Kızılay, TRT ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı işbirliğiyle Sirkeci Tren Garı’nda “Yüzyıllık Emanet: Kızılay Esir Mektupları Sergisi” ziyaretçilerini ağırlıyor.
Sergide Kızılay arşivlerinde bulunan esir mektuplarının yanı sıra, esir kamplarının fotoğraflarını ve esirlerin kişisel eşyalarını da görmek mümkün.
https://www.instagram.com/reel/C9e8BTjisrn/?igsh=dnZmN29vOXRhcGY0
Birinci Dünya Savaşı’nda sekiz cephede savaş veren Osmanlı Devleti nüfusuna oranla en fazla kayıp veren ikinci ülke olmuş, savaş sonucu olarak yoğun bir esir nüfusu da ortaya çıkmıştı.
Esir düşen askerlerin yiyecek, giyecek, sağlık ihtiyaçlarının yanı sıra yakınları arasındaki iletişimin sürdürülmesinden aracı kurumlar sorumluydu. Osmanlı esirleri için bu görevi Kızılay üstlenirken, Hıristiyan esirlerin de iletişimi Kızılhaç ve Hıristiyan Gençler Cemiyeti vasıtasıyla oluyordu. Bu organizasyonlar, esirlerin isimlerine, memleketlerine, kaldıkları kampların detaylarına kadar kapsamlı bilgiye sahipti.
Kızılay arşivlerinde Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı döneminden 75 Esir Defteri, 127 adet esir listesi, 308 bin 645 adet esir kartı ile 25 bin 504 mektup ve tahkikat talebi Kızılay Arşiv koleksiyonunda korunmaktaydı.
Yüzyıllık Emanet: Esir Mektupları Sergisiyle mektuplar Galataport Paket Postanesi’nin ardından şimdi de Sirkeci Garı’nda sergileniyor.
Yüzyıllık Emanet: Kızılay Esir Mektupları Sergisi’nde ziyaretçileri önce tavana asılı mektuplardan oluşan bir “Kuş Enstalasyonu” karşılıyor. Zaten gardan geçenlerin en çok ilgisini çeken de bu kısım.
Kuş Enstalasyonunda şu not göze çarpıyor: “Zamanda ve mekanda adeta takılı kalan bu meramların azad edilme ve muhataplarına ulaşma zamanı geldi.”
Kuş Enstalasyonunu geçip gar boyunca ilerlerken esir mektuplarının arasından geçiliyor. Burada Mısır, Hindistan, Rusya, Fransa gibi bölgelerde hayatta kalma mücadelesi veren Osmanlı esirler ve ailelerinin yanı sıra, Osmanlı’da esir düşmüş yabancı askerlerin de mektupları var. Askerlerin ailelerine, ailelerin de esir düşen yakınlarına ulaştırılması ümidiyle yazdıkları bu satırlar bir asırdır muhatapları tarafından dinlenmeyi bekliyorlar.
Oğlu esir düşen İngiliz anne Writham:
“Canım Oğlum,
Umarım bu mektup eline ulaşır. Öncelikle hepimizin çok iyi olduğunu söylemek isterim. Sevgili Elsie, senden bir mektup alabilmek için sabırsızlanıyor, iyi olduğunu umuyoruz.
Hepimizin en içten sevgileriyle,
Hoşçakal!
Seni çok seven annen, baban, kardeşin.”
Korfu Adasında esir olan ve annesinden haber almaya çalışan Türk Subayı Topçu Teğmen Fevzi:
“Sevgili Şefkatli Anneciğim,
Dört ay oluyor ki afiyet, sıhhat ve ahvalinizden bihaber perişan bir halde yaşıyorum.
yazdığım tahassür namelerim bilmem ki elinize geçti mi? Emin olunuz ki sevgili anneciğim şu dünyada şimdi benimki kadar ızdırap çeken bir kalp yoktur. Birbirini takiben tevali eden musibet ve felaketler karşısında hep kendimi teselliye çalıştım. Bütün arkadaşlarım annelerinden, kardaşlarından uzun uzun mektuplar aldığı halde zavallı ben her şeyden bihaberim. Korkuyorum! Allah esirgesin rahatsız mısınız? Beni unutacak veyahut bir satırlık mektup yazacak fedakarlığı ortadan kaldıran bir neden mi var? Reca ederim anneciğim beni meraktan kurtarınız.”
Afyonkarahisar kampında esir olan ve Kızılay’dan annesinin bulunması için bilgi isteyen Kaptan Nikolay:
“Kızılay Türkiye Askeri Büro Konstantinapolis,
Çok Kıymetli Bay Başkan,
Sizden çok önemli bir ricam olacak. Yaşlı annemden hiç haber alamadım. Kendisi Sivastopol kasabasında yaşıyor. Sokağın adı Odeskoy No:6. Altı aydan beri ondan hiç haber alamıyorum. Rica ediyorum çok saygılı Kızılay, onunla ilgili bilgi toplayın ve telgraf ile bana cevap yazın.”
Rusya Varvarin’de esaret hayatı yaşayan kardeşi Vanlı Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi’ye ulaşmaya çalışan Tahsin Bey:
“Varnavin kasabasından esir-i harbden Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi!
Üç seneden beri mektubunuzu alamıyorum, meraktan artık telef olma derecesini buldum. Sıhhatte olduğunu Fethi Bey’den alınan mektuptan anladım. Cenab-ı Hakka binlerce şükrettim. Cenab-ı Hakk kariben mülakatımızı nasib etsin. Cümlemiz sıhhatteyiz. Mahsusan ve hassaten gözlerinizden öperim.”
Esaret hayatını Rusya’da geçiren Samsun Kavak Kürçe köyünden ailesinin vaziyeti hakkında bilgi almaya çalışan Mehmet oğlu Şakir:
“Muhterem Hilal-i Ahmer Cemiyetine,
Bendeleri iki ayağımı millet ve vatan yolunda kaybetmiş ve üç sene Rusya’da esir bulunduğundan meyus değilim. Dört seneden beri efrad-ı ailemden bir haber alamadığımdan meyusum. Lütfen ailemin haberini cemiyet-i muhteremeden beklerim efendim.”
Ve oğlunun vefat ettiğinden habersiz, ondan haber almaya çalışan Fransız Heloise:
“Sevgili Oğlum,
İşte yılın sonuna geldik, talihsiz bir mektup alamayacağım kati surette söylendi ve bitti. Bir anne için iki kelime edememek çok üzücü. Yazmaktan epey mahrum bırakılmış olmalısın. Seni yürekten kucaklayan ve seni düşünen annen ve anneannen.”
Mektupları okuduktan sonra salona girdiğimizde ise sergi ise üç ayrı bölüm olarak devam ediyor: Belgesel odası, yas odası ve dijital oda. Belgesel odasında ziyaretçilere yine bir belgesel sunulurken, dijital odada esirlerin mektupları dijital bir sergiyle seslendiriliyor.
Serginin en ilgi çekici kısımlarından biri ise yas odası. Karanlık olan odaya ziyaretçiler fenerlerle giriyor ve esirlerin kıyafetleri, fotoğrafları ve kişisel eşyalarını gözyaşları içinde inceliyorlar.
Yas odasında esir düşmüş Osmanlı askerlerinin elle yazıp karbon kağıdıyla teksir ettikleri gazetelerin de fotoğrafları var. Gazeteler esir kamplarındaki gündelik hayatları anlatarak mücadele ve dayanışmaya katkı sağlama amacıyla yazılmış gibi gözüküyor.
Yerli ve yabancı pek çok ziyaretçinin ilgiyle gezdiği sergi 30 Temmuz’a kadar Sirkeci Garı’nda ziyarete açık olacak.