Kültür basit manipülasyonlarla oluşmaz ve gene basit manipülasyonlarla değişmez. Yasaklar da, propaganda bombardımanı da, hep aynı menünün servis edilmesi de biraz etkiler kuşkusuz. Ama sadece biraz. İnsanlar sıkılır, bıkar biteviyelikten. Yerkabuğunun tektonik levha hareketleri gibi, asıl derinlerdeki kırılmalar önemlidir. Kültür bütün bir ortama, dünya ve ülke olaylarına, ideo-politik çalkantılara, uluslararası mücadele ve mevzilenişlere, duygusal ve düşünsel tavıralışlara bağlı olarak, edebiyat, sanat, müzik, tiyatro, opera, şarkılar, marşlar üzerinden şekillenir. Kâh destansı, kâh fıkralar ve esprilerle mizahî, boyutlara bürünür. Kendisine hayat veren temel çerçeve değişince (değiştiğinde, değiştiği ölçüde), kültür de değişime uğrar. Birdenbire olmaz bu; geriden gelir, daha yavaş seyreder. Ama uzun vâdede, çağın değişmesine dayanması mümkün değildir.
Solun kültür serüveninde apaçık görüyoruz bunu. Öncelikle Aydınlanmanın, Fransız Devriminin, Bolşevik Devriminin ve Sovyetler Birliği’nin dalgaları vurdu Türkiye’ye. Onları Kemalist Devrim, Faşizmin ve Nazizmin yükselişi, İspanya İç Savaşı, Yunanistan İç Savaşı, Soğuk Savaş, millî kurtuluş mücadeleleri (Kongo, Cezayir, Angola, Mozambik) izledi. En çok da Vietnam ve Küba damgalarını vurdu 1960’lar ve 70’lere. Bunlar büyük dâvâlarıydı solun, 19. ve 20. yüzyıllar boyunca üstüste binen. Sovyetlerin çöküşü bir bakıma hepsinin tarihe karışmasını simgeledi. Nostaljiyle yaşanmaz. Ne demiş Mevlânâ: Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.