Ana SayfaANALİZLERDayakçıdan kahraman çıkarıp, yumruk yiyen için mahkumiyet dilemek

Dayakçıdan kahraman çıkarıp, yumruk yiyen için mahkumiyet dilemek

Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca: "Ege Akersoy’un uyguladığı şiddete kurumsal düzeyde sahip çıkan bazı ‘muhalefet’ siyasetçileri tabana şu tehlikeli mesajı vermiş oldular: Lafa cumhuriyet diye girmek koşuluyla hayatının baharında olan her genç babası yaşındaki adamı dövebilir."

Güç sarhoşluğu ifadesini hepimiz duymuş ve kontrolsüz iktidar sahipleri için zaman zaman kullanmışızdır. Ancak ülkemizde sarhoşluğun tek bir şekli yok. Görüyoruz ki, bu ülkede yenilgi sarhoşluğu diye de bir şey var. Muhalefetin tabanında görülen öfke yenilgi yenilgi büyüyen bir akıl yitimine işaret ediyor. Kendisine kahramanlık payesi vermeye çok fazla ihtiyaç duyanlar otu çöpü bahane edip kendilerini bu role atamak için Atatürk’ü araçsallaştırıyor ve cumhuriyet mefhumunu istismar ediyorlar.

1 Ocak günü yapılan Galata mitingi dönüşü İsmail Aydemir isimli bir vatandaşa sırf Kelime-i Tevhid bayrağı taşıyor diye dayak atılmasını mazur görenlerin durumunu gördünüz izlediniz.

Ege Akersoy son dönemde yükselen milliyetçilikle kafası karıştırılmış bir genç belli ki. Öfkesi var. Nefreti var. “Biz Türküz, siz bir türlü Türk olamadınız” sözlerini kaydetmiş videolardan anlıyoruz bunu.

Şaşıracak bir durum da yok. Billboardlara “Çöl faresi bedeviler’ diye asabilen bir adam var, kendisi ana muhalefetin Bolu belediye başkanı. Yalandan ihraç edilir gibi yapıldı edilmedi.

Ülkede Araplara küfretmek milli bir spor haline geldi. Sinkaflı küfürler içeren şarkılar viral oldu. Arap harfleri de bu nefrete dahil edilmiş. Onu gördük. Bakalım her yeri Arapça kelimei tevhidle döşeli camiler tarihi eserler falan da bu öfkeden nasibini alacak mı?

Bu atmosferden en çok gençler etkileniyor. Çünkü bu atmosferi sağlayanların hem iktidarda hem muhalefette kökleri var, durun yanlışsınız diyene göz açtımıyorlar.

Dolayısıyla hiç öyle Ege Akersoy da tutuklandı oh iyi oldu diye düşünmüyorum. O genç “Bir Türk olamadınız!” lafını ve bu sözün içerdiği öfkeyi kendi uydurmadı.

Benim o genci bu öfkeye garkedenlerle, attığı yumruğu neredeyse kutsallaştırıp aferin yiğidim diye alkışlayanlarla sorunum var.

Olay sonrasında CHP’den ve laik kesimden olanların tavrı ve tutumu acayip mesela. Bir parti “senin zorban kötüdür ama benim zorbam iyidir” zihniyetini kurumsallaştırıyor. Nereden baksanız skandal.

CHP’NİN SON SÜRÜMÜ CHP’NİN YEDİ AY ÖNCEKİ HALİYLE HESAPLAŞIYOR…

İşin garibi, bu ülkede muhalefet seçimi kazanırsa ülkeye demokrasi gelecekti güya; ifade hürriyetini kullanananlar her kim olurlarsa olsunlar cezalandırılmayacaklar, her işe hukukun üstünlüğü ve liyakat esası hakim olacaktı. Zaer Partisi’nin yaptığı hiçbir şey şaşırtıcı gelmiyor. Çünkü ırkçılık yapmak için kurulmuş bir parti. Ama sadece hükümetle değil altı ay önce kendilerinin de savunduğu görüşe de rövanşist bir tutum alan CHP’nin bir şiddet eylemine kurumsal düzeyde sahip çıkması, CHP’nin yeni sürümünün yedi ay önceki ‘kendi’ versiyonunu ‘cancel’lamaya çalışması nereden baksanız şaşırtıcı ve tehlikeli. İki tur arasında yapılan Ümit Özdağ ziyaretleri de belli ki utanma belası bariyerini kaldırma fonksiyonu görmüş.

Bir ana muhalefet partisi lideri olarak Özgür Özel’in yumruk yiyen abiyi değil bakın, yumruk atan kişinin ailesini destek vermek için aramasını, yine destek için Akersoy’un evine vekil göndermesini nasıl anlamalıyız?

CHP grup başkan vekili Ali Mahir Başarır’ın yumruk atılana değil atana omuz vermesini ve bunu yaparken de “Cumhuriyet bunu gerektirir” kafasına bürünmesini ne ile açıklamalıyız?

Şöyle diyor Başarır:

“Anayasaya baş kaldıran, anayasal düzeni yıkmaya çalışan hilafet yanlıları mı tutuklanmalı yoksa daha yaşamının baharında olan ve burası Türkiye Cumhuriyeti diyen Türk genci mi tutuklanmalı? Ya da polisin yanında hilafet bayrağı açarak ona tokat atma cesareti gösteren hilafet yanlısı mı tutuklanmalı?” diye soruyor. Ve ekliyor: “Cumhuriyet savcıları kendinize gelin, isminizin başındaki Cumhuriyet kelimesinin anlamını unutmayın!”

Ali Mahir Başarır’a göre demek ki lafa cumhuriyet diye girmek koşuluyla hayatının baharında olan her genç babası yaşındaki adamı dövebilir.

İstanbul Gençlik kolları başkanı durur mu? O da katılmış yarışa. Bursa Nutkunun derinliğiyle yaşandığı günlerdeymişiz. Gençliğe zulmediliyormuş.

Saldırıya uğrayan ve eli yüzü kanlar içinde kalan ve günlerce kendisinden sadece ‘o adam’ diye bahsedilen İsmail Aydemir, ama ne gariptir ki suçlu ilan edilen de o.

MUHALEFET BİLE İSTEYE BİR YALANIN KUYRUĞUNA TAKILDI

Neler oldu, sıralı gidelim…

Sadece siyasetçiler değil, siyasi kimliği hukuçuluğunun önüne geçmiş hukukçulardan gazetecilerine kadar bir çok önemli profil günlerce Ege Akersoy’un Türkiye Cumhuriyeti’ni koruduğuna inanmamızı istedi.

Hepsi israrla İsmail Aydemir’in elindeki yeşil üzerine beyaz Arapça harflerle yazılmış Kelime-i Tevhid’in hilafet bayrağı olduğunu iddia etti.

Oysa hepimiz bu bayrağın hilafet bayrağı olmadığını biliyorduk. En cahili bile bu süreçte öğrenmişti.

Ama asıl ürkütücü olan İsmail Aydemir’in hilafet istediğini kanıtlamak için yapılan karalamalardı. Aynı ismi taşıyan ama İsmail Aydemir’e ait olmayan bir sosyal medya hesabında geçen ve şeriat düzenine övgüler içeren tivitlerin muhalif TV kanallarında defalarca yayınlandı.

Ama daha kötüsü bayağı bir yalanın peşine takılmaktı: İsmail Aydemir’i hilafet talep eden Hizbuttahrir grubuyla beraber hareket ediyormuş, Galata Köprüsü mitingine onlarla gelmiş gibi göstermek.

Oysa Hizbuttahrir denilen grup kırk yıldır aynı şeyi isteyen bir grup. Cumhurbaşkanına ‘halife ol’ sinyali falan yaptıkları da yok, onlara göre halife peygember soyundan bir Arap olmalı. Bu hadisenin ya da olgunun ise 1 Ocak’taki Galata mitingiyle ya da İsmail Aydemir isimli vatandaşın o gün işportadan aldığı ve zaten isteyen herkesin Trendyol’dan alabildiği bayrakla bir ilgisi yoktu.

Hizbuttahrir’in her yıl rutin olarak 17 Aralık’ta yaptıkları bir etkinlikten çekilmiş videoların, ışık hızıyla İsmail Aydemir’e bağlanması, ilgili gösterilmesi çok alçak bir maniplasyondu.

Aydemir’i sokak ortasında döven ve gerekçe olarak da Suudi Arabistana kızdım ben, Araba kızdım, burası Türkiye dedim diyen gencin ‘yaklaşımını’ meşrulaştırmak, genel geçer hale mi getirmek istiyorlardı?

Muhatabının fikrini beğenmiyorsan yüzüne bir yumruk çakabilirsin ‘challange’ı iyi bir fikir miydi gerçekten? Bundan kendisine muhalefet diyenler daha çok zarar görmez miydi?

Bütün bu saçmalığın nedenini merak ederken Ankara Barosu da olaya müdahil oldu.

Ankara Barosu, İstanbul’da “Şehitlerimize rahmet, Filistin’e destek, İsrail’e lanet” adı ile yapılan yürüyüşte hilafet bayrağı açan kişiler ve söz konusu bayrağın miting alanına sokulmasına ve açılmasına engel olmayan İstanbul Valisi Davut Gül ile diğer kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu açıkladı.

Altını çizmek istiyorum….

Zekalarından şüphe duymayacağınız bir grup önemli profil ısrarla, Bilal Erdoğan’ın TÜGVA’sının başını çektiği bir eylemde hilafet talep edildiğini iddia etmek için, o gün ağzını burnunu kan içinde bırakan bir saldırıya maruz kalmış bir kapıcıyı hedef haline getiriyor.

O kadar ki, ‘normal’ zannettiğimiz bazı gazeteciler, siyasetçiler hukukçular sosyal medyalarından , YouTube hesaplarındaki yayınlardan dayakçı Ege Akersoy’u kahramanlaştırıp Hizbuttahririn 17 Aralıktaki videosunu entegre ederek şaşkınlıktan ağzımızı açık bırakacak bir dizi sonuca varıyorlar.

Sonra Ankara Barosu 3 Ocak’ta şu açıklamayı yapıyor:

“İstanbul’da ‘Şehitlerimize rahmet, Filistin’e destek, İsrail’e lanet’ adı altında gerçekleştirilen yürüyüşte, “Hilafet / Tevhid Bayrağı” açan İsmail Aydemir isimli kişi, Cumhuriyet Savcılığınca re’sen tespit edilecek diğer kişiler ve yürüyüşün/mitingin düzenlendiği alana söz konusu bayrağın sokulmasına ve açılmasına engel olmayan İstanbul Valisi Davut Gül ile diğer kamu görevlileri hakkında Anayasa’yı İhlal (TCK m.309), 431 sayılı Kanun’a Muhalefet, Görevi Kötüye Kullanma / İhmal suçları ile ilgili suç duyurusunda bulunulmuştur.”

Ankara Barosu kanunen suç teşkil etmeyen ve her yerde satılan, ölen kişilerin naaşlarının tabutlarının üzerine konan, Atatürk’ün milli mücadele sırasında defalarca önünde fotoğraf çektirdiği tevhid sancağını taşımanın suç olduğunu iddia ederek hem İsmail Aydemir adlı vatandaşa hem de vali Davut Gül’e suç izafe ediyor.

Aralarında hiç hukuk bilen yok mu sizce? Elbette var.

Yine 3 Ocak’ta Türkiye Barolar Birliği de yine Hüzbuttahrir’in 17 Aralık’taki etkinliğinde taşınan dövizlerin 1 Ocak Galata Mitinginde alana kabul edildiği iddiasını yani yalanını ‘doğru’ kabul ederek “Hilafet ve Şeriat Çağrıları Anayasal Düzene ve Cumhuriyete Başkaldırıdır” başlığıyla bir açıklama yayımlıyor. “Cumhuriyetimizin yeni yüzyılının ilk günlerinde üst üste yaşanan gelişmeler, Cumhuriyet’in kurucu değerleri ile Anayasa’nın başlangıç ilkelerinin ve hükümlerinin altının bir kez daha çizilmesini zorunlu kılmaktadır”

İstanbul Barosu da sürece eklemlenmekte gecikmiyor.

Bunların hiçbiri normal değil.

Önemli kurumların, önemli profillerin salt hükümete duydukları nefretle yumruk aklayıcılığına girişmeleri ve bunun için bile isteye bir yalanın kuyruğuna takılmaları normal değil.

Yerel seçim öncesini genel seçim atmoferine benzetme, siyasi gündem ve mevcut anlaşmazlıklar üzerinden politika yapmayı anlarım ama onca zaman sonra ‘Haydi laiklik kartına oynayalım” tercihini yanlış ve eksik bilgiye dayamayı anlamıyorum.

Muhalefet devlet içindeki; rejimi oluşturan, ittifakı oluşturan unsurlar arasında çatışma gibi görünen anlaşmazlıkların büyüyeceğini, en azından büyük rüzgar yaratacağını düşünüp bu rüzgarı arkasına almayı planlıyorsa ve tüm gördüklerimiz bu planın tezahürüyse söylenebilecek tek bir şey var: Yanlış yapıyor oldukları. Buradan yalnızca muhalefet zarar görür.

- Advertisment -