafyalarda büyük kitlelere ulaşmasında kilit bir rol oynadı.
Radyoda: Şeroyê Biro, Karapêtê Xaço, Aram Tigran, Feyzoyê Rıza, Reşidê Baso, Egidê Cımo, Silêmanê Mecîd, Hemîdê Mecîd,Efoyê Esed ve Titalê Efo gibi önemli isimler yer almıştı.
Radyoda kadın dengbêjlerin emeği de çoktu. Farklı dönemlerde radyoda çalışan kadın dengbêjler arasında Belga Qado, Sûsika Simo, Kubara Xudo, Naza Kokil, Zadîna Şekir, Fatma Îsa, Sîsa Mecid, Sîma Semend, Aslika Qadir ve Êzniva Reşîd gibi isimler vardı.
Bu dengbêjlerin çoğu hayata veda etmiş durumda. Radyonun yaşayan son kadın sesi, 77 yaşındaki Aslika Qadir ise halen Almanya’da yaşamına ve Kürtçe müzik çalışmalarına devam ediyor. Aslika Qadir ile Erivan Radyosu’nu, Kürtçeyi, Kürt müziğinin dününü, bugününü ve kendisinin birkaç ülkeye yayılan hikâyesini konuştuk.
Savaş çocuğu olarak Aslika Qadir
1945 yılında Ermenistan’a bağlı Elegez bölgesinde, Ezidi Kürtlerin yaşadığı bir köyde dünyaya geldi Qadir. İkinci Dünya Savaşı’nın insanları büyük bir yoksulluğa ve sefalete sürüklediği yıllardı. Qadir’in doğumundan sonra ailesi başkent Erivan’a göç etti.
Qadir ilköğrenimini burada tamamladı ve daha sonra Erivan Devlet Üniversitesi Doğu Bilimleri Fakültesi’ne girdi.
Ermenistan’ın ilk devlet başkanı olan Levon Ter-Petrosyan ile aynı dönemde eğitim alan Qadir, Fars Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Farsça dil uzmanı olduğu için 1985 yılında devlet tarafından tercüman olarak Afganistan’a cepheye gönderildi.
1987’ye kadar Afganistan’da kaldı. İleri düzeyde Ermenice bilen Qadir, ayrıca Erivan’da 22 yıl boyunca Ermeni Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. Doğduğu Elegez’in doğasını anlatırken edebiyatçı kimliği su yüzüne çıkıyor:
“Elegez süslenmiş bir gelin gibi oluyor. Karlar eriyor, rengârenk çiçekler bitiveriyor. Meralarda biten sarı ve kırmızı çiçekler toprağı saran kocaman birer halı gibi duruyordu. Doğanın usta elleriyle nakşedilmiş bir halı.”
Qadir, ailesiyle Erivan’a taşınmasının ardından, eğitim aldığı üniversitenin Erivan Radyosu’nun bulunduğu bina ile komşu olduğunu öğreniyor ve yıllara yayılan serüveninin de bu şekilde başladığını dile getiriyor:
“Erivan’a geçtim, orada Erivan Üniversitesi Doğu Bilimleri Fakültesi’ne yerleştim. 1963 yılında başladım ve 1968 yılında tamamladım. Üniversite ile Erivan Radyosu komşu idi. Aralarında 150 metre vardı. O yıllarda Molla Mustafa Barzani’nin Eylül devrimi başlamıştı. Ben de radyoya gidip haberler almak istiyordum bu sürece dair. Birkaç gün gidip geldim. Xelilê Çaçan’ı tanıdım o esnada, radyonun sorumlusuydu. Şair Ferikê Usiv, Mikalîlê Reşid, Weziê Eşo, Memê Eylaz gibi beni etkileyen önemli isimler vardı aynı zamanda. Bu ustaların tamamı bana kucak açtı. Sürekli uğramamı istiyorlardı.’’
İlk ezginin gizli kaydı
Evlenene kadar radyoya sık sık gittiğini ancak evlendikten sonra daha az gitmeye başladığını söyleyen Qadir, bunu dönemin ahlak anlayışına bağlıyor:
“Üniversiteden sonra evlendim, iki çocuğum oldu. Radyoya gidiş gelişlerim azaldı haliyle. Kürt toplumunun kadınlara bakış açısı burada belirleyici oldu. Zaten radyoya gelen diğer kadın dengbêjler gizli gizli gelip gidiyorlardı radyoya. Oraya giden bir avuç kadındık ancak toplumda sürekli olumsuz bir yaklaşım vardı radyoya gidiyor ve şarkılar söylüyoruz diye. Zadina Şakir, Susika Simo, Belga Qado gibi kadın dengbêjler buna maruz kaldı maalesef.”
1964’te o dönem Erivan Radyosu Müzik Bölümü Şefi olan Tîtalê Efo’nun önerisi ve bilûrvan (kavalcı) Egîdê Cimo vasıtasıyla ‘’Welatê Me Kurdîstan e’’ kilamını (dengbêjin dillendirdiği ezgi) okumak üzere radyoya davet edildi.
Uzun süredir beklediği fırsat ayağına gelmişti, eşinin karşı çıkmasına rağmen ne pahasına olursa olsun gidip sesini kaydetmek istedi.
Bu gizli bir kayıttı aynı zamanda. Şunları söylüyor Qadir:
“Radyoda müzisyenleri de tanıdım. Egidê Cimo bunlardan biriydi. Aynı zamanda bana eğitmenlik yapan da oydu. Ermenice şarkılarla başladım. Ünlü Ermeni ozanı Sayat Nova’nın ezgileriyle başladım. Nova’nın Kürtçeye çevrilmiş iki ezgisini dillendirdim devamında. Daha sonra stüdyoya gidip bu ezgileri kaydettik ve insanlar tarafından çok beğenildi. Eşim bunları bilmiyordu tabii. Bu yüzden gizli yaptık bunu. Egîdê Cimo ve Tîtalê Efo çok istedi.”
Qadir, kaydını gizli yaptığı kilamların halk tarafından çok beğenildiğini söylüyor ve sonrasında radyoya uzun süre ara verdiğini ekliyor.
Qadir’in gençlik yılları – Erivan.
“Erivan Radyosu bir meşale oldu, zamanın kapkaranlık tünelinde Kürt halkı için bir ışık oldu” diye anlatıyor o dönemi:
“Radyonun derya gibi zengin bir yapısı vardı. Eşsiz hizmetler sunuyordu. Kürdistan kelimesinin her yerde yasaklandığı yıllarda, radyoda Kürtçe programlar yapılıyordu ve tüm dünyadaki Kürtlerin evine misafir oluyordu.”
‘Edebiyatın, müziğin, tiyatronun olduğu bir okul gibiydi’
Qadir, radyoda müziğin yanı sıra tiyatro ve edebiyatla da ilgilendiğini belirtiyor:
“Sadece kilam değil tiyatro ve edebiyat gibi birçok alanda çalıştım. Orası herkesin birçok alanla ilgilendiği bir okul gibiydi zaten. Bana da bir aile oldu. Bazen Ferikê Usiv ve Mikailê Reşid şiirlerini okuduklarında bana da okutup analizlerini yapmamı rica ediyorlardı. Çocuktum, elbette o zamanlarda ne diyeceğimi bilmiyordum. Daha sonra şiirlerini okuyup yorumladığımda çok mutlu oluyorlardı.”
Sovyetlerin dağılmasının ardından ortaya çıkan Ermeni milliyetçiliği Qadir’in hayatını çok zorlaştırdı, Avrupa’ya göç etme kararı aldı.
“Radyo başarılı işlere imza attı, ta ki Sovyetler Birliği dağılana kadar. Ermeni milliyetçiler, bu süreçte Ermenistan’da yaşayan azınlıklara zor kullanmaya başladı. Bunların arasında Kürtler de vardı. Ermenistan’ı terk etmeme bu durum sebep oldu. Ermenistan benim de ülkem elbette ancak Sovyetlerin dağılmasından sonra her şey bir anda değişti ve şu an radyo da kapanmak üzere. Yine Riya Teze isimli gazete vardı maalesef o da kapanmak üzere. Sovyetler döneminde kaynaşmıştı halklar ve bir kardeşlik söz konusuydu. Etnik aidiyetler önemli değildi. Azınlıkların kültürlerinin korunmasına da özel önem veriliyordu.”
Genç yaşta evlendiği kocası Canîkê Têmûr’un 36 yaşındayken ölmesi ve iki çocuğuyla yalnız kalması da Qadir’i Ermenistan’dan ayrılmaya iten bir başka sebepti. Müziğe Avrupa’da devam ettiğini ifade eden Qadir, bundan sonrasına dair planlarını da şöyle anlatıyor:
“Şu an hayat devam ediyor. Müziğe de devam ediyorum. Kürt müziği kaybolmayacak. Yeni nesil kültürünü sahipleniyor. Bizim ülkemiz eksik sadece, bu olduğunda hiçbir şeyimiz kaybolmayacak. Dilimiz ve kültürümüz bizi bu günlere ulaştırdı. Diliyle tanınır uluslar. Bizim de dilimiz güzel ve büyüktür. Kürtlerin bu yönlü komplekslerden kurtulması lazım. Kürtçenin edebiyat, tarih veya bilim dili olmadığı teorileri Kürt düşmanlarının öne sürdüğü şeyler. Dillerin kaynağıdır dilimiz.”
Qadir iki çocuğuyla birlikte Almanya’da yaşıyor.
Kürt müziğinin ayakta kalmasında dengbêjliğin ve radyoda verilen emeklerin önemli bir rol oynadığına inanan Qadir, şu sözlerle tamamlıyor konuşmasını:
“Yeni jenerasyon, kültürümüze ve sanatımıza sadık kalmalı. Şarkılar diğer ulusların etkisine sokulmamalı. Yorumlandıklarında dilin kaynağından uzaklaşmamaları lazım. Bir şarkı dinlendiğinde, bu Kürtçedir denilebilsin. O ruh korunmalı. Elbette tüm müzik tarzları olmalı ancak Kürtçe özü olmalı. Çoğu ulus Kürtçe şarkıları alıp yorumlarken bizim de sanki ihtiyacımız varmış gibi onların özelliklerini kopya etmemiz kabul edilemez.”