TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Gazi Üniversitesi 2024-2025 akademik yılı açılışındaki konuşmasındaki “Anayasada sadece metnin değiştirilmesinin yeterli olmayacaktır. 1961 ve 1982 Anayasalarında var olan birçok maddenin değişmesine rağmen hala ‘darbeci’, ‘seçkinci’ ruh Anayasa maddeleri arasında gizlidir. Madde 3’teki ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ tabirinin de değişmesi gerekir. Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu metin, ‘Milletin devleti ve ülkelisiyle bölünmez bütünlüğü’ şeklinde ifade edilmelidir. Bu seçkinci, devletçi anlayışın da yeni anayasada milletin gücü üzerine yükselen bir devlet anlayışıyla yeniden ele alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum” ifadeleriyle anayasa değişikliği tartışmaları tekrar gündeme geldi.
Gelecek Partisi milletvekili, anayasa hukukçusu Prof. Serap Yazıcı Özbudun, 3. madde değişsin önerisi ile hız kazanan anayasa değişikliği tartışmalarını Serbestiyet’e değerlendirdi.
“Tartışmalar gereksiz”
Serap Yazıcı Özbudun:
“Anayasa hukuku derslerinde öğrencilere devletin ne olduğu açıklanırken genellikle söyle bir metot izlenir: Devlet üç unsurla açıklanır. Bir, Devlet olabilmek için bir toprak unsuruna yani ülke unsuruna ihtiyaç vardır. İki, ülke üzerinde yasayacak bir insan topluluğuna ihtiyaç vardır ki ona millet denir. Üç, o toprak parçası üzerindeki insan topluluğunun tabii olacağı bir egemenliğe ihtiyaç vardır. Yani o egemenlik yetkisini kullanan bir otoriteye ihtiyaç vardır.
Neden bu şekilde okutuyoruz? Çünkü devletin ne olduğu ne olmadığı anlatılan soyut tartışmalar anayasa hukuku dersleri 1. sınıfta okutulur ve bunlar 1. Sınıftaki öğrencilere soyut olarak aktarılabilecek açıklamalar değildir. Dolayısıyla ampirik örneklerin de doğruladığı gibi bu üç unsur olmadan devletin olamayacağı bir bu metot izlenir. Yani sonuç olarak devlet ülkesiz olmaz. Devlet milletsiz olmaz. Devlet egemenlik unsuru olmadan var olamaz.
Yabancı anayasalara bakarsanız bu anayasaların “Territorial Integrity” yani ülke bütünlüğü kavramını görürüz. Dolayısıyla bu sadece bizim anayasamızda yer alan bir kavram değil. Ben bu tartışmaların gereksiz tartışmalar olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin en acilen çözmesi gereken sorun kapsamlı bir anayasa değişikliği değil. Önce biz bütün yurttaşları perişan etmekte olan ekonomik sorunları çözecek yapısal reformlara dayanan güçlü bir ekonomi programı izlemek durumundayız.
Diğer bir temel sorunumuz, hukuk devleti sorunu. Anayasanın hükmünü dikkate alırsanız Türkiye, hukuk devleti ilkesine dayanması gereken bir hukuk düzenine sahip olmalıdır. Ama her gün tanık olduğumuz uygulamalar gösteriyor ki Anayasamızın ikinci maddesinde yer alan hukuk devleti dahil bütün ilkeler sistematik bir biçimde ihlal ediliyor. Oysa bizim çözmemiz gereken en temel anayasal sorun bu. İkinci maddede yer alan cumhuriyetin niteliklerini tanımlayan kavramlara harfiyen uyulmasını sağlamalıyız. Anayasa bu kavramları şöyle tanımlıyor: Türkiye Cumhuriyeti Devleti insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Buradaki kavramlar ihlal edilmeyecek olsa bugün karşı karşıya kaldığımız sorunların hiçbirini yaşamayız.”
“Devletin ülkesi ve milletiyle bütün olduğu’ ifadesi seçkincilikle açıklanamaz“
“Bu tartışmaları yürüten kadroların keşfettiği bir yöntem var. Kamuoyunda karşılık alacaklarını düşündükleri bazı anahtar kavramı kullanıyorlar. Bunlardan birisi ‘seçkincilik’ kavramı.
Anayasadaki devletin ülkesi ve milletiyle bir bütün olduğu ifadesinin seçkinci bir yaklaşımla açıklanacak bir tarafı yok. Bu ifade başka ülkelerin anayasalarında da var.”
“Klişe haline getirilen bir ifadeleri daha var: Vesayet, vesayet, vesayet…“
“Klişe haline getirilen, sıkça kullandıkları bir ifadeleri daha var: Vesayet, vesayet, vesayet…
Eğer vesayete son vermek istiyorsak şimdi Türkiye’nin yasama organı yürütme organı da ciddi bir bürokratik vesayet altındadır. Bunu sona erdirelim. Ben de destekliyorum.”
“Darbe anayasasına karşı çıkıyorsak, cumhurbaşkanlığı sistemine de karşı çıkalım”
“Sıkça kullandıkları diğer ifade de darbe anayasası. Doğrusu darbe anayasası beni de rahatsız eden bir ifade. Ancak şu an onların dört elle sarıldıkları Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi nasıl bir ortamda yapıldı?
Biz neden darbe anayasasına karşıyız. Çünkü darbeler doğası gereği olarak otoriter bir rejim kurar. Otoriter bir rejimde demokratik bir anayasa yapılamaz ki. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra ilan edilen olağan üstü hal rejimi ile Türkiye’de de otoriter bir ortam yaratıldı. Anayasa hükümlerini ihlal eden birçok uygulama gerçekleşti.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişi sağlayan anayasa değişikliği teklifi mecliste görüşülürken ve halk oyuna sunulurken serbest bir tartışma ortamı yoktu. Dolayısıyla darbe anayasasına karşı çıkıyorsak buna da karşı da çıkalım. Cumhurbaşkanlık sistemini yürürlükten kaldıralım.”