Kim suçlu?
Kim suçsuz?
Bunu anlamak mı istiyorsunuz?
Kim hukuku istiyor, kim hukuktan kaçıyor ona bakın derim.
Suçlular için hukuk ateşlerle dolu bir cehennemdir.
Masumlar için ise hukuk, karlı bir günde uzaktan ışıkları görünen sıcak bir yuva gibidir. Oraya bir an önce ulaşmak istersin, güç ve güven oradadır zira.
31. yılında olduğum meslek hayatımda hep hukuku aradım ama ‘15 Temmuz Yargısı’ dönemindeki kadar hukuku ısrarla aradığım bir dönemi hiç yaşamadım. Çünkü hukuk görünmez oldu.
Neyse ki burada bulamadığım hukuka, Strasbourg’da rastladım.
Bugün hem sevinci hem de gecikmiş bir umudu tazeliyorum.
AİHM, müvekkilim Ahmet Altan için çok gecikmiş olsa da burada yaşanan hukuksal zulmü belgeleyen tarihsel bir karara imza attı;
Cezaevindeyken yazdığı dünyayı dolaşan kitapları ile ödüller alan, özgürlüğü için 52 Nobel ödüllünün imza verdiği Ahmet Altan’ın herhangi bir suçu işlediğine dair makul bir şüphenin bulunmadığına karar verdi.
Çok daha fazlası var;
Ahmet Altan’ın cezai bir suç işlediğini gösterir makul şüphenin bulunmaması nedeniyle ‘özgürlük hakkının’ ihlal edildiğine,
Nihayetinde, darbe çağrısı yerine olası bir darbe veya iç savaş konusunda halkı uyardığına,
Taraf Gazetesi’nden 2012 yılında ayrıldığını ve Ahmet Altan’ın yasadışı bir örgütten talimat aldığına dair de hiçbir kanıt bulunmadığına,
Yazdığı yazıların, bir bütün olarak ele alındığında, tarafsız bir gözlemciyi, tutuklama gerekçesi olarak gösterilen suçları işlediğine ikna edemeyeceğine,
Ve çok daha önemlisi:
Ahmet Altan’ın en son olarak, bir terör örgütüne bilerek yardım ve yataklık etmekten verilen 10 YIL 6 AY cezanın, azımsanmayacak bir hapis cezası olduğuna,
Tümünün ifade özgürlüğüne bir müdahale oluşturduğuna karar verdi.
Aynı gün, Yargıtay 16. Ceza Dairesine başvurdum. Tahliye ve beraati yolunda bozma kararı talep ettim.
Ahmet Altan artık evinde.
10 Eylül 2016’da başlayan hukuksal zulüm macerasında bunca aşama geçiren dava dosyam üzerinden yaşanan savrulma, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından hak ihlallerine gelen bu sapma benim meslek hayatımın kayda geçireceği en yaralayıcı köşe taşlarından biri oldu.
Hukuk ağır saldırı yaşarken gözlerine mil çekenler, kulaklarını tıkayanlar gördük.
Maalesef hala da varlar.
Şunu hatırlatmak isterim, hukuk söylentilere göre karar vermez, psikolojik savaş aygıtı da değildir.
Siyaseten karşı olduğun insanları hukuken cezalandırmaya kalkmak bir barbarlıktır.
Ayrıca, kendimiz de dahil kimsenin kurban olmasını istemiyorsak hukuksuzluğa topyekun karşı çıkmamız gerekir. Siyaseten ayrışma, hukuku yok sayma sebebi olmamalıdır.
Son örnek amiraller… Büyük bir kısmı, 15 Temmuz Yargısının gözlerimizin önünde yaşanan hukuksuzluklarını sakince izlediler hatta siyasal iktidar ile aynı yerde durdular.
Hukuksuzluğu kabul etmek Rus ruleti oynamayı kabul etmek gibidir. Hukuksuzluğun varlığını kabul ettiğinde aynı Rus ruleti oynayan biri gibi kurban olma ihtimalini de baştan kabul ediyorsun anlamına gelir.
İşte bakın amiraller de şimdi hukuk mağduru oldu. Düşünceyi cezalandırma girişimlerine hep birlikte itiraz edilse bu olamazdı. Anayasa’nın 26. Maddesi bu kadar kolayca yok sayılamazdı. Ne yazarlar, ne siyasetçiler, ne de emekli amiraller için…
Emekli amiralleri de güncel örnek olduğu için veriyorum.
Muhalif olmak ya da muhalif olduğunu sanmak otomatik olarak temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmak, düşünce ve ifade özgürlüğünü kabul etmek anlamına gelmiyor.
Düşünce ve ifade özgürlüğü gelişmenin özüdür. Ne yazık ki MHP ve AK Parti koalisyonunu da aşan geniş bir hukuksuzluk cephesi, bu bilincin yerleşmesine engel oluyor.
AK Parti muhalif kesimlerin bir kısmından destek görmeseydi, bu kadar çok masum insanı bu kadar rahat hapse atamazdı.
Bence Rus ruleti oynamaktan vazgeçme vakti çoktan geldi de geçiyor…
Tabii hepimiz bir gün hukuksuzluk kurşunuyla vurulma ihtimaliyle yaşamak istemiyorsak….