Seçim mağlubiyetinin ardından CHP’de başlayan kriz derinleşerek devam ediyor. Son olarak sızan Zoom toplantısı, belediye başkanları ile olan toplantı ve MYK ile bu kriz en üst seviyeye çıktı. Siz CHP’deki bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP’nin aslında kronik yapısal tarihsel hastalığı nüksediyor. Seçim yenilgisi, bir tür sorgulama gerektirirken, bunu CHP’nin seçimler öncesi gelmiş olduğu amiral gemisi konumunu koruyarak icap ederken, tersine bu seçim mağlubiyeti adeta bir dizi, grup, klip kişi arasında bir iktidar mücadelesinin vesilesi kılındı. Cumhuriyet Halk Partisi’ni bu mücadelenin arenası haline geldi.
Tarihsel ve yapısal hastalık diyorum çünkü CHP’de tek parti geleneğinden kalan bir gen varsa, o gen o siyaseti diğer partilerle rekabet halinde değil, kendi içindeki gruplar arasındaki yarışma olarak algılanmasıdır. Son derece cemaatçi bir dokudan bahsediyoruz. Bunun Türkçesi şu: Toplulukça anlayışta karşı cemaati, karşı topluluğu, karşı siyasi partiyi alt etme mücadelesinden daha fazla kendi partiniz içerisindeki konum ve yer mücadelesi ön plana çıkar. Bu, aynı zamanda tek partili bir düzenin siyaset anlayışıdır. CHP bunun tipik örneğidir. Buna, hizipçilik adı verilirdi malum. Bu mücadeleler bir siyaset önerisi etrafında bir yenilenme önerisi etrafında yapılmazlar. Yine öyle oluyor. Hizip hastalığı, kendi içinde siyaset yapma hastalığı, bu kez kişiler etrafında Cumhuriyet Halk Partisi’ne tekrar beliriyor.
Bu durum hazin. Çünkü seçim öncesi CHP her şeye rağmen Kılıçdaroğlu’nun geliştirmeye gayret ettiği anlayışla bir amiral gemisi konumuna gelmişti. Bugün muhalif kesim Kılıçdaroğlu’na kızıyor. Ancak Kılıçdaroğlu olmasaydı muhalefetin derlenip toparlanması, bir uzlaşmaya gitmesi, CHP siyasi dilinin Türkiye’nin farklılıklarıyla uyum içerisinde gelişmesi mümkün olmazdı. Ve bu konum çok açık bir şekilde Cumhuriyet Halk Partisi’ni ana taşıyıcı haline getirmişti. Bugün bu birikim buharlaştırılıyor. Bu tabii hazindir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin buradan güçlenerek çıkması mümkün değil. Kim Kılıçdaroğlu’nun yerine Genel Başkan olursa olsun bu şekilde bir tartışma, ‘sen git başkası gelsin, biz gelelim’ tartışması ve bunun yapılma biçimi Cumhuriyet Halk Partisi’ne hiçbir şey getirmediği gibi onu biraz daha fazla örseleyecektir. Yani mesela şu tartışılabilirdi Cumhuriyet Halk Partisi’nde; Kılıçdaroğlu bir anlayış geliştirmeye çalıştı. Bu anlayış çatışma karşıtı, kültür barışı üstüne kurulu bir anlayıştı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin çok geleneksel olan o laiklik tutumunu, bakışını biraz esnetmeye çalıştı. Kılıçdaroğlu’nu istemeyenler örneğin bunu tartışma, itiraz etse veya ileriye götürmeye çalışan bir dil geliştirse bile bugünkü tablodan daha düzgün bir şey çıkardı karşımıza.
Basına sızan Zoom toplantısını mevcut tabloyu tam resmediyor. Kılıçdaroğlu’nun yanında yer almış CHP’nin önde gelen isimlerinin hepsi bir Brütüs çetesi gibi toplanıp faaliyet yürütüyorlar. Siyaset en güçlü olanın, kazanma ihimali olanının yanında yer alma yarışı yapıyorlar. Bunlar aslında partinin yöneticikadrosu. Şimdi yaptıkları kendi yönekim ve dönemlerine dair bir başarısızlık tanımı yapıp, bunun faturasını Kılıçdaroğlu’na çıkarmak, yeni bir liderin teknesine binmek. Siyasi anlayışları, siyaset yapma tarzları bundan ibaret.
Cumhuriyet Halk Partisi nüks eden hastalığından kurtulabilir mi? Çok sanmıyorum. Türkiye’de aşırı popülizan, faydacı, şahıs merkezli bir siyasi dalga da esiyor muhalif kesimlerde. Bir Kılıçdaroğlu öfkesi, kızgınlığı var. Neden bu? Kaybettiği için. Ya da kaybetmenin faturası ona çıkarıldığı için. Şimdi böyle bir siyaset anlayışıyla, siyasetsiz bir siyaset anlayışıyla muhalefetin hiçbir yere varması mümkün değil. Karşı taraf nasıl kazandı seçimleri? Açıkçası siyasetle kazandı. Önerileriyle, ufkuyla ve bize uygun gelmese de, rasyonel gelmese de ortaya attığı bir gelecek tahayyülüyle, bir güç fikriyle kazandı. Bu tabii Tayyip Erdoğan’ın bugün kimi adımlarla da örtüşüyor. Ekonomi konusunda bir toparlanma programı uygulanmasına müsaade ediyor. Dış politika alanında attığı adımlar etkili oluyor, Doğu, batı arasında denge politikalarını gayet iyi götürüyor. Bütün bunlar gücü ifade ederken Cumhuriyet Halk Partisi’nde olan ise güçsüzlüğü ve zayıflığı ifade ediyor. Yani siyaset karşısında siyasetsizlik. Bu hastalık tek partiden bugüne kadar uzanan bu hastalık Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendisini Türkiye zannetmesiyle ilgili.
Peki Halk TV ile CHP arasındaki kamuoyu önünde süren tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce kim haklı, kim haksız?
Türkiye’de tabii son dönemlerde basın faaliyeti iyice partizan bir basın faaliyeti haline geldi. Nasıl Sabah Gazetesi’yle Tayyip Erdoğan arasındaki ilişki hastalıklıysa, bir CHP hizibiyle Halk TV arasındaki ilişkide o şekildeydi. Siz siyasi aktör gibi davranırsanız siyasi aktör de size karşı öyle davranır. Dolayısıyla Halk TV ile CHP yönetiminin ya da Kılıçdaroğlu’nun arasında olup biten bu açıdan yine bir iç siyasi tartışmanın dışa yansımasıdır ya da bedelidir. Bir yaptırım uygulamış görünüyor Kılıçdaroğlu. Halk TV gibi araçlar, yapılar bir siyasi partinin organı olmasa bile bir siyasi partinin faaliyet gösterdiği alanda onun muhalefetinin organı olarak çaba gösterirse, iş yaparsa bu olup bitene şaşırmamak gerekir ama bunların hepsinin siyasi kirlilik olduğunu düşünüyorum.