Duygu Durgun
Adanın sakinlerinin cana yakınlığı, Türkiye’den geldiğimizi söylediğimizde gözlerinde beliren pırıltı sanırım bu sıcaklığı oluşturan en önemli neden.
Ayrıca, Yunan adalarının genelinde rastlayabileceğiniz estetik güzellik, temiz oteller, enfes güzellikte dar sokaklar, nefis otlar ve deniz ürünlerinden oluşan mutfağı, erişilebilir fiyatlarla birleştiğinde ‘’komşu’’nun çekim gücü giderek artıyor.
Midilli de bu çekim gücüne sahip adalardan biri.
Midilli'ye nasıl gidilir?
Ayvalık’tan feribotlarla Midilli’ye ulaşmak çok kolay. Bu yıl Avrupa Birliği’nin uygulamaya koymaya çalıştığı ancak turizme sekte vuracağı için Yunan halkının sert tepkisiyle karşılaşan vize uygulaması yerine kapıda vize kolaylığı sürüyor. Nisan başından 30 Eylül tarihine dek sadece Midilli için değil Türkiye’ye yakın Sakız, Rodos, İstanköy, Sömbeki, Sisam ve Meis adalarında da kapıda vize uygulamasından yararlanabiliyorsunuz.
Gidiş-dönüş 30 Euro ödeyerek (1 yetişkin) Midilli’ye ulaşmak mümkün. Sabah 09.00’dan hareket eden feribot aynı gün Midilli limanından 18.00’de Ayvalık seferi yapıyor. Ancak Girit ve Eğriboz'dan sonra Yunanistan'ın en büyük üçüncü adası olan Midilli’yi adayı bu kadar kısa sürede tanımak imkansız. Bu nedenle en az üç gününüzü bu güzel adaya ayırmanızı öneririm.
Lirik şair Sappho’nun ve Barbaros Hayreddin’in adası
Antik Yunan’ın ünlü kadın şairi Sappho’nun ve aynı zamanda Barbaros Hayreddin Paşa’nın da doğum yeri olan Midilli’de bizden izler bulmak şaşırtıcı değil. Ada, Fatih Sultan Mehmed döneminde Osmanlı topraklarına katılmış. Bugün Alibey (Cunda) adası olarak bildiğimiz Ayvalık’ın güzel beldesi o dönemde Midilli sancağına bağlanmış. Balkan Savaşları sonunda Yunanistan’a bırakılan adada yaşayan Türkler 1922 mübadelesi ile Rumlar yer değiştirmiş. Molivos’ta tanıştığımız, köyün neredeyse tüm lokantalarının sahibi olan ‘’Tom Amca’’, nemli gözlerle bize mübadil olduğunu anlatmış ve asıl memleketinin Ezine olduğunu söylemişti.
Adada benzer hikayesi olan pek çok yaşlı var. Dil engeli maalesef o hikayelerin üstünü örtüyor. Ancak Türkiye’den geldiğimizi anladıklarında o yaşlı insanlar daha bir sıcak davranıyorlar bize.
Midilli, 2.Dünya Savaşı’nda ise yaklaşık dört yıl boyunca Nazi işgalinde yaşamış. Hatta o dönemde adadan çok sayıda insanın Türkiye’ye kaçtığı söyleniyor.
Uzo’nun vatanı
Midilli’ye ‘komşu’ ziyareti Midilli aynı zamanda Ouzo ya da Uzo’nun memleketi. İlk defa Midilli’de üretilmeye başlana uzo buradan dünyaya yayılmış. Uzo’nun adı hakkında yaygın bir anlatıya göre Osmanlı döneminde içki yasağı süresinde rakı ihracına izin veriliyormuş. Rakının ihraç edildiği en önemli yer Marsilya imiş. Ancak gümrük kontrolüne ilişkin nedenlerden dolayı ambalajlara, Marsilya’da kullanılmak üzere anlamına gelen “Uso Marseille” yazılırmış. Uzo isminin buradan geldiği söyleniyor.
Onlarca Uzo markasına sahip olan Midilli’nin en eski üreticisi Barbayanni aynı zamanda en meşhuru. 150 yıllık aile geleneğini devam ettiriyorlar. Bu köklü geleneği daha iyi tanımak ve uzo üretimine tanık olmak isteyenlerin adanın kuzeyindeki Plomari köyünde bulunan Barbayanni Müzesi’ni gezmeleri tavsiye olunur.
Midilli, Yunanistan’ın en büyük üçüncüsü adası demiştik. Adanın her köşesini görmek isteyenler için en iyi yöntem araç kiralamak. Ayrıca Mitilini otobüs garından adanın farklı noktalarına, biraz külüstür diyebileceğimiz otobüslerle seferler de yapılıyor. Hatta bu otobüslerle adeta 70’lerde olduğunuzu hissettiren nostaljik bir yolculuk yapmanız daha keyifli bile olabilir. Uçsuz bucaksız bir kumsal ve deniz için Skala Eressos, masmavi bir denizde yüzmek için Petra, tarihi bir atmosfer yaşamak istiyorsanız adanın en iyi korunmuş köylerinden Molivos, uzo tadımı için Plomari, rüzgar sörfü yapmak istiyorsanız Sigri’yi mutlaka görmelisiniz.
Tablo gibi bir köy Molivos
Benim tercihim benzersiz atmosferiyle Molivos (Mithymna) oldu. Dört sene önce adaya ilk seyahatimde uzaktan Ceneviz Kalesi’nin eteklerinde adeta bir tablo güzelliğinde uzanan Molivos’u görünce kelimenin tam anlamıyla vurulmuştum.
Molivos, Avrupalı turistlerin de çok tercih ettiği bir köy. Hatta pek çoğu buraya yerleşmiş, otel ve pansiyonculuk yapmaya başlamış. Kalenin eteklerine kurulmuş güzelim taş evler, bakımlı Arnavut kaldırımlı sokaklar, tarihi çarşı, balkonlardan fışkıran çiçekler ve önünüzde uzayan Ege Denizi ile Molivos adanın en güzel köşelerinden biri olarak çok fazla turist çekiyor. Ancak Suriye Savaşı ve ardından yaşanan kitlesel mülteci göçü en çok adanın bu güzel bölgesinde etkisini gösteriyor son dört yıldır…
Assos-Behramkale’ye çok yakın olan Molivos’un Skala Skamnias kıyılarına hemen her gün Ege Denizi’ni aşmayı başarabilen ve sayıları günlük 1000’lere yaklaşan rakamlarla ifade edilen mülteci göçü olmuştu. Kıyılarda biriken botların, can yeleklerinin görüntüleri hala hafızlarda… Özellikle 2015 yazında müthiş bir göç dalgasına sahne olan bu bölgede yaşanan insanlık dramı gelen mülteci sayısında bariz bir azalma olmasına rağmen, bazı dönemlerde hala devam ediyor.
Molivos’un yerel halkı ise mültecilerin durumuna üzülmekle birlikte bu trajedinin daha ne kadar süreceği konusunda endişeli. Tek gelirleri turizm olan halkın, azalan Avrupalı turistlerin ardından tek umudu Türkiye’den gelecek turist olmuş. Bu nedenle kapıda vize uygulamasının bu sene geri getirilmesini en fazla sevinçle karşılayanlar adanın yerli halkı.
Kalimera eski dost
Dört sene önceki ilk gezimizde akşam yemeği için oturduğumuz küçük ve tipik bir taverna olan Hammam’da sıcak ilgiyle karşılandığımız için bu son gidişimizde de yine aynı mekana yöneliyoruz. Mekanın sahibi Maria hanım bizi taa uzaktan tanıyıp kollarını açıyor ve Türkçe‘’merhaba arkadaşım’’ sözleriyle sarılıyor. İstanbul’da aynı apartmanda oturduğumuz komşularımızla selamlaşıp hal hatır sormayı unutmuşken bu içten merhaba’nın anlamı çok büyük. Sanki çok uzun aradan sonra sevdiğimiz bir akrabamızı görmüş gibi oluyoruz.
Tek tük Türkçe kelime ve biraz İngilizce bilse de dert değil, bazen ‘merhaba’, bazen ‘kalimera’, ‘yassu’, ‘şerefe’ diyerek kadehler kalkıyor çünkü kalplerimiz aynı dili konuşuyor.