CHP’li Silivri Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu geçtiğimiz hafta Silivri’de bulunan kadınlar plajını ortak kullanıma açtıklarını açıkladı.
Balcıoğlu Afganistan’dan İran’dan örnekler vererek, kadın plajlarını savunmanın kadınları korumak olmadığını, plajı kamuya açarak “kadınları özgürleştirdiklerini” söyledi. Konuşmasının devamında da annesinin yarı hacı olduğunu, kendisinin de “elhamdülillah müslüman” olduğunu belirtti.
Karar günlerdir tartışılıyor.
AK Parti İstanbul Milletvekili Seda Gören Bölük, konuyu Meclis’e taşıdı. “İstanbul Avrupa Yakası’nda bir tane kadınlar plajının bulunduğunu, Silivri’deki bu plajın yaklaşık bir sene önce büyük bir taleple açıldığını, plajı karma yapma kararının CHP zihniyetine özgü bir toplum mühendisliği olduğunu” söyledi.
Tartışma devam ederken Silivri Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu, İBB meclisinde söz alarak plajın kayıt dışı ve yasa dışı olması sebebiyle kapandığını, konunun tamamen kıyı kanunu ile ilgili olduğunu söyledi.
Kadınlara özel plajlar ne zamandan beri var?
Prof. Dr. Bedriye Asımgil’in, Yapı Dergisi’nde yayınlanan “Osmanlı Döneminde Deniz Hamamlarının Mekan Tabirinde Toplumsal Cinsiyet Kodları” adlı makalesine göre kadınlara özel plajların atası Osmanlı’nın son zamanlarındaki deniz hamamları.
Deniz hamamları bir iskele ucuna inşa edilen etrafı denize çakılan kazıklarla sabitlenip ahşap duvarlarla çevrilmiş kapalı havuzları andıran yapılar. Asımgil’e göre bu yapılar kadınların daha rahat hareket etmesine imkan verdiği için, bir bakıma “hürriyet” anlamına gelmekteydi.
Moda Deniz Hamamı – 1920ler – Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu
19. yüzyılın sonlarına doğru Moda, Fenerbahçe, Galata gibi yerler başta olmak üzere deniz hamamlarının sayısı 60’a ulaşmış ve bu hamamların yarısı kadınlar tarafından kullanılıyor hale gelmiş. Yan yana bulunan deniz hamamlarında kadın ve erkek tarafları arasında sesin işitilmeyeceği kadar mesafe bırakılmış. Genelde büyük hamamlar erkeklere tahsis edilirken, kadınlara ayrılan kısımlar her zaman daha kalabalık olmuş. Cumhuriyetten sonraki dönemlerde ise bu hamamlar kadın-erkek plajları olarak yaygınlaşmaya başlamış ve 1970’lerde de deniz hamamları ortadan kalkmış.
Şehirleşme, muhafazakarların orta sınıflaşmasıyla deniz tatili, kadınlara özgü plajlar yaygınlaştı. 2000’li yıllara gelindiğinde ise tek tük kalan kadınlara özel plajların sayısı talep üzerine artmaya başladı. Plaj sayısının artması muhafazakarlaşma, mahalle baskısı, özgürleşme gibi konular etrafında birçok tartışmayı da beraberinde getirdi.
2014 yılında Antalya’da açılan kadınlar plajı da oldukça uzun tartışmalara sebep olmuştu. Hatta plajdan rahatsız olan kadınlı erkekli bir grup birlikte denize girerek durumu protesto da etmişlerdi.
Silivri Belediye Başkanı Balcıoğlu’nun “kadınları özgürleştirme” çıkışını toplumsal cinsiyet üzerine çalışmalar yürüten kadınlara sorduk.
Özlem Akyol (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi – Mimarlık)
“Muhafazakâr erkin kadınların namusunu, bedenini koruma ve denetleme takıntısı ne kadar zorba ise, seküler erkin de muhafazakâr kadınları modernleştirme takıntısının o derece zorba olduğunu görmek gerek.”
Daha önce İstanbul ve Antalya’da kadınlar plajını deneyimleme fırsatım oldu. Kadın plajlarıyla ilgili anlaşılması gereken en önemli şey, akla ilk gelenin aksine mekânın egemen kullanıcılarının tesettürlü veya muhafazakâr kadınlar olmadığı gerçeği. Burada anlamamız gereken ‘‘kadınlar plajını kim neden tercih’’ ediyor meselesi olmalı. Muhafazakâr tatil köylerinin belli bir ekonomik sınıf için ulaşılabilir olduğu açık, bu bağlamda tesettürlü kadınlar için diledikleri gibi denize girebilecekleri ve güneşlenebilecekleri çok fazla bir alternatifleri kalmıyor geriye, bu nedenle kadın plajlarını tercih ediyorlar. Fakat bu durum kadın plajlarının tam anlamıyla İslami olduğu ve tesettürlü kadınlara hizmet ettiği anlamına da gelmiyor. Aksine muhafazakâr kadınlar içerisinde özellikle kadın plajlarını tercih etmeyenler de var.
Öte yandan erkek bakışının olmadığı bir mekânda dilediğince güneşlenebilmek ve denizin nimetlerinden yararlanmak isteyen tesettürlü veya muhafazakâr olmayan pek çok kadının da tercihi bu plajlar. Özellikle Antalya gibi turistik bölgelerde yabancı turistlerin de yoğun bir şekilde kadın plajlarını tercih ettiklerini görebilirsiniz. Kadın plajlarında trans kadınlara, lezbiyen çiftlere de rastlamak mümkün.
Bunların yanı sıra ülkemizde plajların mesire alanı olarak kullanıldığını da anlamak gerek. Plaja giderken börekler, dolmalar, tatlılar, çerezler götürülüyor, kadın plajlarında yüzmeden çok yeme, içme, dans ve eğlence olduğunu söyleyebilirim. Kendinize ait bahçeli bir mülkünüz yoksa kadın arkadaşlarınızla beraber kamusal bir alanda bu kadar rahat eğlenmeniz, kendinizi ve bedeninizi özgür bırakmanız ülke sosyolojisinde mümkün değil. Bu bağlamda kadın plajlarını kapatmanın muhafazakâr veya değil kadınları özgürleştirmek olarak değerlendirilmesini çok gerçekçi bulmuyorum.
Özetle kadın plajlarını farklı sosyal sınıflardan, farklı yaş gruplarından ve farklı dünya görüşlerine sahip pek çok kadının farklı amaçlarla tercih ettiği gerçeğini anlamak gerek. Kadın plajları ifade edilenin aksine belki de kadınlar için kendilerini en özgür ve rahat hissettikleri tek kamusal alan olabilir. Kamusal alanda kadınların kendini güvende hissetmediği, erkek bakışı tarafından bedenlerinin sürekli denetlendiği toplumsal bir yapıda kadın plajlarına duyulan ihtiyaç görülmeli. Kamusal alanda kadınlar için güvenlik tesis edilmediği, taciz ve zorbalık önlenemediği sürece pek çok kadın, kadın plajlarını tercih etmeye devam edecektir. Kullanıcılarına sormadan tepeden inme kararlarla bir ‘‘özgürleştirme’’ projesi olarak bu plajların kapatılmasının da doğru bir yönetim biçimi olmadığını düşünüyorum.
Ataerkil toplum dinamikleri düşünüldüğünde belki sadece kadınlar plajına gitme özgürlüğü olan kadınların da bu özgürlükleri elinden alınmış oldu. Keşke karar demokratik bir biçimde kadınlara bırakılsaydı. Mekanların toplumu dönüştürme gücü var şüphesiz fakat bu dönüşüm plajlarda değil de gündelik hayatın organize edildiği erkek egemen kamusal mekanlarda başlatılsaydı idarenin bu yaklaşımını eşitlik adına samimi bulabilirdim. Fakat burada yine siyasi bir erkin kendince kadınları özgürleştirme, kurtarma girişimini görüyoruz. Muhafazakâr erkin kadınların namusunu, bedenini koruma ve denetleme takıntısı ne kadar zorba ise, seküler erkin de muhafazakâr kadınları modernleştirme takıntısının o derece zorba olduğunu görmek gerek. Olaydaki tutum ve söylemler Türk siyasetinde sıkça şahit olduğumuz siyasi erkin, kadın bedenini politize etmekten geri durmadığı, kendi mahallesinden olmayanın ihtiyaçlarını anlamaya çalışmadığı durumlara güncel bir örnek.
Ayşe Sönmez – İlahiyatçı
“Kutsanan, fethedilen, sömürülen, işgal edilen yine kadın.”
Kadınlar plajını kapatma konusunu tesettürlü kadınlara eziyet olarak görüp bunun islamofobik bir hareket olduğunu düşünmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Zaten tesettürlü kadınlar karma plajlarda haşemalarıyla rahat edemiyor. Antalya’da, Muğla’da bir kadın haşemasıyla çok rahat bir şekilde plajlara giremiyor. Hatta o tatil beldelerinde tesettürlü kıyafetiyle tuhaf bakışlara maruz kalmadan yürüyemiyor. İslamofobi bu noktada var.
Kadınlar plajının kapanması noktasında ise bence doğrudan kadın özgürlüğüne yönelik bir kısıtlama var. Kadınlar tacize uğramak istemiyorlar, çocuklarıyla rahat bir şekilde vakit geçirmek istiyorlar. Muhtemelen bu mekanlar sahilde kadınlar matinesi yapmak gayesi ile açıldı. Bu plajların kapatılması Müslümanların haklarına yönelik bir sınırlama değil.
Burada benim en ilgimi çeken konu belediye başkanının bu olayı açıklayış biçimi ve aslında her sözcükle kendini açık ediyor. “Kadınımızı özgürleştireceğiz, dar alanda tutmayacağız” cümleleri yüzyıllardır bir tahakküm nesnesi olarak görülen kadının konumunun en çağdaş ifadelerde bile değişmediğinin bir göstergesidir. Eril iktidar ve eril ana muhalefetin bitmeyen başörtüsü kavgasının bir el değişikliği sonucu hemen yine kendini göstermesidir. İki taraf da kendi politik kaygıları ve argümanlarını bu alan üzerinden üretiyor ve adeta kutsanan, fethedilen, sömürülen, işgal edilen yine kadın ve ona ait bir başörtüsü meselesi oluyor. Bu süreçte İslami bir kaygıyla kurulmamış, hatta İstanbul gibi cinsel yönelim çeşitliliğinin olduğu son derece kozmopolit bir yerde Müslüman kadınlar için zaten helal alan olmayan ve onların yine haşemalarıyla girecekleri bir plajı kamulaştırmak ve cümlelerinde Mustafa Kemal’in yolundan gittiğini iddia etmek yanlış temelden kurulmuş siyasi zafer cümleleri gibi gözüküyor. Eşitlik ve özgürlük cümlelerinin hemen ardından gelmesi gereken şey her demokratik ülkede olduğu gibi bunu kullananlara sormaktır. Tepeden inme bir özgürlük, özgürlüğü değil ancak faşizanlığı vaad eder.
Kadın plajı konusu Müslüman kadınların alanı değil erkek bakışından kaçmak isteyen, mahremini ve doğal halini kız kardeşlerinin alanında güvenle açabilen tüm kadınların meselesidir ve bu elbette alanı kullanan kadınlara sorulmalıdır. Alacağımız eşitlik ve özgürlük budur.
Rukiye Demirel – Felsefeci
“Kadınlar plajına gitmek de aslında bir direnme biçimi”
Bu mesele başından neden Müslüman kadınlar ya da başörtülü kadınlar üzerinden yürüdü anlamış değilim açıkçası. Sanki biz bu alanlara çökmüşüz, buralar bize peşkeş çekilmiş gibi bir muamele var. Sadece Müslüman kadınlar mı problem yaşıyor plajlarda deniz girerken?
Yakın zamanda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kadınları evden çalışmaya teşvik edeceğini söylemişti bu teşvikin arkasında annelerin çocuklarına daha fazla vakit ayırabilmesi ve kadının eve kapatılması söz konusuydu. Bu mesela kadın erkek eşitliğine ters düşen bir şeydir kesinlikle. Çünkü kadını hem çalışma hayatından hem de sosyal hayattan dışlayacak bir uygulama ki en nihayetinde bakım emeği dediğimiz şey de karşılıksız. Kadınlar plajını kapatmak ise tam tersi etki gösterir. Bir de eşitliği plaj bazında mı tartışacağız? “Yaşasın erkeklerle aynı plajda denize giriyorum” diye sevinecek miyiz yani? Bir ara kadınlara özel mor otobüs uygulaması konuşuluyordu. Bu gibi uygulamalar yapılabilir, kullanıp kullanmamak kadının tercihine bırakılır. Var olan uygulamayı yok etmek de büyük sıkıntı.
Önemli bir nokta da muhafazakar otellerin plajlarını kullanmanın artık sınıfsal bir duruma dönüşmesi. Çünkü çok pahalı ve insanların erişimi çok sıkıntılı artık. Ne yapacak bu insanlar?
Diğer yandan kadınlar yazın plajda daha rahat gezebilmek, daha güzel gözükebilmek için yaza doğru diyete başlıyorlar. Bunu hiç bir erkek yapmak zorunda hissetmiyor kendini çünkü plaj da eril bir alan. Bedeni üzerinde tahakküm uygulanan hep kadınlar. Kadınlar plajına gitmek de aslında bir direnme biçimi. “Ben bu erkek bakışa maruz kalmak istemiyorum, o belirli 90-60-90, ince uzun bacaklı beden algısına uyum sağlamak, maruz kalmak zorunda değilim” gibi bir direnme de var ortada. Feminist mekanlar oluşturmak önemli. Mimarinin, mekanların ya da kentin sosyolojisinin kadınları da dikkate alarak gelişmesi, kadınlara işe giderken, kafelerde otururken güvenli bir alan sağlanabiliyor olması gerekiyor. Hiçbir sistem bunun üzerine kurulu değil.