1907 Fenerbahçe Derneği Başkanı Rıfat Perahya, Cumhuriyetin 100. yılında Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nun adının Atatürk Stadyumu olarak değiştirilmesini önerdi.
Öneri Fenerbahçe klüp toplantısında alkışlarla karşılandı.
Fenerbahçe Başkan Ali Koç, teklife destek verdi:
“Kongre üyelerinden de stadımızın isminin Atatürk Stadı olması yönünde mektuplar almaya başladık. Mevzuata göre stat ismi yönetim kararıyla değişir ancak bunun, camianın ekseri kararıyla olması gerekir. Bu arzuyu bütün camia olarak talep edin, gereğini yapalım. Biz bunu 100. yılın en büyük görevi olarak kenara yazdık. Talebin sonuna kadar arkasındayız. Bu isteği 100’üncü yıl tamamlanmadan belki de 29 Ekim 2023’de hayata geçirelim.”
Bu ifadelerle birlikte “Şükrü Saraçoğlu” olan stadyumun adı yakında büyük ihtimalle “Atatürk Stadyumu” olarak değiştirilecek.
Pek çok ünlü isim bu karardan duyduğu memnuniyeti “Atatürk’ün adı bazı mekanlardan silinirken” sitemiyle paylaştı.
Bu arada Türkiye’de adı Atatürk olan 17 stadyum var. Bunlardan çoğu şehir stadyumu, dördü de İstanbul’da. 18’incisi de olsun, ne var diyenlere ne diyebiliriz ki?
Şükrü Saraçoğlu adını kaldırınca yerine konabilecek tek isim zaten Atatürk’tü.
Ama karardan memnun olmayan Atatürkçüler de var.
Radikal, tavizsiz Atatürkçü bir site karara şöyle itiraz etti:
“Çok değerli bir iş adamı olan Aldo Perahya’nın oğlu olan Rıfat Perahya da Yahudi kökenli bir Türk. Onun da ailesi Varlık Vergisi kanunu nedeniyle sıkıntılar çekmiş.
Ve işte bugün, Saracoğlu’na kim karşı çıkıyorsa avuçları patlayıncaya kadar onu alkışlıyor.”
Varlık Vergisi lekesini üzerinde taşıyan Şükrü Saraçoğlu isminin Atatürk adıyla kaldırılmasıysa amaç bu profesyonelce çözümle halledilmiş olur.
Teklifin sahibi Rıfat Perahya ve 1990’larda genç yaşta arı sokmasından hayatını kaybeden kendisi gibi Fenerbahçeli babası Aldo Perahya, Billur Tuz’un sahipleri. Yahudi kökenli değil, bizzat Yahudiler.
Aynı ismi taşıyan Oto Türk’ün sahibi dede Rıfat Perahya, çok muhtemelen Varlık Vergisi mağdurlarından biriydi. O değilse bile birlikte yaşadıkları, akraba oldukları koca bir cemaatin üzerinden bu vergi silindir gibi geçmişti.
Ali Koç’un dedesi Vehbi Koç da Varlık Vergisi mağduru sayılabilir. Her ne kadar Müslüman Türklerden beşte bir oranında vergi alınsa da devrin önemli işadamlarından Vehbi Koç da indirimle ancak 600 bin TL’ye indirdiği yüklü bir vergi ödemişti.
Yani Cumhuriyet’in 100. yıl vesilesiyle üzerinde bu kara lekeyi taşıyan Saraçoğlu ismini Fenerbahçe Stadyumu’ndan kaldırmak istemeleri için çok haklı sebepleri var.
Peki, Fenerbahçe stadının adı neden Şükrü Saraçoğlu?
16 yıl Fenerbahçe’nin başkanlığını yapmış, eski bir Başbakan Saraçoğlu ama bu stada ad vermeye yeter sebep değil.
Aslında çok güncel ve tanıdık ve tabii istenirse ibretlik bir hikayesi var.
İktidar mücadelelerinin ortasında doğmuş bir kulüp Fenerbahçe.
Kurucu başkan Ziya Songülen, Osmanlı’da sadrazamlık, kaptan-ı deryalık, sefirlik yapmış mavi kanlı bir ailenin mensubuydu.
1911-1914 yılların arasında ligde fırtına gibi esen takımın fahri başkanlığını ise V. Murad’ın torunu Şehzade Osman Fuat Efendi üstlenmişti.
Bu renklerin cazibesine 1913 yılındaki Babıâli Baskını’ndan sonra İttihatçılar da kapıldı.
Kulübü ele geçiren partinin İstanbul kolu, 1914’te başkanlığa Nafia Nazırı Hulusi Bey’i oturtmayı başardı.
Ama bu bile iktidar şimşeği karşısında sarı lacivert renklere paratoner olamadı.
Fenerbahçe’nin başarılarının, Sadrazam Talat Paşa’nın başkanlığını yaptığı, İttihatçıların takımı Altınordu’yu gölgede bırakması kabul edilemez bir durumdu.
1914 yılında kendi elleriyle İttihat ve Terakki Kupası’nı Fenerbahçe’ye veren Talat Paşa intikam için bilenmişti.
Ve 1916 yılında Fenerbahçe’nin, aralarında takımın bel kemiği olan Otomobil Nuri, Baron Feyzi, Refik Osman ve Bekir’in de bulunduğu yedi futbolcusu, askerlikten muaf tutulma garantisiyle bir anda Altınordu’ya transfer ediliverdi. Savaş yıllarında paha biçilemeyecek ve reddedilemeyecek bir teklifti bu.
Bu süre zarfında Fenerbahçe’nin başkanlarının hepsi yine İttihatçıydı.
1916-1918 yılları arasında kulübün başkanlık koltuğuna İttihatçıların ideologlarından Dr. Nazım Bey oturmuştu
1920-1923 arasında kulübün manevi başkanlığını yürüten, Sultan Abdülaziz’in torunu, son halife Abdülmecit Efendi’nin oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, yeni rejimin önce saltanatı ve ardından halifeliği kaldırmasından sonra ailesiyle birlikte Türkiye’den sürgün edildi.
1926’da ise Atatürk’e suikast davasında İstiklal Mahkemesi tarafından yargılanan eski İttihatçı başkan Dr. Nazım Bey idam edildi.
İttihatçılar gitmiş yerine Kemalistler gelmişti.
Fenerbahçe’nin başkanlığına da eski İttihat ve Terakki yöneticisi, 1915-16 arası Fenerbahçe’ye başkanlık yapan, Atatürk’ün yakın arkadaşı, Çankaya sofrası müdavimlerinden Tarım Bakanı Sabri Bey (Toprak) getirildi.
İlk iş olarak, 1921 yılında eski İttihatçıların İttihatspor adıyla yeniden kurduğu Altınordu’ya ait, şimdiki Fenerbahçe Stadı’nın bulunduğu Union Club sahasını İttihatçıların elinden almak için harekete geçildi.
Fanatik Fenerli Maliye Bakanı Şükrü Saraçoğlu kurnazca bir yol buldu. “Aynı semtte birden fazla kulüp bulunamaz” diye mevzuata bir madde ekletti; saha önce devletin, 1932’de de Fenerbahçe’nin oldu.
Saraçoğlu o kadar fanatik bir Fenerbahçeliydi ki, Fener’in golünü iptal eden bir hakemin hakemliğini bitirmişti.
Fenerbahçe için dönüm noktası ise 5 Haziran 1932 günü oldu.
Yirmi beşinci yılını kutlayan kulübün Kadıköy Kurbağalıdere kenarındaki kulüp binası, gece yarısı bilinmeyen bir sebeple yandı ve kül oldu.
Aralarında Harrington Kupası’nın da bulunduğu bütün kupalar, resmî evrak ve Sabri Bey’in getirip kulübe yerleştirdiği İttihatçıların kütüphanesinden, geriye hiçbir şey kalmadı.
Yangının sabotaj mı yoksa kaza mı olduğu hâlâ belirsiz. Belki de İttihatçıların arşivini yakmaktı esas hedef.
Yangından geriye, sadece 10 yıl sonra ortaya çıkıveren, Atatürk’ün 1918’de kulübü ziyaretinin de kaydedildiği defter kalmıştı. Onun otantik olup olmadığı da belirsiz.
30’lı yıllar CHP’nin tüm dernekleri, kurumları çatısı altına alıp yuttuğu, Tek Parti rejiminin sertleştiği yıllardı. Önce Serbest Fırka, sonra Kadınlar Birliği, Türk Ocakları, hatta Mason Locaları bile kapatılıyor ya da kendini feshedip CHP’ye ilhak oluyordu. Sıra Fenerbahçe’ye gelmişti.
Şubat 1934’de Taksim Stadı’nda oynanan bir Fenerbahçe – Galatasaray maçında çıkan olaylar sonrasında yaşananlar, kulübün anahtarlarının teslim alınması için vesile oldu.
Fenerbahçe, maçtan sonraki olaylar yüzünden yağan ağır cezalara “mahkemeye gideceğiz” diye itiraz edince, dönemin federasyonu Türk Spor Kurumu Başkanı, CHP milletvekili Halit Bayrak çok sinirlendi:
“Fenerbahçe Stadı’nı ellerinden alır, kulübü de bir süre kapatıp onlara hadlerini bildiririz.”
Bu açık tehdit karşısında tek çare vardı: Kulübün anahtarını bu baskıya karşı çıkabilecek güçlü birine teslim etmek.
Hemen Ankara’ya, Fenerbahçeliliğiyle meşhur Adalet Bakanı Şükrü Saraçoğlu’na giden heyet, Saraçoğlu’na önce kulüp üyeliği teklif etti. Saraçoğlu daha fazlasını istediğini belli etmişti. Kulübe asılmak üzere kendi fotoğraflarından birini heyete hediye ettiği iddia edilir.
İstanbul’a dönen kulüp yöneticileri acilen toplandı. Üç kişiden oluşan yönetim kurulu yedi kişiye çıkarıldı. Bir de reislik makamı kuruldu. Tüzük değişikliğiyle Mart 1934’te Fenerbahçe’nin başına, on altı yıl boyunca kalkmamak üzere Şükrü Saraçoğlu oturdu. Kulüp hakkındaki tüm cezalar kaldırıldı. Artık Fenerbahçe’nin Ankara’da bir hamisi vardı.
Tek Parti yılları boyunca kulübün başkanlığını 1941’de Başbakan da olan Saraçoğlu yürüttü.
Ama bu sadece Fenerbahçe’ye özgü bir durum değildi. 1932-1946 yılları arasında Beşiktaş’ın başkanı da CHP’nin sert genel sektereri ve bir dönem başbakanlık yapan Recep Peker’di. Tek Parti döneminde uzun yıllar dışişleri bakanlığı ve üç yıl da başbakanlık yapan Necmettin Sadak da Galatasaray’a başkanlık yapmıştı.
1950’de DP iktidara gelene kadar üç büyük kulübün başkanı CHP’liler oldu. Saraçoğlu da 1950’ye kadar Fenerbahçe başkanlığını yaptı.
Sonra başkanlık DP’ye geçti. Ta ki 27 Mayıs’a kadar. 27 Mayıs’ta Yassıada’da, biri o sırada görevdeki üç Fenerbahçe başkanı, DP milletvekili Osman Kavrakoğlu, Agah Erozan ve Medeni Berk idamla yargılandı.
Fenerbahçe Yassıada’ya düşen başkanına sahip çıktı.
Şampiyon olmuş futbolcular sezon sonu topluca bir fotoğraf çektirdi, bu poster fotoğrafı da imzalayıp Yassıada’daki başkanlarına gönderdi.
1907 yılında kurulmuş Fenerbahçe’nin Cumhuriyet’in 100 yılı içindeki tarihi böyle uzayıp gidiyor.
Böyle bir tarihi olan Fenerbahçe’nin, Cumhuriyet’in 100. yılında stadyumunun adı ne olsun sizce?