“Anadolu’da yıllardan beri ebeveynlerimiz 14, 15, 16 yaşında evlenmiş, mutlu yuva kurmuşlardır. 14 yaşında biri cinsel olgunluğa eriştiğine göre rızası geçerlidir, yüzyıllarca Anadolu’da böyle olmuş.”
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan’ın, Mayıs 2020’de katıldığı televizyon yayınında söylediği sözler yeniden dolaşıma girdi.
Programın sunucusu Zeynep Uzun’un “Ama o yaşta kızın rızası olur mu sayın Erbakan?” itirazına da şöyle cevap vermişti Erbakan:
“Elbette olur. Bizim medeni kanunumuzu ithal ettiğimiz İsviçre’de bugün kız çocuğunun evlenme yaşı bugün 15’ten başlıyor. Tabii bizim dediğimiz gibi rıza aranmak şartıyla diyor. Bu kanunları ithal ettikleri, hayran oldukları… Ta yıllar evvel medenileşeceğiz, modernleşeceğiz diye getirdiğiniz İsviçre dahi sizden fıtrata daha uygun bir uygulama yapıyor.”
Eylül 2020’de Erbakan’ın başka bir programda bu cevabı hatırlatılmış ve “Sizin kızlarınız on beş yaşında evlenmek istiyorum derse, tepkiniz ne olurdu?” diye sorulmuştu.
O soruya verdiği cevabın videosu da yeniden dolaşıma girdi:
“Ben kendi kızlarım üniversiteyi bitirip hatta mümkünse yüksek lisans yaparak evlenmelerini isterim. Çünkü bizim ailemizde yüksek lisans, doktora son derece yaygın. Babamın, amcamın akademik kariyerleri var, doktoraları var. Tabii ki rahmetli babam da kız çocuklarının okuması, en azından üniversiteyi bitirmesi konusunda hassastı. Dolayısıyla ben onların o şekilde evlenmesini isterim ama bizim burada söylediğimiz, on beş yaşında bir kız çocuğunun rızası geçerlidir, diyen Türk Ceza Kanunu’nun 104. Maddesi, ne diyor…”
Yeniden Refah Partisi’nin İstanbul Sözleşmesi, 6284, nafaka gibi konulardaki politikaları biliniyor. Erken yaşta evlilikle ilgili açıklamalarının üç yıl sonra, artık iktidarın bir parçası oldukları seçimlerin ardından gündeme getirilmesi ise endişelere neden oldu.
Antropolog Neslihan Akbulut, sosyolog Hatice Erdem ve psikolog Vahide Ulusoy Gökçek ile konuştuk.
Ortadoğu’da İslam, kadın, doğurganlık ve şifacılık alanlarında araştırma yapan Dr. Neslihan Akbulut, hâlen Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Antropoloji bölümünde araştırma görevlisi.
Dr. Neslihan Akbulut
Fatih Erbakan’ın evlilik yaşının on beşe indirilmesi ile ilgili yaptığı açıklamaların yeniden gündem olması nedeniyle tartışılmaya başlandı ama aslında Türkiye’nin böyle bir gündemi yok. Hatta bugün, artık on sekiz yaşın bile evlilik için çok erken olduğunu konuşmaktayız.
Fatih Erbakan, evlilik yaşının on beşe indirilmesi talebini, ceza yasasındaki 104.’cü maddenin on beş yaş vurgusuna dayandırıyor. Bu maddeye göre 15 yaşını doldurmuş çocukla cinsel ilişkiye girdiği tespit edilen kişi ancak çocuk şikâyetçi olursa cezalandırılabilir. Erbakan, burada rıza aranıyorsa, 15 yaşında bir çocuğun cinsel ilişkiye girmesi kabul edilebiliyorsa; evlilik yaşı da on beşe indirilebilir ya da geçmişe dönük bir defaya mahsus af getirilebilir, demektedir. Fakat toplumsal değişim evlilik yaşını giderek arttırmaktadır. Bugün artık 18 hatta 20 yaşında evlilikleri, nüfusun büyük çoğunluğunun yaşadığı şehir merkezlerinde “erken evlilik” olarak tanımlıyoruz. Bu durum özellikle kadınların okullaşması ve meslek edinmesi konusunda önemli bir gelişmedir. Gelinen noktada on beş yaşında evliliğin önünü açacak herhangi bir resmi girişim, toplumsal dinamikleri tersine döndürme riski de taşımaktadır.
Erbakan, 15 yaşında evlilik yapmış ve dava süresince yıllarca evli kalmış bir kadının dava sonucunda kocasının cezaevine gönderilmesini kadının mağdur edilmesi olarak görmektedir. Fakat burada davanın gelecek vakalar için emsal teşkil etmesi unsurunu gözden kaçırmaktadır. Bugün 15 yaşında “kendi iradesiyle” evlilik yapmış bir kadının ve kocasının mağduriyetinden söz ederken daha çocuk yaşlarda yapılan evliliklerin doğurduğu mağduriyeti gözden kaçırmamalıyız. Bu şekilde erken yaşta suç işlemeyi göze alarak yapılan evliliklerde 18 yaşından büyük kocanın ve ailesinin bilinçli tercihlerinden dolayı kadınların mağdur edilmesini engelleyecek mekanizma ancak sosyal devlet kurumları olabilir. Koca ceza evine girdiği andan itibaren geçim sıkıntısı çekecek olan kadın ve çocukların sorununu sosyal devlet aracılığı ile çözebiliriz. Evlilik yaşını düşürmek ancak daha fazla kız çocuğunun erken yaşta evlendirilip mağdur edilmesinin önünü açacak bir durum olacaktır.
Ayrıca 15 yaşında evlilik medeni kanunda tanındığı andan itibaren 12-13 yaşında yine kişinin “kendi iradesiyle” yaptığı evlilikler de benzer bir mantıkla tartışmaya açılabilir. Kendi kız çocuklarının üniversite okuyup hatta yüksek lisans ve doktora yapıp evlenmesini bekleyen bir baba olarak Erbakan’ın evlilik yaşının 15’e düşürülmesi önerisinin en güçlü muhalefeti de kendisi gibi durmaktadır. Yani kız çocuk babası Fatih Erbakan’ın siyasetçi Fatih Erbakan’a karşı olduğunu görebiliriz. Dürüst siyasetçilerin kendi çocukları için seçip istediğini toplumun geneli için de seçip istemesi gibi bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
TCK’daki on beş yaşında cinsel ilişki rızası ile medeni kanundaki on sekiz yaş sınırı arasında bir uyumsuzluk tespit eden Erbakan’ın, evlilik yaşını düşürme önerisinin yerine; toplumsal değişime de uyum sağlayacak şekilde TCK’daki 15-18 yaş arası çocuğun cinsel ilişkiye girmesi durumunda rıza aranması kararı gözden geçirilmeli ve 18 yaş altı cinsel ilişki konusunda rıza aranması meselesi kaldırılmalıdır.
Editör/Genel Yayın Yönetmeni Hatice Erdem (hâlen, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji doktora öğrencisi).
Hatice Erdem
Öncelikle bu meselenin adını iyi koymamız lâzım; çocuk evliliği insanın doğasına ve hatta fıtrat ve tabiat ayetine aykırıdır. Eğer dini gönderen ile insanı yaratan aynı Tanrı ise, olgunluk yani Kur’an’ın rüşd çağı dediği çağa ermeden evlenilemez. Rüşd çağı, dört açıdan olgunluk gerektirir. Bunlar, bedensel olgunluk, psikolojik olgunluk, hormonal olgunluk ve düşünce (aklen olgunlaşmak) olgunluğudur. Bu açılardan olgunlaşmamış biri kadın veya erkek olsun ev kuramaz, evliliği yürütemez, çocuk bakamaz vb… Dolasıyla rüşd, karar ve hüküm verebilme ve verilen kararların makul ve dengeli olmasıdır. Ki Kur’an bunu buluğ değil “rüşd” (yetişkinlik, erişkinlik) olarak isimlendirir (Nisa 6). Bugün bunun aksini söyleyenler yani rüşdün yerine buluğ koyanlar Kur’an ile savaşıyorlar. Oysa Kur’an’da rüşd ifadesi geçer. Kur’an’a göre evlilik yaşı buluğ çağı değil rüşd çağıdır. Ki biyoloji de bunu gerektirir. Çünkü biyoloji aslında bu konuda İslam’ın görüşü nedir sorusunun cevabıdır. Bunun dışındaki her uygulama sübyancılıktır. Din, ruhban sınıfının, imamların, papazların, hahamların söylediği değildir. Eğer illa birilerinin söylediklerine kulak kesileceklerse konuyu kendi uydurdukları ve adını da din koyarak Allah ile aldatanlardan değil alanın uzmanlarından dinlesinler.
Evlenmek seçim yapmaktır. Evlenmek akit yapmaktır. Akit, sözleşmedir. Sözleşmenin altına imza atan neye imza attığını bilmek ve idrakine varma yeteneğine sahip olmak zorundadır. Örneğin deli, sözleşme yapamaz. İslam’da delinin evlendirilmesi haramdır. Aklı başında olan evlendirilir. Çünkü evlilik, insan hayatındaki en büyük akittir.
Yetişkin dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, kişilik bozuklukları, duygu düzenleme ve bağlanma konularında araştırma yapan klinik psikolog Dr. Vahide Ulusoy Gökçek (çeşitli danışmanlık merkezlerinde psikoterapi yapmaya devam etmektedir).
Dr. Vahide Ulusoy Gökçek
Evlilik ve diğer toplumsal eylemler, kurumlar veya sorumluluklar bireyin genel anlamda biyo-psiko-sosyal gelişimine koşuttur. Bu gelişim öyküsü de hem zamana ve coğrafyaya hem de kültüre bağlıdır. Biz içinde farklı alt kültürleri barındıran ancak önemli ölçüde modernleşmiş bir toplumsal yapıya sahibiz. Yani ninelerimizin bulunduğu zaman ve zeminde değiliz, aynı gelişim öyküsünü paylaşmıyoruz. Aynı toplumsal rolleri de paylaşmıyoruz esasen. Ne onların dönemindeki toplumsal teamüller, ne de şu an bizimki mutlak.
Yaşadığımız bu dönemde on üç, on dört yaşındaki biri Türkiye’nin her yerinde çocuktur. Biyo-psiko-sosyal açıdan da böyle, yasalar karşısında da böyle. Bir birey cinsel olgunluğa eriştiğinde bedensel ve duygusal bütünlüğünü korumayı sağlayacak muhakeme yeteneğe ve iradeye henüz ulaşmamış oluyor. Dolayısıyla hâlâ ebeveynlerinin koruması altında.
Ruh sağlığına ilişkin araştırmalar erken evlilik yapanların aleyhine sonuçlar bildiriyor. Daha mutlu, daha sağlıklı vs olduklarını söylemiyor. Velev ki farklı alt kültürlerde bu istatistiki sonuçlar değişsin, lehte bulgular görelim, yine genel geçer bir yargıya varamayız. Bir de 15 yaşında evladı olan ebeveynlere sormak gerek, evladınız çıkardığı pantolonu yerden kaldırıyor mu, portakal soyabiliyor mu? Daha günlük hayatını idame ettirecek beceriye sahip olmayan bireylere [bu da düşünmemiz gereken ayrı bir sorunsal olsa da] evlilik kurumunun sorumluluğu vermek mi? Nostalji duygusu kabardığında eski toplumsal yapıyı idealize ediyoruz ancak bu idealize edilmiş nostaljinin, içinde yaşadığımız gerçeklikle bir ilgisi yok.