Programın tamamını Serbest TV’de izlemek için:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı yeni kabineyi nasıl buldunuz? Kritik makamlara atanan isimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son kabine, AK Parti’nin yani Erdoğan’ın kurmuş olduğu en güçlü kabinelerden biri olarak gözüküyor. Sadakat unsuru tabii var bakan seçiminde ama kuvvetli bir şekilde de liyakat unsurunun kritik bakanlıklar bakımından kuvvetli bir şekilde de devreye girdiğini görüyoruz. Devleti tanımlayan, temel devlet politikalarını tanımlayan bakanlıklara baktığımız zaman örneğin İçişleri, Savunma, Dışişleri, Maliye gibi bakanlıklarda her biri muhalif kesimi de isim olarak tatmin edebilecek deneyimde, liyakatta ve başarılı olmuş kişilerin atandığını görüyoruz. Bu tabii Erdoğan’ın ve kabinesinin siyasetiyle ilgili tek başına bize bir şey söylemez. Ama kendi çizdiği politika çerçevesinde ya da politika istikametinde daha güçlü bir devlet aklının, daha güçlü bir siyaset aklının oluştuğunu gösterir.
Diğer bir özellik olarak, kurumsal olanla kişisel olanın zaman zaman kesiştiği haller var. Ama hibrit bir model söz konusu. Mesela Yaşar Güler; Hem bir kurumda devamlılığı temsil ediyor hem de bir kişisel sadakati. Hakan Fidan’da da benzer bir şekilde; AK Parti’nin yetiştirdiği, AK Parti’nin ve Erdoğan’ın bugüne kadar gelişmiş politikalarının temellerini atan önemli isimlerden biri Dışişleri Bakanlığı’nın başına getirildi. İçişleri Bakanlığı için de benzer bir şey söylenebilir. İçişleri Bakanlığı’nda da Erdoğan’ın tercih ettiği Ali Yerlikaya eskiden Gaziantep’te olan, İstanbul’a getirilmiş olan, İstanbul’daki emniyet içi sorunları çözen Erdoğan’ın güvendiği bir isim. Yani bunlar daha çok kurumsal olanın içinden çıkan ama çok siyasi iktidarın tercihlerin ürettiği kişiler olarak karşımızda. Türkiye’deki başkanlık sisteminin bu bakanlarla pekiştiğini görüyoruz. Kurucu oyuncular bu kez yönetici oyuncular haline gelmeye başladılar diye düşünüyorum. Yani bu iki özellik zannederim yeni kabineyi tanımlamak için önemli.
Sizce Erdoğan’ın İçişleri Bakanlığı’nda Soylu yerine Yerlikaya’yı, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda Nebati yerine Şimşek’i, Dışişleri Bakanlığı’nda Mevlüt Çavuşoğlu’nun yerine Hakan Fidan’ı ataması bugüne kadarki uygulamalarından bir geri adım mı yoksa tamamen pragmatik bir politikanın sonucu mu?
Ben tam sorununun mantığına katılmıyorum Mustafa. Niye Hakan Fidan onunla çelişiyor olsun, ya da Yaşar Güler onunla çelişiyor olsun, Ali Yerlikaya onunla çelişiyor olsun? Orada ana çelişki Mehmet Şimşek. Tayyip Erdoğan o kadar angaje oldu ki piyasa kuralları karşıtı bir ekonomik politikaya, işte enflasyon ilişkisinde tersten kurmaya ve bir tür meydan okumaya ve bunu değiştirmeyeceğini sık sık söylemeye… O yüzden bugün attığı adım özellikle ekonomi alanında bunun tersini ima eden bir adım. Dolayısıyla bu söylenebilir ama Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olması tam tersine Tayyip Erdoğancı bir şey.
Ama Ali Yerlikaya ataması da var örneğin. Süleyman Soylu daha ‘şahin’ bir isimdi. Erdoğan ile FETÖ konusunda, Kürtler konusunda, LGBT konusunda benzer ve hatta daha yüksek sesli söylem ve uygulamalar geliştiriyordu. Ali Yerlikaya ise daha ‘güvercin’ bir atama olarak görülüyor. Bu bir geri adım ya da politika değişikliği değil mi?
Tabii Yerlikaya’nın daha performansını daha görmedik. Ali Yerlikaya valiyken valilik kuralları içerisinde siyasi beyanatlarla ön plana çıkan bir isim olmadı. Olmaz da zaten, hiç böyle bir valide bunu göremezsiniz. Şimdi İçişleri Bakanı olduktan sonra bazı durumlarla karşı karşıya kalacaktır. Bazı beyanatlar vermek zorunda kalacaktır. O zaman göreceğiz. Ama şunu söyleyebiliriz ki Süleyman Soylu bir sorun oluşturuyordu. Bunda haklısın. Ama Süleyman Soylu Tayyip Erdoğan için bir politik izlence açısından mı bir sorun oluşturuyordu yoksa şahsiyeti açısından mı bir sorun oluşturuyordu diye bakarsak ben ikincisinin altını çizerim. Yani Süleyman Soylu muhtemelen daha önce de görevden alınabilirdi ama Milliyetçi Hareket Partisi’yle olan dengeler dikkate alındı diye düşünüyorum. Süleyman Soylu bir bakanın sınırlarını aşan, zaman zaman Tayyip Erdoğan’ı zorlayan hamleler yaptı. Burada daha çok bir kişiyle bir lider arasındaki mesafe açıklığından kaynaklanan bir sorun söz konusu.
. Soylu bir yüktü Tayyip Erdoğan üstünde. Haddini aşan, sınırlarını aşan, aşırı güçlenen, Tayyip Erdoğan’a zaman zaman meydan okuyucu hamleler yapabilen bir kişiydi. Bu kişi gitti. Bunun gitmesi de normal. Türkiye’de demokrasi açısından iyi bir şey Süleyman Soylu gibi sert bir kişinin gitmesi. Ama yeni gelen kişi sert olan gitti diye gelen otomatik olarak yumuşak olacak mı? Bilmiyoruz.
Hakan Fidan da öyle. Yani Hakan Fidan bence son derece önemli bir atama. Şöyle düşünmek lazım; Türkiye’de de devlet yönetimiyle ilgili ya da devletin uluslararası ilişkilerdeki tutumuyla ilgili bir dizi şey değişti son yıllarda. Bunlardan bir tanesi Milli İstihbarat Teşkilatı’ydı. Hakan Fidan arka kapı politikası yapabilen bir kuruluş haline on üç yıl içerisinde bu teşkilatı döndürdü. Yurt dışında açık olarak devletin, dış işlerinin yapamadığı şeyleri yapmak, bazı imkansız adımları atmak, mesela muhaliflerle gidip Libya’da veya Suriye’de görüşmek, bazı anlaşmalar sağlamak ve arkasından bir zemin hazırlayarak resmi siyasetin de bu alanlara girmesini mümkün kılmak. Bu önemli bir fonksiyon. Zaten dünyanın pek çok ülkesinde Hakan Fidan’la ilgili pozitif değerlendirmeler bu yüzden var. Orta Doğu’da bir güç olarak kabul edilmesi sadece resminden, popülaritesinden değil. Gerek operasyonel anlamda, gerek dış politikanın önündeki mayınları temizleyen bir güç oluşturma anlamında s önemli bir isim. Şimdi bu ismin dışişlerinin başına gelmesi de son derece Tayyip Erdoğancı bir durum. Burada çelişkili bir değişiklikten söz edemeyiz.
Mehmet Şimşek ise bazı hibrit politikalarla biraz piyasa, biraz Erdoğan’ın istediği arası adımlarla ekonomiyi toparlayabilir ve bir süre sonra da burada yavaş yavaş bir umut dönüşü yapılabilir. Erdoğan bunları çok yapmıştır. Hatırlıyorsun demokratik açılım dönemlerinden otoriter dönemlere nasıl geçtiğimizi, ya da çözüm sürecinden ölüm sürecine diyelim. Ekonomide de bunun mümkün olduğunu düşünüyorum.
Daha olgun insanların bakan olması, daha yumuşak bir dil, daha takdir edilen, saygı duyulan bakanlar, ekonomide daha rasyonelliğe dönüş bir dizi politika değişikliğini kendi başına içerir. Bunlar asli politika değişiklikleri olmamakla birlikte dil bakımından, söylem bakımından değişiklik olabilir. Bunu da bize zaman gösterecek.