İzlemek için:
Oral Çalışlar, geçtiğimiz günlerde Ankara’daydı. Ankara’da gördüklerini, duyduklarını, düşündüklerini bizlerle, Serbestiyet izleyicileriyle paylaşmasını istedik. Evet Oral abi, neler gördün Ankara’da?
Önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’tan bir davetiye aldım. Dedi ki, “15 Ağustos’ta Mahmut Abbas, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşma yapacak. Oraya konuk olarak sizi davet ediyorum.” Ben de onun üzerine, bu fırsatta Ankara’ya gitmek istiyordum zaten. Bunu da vesile ederek hem Mahmut Abbas’ı dinlerim, hem de Can Atalay’la ilgili bir meclis toplantısını izlerim. Ayrıca, daha önce görmeyi planladığım Yargıtay Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya ve yine CHP’nin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ederim diye bir plan yaptım. Bu planın içinde Aliye Cavit’in mezarı yoktu. Ancak bu arada Aliye Cavit’in mezarı da plana dâhil oldu.
Aliye Cavit’in mezarıyla başlayalım istersen, nedir diye soracak olursan, izleyiciler arasında en bilinmeyen şey bu olabilir. Aliye Cavit, idam edilen Maliye Nazırı edilen Cavit Bey’in eşidir. 1926 yılında İstiklal Mahkemesi’nde Maliye Nazırı Cavit idam ediliyor ve eşi doğal olarak yalnız kalıyor. Aynı zamanda ilginç bir kişi olan Aliye Hanım, Şehzade Burhanettin’le evliyken, yani Abdülhamid’in oğluyla evliyken, onu terk ediyor ve Cavit Bey ile evleniyor. Daha sonra kadının hayatı bir dram haline geliyor. 1926 yılında kocası idam edildikten sonra başına gelenler, oldukça trajik. Meşhur yazarlarımızdan Şiar Yalçın da onun oğludur. Onların hayat hikayesini araştırıyorum ve bir kitaba dönüştürmeye niyetim var. Epeyce bir çalışma yaptım.
Bu arada Ankara’ya gitmişken dedim ki, “Aliye Hanım’ın mezarını da gör.” Neyse gittik, gerçekten sonunda mezarı bulduk. Şiar Yalçın adını aradık, daha sonraki bir vefat olduğu için. Mezarın durumu ise kırık dökük, mermerler kırılmıştı. Resimlerini falan çektim. Sonra Altındağ Belediye Başkanı’na telefon ettim ve dedim ki, “Ya, bu mezarlığın bu hali ayıptır, düzeltin şunu.” Tamam dedi, söz verdi. Onun takipçisi olacağım ben yakın zamanda. Altındağ Belediyesi onu toparlar diye düşünüyorum.
Mahmut Abbas’ın konuşması size neler düşündürdü?
Mahmut Abbas’ın konuşması üzerine, yarınki yazımda da yazdım: “Orta Doğu’da bir paradigma değişikliği mi var?” Şimdiye kadar bölgede daha çok Hamas merkezli bir Gazze desteği vardı. Yani genellikle, “Hamas mücadele ediyor, Hamas’ı desteklemek lazım, onların üzerinden yürünmesi gerekir” diye bir zihniyet büyük ölçüde egemendi. İran, Türkiye gibi bölge ülkelerinde de böyle bir eğilim vardı. Fakat 7 Ekim saldırısıyla birlikte İsrail’in başlattığı vahşi operasyon, bir anda yeni bir durum ortaya çıkardı. Çünkü İsrail çok vahşi bir şekilde saldırdı ve sanki bunu bekliyormuş gibi bir izlenim verdi. İnsan, “Nasıl bunlar bu kadar planlı ve sürekli, kimseyi dinlemeden saldırıyorlar?” diye düşünüyor. Demek ki böyle bir şey bekliyorlardı.
Tabii bu saldırının sonuçlarından en önemlisi, Hamas’ın birkaç önemli liderini kaybetmesiydi. Yani bu 7 Ekim saldırısı, “Silahla bu işi çözebiliriz, çözmeliyiz” diyen Filistin’deki anlayışın bir anlamda çıkmaza girdiğinin işareti olarak gündeme geldi. Önde gelen liderlerini kaybettiler, büyük bir saldırı altında Gazze Şeridi’ndeki halk perişan oldu. Kimse de doğru dürüst sahip çıkamıyor. İran’ı gördük; sonuç olarak Tahran’da öldürdüler ve bir şey yapma imkânı bulamadılar. Bulabileceklerini de zannetmiyorum.
Bütün bunlar, özellikle Türkiye açısından, Mahmut Abbas’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada çok ciddi ve önemli şeyler söylediğini gösteriyor. Bu konuşma, dünyanın her yerinde ilgi çekti. Neden bu kadar ilgi çekti? Şöyle ki, Mahmut Abbas, ilk kez İsrailli Yahudilerin %40’ının Amerika’da İsrail’e karşı çıkıp Filistin’i desteklediğini söyledi. Yani Amerikan Yahudilerine ya da dünya Yahudilerine, “Biz dostuz” mesajı verdi. Sonra, “Bizi tanıyan ülkeler içinde Ermenistan da var, onlara da teşekkür ediyorum” dedi. Bu da Hristiyan dünyasına, Ermeni dünyasına bir mesaj olarak değerlendirilebilir. Yine, “Kiliseler de bizim, camiler de bizim” diye bir dil kullandı. Konuşmasının hiçbir yerinde dini bağnazlığı kışkırtacak bir ifade veya İsrail halkına düşmanca bir söz sarf edilmedi. Bütün bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde olağanüstü coşkuyla karşılandı ve desteklendi.
Bu söylediklerinin hepsi barışçı çözüm yollarıydı. Barışçı çözüm yollarını savunan Mahmut Abbas, Türkiye’deki bazı çevreler tarafından artık daha büyük ölçüde desteklenecek gibi görünüyor. Önümüzdeki dönemde Mahmut Abbas veya onun gibi düşünen başka liderlerin etkili olacağını düşünüyorum. Çünkü Mahmut Abbas 89 yaşında; bu süreçte onun gibi düşünen, belki onun kadar etkili olmasalar bile tecrübeli liderler de vardır. Mahmut Abbas, konuşmasını esnek bir şekilde, her şeyi dostane ve barışçıl bir dille ifade ederek, heyecan yaratmayı bildi. Bütün Meclis defalarca ayağa kalkarak alkışladı. Söylediklerinin hepsi barışla ilişkiliydi. Bu bakımdan bir paradigma değişikliği yaşanıyor olabilir. Artık İran, Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkeler için yeni bir durum ortaya çıktı. Hamas üzerinden yürüyen fikriyatın yerine daha barışçı ve diplomatik yöntemlerin etkili olacağı bir döneme giriyoruz gibi görünüyor.
Kılıçdaroğlu’yla da görüştüğünüzü söylemiştiniz. O görüşmede neler konuştunuz?
Kılıçdaroğlu’yla kısa bir görüşme yaptım çünkü Meclis’e gidip oradaki oturumu izlemek istiyordum. Görüşmemiz çok ters bir saate denk geldi, saat iki buçuktaydı. Daha çok şunu söyledim: “Siz, Cumhuriyet Halk Partisi’ne rakip gibi davranmayın. Rakip gibi davranmak yerine bir abi gibi davranın. Türkiye’nin ve CHP’nin sizin tecrübelerinize çok ihtiyacı var. Bu yüzden oturun, tecrübelerinizi yazın. Hangi olaylarda nelerle karşılaştığınızı ve bu durumların nasıl üstesinden gelinebileceğini anlatın. Ben, CHP’li yöneticilerin sizi ziyaret etmesini öneriyorum, siz de onları ziyaret edin. Bu işi böyle yürütmek gerekir.”
Türkiye’nin bugünkü durumu gerçekten böyle. O da bana “Evet, birçok insan da bunu söylüyor. Hatta Özgür Özel’le de iki defa görüştüm, ben de böyle düşünüyorum.” dedi. Yani dışarıya verdiği mesajdan farklı bir konuşma oldu. Sonuçta “Birlikte hareket edin” fikrini önerdim. O da bu fikrin doğru olduğunu, üzerinde düşüneceğini söyledi. Esas konu buydu. Bunun dışında başka meseleleri de konuştuk ama izleyicileri ilgilendiren kısım şu: Dolaylı olarak, yaptığı hataları kendisine ilettim. Direkt değil ama “Abisiniz, abilik yapın, rakip olmayın” fikrini aktardım. Çok sakin bir şekilde dinledi ve katıldığını söyledi. Hatta İstanbul’da yeniden buluşmaya karar verdik. Sohbet etmek ve başka birkaç meseleyi daha görüşmek için bir araya geleceğiz.
Meclise gelince, uzun bir aradan sonra ilk defa gittim. Basının bölümüne daha önce uğramamıştım; Meclis toplantılarına katıldım ama basın kısmına 5-6 senedir gitmiyordum. Birden başka bir Meclis havası sezdim. Medyada tanıdık simalar kalmamış, birikimli insanlar kalmamış. Apolitik diyebileceğim tiplerin ağırlıklı olduğu bir kitle gördüm. Şaşırdım kaldım. Herhalde bu medyadaki büyük kriz oraya da yansımış. O yüzden basının geldiği noktayı tecrübe etmek bakımından oradaki zayıflamayı da dikkate almak gerekiyor. Türk medyası ciddi bir sorunla yüzleşiyor. Şimdi Meclis, daha çok basılı ve görüntülü medyaya göre planlanmış, sosyal medyaya göre planlanmış hiçbir şey yok. Halbuki sosyal medya, Meclis’in içindeki gazetelerin ve toplam televizyon izleyicilerinin de ötesine geçiyor. Yeni duruma adapte olması için Meclis’in bir değişim geçirmesi gerekiyor.
Meclisteki insanlar da benzer bir durum içinde. CHP grubundan çok etkilendim. Uzun saatler Ali Mahir Başarır’ın odasında oturdum. Bol bol CHP’li milletvekilleriyle görüşme ve konuşma imkânı buldum. CHP’de ciddi bir gençleşme var. Genç bir kuşak seçilmiş. Eskiden alışılmış, baba CHP milletvekilleri olurdu; öyle bir şey kalmamış. Genç, atak, dinamik bir kitle var CHP içinde. Nasıl bir rol oynayacaklarını göreceğiz tabii. Biraz acemilikleri var ama umutlandım.