Ana SayfaANALİZLER“Saadet, Gelecek ve DEVA yeni ve ortak bir siyasi anlayış üretebilirse bu...

“Saadet, Gelecek ve DEVA yeni ve ortak bir siyasi anlayış üretebilirse bu faydalı olur”

“Bu üç siyasi partinin bir araya gelip gelmeyecekleri bir ideolojik-politik sorun olmaktan çok bir fayda sorunu olarak karşımızdadır. Yani mecliste grup kurmanın getirileri, mecliste grup kurmanın o gruba, o siyasi partiye vermiş olduğu imkanlar ve haklar itibariyle bunu istemeleri normal Belki de yeni bir siyasi parti, yeni bir siyasi anlayış bütün seçim sonuçlarının da değerlendirilmesi bir hareketle ortak bir dil üretilebilir. Üretilirse de faydalı olur. Ayrı ayrı olmasında da ben hiçbir mahsur görmüyorum.”

Erdoğan’ın seçim sonrasında açıkladığı kabine ve yaptığı bazı bürokrat atamaları yeni dönemde daha yumuşak bir siyaset izleyeceği yönünde yorumlanmıştı. Fakat seçimden bu yana yaşanan birçok linç hadisesine, konser iptallerine vs. baktığımızda aslında pek de bir yumuşama olmadığını görüyoruz. Burada bir tezat var mı sizce? Bu nereye kadar gidebilir?


Aslında ortada bir tezat olup olmadığı nasıl baktığınıza bağlı olarak değişir. Ben bir tezat olduğunu düşünmüyorum. Daha rasyonel veya bürokrat isimlerin bakanlıklara seçilmesi beraberinde bir politik yumuşama getirir miydi? Ben böyle düşünmedim açıkçası. Kanaatim şu: Tayyip Erdoğan; ana politikaları ve bunların bazı kritik ayakları konusunda hiçbir değişiklik yapmayacaktır. Bunların başta geleni asayiş politikaları ve Kürt meselesidir. Asayiş politikaları ve Kürt meselesinde daha yumuşak bir Erdoğan beklentisi içine girmemiz için bir neden yok. Tam tersine, sert uygulamaların bu seçimlerde tescil edildiğini, onaylandığını, benimsendiğini gösteren neticeler var ortada. Bu bize sert gelen, asayiş tedbirlerinin ölçüsüzlüğü ya da hukuk dışılığı dediğimiz uygulamalar muhtemelen Erdoğan açısından seçim sonuçlarıyla onaylanmış ve desteklenmiş uygulamalar ve bu konuda bir değişiklik yapması için üzerinde bir baskı yok.


Savunma politikaları açısından baktığımız zaman da aynı şeyi söyleyebiliriz. Erdoğan’ın son dönemini, son beş yılını ayrıştıran ana politikalar savunma politikaları ve asayiş politikaları oldu. Erdoğan ikisinde de son derece şahin hamleler yaptı, bu hamlelere devam edecektir ve devam ediyor. Bu koşullarda neden zaten daha yumuşak bir Erdoğan beklentisi olduğunu anlamam mümkün değil. Çünkü bir gerekçe yok. Bir neden yok ortada. Sadece bakan ve bürokrat isimlerine bakarak hüküm verirsek bu yanlış olur. Atanan bakanlar daha yumuşak tabiatlı ya da yumuşak siyasetleri savunan insanlar olabilirler ama Erdoğan kabinesinin ya da Erdoğan bakanlarının içerisinde böyle bir işlevleri ve fonksiyonları olmayacaktır.


Ali Yerlikaya örneğini mesela daha önce de konuştuk. İstanbul Valisi, valilikten gelen ve muhtemelen emniyet müdürlüğü de yapmış bir isim. Dolayısıyla zaten mesleği asayiş olan bir adam. kendisinden beklentiler de bu istikamette yani PKK ve PKK uzantılarıyla mücadele hala onların esas noktası olmaya devam ediyor. Ali Yerlikaya Süleyman Soylu’dan daha makul bir dile sahip.  Süleyman Soylu adeta bir sokak faşizmini temsil eden bir siyasiydi. Onun yerine gelen Yerlikaya’nın daha ben rasyonel olacağını düşünüyorum. Ama ondan daha yumuşak uygulamalar da beklemiyorum.  Savunma politikaları için de geçerli bu.
Tezat varsa ekonomide vardır. Ekonomide bir önceki dönemin politikalarıyla bugünün arasında bir makas olduğunu açıklamalardan da, uygulamalardan da adım adım görmeye başladık. Erdoğan’ın izlediği anti faiz politikası, anti piyasa politikasının bugün kısmen durduruluyor ve yeniden piyasa kurallarına dönülüyor. Buradaki fark ya da tezat da önemli ölçüde Erdoğan’ın pragmatizmiyle açıklanabilir. Çünkü kontrol edilemeyecek tehlikeli bir boyuta giden bir ekonomi, Erdoğan’ı geri dönüş yapmaya, dün ile Erdoğan bu konuda bir tezat oluşturacak politika izlemeye itebiliyor.


Bu kabine, tam bir başkanlık sistemi kabinesidir. Kimi bakanlar ve görevliler Erdoğan paradigması içerisinde büyümüş. Erdoğan’ın son beş-altı-yedi yıldır geliştirdiği ana güvenlik politikalarındaki stratejik bakışı geliştiren, mutfakta çalışmış isimler.

Bunlar; Hakan Fidan gibi, İbrahim Kalın gibi Erdoğan’ın ürettiği politikaların özünü oluşturan kişiler. Bu anlamda rasyonaliteyi ifade ediyorlar. Ama aynı zamanda daha tutarlı Erdoğan politikalarının izleyicisi ve devamı olarak karşımızdalar. Farklılıklarının diğer bir yönü daha güvenilir olmaları. Daha suskun, daha sakin, daha az meydan okuyan, daha az bağırıp çağıran insanlar olmaları da bir başka unsur.  Ama burada tezat değil, devamlılık esas.  Bayrağı devralanların nitelikleri, politika niteliklerini doğrudan doğruya tanımlamıyor. 

Seçime CHP listelerinden giren Gelecek, DEVA ve Saadet partilerinin TBMM’de grup kurmak için çalıştığını biliyoruz. Bunun için çeşitli formüller, yöntemler dillendiriliyor. Sizce bu üç parti ve muhalefet açısından böyle bir ortak grup kurulmalı mı?

Bu siyasi partilerin kendilerini hangi eksende tanımladıklarına çok bağlı. Birleşmelerinin parti bünyeleri tarafından benimsenip benimsenmeyeceğine çok bağlı. Her üç parti de temel olarak AK Parti’yi ya da AK Parti öncüsü olan Refah Partisi onun sonrası olan Fazilet Partisi’nden doğdular. Liderleri itibarıyle hepsi aynı kökün unsurları. Biri daha dindar, biri daha liberal, biri daha milliyetçi olarak tanımlanabilir. Bu siyasi partilerin bir araya gelmesinde bir beis yok. Önlerinde hiçbir engel yok. Ama mesele yarına yönelik olarak kendilerine nasıl yollar tanımlıyorlar? Soru budur. Bugüne kadar Babacan daha liberal bir hat kendisine çizdi. Bu, daha liberal demokrat, özgürlükçü bir hat ve örneğin Karamollaoğlu’nun söylemi ve partisinin söylemi arkasında uyum sağlanabilir mi? Ya da muhafazakarlığın yeni ekseninde birey, beden, cinsellik gibi konular da önem taşıyacaktır. Bu konularda hemfikir olabilirler mi? Çok emin değilim. Diğer taraftan tabii Babacan ve Davutoğlu birlikte parti kurmadılar. Babacan bunu arzu etmedi. Şimdi birlikte hareket ederlerse bu eski sorun yeniden gündeme gelir mi? Yani nasıl bir ortak liderlik dili, yolu tutturabilirler? Burası da sıkıntılı bir nokta.


Bu üç siyasi partinin bir araya gelip gelmeyecekleri bir ideolojik-tpolitik sorun olmaktan çok bir fayda sorunu olarak karşımızdadır diye düşünüyordum. Yani mecliste grup kurmanın getirileri, mecliste grup kurmanın o gruba, o siyasi partiye vermiş olduğu imkanlar ve haklar itibariyle bunu istemeleri normal. Çünkü mecliste seslerini daha çok duyurabilir, özellikle grup toplantıları sayesinde. Bu istikametin bu ihtiyaçtan doğduğunu düşünüyorum.

Belki de yeni bir siyasi parti, yeni bir siyasi anlayış bütün seçim sonuçlarının da değerlendirilmesi bir hareketle ortak bir dil üretilebilir. Üretilirse de faydalı olur. Ayrı ayrı olmasında da ben hiçbir mahsur görmüyorum ama tabii grup kuramamak, mecliste daha sınırlı olmak da sorunludur diye düşünüyorum. 

- Advertisment -