Ana SayfaRÖPORTAJ“Kendini geliştiren kızlar ve gözü dışarıda hödükler.” Muhafazakar camianın gündemi, kızlar ve...

“Kendini geliştiren kızlar ve gözü dışarıda hödükler.” Muhafazakar camianın gündemi, kızlar ve erkekler arasında artan denksizlik problemi

Yeni Şafak yazarı Taha Kılınç, “Çok sayıda kendini yetiştirmiş, eş adayı hanımefendi var. Ama onların karşısına çıkarabileceğimiz bu kızları hak etmiş insan çok az. Müslüman erkekler seküler kızlara daha fazla düşkünleştiler. Bir tarafta kendini geliştiren kızlar, öbür tarafta gözü dışarıda hödükler. Bu da müthiş bir denksizlik oluşturuyor” dedi. Hafta boyu tartışmaları tetikleyen bu sözleri Hafsa, Ali, Hasan, Nisa ve Hasan ile konuştuk.

Taha Kılınç, Müslüman kadın ve erkekler arasında, kadınlar kendilerini geliştirirken erkeklerin kişisel gelişimlerine yatırım yapmamasından ortaya çıkan bir denksizlik problemine vurgu yaptı:

“Müthiş bir denksizlik problemi oluşuyor şu anda. Çok sayıda eş adayı hanımefendi var. Ama onların karşısına çıkarabileceğimiz bu kızları haketmiş, bunların değerini bilir diyeceğimiz insan çok az. Müslüman erkekler seküler kızlara da daha fazla düşkünleştikleri için maalesef öbür taraftan kendini yetiştirmiş hanımefendiler, namuslu, dürüst insanlar ararken bizim Müslüman gençlerimizin gözü dışarıda. Biz ilerde nasıl Müslüman olarak varolacağız? Nesillerimizi nasıl yetiştireceğiz? İstikbale dair bazı soru işaretleri var. Bir taraf kendini sürekli geliştirirken, incelirken, nezaket ve nezahat sahibi olurken, öbür tarafta ya gözü dışarıda olanlar ya da hödükler, kendini geliştirmeyen ortada gezen varlıklar. Denksizlik derken bunu kastediyorum.”

Kılınç’ın sözleri hafta boyu X’te tartışıldı.

O tweetlerden bazıları:

Bazı kullanıcılar ise “muhafazakâr” ve “seküler” kavramlarının muğlaklığına ve muhafazakârlığın toplum içinde sınırlarının belirsizliğine dikkat çekti.

Peki, muhafazakâr kadın/erkek ve seküler kadın/erkek kimdir?

Muhafazakâr  kadınlar ve muhafazakâr  erkekler homojen gruplar mıdır, yaşam tarzları ve partnerlerinden beklentileri aynı mıdır?

Dengini bulamama, partnere yönelik beklentilerin karşılanmaması muhafazakârlara yönelik bir problem mi yoksa modern ilişki dinamikleri her yaşam tarzından genci etkiliyor mu?

Hafsa, Ali, Hasan, Nisa ve Hasan ile konuştuk.

(Gizliliği korumak amacıyla görüşülen kişilerin isimleri değiştirilmiştir.)

Öncelikle kendinden bahsedebilir misin? Muhafazakârlık/sekülerlik bağlamında kendini nasıl tanımlarsın?

Hafsa: Ya onu aslında uzun zamandır düşünüyorum. Çünkü bunun krizini yaşıyoruz. Yani özellikle üniversiteye başladığımızdan itibaren kendi ailelerimize bakıyoruz. Muhafazakâr bir mahalle, muhafazakâr bir algı var. Ama dışarıya bakıyoruz, ister istemez bir fakültenin içinde olmak bizi modernleşmeye ve düşünce yapımızı geliştirmeye itiyor ve bunun krizini aslında çok erken yaşlarda yaşıyoruz. Ben öncelerde kendimi seküler olarak tanımlardım ama şu an muhafazakâr olarak tanımlıyorum. Çünkü korumaya çalıştığım şeyler çok daha fazla gibi hissediyorum. Ve benim kutsalım olan şeyler çok daha fazla gibi hissediyorum. Çünkü üzerime boşalan bir çağdaşlık, sekülerlik ve ideolojiler var. Ve bir şekilde bunların arasında kendi muhafaza ettiğime uyanları seçip alıyorum. Bu yüzden de evet sekülerim çünkü muhafaza ettiğim şeyin içine sıkışmış değilim. Ama kendimi yine de muhafazakâr olarak tanımlarım çünkü muhafaza ettiğim şeyler benim için çok çok daha önemli diye düşünüyorum.

Ali: Ailem gayet dindardı, ben de dindar yetiştirildim. Halen de dindar olduğumu düşünüyorum. Fakat seküler felsefe ve değerleri de tamamen dışlıyor değilim. Yani Batılı insan ilişkilerinin ve hukuk düzeninin oldukça değerli olduğunu düşünüyorum. Ama muhafazakâr olduğum söylenebilir elbette.

Elif: Kendimi seküler olarak tanımlamıyorum. Ama muhafazakârım da diyemem bence. Bu muhafazakârlığı nasıl tanımladığımıza bağlı. Yani dinine bağlı ve dinini yaşayan, Allah’ın ve resulünün söylemlerini birinci plana tutup hayatını devam ettiren bir insan olmaya çalışıyorum. Ama bu şu an kullanılan muhafazakârlıktan farklı bir şeymiş gibi geliyor. O yüzden böyle tanımlayabilirim herhalde.

Hasan: Muhafazakârım.

Nisa: Öncelikle muhafazakârlık ve sekülerlik mantığının tam olarak anlaşılmadığını düşünüyorum. Ama yaygın bilinen anlamda kendimi seküler olarak tanımlayabilirim.

Sence romantik ilişkilerde partnerlerin yaşam tarzının uyumlu olması ne kadar önemli

Nisa: Romantik ilişkilerde yaşam tarzının uyumlu olması benim açımdan oldukça önemli, hatta ilişki kriterlerimde ilk sıralarda olabilir. Paylaşımların aynı frekanstan yapılması için önemli olduğunu düşünüyorum. İlişkide geçirdiğim zamanı zıtlıkları çözüme ulaştırmaya çalışmakla değil, uyum çerçevesinde hayatta yeni şeylere zaman ayırmakla geçirmek isterim. Muhafazakâr tanımı bana daha sıkı kurallar ve çizgileri keskin olan insanları çağrıştırdığı için muhafazakâr biriyle yaşayacağım ilişkinin zor olacağını düşünüyorum. Bu sebeple seküler olmasını tercih ederim. Tabii ki sorduğum ilk soru “Seküler misin, muhafazakâr mısın?” olmuyor fakat zaman geçirdikçe anlaşıldığı için bu konu önem taşıyor.

Hasan: Bence romantik bir ilişkide partnerlerin yaşam tarzlarının uyumlu olması çok önemli. Benim için partnerimin muhafazakâr olması gerçekten önemli çünkü bu benzer değerler, inançlar ve yaşam yaklaşımlarını paylaşacağımız anlamına gelir. Bu uyum, birbirimizi daha iyi anlamamıza ve kültürel ve dini değerlerimizi koruma konusunda birbirimizi desteklememize yardımcı olur. Farklılıklar bir ilişkiye zenginlik katar tabii ama, ortak bir temel bakış açısına sahip olmanın önemli olduğunu düşünüyorum.

Elif: Benim için çok önemli, birinci önceliklerimden biri bu. Çevremde iki farklı hayat tarzına sahip insanın ilişki kurmaya çalışmasına çok şahit oldum. Bu şekilde kurulan evlilikler de gördüm ama devamı olana daha denk gelmedim. İkisi de aynı muhafazakârlıkta başlayıp, biri seküler, biri muhafazakâr kalabiliyor. İkisi seküler başlayıp, biri muhafazakâr, biri seküler kalabiliyor. Bu ikisine şahit oldum. Ama ikisi farklı olup, uzun vadede devam edene çok şahit olmadım.

Günümüzde kadın erkek ilişkileri hakkında ne düşünüyorsun? Örneğin, tanışma yöntemleri, görüşmeler, ilişkiden beklentiler, vb. Bunlardan memnun musun, ya da seni rahatsız eden şeyler var mı? Eğer rahatsızsan, nelerin daha farklı olmasını isterdin?

Hafsa: Bu konuda bazı gözlemlerim oldu. Yaptığım okumalarda dünyada ilişki biçimlerinde bir tuhaflık olduğunu ve bu krizin çok çok eskiden, yani Fransız İhtilali’yle başladığını anlıyorum. Dünyada özellikle kadın erkek ilişkileri konusunda büyük bir problem var ve aslında burada evlilik ya da sevgililik, cinsellik, arzu gibi meselelerde bir problem yok. Çok büyük bir kimlik krizi var ve bunu etkileyen çok fazla neden var. Nasıl ki bu dünyanın, güneş sisteminin merkezinde olmadığını öğrendi insanlar, Fransız İhtilali’yle beraber o beyaz erkek evrenin merkezinde olmadığını, ihya edici olmadığını, yaratan olmadığını öğrenmiş oldu ve 300 yıldır çok büyük bir krizin içinde ama hala farkına varamıyor. Ne yaşadığının farkına varamıyor, kimi onun o koltuktan ettiğinin farkına varamıyor, elinden bir şeyler alınıyor her geçen gün. Öte yandan bu erkekler “Benim amacım ne? Ne işe yararım? Ben neyim?” sorularını kendilerine hala sormuyorlar. “Bu yıllardır karnından çocuğu eksik etmediğimiz kadınlar nasıl mesleklerimizi elimizden aldı ve dünyayı ihya ediyor?” hala bu soruları kendilerine sormuyorlar. O yüzden de özellikle bu konuda konuşacaksak, mesele bir kimlik krizi. Bu kriz ilişkilerin derinleşmemesine, kötü ilerlemesine ve kadının, heteroseksüel ilişkiler için konuşuyorum, bir türlü tatmin olmamasına, aradığını bulamamasına sebep oldu. Kadın kendine tam olarak bir yoldaş arıyor, arkadaş arıyor, konuşabileceği bir insan arıyor ama bir türlü ilişkinin içinde bunu bulamıyor. Kadınlar, özellikle muhafazakâr kadınlar, çeşitli ortamlarda kendilerini savunmak zorunda kaldılar. Örneğin okulda, feminist ortamlarda neden başörtüsü taktıklarını açıklamak zorundaydılar. Bu muhafazakâr kadınların istemsizce pek çok konuda bilgi sahibi olmasına sebep oldu. Yani çocukluğumuzdan itibaren sürekli bunları düşündük. Hoca bana, “Bu başörtüsünü zaten Araplardan aldınız, niye takıyorsunuz?”, derse ona böyle demeliyim. Sonra böyle demeliyim, şimdi bunu yapmalıyım. Feminizm nerede başladı, savunduğu şey ne? Çağdaşlık kadını nasıl bir konuma koyuyor? Başörtüsünü onların argümanlarıyla savunabilir miyim? Başörtüsünün benim için değeri ne? Muhafazakâr aileme çağdaş eylemlerimi, söylemlerimi nasıl açıklamalıyım? Bir sürü şey öğrenmek durumunda kaldık. Bu istemsizce oldu bu arada çünkü bir kriz var ortada. Ve ister istemez bu bilgiler bize, ablalarımızdan, büyüklerimizden, çevremizdeki hocalardan bir şekilde geldi. O yüzden gerçekten yine bu kimlik konusunda muhafazakâr erkeklerle, daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti’nin çoğu erkeğiyle muhafazakâr kadınlar arasında büyük bir fark oluştu. Aslında erkekler kimlikle ilgili krizlerini aştıklarında karşılarındaki kimlikli insan onlara zaten batmayacak. Çünkü bir varoluş var. Kendini tanıyor. Neyi niye yaptığını biliyor. Evlilik içinde konumunu biliyor. O yüzden o kadın onları rahatsız etmeyecektir. Kimliksiz oldukları için bundan rahatsız oluyorlar çünkü kontrol altına alamadıkları, itaat ettiremedikleri, kendini çok iyi bilen, her soruya bir şekilde makul cevaplar veren birisi var. Onu konumlandıramıyorlar, onu böyle tanımsız olarak görünce olabildiğince sığ olan tarafa kaçıyorlar bence. Yani erkek muhafazakâr kadından korkup kaçmıyor, korktuğu şey kendini geliştirmiş, toplum içinde cümle söyleyebilen kadın. Var olan bir kadından korkuyor. O yüzden kadın-erkek ilişkilerine dair bu mesele muhafazakâr, seküler meselesi değil. Evrensel bir kimlik krizi. 

Taha Kılınç bir Zoom görüşmesinde muhafazakâr kadın ve erkekler arasında bir denksizliğin olduğundan, muhafazakâr kadınların kendilerini geliştirmesine karşılık muhafazakâr erkeklerin bu konuda geride kaldığından ve seküler kadınlarla birliktelik kurmaya meyilli olduğundan bahsetti. Taha Kılınç’ın açıklamalarına ve/veya gelen yorumlara katılıyor musun?

Ali: Bence Taha Kılınç’ın kullandığı kavramlarda toplum olarak mutabık değiliz öncelikle. Muhafazakâr deyince mesela, yani sanki bir tane Müslüman var, biziz, ümmetiz. Bu 20-30 yıl önce böyle olabilir bizim babalarımızın zamanında. Şimdi öyle değil, ben birçok ateiste veya Hristiyana Müslümandan daha yakın hissediyorum kendimi. Çünkü daha güvenilir görüyorum onları. Yani öyle Müslümanlar var ki ne parasal açıdan güvenilir, ne ahlaki açıdan güvenilir, ne eşinizle güvenebilirsiniz. Dolayısıyla o Müslümanlık çatısı altında birleşiyor değiliz biz. En az 3-4 fraksiyon çıkıyor zaten; Ehl-i sünnet denebilecek kol var, bir Kur’ancılar var, bir soft Müslümanlar var yani etliye, sütlüye dokunmayan. Dolayısıyla, çok daha detaylandırılabilir ayrımlar ama, bu ikisinin veya üçünün gençlerinin nasıl olduğu da tartışmalı. Bir de ben seküler kadınlara düşkünlük meselesinin ne olduğunu anlamıyorum açıkçası. Burada kastedilen hangi muhafazakâr erkekler? Siz o seküler kadınlara düşkün olduğu düşünülen erkeklerin çoğuna sorun, zaten “Ben Müslümanım.” diye başlamaz kendini tanıtmaya. Türküm der, Osmanlıyım der, yani kendini öncelikle başka bir kimlikle tanıtır. Bu, Türkiye’nin %99’u Müslüman demek gibi bir şey. Hangisi Müslüman? Bir önemi yok ki onun. Ne namazla işi var, ne ahlakıyla işi var, ne genel felsefi çerçevesiyle işi var. O adama bizim Müslüman gençlerimiz demenin hiçbir anlamı yok. Keza benzer şekilde bence annesi babası istediği için veya sosyal ortam gerektirdiği için başını örtmüş, yani kendince pek bir okuması olmayan, bilinçli bir tercih yapmamış bir kadını da Müslüman diye nitelemek şart değil. Bu kişiler Müslüman değildir demiyorum ama o kişiye bir tane etiket yapıştıracak olsanız o Müslüman olmaz. Bence Taha Kılınç gezen tozan, yeri geldiğinde içen, hayatın nimetlerinden faydalanan erkeklerle gerçekten Müslümanım iddiasında olanları karıştırıyor. Müslümanım iddiasında olanların seküler kadınlarla evlendiğini çok az görüyorum. Öte yandan dindar görünen kadınların daha tahsilli olduğu doğru ama tahsil bu kadar önemli bir şey değil. Hatta başarı dediğiniz şey de o kadar önemli değil aile açısından baktığınızda. Hatta muhtemelen aileyle başarı çelişiyor. Örneğin benim birçok arkadaşım, doktora yapacağım diye birçok şeyi erteliyor. Mesela az çocuk yapmak veya çocuk yapmamak normalde sekülerlikle ilişkilendirilir. Şu anda benim birçok dindar arkadaşımın ya çocuğu yok ya daha evlenmemiş bile. Çok tahsil yapınca çok daha iyi bir eş haline gelmiyor bir insan. Ayrıca Taha Kılınç meseleyi depolitize etmiş gibi geldi bana. Türkiye’de çok sorun var. Mesela Türkiye’de aile kurulamayışına dair en büyük engel ne deseniz bana, ben erkeklerin hödüklüğü, kadınların erkeklerle uyumsuzluğu falan demem, ekonomi derim. Yani bu ekonomik şartlarda kim nasıl aile kursun? Bir ay sonrasını, üç ay sonrasını göremeyen insan nasıl böyle büyük bir sorumluluğun altına girsin? Sadece kadın erkek ilişkisi meselesi değil. Sonuçta çocuğun olacak, onun geleceği söz konusu. Bunları ne yapacaksın? Yani bu denksizlikten kaynaklanan bir sorun değil ki. Çok daha büyük sorunlar var yani Türkiye’de. Dünyada da bu sorunlar var bu arada. Mesela mülk edinmek 30-40 yıl öncesine kıyasla çok daha zor. Dolayısıyla burada ikincil, üçüncül bir meseleyi bu kadar yukarı taşımak bana biraz kolaya kaçmak gibi geliyor.

Elif: Taha Kılınç’ın tespitlerine kesinlikle katılıyorum, özellikle muhafazakâr erkeklerin seküler kadınlarla birlikte olmak istemesiyle ilgili olan tespitine. Yani bu konuda da sabaha kadar konuşabilirim. Çok rahatsız olduğum, çok gergin olduğum ve hiç hoşlanmadığım bir mesele. Çevremde namaz kılan ve dini hususlara dikkat eden kişileri birbirleriyle görüştürmek istediğimde erkeklerin muhafazakâr görünmeyen, yani başörtülü olmayan, biriyle evlenmek istediklerini görüyorum. Aynı zamanda, erkeklerin İslami ilkelere bağlılığı gittikçe azalıyor. Gün içerisindeki diyaloglar, yaşam hassasiyetleri, dikkatler, hususlar vs. hepsi yerle bir olmuş. Eğitime, kültüre, sanata gelecek olursak da örneğin geçtiğimiz günlerde Sedat Anar’ı dinlemeye gittik. Salonda o kadar az erkek vardı ki… Birçok erkeğin gayesi birinci elden ve hızlı şekilde para kazanmak olduğu için ve kültür, sanat, okuma, entelektüellik Türkiye’de para getirmediği için birçok erkeğin çok ilgisini çekmiyor. Yani ciddi manada edebiyat karın doyurmuyor diyeceğim. Bunu söylerken şunu da eksik bırakmak istemiyorum; yine işin bir önemli tarafı da toplumsal kodlar. Erkekten toplumsal olarak beklentimiz sadece para kazanması olduğu için de böyle bir çark var. Yani birçok ailede çocuğun okumuş olması, ahlaklı olması, ciddi bir ilmi mertebeye erişmiş olması kızını vermek için yeterli bir kod değil artık çünkü birçok aile kızını geçindirip geçindiremeyeceğine bakıyor. Yani orada birbirine bağlı bir çark var aslında. Toplumun da beklentisi bu yönde olduğu için bir arz talep meselesine dönüşmüş durumda diyebilirim.

Sence Taha Kılınç’ın bahsettiği problemler yalnızca muhafazakâr gençlerin sorunu mu, yoksa modern ilişki dinamikleri her yaşam tarzından gencin ilişki kurma biçimlerini etkiliyor mu?

Nisa: Bence yalnızca muhafazakâr gençleri değil her kesimi etkiliyor. Hoşgörüyü kaybettiğimiz bu zamandaki ilişkilerde takılıp kaldığımız nokta bu olmamalı. Bu konuyu içimizde halletmiş olmalıyız ki daha farklı konular tartışabilelim. Bu ayrımlar olmasa zaten Taha Bey’in de dediği kendini geliştirebilmiş insanlar her toplum için çoğunlukta olur. Muhafazakâr erkekler bu konuya çok takılı kaldığı için gelişip diğer önemli konuların konuşulmasını geride bırakıyor diye düşünüyorum.

Hasan: Taha Kılınç’ın bahsettiği sorunların sadece muhafazakâr gençlere özgü olduğunu düşünmüyorum. Modern ilişki dinamikleri, romantik ilişkiler arayan tüm gençleri etkiliyor. Kişisel gelişime verilen önem, uyumlu partnerler bulmanın zorlukları ve değerler ve önceliklerdeki değişimler bugün birçok gencin karşılaştığı sorunlar. İnsanların tanışma ve ilişki kurma biçimleri değişti ve bu değişiklikler herkesin üzerinde bir etki yaratıyor, tüm ilişki türlerinde denge, karşılıklı saygı ve anlayış ihtiyacını doğuruyor.

- Advertisment -