Roj Girasun ve Mehmet Alğan, Perspektif’te kaleme aldıkları yazıda soruyorlar: “Önümüzdeki dönem Türkiye’de yerleşik bir nüfus haline gelmesi kuvvetle muhtemel Suriyeliler yerleşik Araplar ile benzer şekilde ‘Türklüğe hevesli’ bir politik süreç mi yaşayacaklar, yoksa kimlik taleplerini politik düzleme taşıyacakları bir yola mı girecekler?” Bugünden bir tahmin yapmanın zor olduğunu söyleyen yazarlar, tahmine yardımcı olacak bir yakın tarih hatırlatmasında bulunuyorlar.
Twitch fenomenliğinden şöhret kazanmış Jahrein türü gençlik popülizmlerinin siyasetsizlik tasavvuru nasıl olur da tüm hayatı siyasallaştırma, biçimlendirme arzusundaki bir fikriyatla bütünleşir? Bu bir paradoks değil midir? Örneğin Mansur Yavaş onlara niçin İmamoğlu’nun ama özellikle Kılıçdaroğlu’nun aksine siyasal-üstü görünmektedir? Daha yakıcısı nasıl bu vaadlerin hiç birini değil taşımak, dillendirmeyen bile Zafer Partisi’nin etki alanına girebilmektedir? Zafer Partisi’nin bu söylemsel cazibesi nereden kaynaklanmaktadır
“Sonunda İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olacaklar. Batı ile ipleri toptan kopartmak istiyorsak bu tabii ki bir yol. Ama dünyada saygınlığımız ne kadar kaldıysa -ki pek saygınlığımız kaldığını sanmıyorum-, bu saygınlığa daha da darbe indirecektir. Yazık oldu. Gereksizdi.”
“Bizim AB normlarını yerine getirmemiz lazımdı. O zaman onlar bizi almazsa eğer, suçu onlar yüklenmek durumunda kalırdı. Şimdi ise Türkiye bunu becerememiş pozisyona düştü.”
“Hayır, Suriyeliler bayramda bayramlaşmak veya turistik seyahat için gitmiyor oluşturulan ‘güvenli’ bölgelere. Büyük bir felaket yaşandı; her üç-dört ailede bir kayıp var; parçalanmış aileler var. Geride bıraktıkları aile fertleri, akrabaları, evleri, barkları ve eşyaları var. Esas onlar için gidiyorlar. Sırf birileri bunu diline dolayacak, bunu politik olarak istismar edecek diye on binlerce insan için çok hayati öneme sahip bir uygulamayı engellemek yanlış.”