T24 yazarı, ekonomist Barış Soydan’ın bugünkü (28 Haziran) “’Söke söke’ alma yolsuzluk varsa mümkün değil; muhalefet şimdiden delil toplamalı” başlıklı yazısı şöyle:
“Yatırımcıları, bankaları tehdit ediyorlar, hızlarını alamayıp projeye ilgi duyan ülkeleri tehdit ediyorlar. Bu ne terbiyesizliktir! Devletlerde devamlılık esastır, bunlar devlet terbiyesi de görmediler. Sizler nasıl devlet yönetimine talipsiniz ya? Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar. Bunları da öğren.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kanal İstanbul’un ilk köprüsünün temel atma töreninde böyle dedi. Hedefinin Kılıçdaroğlu’nun “Kanal İstanbul Projesi’nde bulunan şirketlerin paralarını asla ödemeyeceğiz” sözü olduğu açık.
Bununla birlikte sadece Kanal İstanbul değil, muhalefetin hiçbir kamu-özel işbirliği projesinde ödeme yapmaya niyeti yok. İktidarın ihalelere uluslararası tahkim şartını bu nedenle koyduğu belli.
Erdoğan haklı mı, sahiden tahkimde “söke söke” alabilirler mi?
Bu ihaleler tertemiz bir şekilde yapılmış olsaydı, evet. Erdoğan’ın dediği gibi devlette devamlılık esastır, Osmanlı’nın borçlarını bile üstlenmiş Türkiye Cumhuriyeti tahkim şartını tanıdıysa sözünü tutmak zorunda.
Bununla birlikte uluslararası tahkim Londra veya Washington noteri değil. (Çeşitli dünya şehirlerinde farklı tahkim merkezleri var.) Bir yargılama yapılacak, taraflar dinlenecek, “Karşı tarafın iddiasına bir itirazınız var mı?” diye sorulacak.
Bu aşamada Türkiye Cumhuriyeti, daha önce Kenya devletiyle merkezi İngiltere’de bulunan World Duty Free şirketi arasında görülen ve World Duty Free v Kenya diye ünlenen tahkim yargılamasına atıfta bulunup delillerini ortaya koyabilir.
World Duty Free v Kenya kararı neydi?
World Duty Free, 1990’lı yıllarda Kenya’nın Nairobi ve Mombassa havalimanlarındaki gümrüksüz parfüm satış mağazalarını işletiyordu. Şirket, gümrüksüz satış mağazaları açabilmek için 1989’da dönemin devlet başkanı Daniel Arap Moi’ye 2 milyon dolar rüşvet vermişti. Taraflar arasındaki kirli ilişkiler 1989’daki 2 milyon dolarlık rüşvetten ibaret değildi. Daniel Arap Moi, 1992 yılındaki seçim kampanyasında kullanılmak üzere gümrüksüz satış şirketi üzerinden hayali ihracat yapmıştı. Bu olayda gümrüksüz satış mağazası aracılığıyla Arap Moi’ye yüz milyonlarca dolar aktarılmıştı.
Bu yolsuzluk Daniel Arap Moi’nin iktidardan inmesi sonrasında yargıya taşındı. (İlginç bir detay, olayın yargıya taşınmasında Kenya’nın o dönemde muhtaç düştüğü IMF’nin baskısı etkili olmuştu.) Kenya, yolsuzluğa karıştığı gerekçesiyle gümrüksüz satış mağazalarını kamulaştırdı. Mağazaları işleten World Duty Free, uluslararası tahkime gitti.
Tahkim yargılamasında World Duty Free 2 milyon doların rüşvet değil “protokol hediyesi” olduğunu savundu. (İddiasına göre protokol hediyeleri siyasetçilerin cebine gitmiyor, kamu projelerinin finansmanında kullanılıyordu. “Kenya kültüründe bu işler böyleydi”.)
Yargılama sonucunda uluslararası tahkim (Dünya Bankası’na bağlı Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıklarının Çözümü Merkezi-ICSID), yolsuzluğa dayandığı gerekçesiyle sözleşmenin yok hükmünde olduğuna karar verdi. 2000’den başlayan yargılama 2006’da sonuçlanmış, Kenya devleti kazanmıştı.
World Duty Free v Kenya kararı, yolsuzluk ile elde edilmiş sözleşmelerin uluslararası tahkimdeki yargılamalarına örnek oluşturdu.
Uluslararası tahkim, başka davalarda da yolsuzluk gerekçesiyle devletler lehine karar verdi. İsrail şirketi Metal Tech’in Özbekistan’da yetkililere 4 milyon dolar rüşvet dağıttığının ispatlandığı ‘molibden’ üretim tesisi sözleşmesi bunlardan biriydi. Metal Tech v Özbekistan yargılamasında Tahkim, rüşvet Özbek hukukuna göre suç oluşturduğu için yetkisizlik kararı verdi. Kararında World Duty Free v Kenya yargılamasına atıfta bulundu.
World Duty Free v Kenya kararı ve benzeri diğer kararlar, kamu-özel işbirliği projelerinde “söke söke” tahsilatın çantada keklik olmadığını, şirketler eğer rüşvet verdi, şu veya bu türden bir yolsuzluğa bulaştıysa, uluslararası tahkimin işe yaramayacağını gösteriyor.
Öyleyse kilit mesele, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Kenya ve Özbekistan devletlerinin yaptığını yapıp, uluslararası tahkime taşınacak sözleşmelere yolsuzluk karıştığını ispatlayıp ispatlayamayacağı.
Bunun için somut ve ikna edici delillere ihtiyaç olacak. Muhalefet partilerine önerim, kamu-özel işbirliği projelerini gerçekten iptal ettirmek istiyorlarsa, bugünden tezi yok kendi aralarında bir “uluslararası tahkim komisyonu” kurup dosya hazırlamaya başlamaları yönünde.
Uluslararası tahkimin her şeyi garantiye aldığını sanan şirketlere de bir önerim var: Bu konudaki benzeri yargı dosyalarını okumak ve dava sonucunda içmek üzere buzdolabına şimdiden bir bardak su koymak.
Elbette rüşvete, yolsuzluğa karışmadılarsa endişelenmelerine gerek yok; uluslararası tahkimde haklarını gerçekten de söke söke alacaklar.
Yolsuzluk karışmayan kaç kamu-özel işbirliği projesi vardır sizce?