Ana SayfaHaberlerGündemYPG/SDG’li Araplar: Sayıları kaç, motivasyonları ne? Türkiye’ye nasıl bakıyorlar?

YPG/SDG’li Araplar: Sayıları kaç, motivasyonları ne? Türkiye’ye nasıl bakıyorlar?

Taksim’deki saldırının üzerinden 9 gün geçti ancak olayla ilgili soru işaretleri henüz tam olarak dağıtılamadı. Saldırının YPG/PKK’lı olduğu söylenen faili Ahlam Albashir, tutuklanan diğer pek çok isim gibi Suriyeli Arap. Peki, YPG/SDG’li Arapların bu örgütler içindeki oranı ne, motivasyonlarını nereden alıyorlar, Türkiye’ye nasıl bakıyorlar?

İstiklal Caddesi’nde 13 Kasım Pazar günü gerçekleştirilen, 6 kişinin hayatını kaybettiği, 81 kişinin de yaralandığı bombalı saldırının ardından, bombalı paketi bulunduğu yere yerleştiren Ahlam Albashir’in de aralarında bulunduğu 17 şüpheli ”devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak”, “kasten öldürme”, “kasten öldürmeye teşebbüs” ve “kasten öldürmeye yardım” suçlarından tutuklandı. Sonraki günlerde Suriye’deki Azez’de gözaltına alınan bir kişi daha Türkiye’ye getirildi ve o da tutuklandı. 

Saldırıyı herhangi bir örgüt henüz üstlenmedi

İstiklal Caddesi’ndeki saldırıyı henüz herhangi bir örgüt üstlenmedi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, fail olarak “PKK/PYD”yi gösterdi. Emniyet, PKK/YPG’nin “özel istihbarat elamanı” olarak yetiştirdiği öne sürülen Ahlam Albashir’ın “PKK/PYD/YPG terör örgütünden talimat alarak saldırıyı gerçekleştirdiğini” açıkladı.

Soruşturma kapsamında tutuklananların neredeyse tamamı Suriyeli ve Arap.

YPG’li Arapların örgüt içindeki oranı ne, motivasyonlarını nereden alıyorlar, Türkiye’ye nasıl bakıyorlar? 

Silahlı gücünü ağırlıklı olarak YPG’nin (tam adıyla Halk Koruma Birlikleri veya Halk Savunma Birlikleri) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Ekim 2015’te IŞİD’i Rakka ve çevresinden çıkarmak amacıyla kuruldu. 

SDG bir Kürt yapılanması olarak bilinse de özellikle son yıllarda örgüte Arap, Yezidi ve Türkmenlerden de önemli katılımlar oldu. 

Prof. Amy Austin Holmes’ün araştırması: SDG’nin en az yarısı Araplardan oluşuyor.

Wilson Center üyesi ve Harvard University Middle East Initiative’den öğretim üyesi Prof. Amy Austin Holmes’ün SDG üzerine yaptığı araştırmaya göre SDG’nin en az yarısı Araplardan oluşuyor.

Araştırmanın ortaya koyduğu diğer veriler şöyle:

  • Suriye’nin yaklaşık üçte biri SDG’nin kontrolü altında.
  • SDG, bölgeye en büyük tehdidin IŞİD, İran veya Beşar Esad rejiminden değil Türkiye’den geldiğine inanıyor. Türkiye’yi sadece Kürtler değil, Araplar ve Hıristiyanlar da tehdit olarak görüyor. 
  • SDG’lilerin yüzde 70’i IŞİD’in yenildiğine inanırken, yüzde 30’u henüz yenilmediğine inanıyor.
  • Örgütün yüzde 78’i Türkiye’nin kendileri için en büyük tehdit olduğunu söylüyor.
  • Hıristiyanların yüzde 75’i, Arapların yüzde 45’i Türkiye’nin bölge için en büyük tehdit olduğuna inanıyor. 
  • Katılımcıların yüzde 92’si ABD liderliğindeki Koalisyonun Suriye’de kalmasını istiyor. Bu tehdit algılarının Türkiye’nin 2016, 2017 ve 2018’de Suriye’de askeri operasyonlar başlatmasıyla ilgili olduğunu söylüyorlar.  
  • Kuzey Suriye’de Araplar artık Kürtlerin emriyle Araplarla savaşıyor.

Mehmet Algan: “PYD’nin uhdesindeki Araplar pragmatist yaklaşımla hareket ediyor’’

SDG içindeki Arap varlığını ve İstiklal caddesi saldırısının ‘amatör’ görüntüsüne işaret ederek bunun bir YPG/SDG eylemi olamayacağına dair görüşleri eski AK Parti Hatay milletvekili, bölge uzmanı Mehmet Algan’a sorduk. 

Algan’ın değerlendirmeleri şöyle: 


“PKK, YPG, SDG’nin yapacağı bir eylemin daha profesyonel olacağı şüphesi haklı olabilir ancak bu genç kadın sadece kullanılan biri olabilir. Aşk ilişkisi içinde yapmış dahi olabilir. 

“Bu üç yapıda da son yıllarda ciddi bir Arap yapılanma var. Bu Arap kişilerin örgüte sonradan dahil olduklarını düşünürsek PKK, YPG gibi bir eğitimden, disiplinden geçmedikleri için o rahatlığı beklememek gerekir. 

​​“Tarihsel olarak özellikle 1963-1970 yıllarında Baas rejiminin ortaya çıkmasıyla beraber şöyle bir yöntem deneniyor: Yeni Sünni elitler üretmek. O yüzden de Suriye’nin doğusundaki Arap bölgesi bayağı rejim destekçisi pozisyonuna geliyor. 2011 Arap Baharı sürecinde bu aşiretlerin bir kısmı rejime olan desteklerini devam ettirdiler ama değişen bir şey oldu. Suriye’nin özellikle kuzeydoğusundaki Rakka ve Haseki PYD’nin eline geçince pragmatist bir tavır takındılar.

“IŞİD, Şueytat aşiretine çok sert davrandı. Onlar da tamamen IŞİD’den intikam almak için PYD’nin yanında savaştı. IŞİD’in hışmına uğrayan Arap aşiretler, PYD ile hareket etme motivasyonu buldu. Şueytat aşireti buna bir örnek olabilir. 

“Güç PYD’nin elinde, silah PYD’nin elinde, Amerika’nın desteği var. Biz PYD’yle aramızı niye kötü tutalım ki? Yani sahada kim güçlüyse onunla iş tutmak gibi bir aşiret pragmatizmi hâkim oldu. PYD’nin uhdesindeki Araplar genelde bu pragmatist yaklaşımla hareket ediyor. İdeolojik herhangi bir özdeşlik kurma ihtimalleri yok. PYD Marksist-Leninist bir yapı. Oysa bunlar Arap milliyetçiliğinden etkilenmişler, Baas rejimi etkisi altında kalmışlar. Aslında birbirine düşman olması gereken iki milliyetçiliğin üyeleri. Ama orada şöyle bir şey de var: PYD’nin şu an komutanı olan Mazlum Abdi, Suriye’nin yerlisi. Böyle olduğu için bu adamın Kandil’e gitmiş Türkiye kökenli bir PKK’lı Kürtten çok daha dolaysız ve direkt bir ilişkisi var aşiretlerle. Suriye’nin kuzeydoğusundaki, doğusundaki Araplarla kurduğu çok daha direkt bir ilişki var. Onların dilinden anlıyor. Onları tanıyor. İşte hem aşiret pragmatizmi hem Mazlum Abdi’nin kişisel iletişimi Arapların PYD içinde, PYD bayrağı altında bulunmalarını sağlıyor şu anda. Ama dediğim gibi herhangi bir ideolojik özdeşlik yok. Hatta bu insanlar uzunca yıllar Baas rejiminin düşmanlaştırıcı tavrından ötürü birbirinden çok da hazzetmeyen iki toplumsal gruptu aslında. Suriye’nin kuzeydoğusundaki Araplar ve Kürtler arasında zaman zaman sosyal sorunlar çıkıyordu. Mesela 2004’teki Kamışlı isyanı buna bir örnek.” 

- Advertisment -