Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın başında olduğu AK Parti heyetinin, başörtüsü serbestisine ve “aile kavramı”na anayasal güvence getiren anayasa değişikliği teklifiyle ilgili TBMM’deki muhalefet partilerinin gruplarını ziyaret ederken HDP’yi “es geçmemesi” günlerdir tartışılıyor.
Tartışmayla ilgili en çok ses AK Parti içinden geldi. Mehmet Metiner, “AK Parti, HDP’yi kendisiyle oturulup konuşulacak ve desteği önemsenecek bir parti olarak görüyorsa o vakit HDP’ye dair dilini ve yaklaşımını değiştirmeli” derken halen MKYK üyesi olan Şamil Tayyar “PKK ayrı HDP ayrıysa aynileştiren dil ve üsluba niye ihtiyaç duyduk” diye sordu.
Bir başka MKYK üyesi Orhan Miroğlu’nun “Cumhuriyetin 100. yılına girerken yeni diyaloglara gerekçe üretmek daha iyi. Yeter ki HDP karşısına çıkan fırsatları bu defa da ıskalamasın” yorumu ise “yeni bir açılım işareti olabilir mi” diye tartışıldı.
AK Parti’nin HDP’ye bakışında bir değişiklik olup olmayacağı, elbette ki öncelikle AK Parti’nin ittifak ortağı MHP’ye bakışında bir değişiklik olup olmayacağından geçiyor.
Yani MHP’nin bu görüşme ve devamında doğan tartışmalara ne diyeceğinden…
MHP’li yönetici: “Mahir Ünal’ın istifası karşı tarafın hassasiyet göstermesi”
İsmail Saymaz’ın adını vermediği ama Bahçeli’den sonra MHP’de en yetkili isimlerden biri olduğunu söylediği kişiyle mülakatı sayesinde bu konuyla ilgili bilgi sahibi olduk.
İlgili kısımları şöyle:
“Ziyarete ve AK Parti’deki tartışmaya nasıl bakıyorsunuz?
Bu bakışı salı gününe bırakın. Sabretmek zorundasınız.
Ziyaretten MHP’nin bilgisi ya da onayı var mı?
Hayır, bizim bilgimiz, sizden duyduğumuz şekliyle var. Gündeme düştü ya, AK Parti partileri ziyaret edecek diye. Gitmeden önce ‘HDP’ye gideceğiz. Nasıl bakarsınız’ diye herhangi bir… Öyle bir bilgi verilmedi. Vermeleri de gerekmez. Gitmek istiyorlarsa giderler. O başka bir partidir.
Düzenlemeyi beraber hazırladığınız için sordum.
Doğrusu şöyle: İktidar partisi oldukları için taslağı hazırlarlar. Daha sonra bilgi veriyor, görüşlerimizi alıyorlar. Metin üzerinde baktığımızda varsa bir itirazımız, söylüyoruz onu. Sonra kamuoyuna açıklıyorlar. İttifakın gereği de bu esasında. Hazırlayan kendileri, bu doğru. Onay veren de biziz. Artı, giden heyette bizden temsilci yoktu, dikkat ederseniz.
Bilinçli biçimde mi koymadınız?
Bizim dünya alem bilir gitmeyeceğimizi. Bilince gerek yok.”
Mülakatın en son sorusunda ise Saymaz, MHP yöneticisine “Mahir Ünal’ın görevden alınmasını Bahçeli mi istedi?” diye soruyor.
MHP yöneticisi şöyle yanıt veriyor:
“Hayır, öyle bir talep yok. Olmadı, olmaz. Devlet beyin üslubu bu değil bir kere. Ha, aynı durumda nasıl hassasiyet gösterdiğimizi biz gösterdik. İki tane, biri grup başkanvekili, biri vekil, ihraç ettik. Erhan Usta ve Cemal Enginyurt. Karşı taraf da hassasiyet göstermiş, hepsi bundan ibaret.”
Anlamlı kısım en son cümlede gizli. MHP yöneticisi, AK Parti’nin Meclis Grup Başkanvekilini görevden alma nedeninin tanımını yapmış: “Hassasiyet gösterme.”
MHP yöneticisinin söylediklerinden anlaşılan, Bahçeli bugünkü (8 Kasım) grup toplantısında AK Parti’den yine hassasiyet bekleyen bir çıkış yapabilir; bu durumda hassasiyetin öznesinin de görüşmenin AK Parti tarafındaki esas ismi Adalet Bakanı Bekir Bozdağ olabileceği tahmin edilebilir.
Bozdağ polemiği sonrası Bahçeli: “İttifak talebimiz kalmamıştır”
Üstelik Bozdağ ile Bahçeli’nin geçmişten de bir yıldızları barışık olmama hali var.
2018 Ekim ayındaki Bahçeli-Bozdağ polemiği, Cumhur İttifakı’nın dağılmasının direkten dönmesiyle sonuçlanan bir Salı toplantısından üç gün önceye denk gelmişti.
Hatırlarsak; Danıştay 8. Dairesi, okullarda uygulanan Öğrenci Andı’nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etmişti. Bu kararı eleştiren Bozdağ, “Öğrenci andı kararı ile Danıştay 8. Dairesi; hukuka uygunluk denetiminin sınırlarını aşmış, kendisini yürütmenin yerine koymuş, yürütmenin takdir hakkını yok saymış dahası yürütmenin takdir yetkisini bizzat kullanmıştır. Kısaca; anayasa ve yasayı alenen çiğnemiştir” yorumu yapmıştı.
Bahçeli, Bozdağ’ın bu yorumuna çok sert tepki göstermişti:
“Sayın Bekir Bozdağ Danıştay kararına çok bozulmuş, anayasa ve yasanın alenen çiğnendiğini söylemiş. İşine geldi mi yargıya saygıyı bekleyen, işine gelmedi mi yasa çiğnendi diyen Sayın Bozdağ ve onun gibi düşünenlerin hala çözülme süreci üslubuna müracaatları talihsizliktir.
“Sayın Bozdağ Kürdüm, özgürüm diyebilir. Dilini tutan yoktur. Sus otur yerine diyen de yoktur. Buyursun, mizaç ve meşrebine müzahir değerlendirmesini yapsın. Türk milleti kendisini en güzel ve yüksek mevkilere taşımıştır. Ama kendisi Türk milletini düşürmeyi aklından geçirmesin.
“PKK’lıyım, bölücüyüm, Kürdistan için çalışırım diyen varsa cezası bellidir, sonuçlarına katlanacaktır. Uyarıyorum, Sayın Bozdağ buna çok dikkat etsin. 81 ilde basın açıklaması yapan malum bir sendikanın başkanı da durum muhasebesi ve özeleştiriyi yapacak milliliği göstersin. Papaz kuş gibi uçar gider yargı kararı denilir. Andımızla ilgili yine yargı karar verir, ne var ki karşı çıkılır. Bunun neresi adil, neresi ahlakidir? Andımız milli kimliğimizin alameti farikalarından birisidir. Sevmeyen varsa sussun, okumayacak varsa kendi işine baksın.”
Haftanın sonuna gelen bu polemik üzerine daha geniş açıklamaları için üç gün sonrayı, 23 Ekim 2018 Salı günkü meclis grup toplantısını bekleyen Bahçeli, kimsenin tahmin edemeyeceği o çıkışı yapmıştı:
“31 Mart 2019 Mahalli idareler seçimlerine yönelik herhangi bir ittifak beklentimiz, ittifak arayışımız, ittifak niyetimiz geldiğimiz aşamada artık kalmamıştır.”
Cumhur İttifakı içindeki durum, “AK Parti’nin Kürt meselesinde adım atma düşüncesinden vazgeçmesi” sonucu olduğu iddialarının çokça dillendirildiği bir süreçle tatlıya bağlanmıştı.
Erdoğan ön mü aldı?
Bozdağ’ın bu senenin Ocak ayında Adalet Bakanlığı’na getirilmesi sonrası da Bahçeli eksenli bu tartışmalar hatırlatılmıştı.
Bahçeli, bugün kendisi açısından geçmiş mimli Bozdağ konusunda bir “hassasiyet isterse” Erdoğan’ın tavrı ne olur?
Kendisinin de çeşitli tarihlerde dile getirdiği bir görüş nedeniyle Meclis Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ı daha yeni kurban vermiş Erdoğan’ın bu kadar hızla ikinci bir ismin arkasından çekilmesi normalde pek mümkün görünmüyor.
Ancak Erdoğan’ın dün akşam Gaziantep’te, ziyaretten üstünkörü bahsettiği konuşması kafaları karıştırdı.
Erdoğan, bakanının hükümet adına görüştüğü HDP ziyaretinden şu “dışarıdan” cümlelerle bahsetti:
“Olayı sadece başörtüsü olayı olmaktan çıkartarak, hem onu sağlama alalım ama bir de bunun yanında aile konusunu da anayasal zemine oturtmak suretiyle ailede herhangi bir sıkıntıya fırsat vermeyecek şekilde aile kavramını buraya yerleştirelim dedik.
“Bundan herhalde endişe etmiş muhalefet. ‘Sayın başkan aile kavramı ile ne demek istiyor’ falan demişler.
“Adalet Bakanımız ve yanında giden arkadaşlarımız, ‘Burada endişe edilecek, korkulacak, herhangi bir şey yok’ demişler. Güçlü aile güçlü milletleri doğurur. Burada yapılması gereken de bu. Güçlü aileler oluşturalım ki güçlü millet olduğumuz ortaya çıksın. Bundan endişe etmeye gerek yok. Zayıf aile tipleri güçlü milleti zayıflatır. Biz buna fırsat vermek istemiyoruz. Onun için bu çalışmada gelin beraber, sizler bize ne katkıda bulunacaksınız ona göre biz bu katkılardan istifade etmek isteriz. Biz sabırla işin üzerine gidelim.”
Dolmabahçe’yi hatırlatan “bilgim yok” havası
Erdoğan’ın Bozdağ ve heyetinin gidişiyle ilgili kısmı muğlak bırakarak, HDP ziyareti için “miş’li geçmiş zaman, yani “duyulan” geçmiş zaman eki kullanması; “HDP ziyareti bilgim dahilimde yapılmadı, sonradan duydum” iması yaptığıyla ilgili bir soru işareti oluşturuyor.
Bu soru işaretinin oluşmasına, içeriği bambaşka olsa da ambalaj itibariyle bu görüşmeye benzeyen yedi yıl önceki bir görüşme ve sonrasındaki açıklamalar neden oluyor.
28 Şubat 2015’te hükümet üyeleri ve HDP yöneticileri Dolmabahçe’de bir araya gelmiş ve ardından henüz devam eden Çözüm Süreci ile ilgili kamuoyunda “Dolmabahçe Mutabakatı” adı verilen on maddelik bir metin okunmuştu.
Erdoğan, ilerleyen süreçte görüşmeyle ilgili olumsuz ifadeler kullanmaya başlamış ve sonunda konuyla ilgili Bülent Arınç’la girdiği bir polemik sırasında görüşme için “Benim haberimin olduğunun, bunun benim müsaademle yapıldığının iddia edilmesi kesinlikle dürüst bir hareket değildir. Doğru bir hareket değildir” diyerek görüşmeden haberdar olmadığını söylemişti.
Erdoğan’ın önceki akşamki konuşmasıyla en azından bir tansiyon düşürme hamlesi yaptığı öne sürülebilir.
Ancak elbette bu “büyük dava” ve onu temsil eden diğer büyük sıfatlı kişi ya da kurumlara bir zarar gelmemesi için “hassasiyeti görüyorum ve anlıyorum” çıkışı da olabilir.
Bülent Turan’ın hak verilmemesi mümkün olmayan nezaketi
Neticede yukarıda hatırlattığımız gibi Cumhur İttifakı içindeki ilişkiler narin ve nazik tutumlarla karşılıklı hassasiyet gösterilerek ilerliyor.
Bunun bir örneğini de yine İsmail Saymaz’ın, konuyla ilgili Bülent Turan’la mülakatındaki “AK Parti’nin HDP ziyaretinden MHP ve Bahçeli’nin haberi var mı” sorusuna aldığı şu yanıttan anlıyoruz:
“MHP ile karşılıklı çok dikkat ettiğimiz bir hukukumuz var. Bu hukukun gereği; gerekli adımları ve usulleri beraber belirlemektir. Ziyarette ben yoktum ancak MHP ile tüm önemli süreçleri beraber belirleyeceğimizi, ittifaka düşen anlayışın da bu olduğunu ifade etmek isterim. Ancak bu ziyaret AK Parti’nin yönetimindeki bir süreçtir.”
Turan’ın aynı mülakatta biraz önce “gidilmese yanlış olacağı”nı söylediği bir partiyi ziyaretle ilgili soruya “AK Parti’nin kararıdır” gibi basit bir yanıtı verebilmesi için önüne üç “nezaket” cümlesi kondurmasını gerekli kılacak hassasiyetin gözetildiği bir ittifaktan bahsediyoruz.
“Salı’yı bekleyeceksiniz, sabretmek zorundasınız”
Yani ziyaretin anımsattığı bir “Dolmabahçe” olayı var.
Ancak bu hatırlanan “Dolmabahçe”, Orhan Miroğlu’nun yorumuna yüklenen anlamla bir açılım adımı olan 2015’teki görüşmeyi mi hatırlatıyor?
Yoksa o “Dolmabahçe”, 2015’teki görüşmenin geçen hafta itibariyle aktif görevde olan tek unsuru kalmamış iktidar kanadındaki katılımcılarının muhtemel ki sıklıkla kulaklarında çınlamış olan “benim haberim yok” sözlerini mi hatırlatıyor?
İktidar cenahındaki bu soruların yanıtını almak için anlaşılan MHP yöneticisinin dediğini yapacağız: “Salı gününe bırakacağız, .abretmek zorundayız.”
Ve bir süredir, Bahçeli’nin ne yapacağıyla ilgili “Salı gününe kadar sabretmek” dışında yapacak bir şeyi olmayanın, yalnızca olayları izleyen kamuoyu olmadığı da anlaşılıyor.