Ana SayfaHaberlerGündem“Sümeyye Erdoğan’ın kadın ve aileyle ilgili açıklaması, tabandaki sosyolojik değişimin ne kadar...

“Sümeyye Erdoğan’ın kadın ve aileyle ilgili açıklaması, tabandaki sosyolojik değişimin ne kadar radikal ve dramatik olduğunu gösteriyor”

Karar TV’de yayımlanan Bi’ Karar Ver programına konuk olan Serbestiyet yazarı Etyen Mahçupyan: “Hafta içinde Sümeyye Erdoğan’ın KADEM Başkanı olarak söylediği bir laf var, ‘kadın daha önemli, aile dışında kadının hayatı yok mu?’ diye. Bu da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı. Sosyolojik değişim, tabandaki değişim o kadar radikal ve dramatik ki şu anda… Siyaset onu görmüyor, siyaset onu anlamıyor. Siyasi partiler birbirinin sahip olduğu oyu kapmaya çalışıyor ama mesele o değil, mesele o ailedeki çocukların oyunu almak. Çünkü kabuklarını kıranlar onlar, arayışta olanlar onlar.”

Mahçupyan’ın Karar TV’de yaptığı açıklamalardan bir bölümü şöyle:

Tayyip Erdoğan’ı biliyoruz; açıklamaları, konuşmaları, anayasa değişikliği meselesi… Ama hafta içinde Sümeyye Erdoğan’ın KADEM Başkanı olarak söylediği bir laf var, “Ne bu aile diye ikide bir getiriyorsunuz önümüze, kadın daha önemli, aile dışında kadının hayatı yok mu?” diye. Bu da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı. Sosyolojik değişim, tabandaki değişim o kadar radikal ve dramatik ki şu anda… Siyaset onu görmüyor, siyaset onu anlamıyor. Siyasi partiler birbirinin sahip olduğu oyu kapmaya çalışıyor ama mesele o değil. Sokağa çıkıp vatandaşın elini sıktıkları zaman vatandaşın o olduğunu sanıyorlar. Onlar da vatandaş değil, çünkü onlar bozulmuş vatandaş. Siyasetçiyle karşılaşan esnaf mesela bir başka esnafla konuştuğu konuyu konuşmuyor bir siyasetçiyle karşılaştığında. Gerçek vatandaş kendi halinde birbiri ile konuşan vatandaşlar. Öyle baktığımız zaman bence Türkiye’de dramatik ve olumlu bir değişim yaşanıyor. Bana umut veren şey şu; hiçbir totaliter yönetim Türkiye’yi yönetemez. Türkiye toplumunu bir kaba sıkıştırma şansınız yok artık.

Türkiye’deki birçok kişi sosyolojik değişimi siyaset ile okumak istiyor. Eğer bir sosyolojik değişim varsa bunun karşılığını mutlaka siyasette görmek gerektiğini söylüyorlar. Ama öyle değil Türkiye’de. Türkiye çok dar, hiyerarşik ve devlet tahakkümü altında bir kamusal alana sahip. Burada siyaset zaten bir imtiyaz. Herkes siyaset yapamıyor. O yüzden siyasete yansıyanlar çok güdük, çok kısıtlı şeyler. Toplum sokağa çıkmaya ve bir şeye karşı koymaya alışık bir toplum değil. Dolayısıyla var olan siyasetçilerden birini seçiyor. Ama hiçbir zaman onu tatmin eden bir siyasetçi olmayabiliyor.

(…)

Şöyle düşünelim; MHP+AK Parti 5 sene önce yüzde kaça tekabül ediyordu, şimdi kaça tekabül ediyor? Aradaki kitle nerede? O kitle AK Parti kitlesi değil miydi? O kitle neden bıraktı? Reel olarak artan sayıda insan var şu anda iktidardan memnun olmayan. Sen bu insanlara alternatif bir şey veremezsen, bir de üstüne ‘Madem sen değiştin, siyasi kararını da değiştir’ diyemezsin. Bu çok kibirli ve ahlaksızca bir davranış. Vatandaşa bu söylenemez. Senin ona ne sunduğun çok önemli. Eğer şu anda hükümetin karşısında anlamlı bir alternatif muhalefet olabilseydi bence şu anda iktidarın oyları hızla aşağı doğru giderdi. Ama gitmemesinin sebebi muhalefetin öyle bir alternatif çıkartamaması. Değişim olmasına rağmen onun siyasi tezahürünü şu anda görmüyoruz. Ama sosyolojik tabandaki değişim çok açık. Örneğin dindarlığın algılanmasında son 10-15 yılda öyle büyük bir değişim yaşandı ki. Bunun siyasette karşılığının olmamasının bedelini vatandaşa yükleyemezsiniz. Siyaset yetersiz.

Mesela dindarlıkta toplumun kendi kabuğunu yırtmasına bakıyorum ve onu temsil eden herhangi bir siyasi partinin olmadığını görüyorum. Siyasi partilerin duruş ya da bakışları toplumdaki değişime göre daha bağnazca diye düşünüyorum. O yüzden zaten taşıyamıyorlar bu değişimi. Değişenler siyasi arenada kendilerini göremiyor. Dolayısıyla değişmemiş gibi oy kullanmak zorunda bırakılıyor. Çünkü onu temsil eden yok. Bugün mesela muhafazakâr gençleri temsil eden, taşıyan, onların kendi içlerindeki kimlik tartışmalarını içe vurabilen, bunlardan bir tasarruf, bir Türkiyelilik üretebilen bir parti yok. O zaman o sosyolojik değişim siyasette karşılık bulmayacak demektir. Siyaset, sosyoloji karşısında geri kalıyor. Topluma doğru gittiğinde de siyaset maalesef toplumun kendine benzeyen kısımlarını muhatap alıyor, kendine benzemeyen kısımlarını anlamıyor. O, belki de ilerideki başka bir siyasi partiyi ya da siyasetçiyi bekliyor.

(…)

Muhalefetin sadece bu seçime değil, seçim ve sonrasındaki birkaç yıla hazır olması lazım. Bunun için bir vizyon lazım. Türkiye’yi anlatacak bir hikâye lazım. Bu hikâyenin özgürleştirici bir hikâye olması lazım. Bu hikâyeyi duyan insanların kendilerini iyi hissetmeleri lazım. Ve burada da en temel sosyolojik taban o kabuğu zaten kırmış olanlar. Hem muhafazakâr kesimde, hem laik kesimde, hem Türklerde hem Kürtlerde, hem Alevilerde hem Sünnilerde. O kabuğu kırmış olan heterojen bir dünya var şu anda Türkiye’de. O kitle koalisyonla seçimi kazandırabilir. Yüzde 10-15’lik böyle bir kitle olursa, o kitlenin taleplerine karşı hareket etmek imkânsız hale gelir. Çünkü bu geleceğe matuf, çoğunluğu genç, kentli ve eğitimli orta sınıf çekirdek aile insanından oluşuyor. Türkiye’deki sosyolojik dönüşüm bu. Tabanı taşıyan herhangi bir siyasi parti yok. Siyasi partiler hâlâ AK Parti’den oy almaya çalışıyor. Ama AK Parti’nin tabanı dediğiniz insanları bu şekilde kazanamazsınız. Oy almaya çalışırken onlara benzersiniz, bir noktadan sonra oradan alabileceğiniz oy çok sınırlı.

Mesele o ailedeki çocukların oyunu almak. Çünkü kabuklarını kıranlar onlar, arayışta olanlar onlar. Ve onlar kendi içlerinde bir tür heterojen kimlikleşmeye doğru gidiyorlar. Bugün en dindar ailenin çocukları bile baktığımız zaman sadece dindar değil, başka şeyler de var bu çocuklarda. Ya da en katı örgütçü Kürt bir ailenin çocuğuna baktığımızda onun hayatı sadece Kürt siyaseti değil. En basitinden İngilizce öğrenmek istiyor. Kendisi için başka bir hayatın mümkün olduğunun farkında. Anne-babalarının, şu andaki siyasetin onlara sunduğu hayatın bir cendere olduğunu, bir sıkışma olduğunun da farkındalar. Küresel bir dünyada yaşıyoruz, teknoloji her tarafa ulaşmamızı mümkün kılıyor ve yeterince adaptasyon zekâsına sahibiz.

- Advertisment -