AK Parti’den İBB Başkan aday adaylığı için birçok ismin adı geçiyor ancak şu ana kadar İBB Başkanlığı için resmen aday adaylığı başvurusu yapmış tek isim AK Partili eski milletvekili ve 7 Ekim’deki son kongreye kadar MKYK Üyesi olan Metin Külünk. Külünk’le İBB aday adaylığı başvurusunda bulunduğu 2024 yerel seçimleri ve AK Parti’nin İBB’yi kaybettiği 2019 yerel seçimleri üzerine konuştuk.
Röportajın tamamını linkten izleyebilirsiniz:
Röportajın bir bölümü şöyle.
AK Parti’nin hatta Cumhur İttifakı’nın İBB Başkanlığı’na henüz tek aday adayı sizsiniz. İBB Başkanlığı’nı neden istediğinizle başlayalım.
Ben İstanbullulara hemşerilerime dedim ki, ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adayım. Kendi mensubu olduğum partiye de dedim ki “Yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adayı olarak bizi gösterirseniz biz İstanbullulara, İstanbul’a hizmet etmeye hazır olduğumuzu duyurduk, ilan ettik, sözümüzü beyan ettik.”
AK Parti’den aday adayı olduk, bu bir taleptir, sözünü söyleme sanatının gereğini yerine getirmektir ve iddianın ifadesidir.
Neoliberal fırtınaya karşısında İstanbulluların yanında olacak, yani “Bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler” perspektifli bir ekosisteme İstanbul özelinde Türkiye ekonomisinin yüzde 50’sini üreten bu şehirde İstanbulluları İstanbul’la eşitleyeceğiz. Çünkü İstanbul eşit değil.
10 milyona yakın İstanbullunun İstanbul’un güzelliklerinden istifade edemediğini görüyorum. Ekonomik gelir seviyesi düşük olan kesimlerin İstanbul’un güzellikleriyle buluşmasının önündeki engelleri kaldırıp İstanbul’u eşitleyeceğiz.
İstanbul sadece Emirgan’dan ibaret değil, sadece Salacak’tan ibaret değil, sadece Anadolu Hisarı’ndan ibaret değil. Sadece Bebek’ten ibaret değil. İstanbul sadece Bağdat Caddesi’nden ibaret değil. Sadece Bahçeşehir’den ibaret değil. Yeşilköy’den de Florya’dan da ibaret değil.
962 mahallesi var ve bu 962 mahallenin İstanbul’un güzelliklerinden, İstanbul’un ruhundan, İstanbul’un aklından, İstanbul’un sözünden eşit şekilde istifade edebilmesinin mücadelesini vereceğiz.
Örneğin üç harfli marketlerin filin züccaciye mağazasına girer gibi Çatalca’nın Binkılıç’ındaki esnafı yok etmesine ben seyirci kalmam.
Aynı şekilde İstanbul bir öğrenci şehri. Anadolu’dan evladını İstanbul’a gönderen anne ve baba biraz tedirgin oluyor. İstanbul’un kiraları ortada. Yurt fiyatları ortada. Devlet büyük yatırım yaptı ama bunun belli bir noktadan sonra talebe cevap verebildiği oluyor, veremediği oluyor. Bu şehrin yöneticisi, öğrencilerin dişlilerin arasında kaybolmamasını sağlayacak politikalar üretecek.
Bizim Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemimizde kontrolsüz göç ve kontrolsüz göçmen asla kabul edilmeyecek. Büyükşehir’in imkanlarının bu şehrin demografik yapısının bu ülke için ifade ettiği manaya risk oluşturacak bütün hatlardan uzak duracak şekilde politikalarını belirleyecek.
“Bu iş bizi ilgilendirmez, İçişleri Bakanlığı’nın işidir” demeyeceğiz. Biz Büyükşehir olarak hangi adımları atarsak İstanbul’unun bu konudaki rahatsızlığını ortadan kaldırır sorusunun cevabını arayacağız. Kontrolsüz göç gelmiş bir yerde dükkan açmış, ona ruhsat verip vermemek kimin elinde belediyelerde.
Zorunlu olarak ülkemizde misafir olan Suriyeli göçmenlerin de İstanbul içerisindeki yerleşim konumlanmalarını gözden geçireceğiz. Yani gettolaşma odaklı ve toplumu rahatsız eden tarzın yerine siyasal irade ve kamu yönetimi ile iş birliği içinde İstanbulluların rahatsız olmayacağı bir noktaya getirmeliyiz.
Önceliğimiz Suriye’de bir an evvel savaşın bitmesi Suriyelilerin memleketlerine dönmeleri, 12 yıldır misafirperverlik yapan aziz İstanbullulara; kahraman milletimize teşekkür edip, bu geriye doğru göçün hızlanmasını sağlayacak politikalar üretmek.
Eskiden Fatih Harbiye’yi konuşuyorduk. Şimdi Fatih’teki Suriyeli misafirlerimizi konuşuyoruz. Fatih’in 1453’le oluşmuş bir ruhu var ve şimdi Fatihliler bu yeni durum üzerinden bir endişe taşıyor. Aynı şey Başakşehir için de geçerli. Aynı şey Esenyurt için de geçerli. Esenyurt’ta özel olarak çalışmamız gerekiyor. Bir tarafta üniversite, bir tarafta görüş ayırt etmeksizin bütün partilerden oluşan Esenyurt’un yerel siyaseti.
Bizim belediye başkanlığımızda seçildiğimiz an yakamızda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin rozeti olacak, o rozetin altında da “Biz İstanbulluyuz” rozeti olacak.
İBB Başkanı olursanız yakanızda parti rozetiniz olmayacak yani.
Olmayacak. Net söylüyorum hak ve adalet. İBB’nin bütün hizmetleri eşitlenecek. Kapıdan içeriye girdiği an. Kim olursa olsun. Rozetine bakmaksızın, düşüncesine bakmaksızın, yaşam biçimine bakmaksızın eşitlenecek. Ölçü, yapılan işin İstanbulluların faydasına olup olmayacağı. Benim ölçüm şu, bu şehirde CHP’li vergi vermiyor mu? İYİ Partili vergi vermiyor mu? Bana oy vermeyen, başka partiye oy veren vatandaşlar vergi vermiyor mu? İBB’nin bütçesi sadece benim partime mensup olanlar tarafından mı oluşturuluyor yoksa muhalif olanlar da dahil hepsi mi? Onların da vergisi var burada.
Ben iktidar oldum diye muhalif vatandaşın ödediği vergiler üzerinden benim salt fetişist bir uygulamayla tasnif etme hakkım yok ki. Tasnifim şu, liyakat, ehliyet, adalet, hak ve adalet, hak ve adalet.
Şu an Cumhur İttifakı’ndaki İBB Başkanlığı’na tek aday adaylığını açıklayan sizsiniz. Ancak kamuoyunda adı geçen isimler var. Az önce “İstanbul’u yönetmeye hazırım dedim. Aday adayı oldum” dediniz. İsmi geçen ancak adaylığı açıklanmayalar hazır olmayabilir mi acaba?
Siyasal mücadele risk alma sanatıdır. İddian yoksa yola çıkmayacaksın. Risk almayı sevmiyorsan birilerinin senin kolundan tutup bir yere taşımasını bekliyorsan…
Öyle yapmaya niyetlenenler mi var?
Onu bilmem… Ben aday adayıyım. Gittim dilekçemi verdim, “Ben aday adayıyım” dedim. İşte karşınızda İstanbul’la ilgili konuşuyorum.
Peki “İBB Başkanı olursam parti rozeti takmayacağım” dediniz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, parti rozeti takmayan bir İBB Başkanı istiyor mu?
Neden istemesin? Mazbata aldığın an parti rozeti çıkar. Milletvekili de parti rozeti takmaz milletvekili rozeti takar.
Dolayısıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da seçildiği an parti rozeti çıkar İstanbulluluk rozetini takar. O rozetinin üstünde de Türk Bayrağı vardır.
AK Parti’nin İBB Başkan adayı olursanız muhtemelen şimdiki Başkan Ekrem İmamoğlu’yla aranızda bir yarış olacak. İmamoğlu’nun 2019’da kazanmasında partisinin ittifakının etkisi vardı. İYİ Parti ve HDP karşısına aday çıkartmayıp İmamoğlu’nu desteklemişti. Bu sefer bu partilerin ne yapacağı henüz belli değil. Sizin AK Parti’nin İBB Başkan adayı olmanız durumunda muhalefet tarafı için nasıl bir stratejiniz olacak? Örneğin HEDEP tabanından oy almak için bir stratejiniz olacak mı?
İstanbulluların Metin kardeşlerini Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na taşıyacaklarına inanıyorum. Ayırt etmeden CHP’nin tabanı, İYİ Parti’nin tabanı, Milliyetçi Hareket Partisi tabanı, diğer partiler… HDP’nin tabanının önemli bir kısmı bu ülkeyle bağını asla koparmamış, vatanımızla bağını asla koparmamış, devletle ilişkilerinde asla sıkıntısı olmayan insanlar.
Hiç şüphemiz yok biz herkesten oy alırız ve kazanırız. 2019’da zaten seçimi İstanbul’un başındaki almadı. Bizim partimizin bıraktığı boşluklar bu şahsın kazanmasına sebep oldu. İstanbul’da Cumhuriyet Halk Partisi tek başına kırk seçime girsin kırkını da kaybeder.
2019’da AK Parti yanlış aday mı gösterdi?
Hayır. Adayın arkasındaki seçim stratejisi, planlaması ve de maalesef süreci yöneten mekanizmaların bıraktıkları boşluk bu şahsın kazanmasına neden oldu.
Binali Yıldırım yalnız mı bırakıldı?
Binali Bey yalnız bırakıldı.
AK Parti tarafından?
Evet. O dönem 2019’la sınırlandırarak söylüyorum yalnız bırakıldı.
Tabanı ayırıyorum, taban elinden geleni yaptı. Teşkilatların ilçe düzeyindeki yönetimlerini ayırıyorum. İstanbul segmentinde süreci domino etmesi gerekenler Binali Yıldırım yalnız bıraktı. Bu şahsın seçimi kazanmasının sebebi olacak bütün boşlukları bıraktı.
2019’da tekrarlanan İBB seçimlerinde bir mektup hadisesi oldu. Bir akademisyen Öcalan’dan mektup getirdi. Bu süreç için ne diyorsunuz?
Yanlıştı. Kim yaptıysa yanlış yaptı. Seçim günü toplumun hassasiyetlerini dikkate almayan her adım yanlıştır. Kim o akılla hareket etmişse net söylüyorum yanlış yaptı.
Büyük bölümü Kadir Topbaş’ın başkanlığında geçen AK Parti dönemi İBB’sinin olumsuz bulduğunuz işleri nelerdir?
Betona tutsak edilmiş İstanbul…
Ve de Sayın Cumhurbaşkanımızın 1994’te büyük heyecanla başlayan ve devam eden dinamizmin Kadir Bey’in son döneminde kendini yorgunluğa bırakması.
Yapılan büyük hizmetlerin yanında İstanbul’u beton bahçesine dönüştürmek en büyük problemlerimizden birisi. Yüksek katlı, kontrolsüz ve salt imar komisyonunun tercihlerine dayalı bir modelleme o dönemin bıraktığı en büyük boşluktur. Açık yüreklilikle söylüyorum bunu. Derler ya Allah’ın bildiğini kuldan ne saklayayım. Ben bundan rahatsızım.
7 Ekim’deki son AK Parti kongresi, sizin MKYK üyeliğinizin de sonu oldu. Neden yeni AK Parti MKYK’sında yoksunuz?
Demek ki yeni arkadaşlarının girmesi gerekiyormuş.
Sedat Peker’in videolarıyla başlayan tartışmalar sırasında “Mafyadan aylık 10 bin dolar alan siyasetçi” tartışması oldu. İddia sizin adınızla ortaya atılmadı ama kamuoyunda sizin adınızla çok gündeme geldi.
Ben bir soruya bir kere cevap veririm. Babala TV’de bir kere verdim benim için bitti ancak milletimize hürmeten bir daha söyleyeyim.
O dönem İçişleri Bakanı olan Sayın Soylu, Habertürk’teki programda bizim ismimiz üzerinden soruları soran arkadaşlara “Burada bahsettiniz ismi tenzih ederim” dedi. Orası ıskalandı. İkincisi, Sayın Peker’in avukatı öyle bir şey yok diye açıklama yaptı. Üçüncüsü ben Babala TV’de “Bu ben değilim” dedim. Bu kadar net ben değilim. Kim ben bilmem ki. Ama ben değilim.
Bu iddiadan ayrı olarak Sedat Peker’le geçmiş yıllara dayanan bir dostluğunuz var ama değil mi?
Ben dostluklarımı saklamam ki? Niye saklayacağım? Dostluklarımız, sohbetlerimiz Türkiye’nin meseleleri temelli. Dünyevi bir esaslı olmamıştır.
Her insanın hayata bir bakışı vardır. Benim bu anlamdaki duruşum nettir. Benim dostluklarım zamana sığmaz.