spot_img
Ana SayfaRÖPORTAJÖZEL RÖPORTAJ | Heybeliada Ruhban Okulu açılıyor mu? Türkiye Ortodoks cemaatinin...

ÖZEL RÖPORTAJ | Heybeliada Ruhban Okulu açılıyor mu? Türkiye Ortodoks cemaatinin avukatı Kezban Hatemi: “Reformları yaparsa yine Tayyip Erdoğan yapar”

Ortodoks cemaatinin ve Patrik Bartholomeos’un avukatı da olan Kezban Hatemi, hükümetin Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasıyla ilgili adımını Serbestiyet’e değerlendirdi: “Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapalı olması utanç verici. Yunanistan da ‘imam-hatip açsın’ demeye gerek yok, su-i emsal, emsal olmaz. Çok açık ve net söylüyorum, reformları yaparsa yine Tayyip Erdoğan yapar."

AK Parti, büyük oy kaybı yaşadığı 31 Mart yerel seçimlerinin ardından önce, siyasette “normalleşme-yumuşama” dönemini başlattı, son günlerde de “reformcu AK Parti’ye dönüş” vurguları başladı.

AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala’nın “İkinci reform dalgası” çıkışıyla başlayan yeni dönem reformlarıyla ilgili ilk somut başlık, 53 yıldır öğretim faaliyetine devam edemeyen Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasıyla ilgili sinyaller oldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen ay Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in Ankara ziyareti öncesinde Yunanistan gazetesi Kathimerini’ye “Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için çalışmalar yapıyoruz” demişti.

Geçen hafta okulu ziyaret eden Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, önceki gün (3 Haziran) katıldığı yayında, Ruhban Okulu’nun açılması kararı verilmesi halinde nasıl bir usûl izleneceğiyle ilgili çalışma yaptıklarını belirterek “Açılmasını kişisel olarak isterim” diye konuştu.

Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, AK Parti döneminde de AK Parti’den önceki dönemlerde de birçok defa gündeme gelmişti. Hükümetten gelen olumlu sinyaller ve tartışmaları, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un avukatı Kezban Hatemi’yle konuştuk.

“Ruhban Okulu, faaliyetine izin verilmesi halinde ülkemizi yücelterek görevini ifaya devam edecek”

Heybeliada Ruhban Okulu, 1971’den beri faaliyetine devam edemiyor. Hukuki süreci ve tartışmaları özetler misiniz?

Heybeliada Ruhban Okulu’nun teoloji bölümü, 8 Haziran 1965 tarih ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun bazı maddelerinin 12 Ocak 1971 tarihinde iptali üzerine, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 12 Ağustos 1971 tarih ve Özel Öğretim Kurumları 101787 sayılı gizli yazısıyla, 9 Temmuz 1971 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere kapatılmıştır.

Oysa, Heybeliada Ruhban Okulu, 625 sayılı Kanuna göre kurulmuş değildir. Bu kanunun yürürlüğe girmesinden çok önce 1844 yılında açılmış bir azınlık meslek okuludur. Esasen, okul yönetmeliğinin onaylandığı tarihte yürürlükte olan mevzuata göre, özel yüksek okul açılması mümkün değildir ve dolayısıyla kapatılma gerekçesi dayanaksızdır. Okul, Lozan Antlaşmasının 40’ıncı ve 41’inci maddelerine atıf yapan 25’inci maddesinde belirtilen bir azınlık okulu olarak işlemektedir.

Teoloji bölümünü bitirenlere verilen diplomalarda yer alan, ‘Lise üzerine en az bir yıllık mesleki tahsil veren okullar derecesinde öğrenim görmüş sayılırlar’ ibaresi dışında, TC Lise diploması ile Heybeliada Ruhban Okulu Teoloji Bölümü diploması arasında hiçbir fark yoktur.

Lozan Antlaşması’nın 40’ıncı maddesine göre, gayrimüslim azınlıkların dini ayinlerini icra etmeleri ve her türlü okul ve sair öğretim ve eğitim kurumları açmaları serbest olduğuna göre, bu serbestlik din adamı yetiştirilmesi için meslek okulu açılmasını da kapsar.

Türk Hukuku, uluslararası hukukun iç hukuka üstünlüğü ilkesini benimsemekte ve uluslararası antlaşmalarla kabul edilmiş olan hükümlerin, farklı düzenlemeler getiren kanunlara göre öncelikle uygulanacağını kabul etmektedir.

Kaldı ki, Türkiye Cumhuriyeti, Lozan Antlaşması’nın 37’nci maddesi ile hiçbir kanun, yönetmelik veya resmi işlemin bu hükümlerden üstün sayılmayacağını taahhüt etmiştir.

Şu halde, gayrimüslim azınlıklara din, eğitim ve öğretim özgürlüğü veren Lozan Antlaşması’nın Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemez ve bu antlaşma hükümlerinin, Anayasa’nın 24’üncü ve Yüksek Öğretim Kanunu’nun 3’üncü maddesi hükümlerine nazaran öncelikle uygulanması gerekir.

Yeniden açılmasına yasal engel olmayan Heybeliada Ruhban Okulu’nun eskiden olduğu gibi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetiminde faaliyet göstermesine izin verilmesi ve Rum Ortodoks cemaatinin çok küçülmüş olduğu dikkate alınarak, 1971’den önce de olduğu gibi, yurt dışından da öğrenci ve öğretmen alabilmesinin kabulü halinde, Patrikhane’nin görevini her zaman olduğu gibi ülkemizi yücelten bir şekilde ifa edeceğinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

Uzun yıllardan beri okulun din adamı ihtiyacı, yurtdışından gelen papazlar tarafından karşılanmaktadır. Dünyadaki Ortodoks camiasını ruhani olarak yönetmekte olan patrikhane, ihtiyacı olan din adamını kendisi yetiştirmek istemektedir. Bu nedenle yurtdışından potansiyel öğrenci adayları vardır.

Rum Patrikhanesi’nin bu konudaki temel isteği 1971’de kapatılmış olan Ruhban Okulu’nun eski statüsü ile aynen açılmasıdır. Bundan kastedilen statü Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ‘özel okul’ statüsüdür. Okulun yönetimi Rum Patrikhanesi’nde, denetimi Milli Eğitim Bakanlığı’ndadır.

Kısaca; Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapatılma işlemi Lozan Anlaşması’na aykırılık oluşturmaktadır. Cumhuriyet döneminde, 1971 yılına kadar uygulanan statünün tekrar açılmasında hiçbir engel yoktur. Bu konuda eski statünün uygulanmasında yani Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir okul olarak eğitimine devam etmesinde bir sakınca olmadığı bizzat o sırada YÖK başkanı olan Prof. Dr. Erdoğan Teziç tarafından hükümete ve Patrikhane’ye bildirilmiştir.

Okul, halen açılmaya hazır olup kapatıldığı günden beri Türk müdür görevinde ve maaş almaktadır.

Sonuç olarak, okulun açılması için Anayasa değişikliğine ihtiyaç yoktur. 1971 yılına kadar faaliyet gösteren okul Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan önce kurulmuş olup Lozan Antlaşması madde 37-44 gereğince Türk Devleti azınlıkların korunması başlığını taşıyan hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir kanunun ve hiçbir yönetmeliğin (tüzüğün) ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişkili olmamasını ve hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik ve hiçbir resmi işlemi söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını kabul etmiştir.

Lozan 44’üncü madde gereğince Türkiye söz konusu hükümlerin Milletler Cemiyeti güvencesi altına konulmalarını kabul etmektedir. Azınlıklara ilişkin hükümler uluslararası nitelikte sayılacağı hükmü vardır.

Ayrıca, Anayasa mad. 90 gereğince ‘Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası anlaşmalar Kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Çıkabilecek uyuşmazlıklarda Milletlerarası Anlaşma hükümleri esas alınır.’

“Ruhban Okulu’nun kapalı olması aptalca ve utanç verici”

Hükümetin Heybeliada’yla ilgili son dönemdeki adımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hükümetin adımı geç kalmış bir adım ama tabii ki olumlu bir adım. Geç kalınmış ve acı bir hikaye…

Acilen açılmalı, düşünülecek hiçbir şey yok. Ruhban Okulu’nun kapalı olması çok utanç verici bir şeydir. Lozan’a, Anayasa’ya, hukuk devletine aykırı bir durum bu ve bugüne kadar da ülkece üzerine oturup yan gelip yatıyoruz açıkçası.

“Yunanistan da ‘imam-hatip açsın’ demeye gerek yok, su-i emsal, emsal olmaz”

Daha önce de defalarca gündeme gelen Ruhban Okulu’nun açılması nihayet gerçekleşebilecek mi?

Yapılabileceğini düşünüyorum.

Bir nokta önemli. Bunun mütekabiliyet şartı olarak değerlendirilmesi gibi bir hata yapılıyor. Yunanistan’da da “İmam-hatip açılsın” gibi öneriler gündeme geliyor. Bunu mütekabiliyet olarak değerlendirmek doğru değil. Lozan’ın 45’inci maddesi, hem Türkiye’ye hem Yunanistan’a Müslüman ve gayrimüslim azınlıkların korunması konusunda “paralel yükümlülük” getirir.

Yunanistan’ın Lozan’ın bu maddesine ne kadar uygun hareket edip etmediği ayrı bir tartışma konusu. Yunanistan, bu konuda gereklilikleri yerine getirmiyor olabilir ama kötü emsal alınamaz. “Su-i emsal, ahara emsal olmaz” deriz.

“Dışarıdan ithal papazlar mı, MEB denetiminde yetişen papazlar mı?”

Heybeliada Ruhban Okulu’nun öğretime devam ettiği 1971’e kadar okuldan yetişmiş birçok papaz halen dünyanın birçok ülkesinde görev yapıyor. Diğer yandan o zamandan bu yana cemaatin din görevlisi ihtiyacını karşılamak için Türkiye’ye yurtdışında eğitim almış papazlar geliyor.

ABD’den Küba’ya dünyanın birçok yerinde İstanbul’dan, Heybeliada Ruhban Okulu’ndan mezun olmuş papazlar önemli makamlarda görev yapıyor. Patrik Hazretleri de bu Ruhban Okulu’ndan mezun, şu anki ABD patriği Elpidophoros da Ruhban Okulu’ndan mezun. Aynı zamanda okulun müdürlüğünü de yapıyordu, Patrik tarafından o görev sırasındayken ABD’ye tayin edilerek gönderildi. Bunlar çok önemli.

Dışarıdan ithal papazlar mı yoksa Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetiminde yetişen papazlar mı diyaloğun güçlendirilmesine faydalı olur? Yunanistan’dan ithal papaz getireceğimize kendi yetiştirdiğimiz papazlarımızı görevlendirmeliyiz. Dışarıdan gelen yabancı uyruklu papazlar için de oturma izni, çalışma izni meseleleri ciddi problem oluyor.

Ayrıca dünyanın her yerinden de bu eğitimi almak isteyenler Heybeliada’ya öğrenci olarak gelebilmeli. Biz nasıl ABD’ye, başka ülkelere eğitim için çocuklarımızı gönderiyorsak, bizim üniversitelerimize nasıl yabancı kontenjanlarından öğrenci gelebiliyorsa; Heybeliada’nın da önce eğitime başlaması, ardından da dünyanın her yerinden Heybeliada’ya öğrenci gelebilmesinin önü açılmalı. Bunun kimseye zararı olmaz, aksine faydası olur. İnsanlar birbirini tanıdıkça korkuyu, güvensizliği ortadan kaldırırız.

“Reformları yaparsa yine Tayyip Erdoğan yapar”

Geçen hafta AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala, “AK Parti, ikinci bir reform dalgasına hazırlanıyor” açıklaması yaptı. Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasıyla ilgili gündemin de bu “ikinci reform dalgası” kapsamında ortaya çıktığı değerlendirmeleri yapılıyor. Siz AK Parti’nin “birinci reform dalgası” çerçevesindeki adımlarına destek verdiniz, Akil İnsanlar Heyeti sürecinde olduğu gibi çeşitli reform hedefli adımlarda görevler de aldınız. AK Parti’nin yeniden reformlar başlatabilecek bir yönelime girebileceğini düşünüyor musunuz?

Çok açık ve net söylüyorum reformları yaparsa yine Tayyip Erdoğan yapar.

Kürt meselesi için de Türk meselesi için de Erdoğan’ın inisiyatif kullanması lazım. Temel hak ve özgürlükler için inisiyatif kullananlar kazanır. Tayyip Erdoğan, “Demokrasinin önündeki tıkaçları kaldıracağım” dediği için göreve geldi ve bu kadar senedir de halen görevde.

“FETÖ olayları, Gezi olayları bütün kimyayı bozdu”

Ama maalesef FETÖ olayları, Gezi olayları bütün kimyayı bozdu, dengeler tamamen değişti. Sınırlarımızda olan bitenler de Kürt sorununun daha da vahim bir hal almasına neden oldu. Ermeni meselesi de aynı şekilde.

Bunları biz kendi içimizde çözmemiz gerekirken sorunu içinden daha da çıkılmaz hale getiriyoruz. Bu tür yaklaşımlar yanlış.

Bir hak var mı? Var. Hak sahibi var mı? Var. Hakkı, hak sahibine teslim edeceksin, bu kadar basit.

- Advertisment -