CHP’nin Gençlik Kolları genel başkanlığına seçilmenizin ardından sizin Konyalı muhafazakâr bir ailenin çocuğu olmanız gündem haline geldi. Konyalı muhafazakâr bir ailenin çocuğu Gençosman Killik nasıl CHP’li oldu?
Öncelikle bütün ilke ve kurallarına inanmış bir şekilde Cumhuriyet Halk Partiliyim.
Her insanın yetiştiği şehir, ortam, aile yapısı farklı olabilir. Ben Konyalıyım. Partinin oylarının geçmiş yıllarda hep zayıf kaldığı, Türkiye siyasetinde konumlandırıldığı anlamda genellikle sağ ve muhafazakâr partilerin kalesi olarak görülen bir şehirde doğdum ve orada yetiştim.
Elbette bu kültürün benim üzerimde etkileri var. Ailem, akrabalarım, okula gittiğimde arkadaşlarım, iş hayatımdaki dostlarım hep bu kültürün insanları. Bunun tabii bende muhakkak bir etkisi vardır.
Ben o insanların hissiyatını, düşündüklerini çok yakından gözlemleyebiliyorum. Bir akşam oturmasında ya da bir akraba ziyaretinde gözlemleyebiliyorum.
Bunlar muhakkak ki faydadır. Ama ben Cumhuriyet Halk Partiliyim. Bu noktada belirteyim; ailemde bir Cumhuriyet Halk Partili ya da CHP’de siyaset yapmış bir kişi yoktu daha öncesinde.
Okuduğum kitaplar, çevremde yaptığım sohbetler, araştırmalarım, lise yıllarında siyasete olan merakımla kendimi bir düşünce yapısı içinde konumladım ve bu düşünce yapısı içinde Cumhuriyet Halk Partisi’ni kendime çok yakın hissederek üye oldum.
1991 doğumlusunuz, CHP’ye ne zaman katıldınız?
2010’ların başına tekabül ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığından sonraya denk geliyor. Partinin değişiminin bende yarattığı enerjiden kaynaklanıyor.
Hakkınızda dile getirilen “CHP’nin yapısına aykırı” gibi yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz? Gençosman Killik, CHP’nin geleneksel yapısına aykırı bir gençlik kolları genel başkanı mı?
CHP’nin geleneksel yapısını nasıl tanımladığınıza bağlı. Siyasi partiler insanlar tarafından yönetilen kurumlar. Partilerin değil onları yöneten insanların refleksleri olur.
Geçtiğimiz evrelerde CHP’yi, partinin kurumsal kimliği açısından çok doğru bulmadığımız; sol, sosyalist, sosyal demokrat düşünceye veya insanların özgürlüğüne, kendini ifade etmesine, yaşam tarzlarına saygıya yönelik konuları yanlış yorumlamış, yanlış değerlendirmiş kişilerin yönettiği dönemler olmuş olabilir. Fakat bugün CHP’nin eski alışkanlıklarından çok farklı bir noktada olduğunu söylemek lazım.
CHP, sol bir parti ve sol bir partide her yaşam tarzının kendini ifade edebilmesine saygı vardır. Her yaşam tarzının, her kimliğin, her inanç grubunun kendisini aynı değerler içerisinde buluştuğu ölçüde ifade edebilme hakkı vardır.
Bu dünya görüşünde, “hangi aileden yetiştin, senin ailende başörtülü var mı, senin ailenin inancı ne” bunların hiçbir önemi yoktur.
Sen nasıl bir bireysin ve bunun insanlığa, topluma nasıl bir katkısı olabilir buna bakılır.
Dediğim gibi, CHP’nin önceki dönemlerde çok hatalı davranışlarda bulunduğu ya da öyle anlaşıldığı durumlar olmuş olabilir. Genel başkanımızın helalleşme çıkışı da zaten bununla alakalı.
Bir hata veya bir yanlış anlaşılma olmuşsa biz bunları düzeltmek ve insanlarla barışmak istiyoruz. Tutumlarımızda bir eksiklik görüldüyse bunları tamamlamak istiyoruz.
Ben de bu noktada kendi kimliğimi partimin faydasına kullanmaya çalışıyorum.
Kılıçdaroğlu’nun son dönemde kendisinin girdiği ve partisini de sokmaya çalıştığı “helalleşme çağrısı” başlığı altındaki yönelim doğrultusunda tutum ve konuşmalarınız var. Gençosman Killik, Kılıçdaroğlu tarafından bu döneme uygun bir gençlik kolları başkanı olarak mı getirildi? Bir başka şekilde sorarsak, Gençosman Killik parti içi demokrasiyle mi seçildi yoksa CHP’nin bu dönemki vitrini için uygun bir isim olarak değerlendirilerek atamayla yukarıdan mı getirildi?
Öncelikle ben partide ilk kez bu dönemde görev almıyorum. Daha önceki dönemlerde partinin gençlik kolları genel sekreterliğini yaptım, yine genel merkez yönetimindeydim. Ondan öncesinde Konya’da il gençlik kolları başkanıydım.
Tabii ki siyasetin evrildiği noktaların, insanların öne çıkmasında ya da geride durmasında belirli etkileri olabiliyor.
2019 seçimleri bize topluma yaklaşmamız noktasında çok önemli veriler sağladı. Siyasetimizi de ona göre yönlendirmeyi ve orada elde ettiğimiz başarıyı genel iktidara yöneltmeyi düşündük.
Bu noktada ben belki biraz daha öne çıkmış olabilirim. Ama dediğim gibi partide ilk defa görev almıyorum. Bu göreve de kendim aday oldum.
Bu adaylık için pandeminin de etkisiyle bir buçuk seneye yakın çalıştım. Rekabet ettiğimiz uzun bir seçim maratonu oldu. Bizim kurultayımız pandemi nedeniyle biraz ertelenmek zorunda kaldı.
İl il gezerek, partili arkadaşlarımıza kendimi anlattım. Neredeyse tüm Türkiye’yi aday olarak dolaştım.
Yani böyle tepeden inme gibi bir ihtimalim olsaydı o zahmete hiç girmezdim.
“Ne onlar ziyaret ettikleri için CHP’li oldu, ne biz kabul ettiğimiz için İHH’lı olduk”
Geçtiğimiz ay İslami muhafazakâr kimliğiyle bilinen İHH’nın gençlik oluşumu Genç İHH, CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı olarak sizi ziyaret etti ve bu ziyaret CHP Gençlik Kolları’nın kurumsal hesabından kamuoyuna duyuruldu. Ziyaret sosyal medyada çok ağır tepki gördü. CHP kendine yakın kitleden, İHH da yine kendisine yakın kitleden çok sert tepkiler aldı. Bu ziyareti ve tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
O ziyaretin insanların gözünden kaçan bir noktası var. İnsani bir temele dayanıyordu o ziyaret. İHH’lı dört arkadaş bir programa katılmak için yola çıktıklarında trafik kazası sonucu hayatını kaybetti.
Biz de insani değerlerle, -özel bir lütufmuş gibi söylemiyorum- gayet normal bir şey olarak İHH’lı arkadaşlarımıza bir taziye telefonu açtık. “Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun” dedik, başsağlığı diledik.
Genç İHH’daki arkadaşlar da kendilerine taziye telefonu açanlara bir ziyaret yapmak istemişler. Bizim gibi kendilerine taziye dileyen başka partileri de ziyaret ettiler.
Onların bu ziyareti sosyal medyada farklı yorumlandı. ‘Partinin yüzünün farklı bir yere döndüğü’ gibi bir algı oluşturma çabası da oldu. Öyle bir şey yok, insani bir temele dayanıyordu.
Ona dayanmasaydı bile bizi ziyaret etmek isteyen her düşünce yapısından kurumla görüşmek isteriz. Tabii bunun demokrasi temelinde olması lazım. Demokrasiye inanan ve kendi düşüncesini ifade etmek isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi’nin siyasi kimliğine saygı duyup ziyarete gelen herkese kapımız açık.
Onların bir dünya görüşü var, bizim bir dünya görüşümüz var. Biz birbirimizi dünya görüşlerimize ikna etmek için değil tamamen biraraya gelip farklı bakış açılarını birbirimize aktarmak üzere de buluşabiliriz. Bu ziyareti ben böyle yorumluyorum.
Onların kitlesinden de eleştirenler oldu, bizim kitlemizden de eleştirenler oldu. Ama ne onlar ziyaret ettikleri için CHP’li oldu, ne biz kabul ettiğimiz için İHH’lı olduk. Türkiye’de yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı insanların biraraya gelip nezaketle konuştukları bir gündü ama farklı anlaşıldı.
Bizi ziyarete gelen tüm kurumları kendi hesaplarımızdan paylaşıyoruz. Bunu paylaşmasak arkadaşlarımıza ayıp olurdu. Niye onları ayırmış olalım ki.
CHP Gençlik Kolları’nın kurumsal hesabından bu paylaşım yapılmadan önce gelecek tepkiler öngörülmüştür. Bütün bunların yaşanacağı tahmin edilmiştir. “Gelen tepkileri göğüsleriz” diyerek ve ayrıca dediğiniz gibi ziyaret eden kimseyi ayırmamak adına bu paylaşımı yapalım mı dediniz yoksa CHP’nin İHH’lı gençlerle de temas kurduğunun kamuoyu tarafından duyulmasını özellikle mi istediniz?
Tepkiler dediğiniz gibi tahmin edilebilir bir şeydi. O tepkilere de saygı duyuyorum, çok normal bir durum.
Herkes İHH’yı ya da Cumhuriyet Halk Partisi’ni beğenmek zorunda değil. Bu ziyareti doğru bulmayan insanlar da olur, bu da demokratik bir şey.
İnsanların bizi eleştirmesinin bir yanlışlığı da yok. Ziyareti kendi düşünce yapılarına göre doğru bulmamaları çok doğaldır. Buna da saygı duyuyoruz.
Biz o tepkileri de görüp analiz ettik. Siyasal olarak bizim kitlemiz ne düşünüyor, onların kitlesi ne düşünüyor görmüş olduk.
Ama duyulsun diye özel bir çabamız olmadı. Öyle olsa farklı yöntemler izlerdik, mesela davet ederdik. Tamamen onların teşekkür ziyareti üzerine gelişti. Bizim bir davetimiz ya da çabamız sonucu değil.
Ama bugün olsa, o paylaşımı yine yaparız. Çünkü bundan sonra da bizi ziyaret edeceklere kapımız açık ve bu tür şeyler olduğunda o ziyaretleri de paylaşmak iletişim stratejimizin bir gereği.
“Genel merkezdeki mescit kendini gizleyenlerin partiden ayrılmasından sonra açıldı”
Bir süre önce yine benzer bir tartışmayla gündeme gelmiştiniz. AK Partili Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan’ın, CHP’li olduğu dönemde CHP Genel Merkezi’nde ‘A4 kâğıtları üstünde namaz kılmak zorunda kaldığını’ açıklaması üzerine siz sosyal medyadan “Senden ve zihniyetinden CHP’yi kurtarınca kula değil rabbine yaranmak isteyenler için mescidimiz de açıldı” diye bir mesaj paylaştınız. Orada “Savcı Sayan ve zihniyeti” ile kastınız neydi?
Savcı Sayan gibiler bulundukları siyasi partinin içerisinde kendilerine bir alan açma ve orada “riya” üzerine siyaset yapma anlayışı içinde kişiler. Bugün AK Parti’de bir koltuğu var ve oradaki insanların hoşuna gidebilecek, oranın siyasi amaçlarına uygun cümleler kuruyor.
Cumhuriyet Halk Partisi’ndeyken genel başkan yardımcısıydı, partinin en yetkili kişilerinden biriydi ve A4 kâğıdında namaz kıldığını söylüyor.
Öncelikle yüz yıllık Cumhuriyet Halk Partisi tarihinin tamamı için söylüyorum; kimse bu partinin binasında A4 kâğıdında namaz kalmak zorunda falan kalmaz.
Kendisi isteseydi odasında seccade bulundurur, odasında yine namazını kılardı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin eski döneminde de namaz kılan insanlara bir engelleme falan yoktu.
Ama parti yöneticisi oldukları dönemde bu anlayışı partiden uzak tutmaya çalıştılar.
Bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nde bu tür insanlar olmadığı için, niyeti ile uygulaması bir olan insanlar bulunduğu için namaz kılmak isteyenler için genel merkezde bir mescit açıldı.
Genel merkezdeki mescit bu şekilde kendini gizleyen, riyakâr insanların partiden ayrılmasından sonra açıldı. Onlar yerine yaşadığı gibi düşünen, düşündüğü gibi yaşayan insanlar yer alınca bu sorunlar aşıldı.
Bu tür meseleler bizim dünya görüşümüzden ve gündemimizden çok çok uzakta; kimin nasıl yaşadığı, neye inandığı, nerden geldiği ve ne kimliğe sahip olduğu bizi ilgilendirmiyor.
Ortak değerlerimiz var. Partinin bir programı ve ilkeleri var. Bu programı ve ilkeleri benimseyen ve ona uygun hareket eden herkes bu partinin bir parçasıdır.
Savcı Sayan’a hitaben söylediğiniz, ideolojik bir manada değil samimiyet bağlamında bir şey miydi yani?
Tabii ki. Samimiyetten kastım da şu. Bu kadar önemliyse onun için, partide çok etkili bir roldeydi o zaman dile getirebilirdi bunu. Yani madem sizin için bu kadar önemli bu durum, bugün gizlice namaz kılındığını iddia etmek yerine mescit açılmasını sağlayabilecek gücünüz vardı.
Ama bunu yapmadınız, yapmamışsınız. Siz temizlenince, sizin yerinize gelenler bunu yaptılar. Siz yönetimdeyken genel merkezde mescit yoktu, çünkü ‘siz’ yönetiyordunuz. Sizin gibi yönetenler gitti bugün mescit var. Demek ki sorun sizin yönetiminizdeydi.
“O dönemki yönetenlere” dönemin genel başkanı Deniz Baykal da dahil mi?
Benim yaş olarak çok küçük olduğum dönemler ama ben Deniz Bey’in de bu tip bir düşüncesi ya da tarzı olduğunu zannetmiyorum.
“Artık ‘AK Partili ailenin çocuğu’, ‘CHP’li ailenin çocuğu’ diye kavramlar yok”
Önümüzdeki seçimler için, sizin partiniz de dahil tüm siyasi partilerin gözü ilk kez oy kullanacak yeni seçmende. Yeni seçmenin AK Parti’nin en zayıf halkası olduğu değerlendirmeleri de yapılıyor. Mevcut siyasi ortam da göz önünde bulundurulduğunda, bu konuda CHP Gençlik Kolları genel başkanı çok kritik bir rolde. CHP genç oylarını, AK Parti tabanının çocukları da dahil olmak üzere yeni seçmenin oyunu alacak mı ve bunun için ne gibi çalışmalarınız var?
Baştan şunu söyleyeyim. Biz tüm yurttaşların oylarına olduğu gibi bütün genç oylarına da talibiz.
Türkiye’de artık “AK Partili ailenin çocukları”, “MHP’li ailenin çocukları”, “CHP’li ailenin çocukları”, “HDP’li ailenin çocukları” diye kavramlar yok.
Bir gençlik kitlesi var ve hepsinin sorunları ortak. Hepsinin kendini ifade etme, özgürce yaşayabilme, barınma vb. sorunları var.
Liyakatsizce ve torpille işlere atanan, üç dört maaş alan, çakarlı arabalarla gezen, en lüks yaşantıyı süren AK Parti elitleri içinden küçük bir genç grup da var. Onları ayırıyorum çünkü onlar toplumun gençleri arasında değil. Onları bir kaymak tabaka olarak görüyorum.
O küçük grup dışındaki bütün gençlerin sorunları ortak. Bugün Diyarbakır’daki, Edirne’deki, Kars’taki, Antalya’daki gencin problemleri aynı.
Üniversiteye gittiğinde barınma sorunu yaşıyor. Nitelikli eğitim alma sorunu yaşıyor. Mezun olma ve mezun olduktan sonra işe girme problemi var. Bu ülkeye ve ülkenin geleceğine olan inancı çok zayıflamış durumda. Pek çok gencin fırsat bulsa yurtdışına gitme hedefi ve niyeti var.
Gençlerin en büyük isteği değişim. Özellikle ilk defa oy kullanacak seçmen, AK Parti dışında bir iktidar görmedi. Doğduklarından beri aynı iktidar. Gençlerin çok küçük bir kısmı dışında tamamı da böyle. Herkes Recep Tayyip Erdoğan yönetimi altında yaşadı ve onunla büyüdü.
Kendilerine bu kadar zaman bir şey sunmayan bir yapının bundan sonra da bir şey sunmayacağının farkındalar. O yüzden bir değişim istiyorlar.
Bizler, Cumhuriyet Halk Partisi’nin o değişimin öncüsü olarak konumlanması gerektiğini düşünüyoruz. Gençler buna ilgi gösteriyorlar.
Bağımsız kamuoyu araştırmalarına baktığınızda, Cumhuriyet Halk Partisi gençler arasında birinci sırada.
Çünkü onların değişim isteği için en çok umut veren ve onların dilini en çok konuşan parti Cumhuriyet Halk Partisi.
Tabii ki bu bize bir rehavet yaşatmıyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi’nin gençler arasındaki oyunun çok yüksek olduğunu görebiliyoruz ama daha da yükseltmek istiyoruz. “Gençler zaten bize oy verecek, onlarla ilgilenmeye gerek yok” gibi bir rahatlık içinde değiliz.
Çok yüksek sayıda genç seçmen var. Türkiye bu anlamda Avrupa birincisi. Genç seçmenin değişimin öncüsü olacağını da gördüğümüz için kendi rolümüzün farkındayız.
Genç seçmen nezdinde şu an CHP’nin yüzde 50 bandında bir oyu olduğunu görüyorum, bunun yüzde 70’lere çıkması için elimden gelen çabayı sarf edeceğim.
“O gün için Mavi Marmara’nın yanında olanlar daha sonra ‘giderken bana mı sordunuz’ dediler”
CHP, mesela Genç İHH’lıların da oyunu alacak mı, alabilir mi?
Tabii ki, biz bütün yurttaşlarımızın oyuna talibiz.
O gün bize geldiklerinde bir “Mavi Marmara” tablosu hediye ettiler.
Mavi Marmara’da vatandaşlarımızın başına gelen, evrensel olarak kabul edilmiş ve mahkemelere konu olmuş bir insan hakları ihlalidir.
O dönem İHH’nın Mavi Marmara gemisindeki insanların şehadeti bir siyasi malzeme olarak kullanıldı ve o gün için onların yanında olanlar daha sonra “giderken bana mı sordunuz” dediler. Onlar da muhakkak bunu gördüler ve bunun karşısında duracaklardır.
Oy tercihleri nasıl olur bilmiyorum. Ama inanışlarını, yaşam tarzlarını ve kendi kitlesi olarak gördüğünü söylediği insanları bir koz olarak değerlendirmeye çalışanların aleyhinde bir tutum sergileyeceklerini düşünüyorum.
“Partimin genel başkanının cumhurbaşkanlığı profiline uygun olduğunu düşünüyorum”
Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri için ne düşünüyorsunuz ve gönlünüzdeki cumhurbaşkanı adayı kim?
Türkiye’nin cumhuriyetten de önce parlamenter demokrasi girişimleri var. Parlamenter demokratik sistem, kökleri Osmanlı’dan buraya kadar uzanan bir kültür. Bu kültürün geri gelmesi gerekiyor.
Tek adamlık, başkanlık sistemi, tek kişinin bütün yetkileri elinde topladığı ve her şeye karar verdiği bir sistem Türkiye’nin yapısına uymadı.
Başkanlık referandumundan beri ekonomik verilerle, demokrasi indeksleriyle, tüm kıstaslarla Türkiye geriye gitmiş durumda.
O yüzden parlamenter sisteme geri dönüşün ve cumhurbaşkanlığının eskisi gibi siyaset üstü, siyasi parti üyeliği bulunmayan, tüm siyasi partiler ile kitleler arasında eşit mesafede durabilecek biri olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu noktada benim görüşümü sorarsanız; partimin genel başkanının çok uzun yıllar devlette hizmet etmiş, mecliste bulunmuş, bugün altı partiyi biraraya getiren bir ittifak sisteminin öncüsü olmuş, Türkiye’de demokrasinin gelişmesi açısından çok önemli katkılar vermiş, Millet İttifakı’nın oluşum sürecinde İYİ Parti’nin önüne çıkan engellemeleri çözmüş biri olarak bu profile uygun olduğunu düşünüyorum.
Ama tabii bu profili dayatalım gibi bir anlayış içinde değiliz.
Toplumun ne düşündüğünü, Millet İttifakı’ndaki diğer bileşenlerin ne düşündüğünü çok önemsiyoruz. Bunlara bakılacak.
Genel başkanımız bu konuda zaten hepimizin çok daha önünde olan bir insan. Yarın, “toplum şunu arzuluyor, şöyle bir profil var” der ve onun arkasında durur.
Benim gönlümdeki kişi tarafsız bir cumhurbaşkanlığı yapabilecek, gerçekten göreve geldiğinde kimseyi ötekileştirmeyecek ve yüzde 50+1’i değil yüzde 100’ü kapsayacak biri olması.
O yüzden isim zikretmekten ziyade bir profil zikretmek daha doğru olur.