- Ali Bey, Hrant Dink Ödülü fikrinin nasıl doğup nasıl bugünlere geldiğini sizden dinleyebilir miyiz?
Hrant öldürüldükten hemen sonra ailesi, yakın arkadaşları ve dostları, biraz acıya çare arayışı biraz Hrant’ı yaşatmak için Hrant ismi etrafında bir kalıcı bir şeyler geliştirilmesini gerektiğini düşündük. Önce bir vakıf kuruldu. O vakıf varlığını son derece başarılı bir şekilde sürdürüyor. Bugün belki de Türkiye’nin en başarılı sivil toplum örgütlerinden birisi; Ermenistan’da, Batı’da, Türkiye’de başarılı çalışmaları var. Ödül fikri de bu vakıf çerçevesinde ortaya çıktı. Hrant Dink’in ideallerini, gayretlerini yansıtacak onun gibi insanları arayıp bulacak, tarayacak, teşvik edecek bir ödül kurumu tesis etmek istedik. Hedef ödülün Hrant Dink’in doğum günü olan 15 Eylül’de verilmesiydi.
Ödül kurumunun kurulması gerektiğini birçok arkadaş düşünmüştür muhtemelen, ben kendi adıma bunu çok ısrarla dile getirmiş, takip etmiştim o günlerde. Yapılacak en önemli ve en kalıcı işin bir ödül mekanizması olduğunu düşünüyordum. Böylece bir hazırlık komitesi kurduk. Komitede Rober Koptaş, Delal Dink, Ciğdem Mater, Özlem Dalkıran, Betül Tanbay, Zeynep Taşkın, Hale Akay gibi isimler vardı. Bu komitenin derdi tabii önce nasıl bir ödül olacak sorusuyla ilgili çalışmaktı. Bu istikamette yönetmelik hazırladık, özetle söyleyecek olursak her yıl yurt içinden ve yurt dışından, iki kişiye, risk alan, ezber bozan, Hrant Dink’in yaptığı gibi farkındalık yaratan kişilere, gruplara, yapılara böyle bir ödül verilmesini öngördük.
Mağdurlara destek vermekten çok hak edenlerin alacağını bir ödül ilkemiz vardı. Bu istikamette oluşturulan jüri son derece kaliteli ve tam özgür olsun istiyorduk. Öyle de oldu. Jüri zaman içinde değişiyor. Sürekliliği olan tek kişi, Rakel Dink. Onun dışındaki üyeler, Türkiye’den, yurt dışından üyeler iki yılda bir değişiyor. Her yıl ödül alanların da sonraki yıl jüri heyetinde olmasını da öngörmüştük. Böylece adil, kaliteli, yüksek profilli jüri yapısı oluşturuldu.
Hrant Dink ödülleri böyle başladı. Ben yedi yıl kadar bu ödül komitesinin başkanlığını yaptım. Daha sonra Ahmet İnsel bu görevi devraldı. Ahmet de bu yıla kadar devam etti. Muhtemelen bu yıldan sonra Ayşe Kadıoğlu bu bayrağı devralacak. Dediğim gibi on beş yıl oldu. On beş yılda on beş yabancı, on beş Türk sivil toplum örgütü ya da insan hakları mücadelecisine ödüller verildi.
Vakıf bünyesinde çalıştı tabii ödül komitesi. Hazırlık dönemi sonrası, komitenin yaptığı şey ödül adayı başvurularını almak ve bu başvuruların öngörülen kriterlere uygun olup olmadığını değerlendirmek, kriterlere uygun adayların da profillerini hazırlayıp jüriye sunmak, daha sonra da işte ödül gecesini tertip etmek etmekti.
Benim dönemimde ödül alanlardan aklımda kalanlar, Ahmet Altan, Alper Görmüş, İsmail Beşikçi, Şebnem Korur Fincancı gibi isimler, Kaos Gl, Cumartesi Anneleri gibi gruplar…
Hrant Dink ödülü her yıl artan oranda bir prestij yüklenerek ilerliyor.
Ben bir süredir denk gelmediği için ödül törenlerine gitmiyordum. Bu sene fırsatım oldu. Çok da memnun oldum. Hem Hrant’ı bir vesileyle anmak hem de artık Hrant’ı da aşan, Hrant’ın da ötesine geçen bir yapının varlığını görmekten yine memnun oldum.
Özetle Hrant Dink Ödülleri’nin tarihi, hikayesi böyle… Hrant Dink’in profiline uygun, adil, , taraf olmayan, partizan olmayan bir ödül yapısı olsun istedik ve oldu zannediyorum.
- Türkiye’de bu anlamda da belki de tek büyük ödül diyebiliriz. Bu ödülün yanı sıra son yıllarda özellikle bu ödüle desteğini açıklayan, bu ödül kapsamında çeşitli sanat dallarında sanatları icra eden sanatçılar da oluyor. İlk aklıma gelen isimlerden biri Ezhel’di. Bir şarkı yapmıştı Mayrig adında. Mabel Matiz bu sene bu isimler arasındaydı. Başka isimler de oldu. Bu, aynı zamanda sizin ilk başta bahsettiğiniz Hrant Dink gibi toplumda farklı bir şeyler yapan, farkındalık yaratan isimlerin ödüllendirilmesinin yanı sıra sanatçıların da bu ödül etrafında toplanmasını ve bu ödüle dikkat çekmesini sağlıyor sanırım.
Evet çok doğru bence bu tespit. Örneğin Arto Tunç’un bestesi ödülün resmi ve kalıcı bir bestesi oldu. Bunun dışında her sene Hrant Dink Ödülü’nü sunan bir sanatçı oluyor. Bugüne kadar zannediyorum sadece bir kişi “Aman benim başımı belaya sokmayın” diyerek bu görevi üstlenmek istemedi. Onun dışında kime teklif edilse büyük bir gönüllülükle, büyük bir arzuyla bu ödülü sundu. Bu sene Yiğit Özşener sundu. Önceki yıllarda aklıma gelen isimler arasında Mert Fırat var, Lale Mansur var, Tilbe Saran var. Yine pek çok isim de bu etkinliklerde sahneye çıktı, konserler verdi. Sıla gibi, Kardeş Türküler gibi, senin bahsettiğin isimler gibi. Ben Ermenistan’a gittiğimde dinlediğim bir grup vardı, Ermeni genç bir müzik grubu, bir sene onları getirmiştik mesela.
Bu katılımlar tamamen gönüllü oluyor elbette. Herkes büyük bir gönüllülükle geliyor. Hatta zaman zaman kendisi destek olanlar oluyor. Dediğin gibi Türkiye’nin entelektüellerini, hak mücadelecilerini, sanatçılarını bir araya getiren ve onların katılımlarıyla yapılan bir faaliyet bu.
- Bu sene Hrant Dink Ödülü’nü Türkiye’den Açık Radyo, dünyadan ise Kolombiya’dan José Alvear Restrepo Avukatlar Kolektifi oldu. Bu konuda yorumlarınızı almak isterim.
Bu ödülün üç parçası var aslında. Biri Türkiye’den, biri Türkiye dışından sonuncusu ise zamanında Işıklar adını vermiştik. Aynı isimle devam ediyor arkadaşlar. Yani ödül almayan ama ödüle aday olabilecek, dünyanın çeşitli yerlerinde yaptıkları eylemlerle çabalarla risk alıp özgürlük alanını genişleten grupların arasından seçiliyor ışıklar. Bu sene de birçok yer; İran, Pakistan, Türkiye ve başka yerlerdeki her türlü hak mücadelesi, çevre mücadelesinden kadın hakları mücadelesine kadar birçok noktada mücadele veren insanlar, gruplar seçilmişti.
Ödül alan bu kez Kolombiya’dan bir avukat kolektifi oldu. Bunlar Kolombiya’daki, gerillalarla hükümet arasındaki çatışmalarda ya da uzlaşmalarda da belli roller alan bir grup. Ödülün bir koşulu var: Türkiye’ye gelmek. Mutlaka ödülün burada alınmasını ve ödülü alan kişilerin ya da kişinin bir konuşma yapmasını isterdik, yine öyle oldu. Çok güzel bir konuşma yaptılar. Kolombiya’yı anlatan, insan haklarını anlatan bu işin evrenselliğinin bir kez daha altını çizen. Her yıl verilen kaliteli ödüllerden birisi oldu Kolombiya kolektifine
verilen ödül.
Açık Radyo tabii hiç şüphe yok ki birçok açıdan bu ödülü birçok kez hak etmiş yapılardan biriydi. Zaten Ömer Madra çok güzel bir konuşma yaptı. Kendilerini uzun uzun anlattı ödül konuşmasında. Birçok yerde ödül almışlar; bu altmış birinci ödülleriymiş. Tabii böyle bir ödülün Türkiye’de verilmesi, Hrant Dink adına verilmesi de Açık Radyo’nun bütün sivil faaliyetleri, insandan doğaya kadar çeşitliliğin aktarılmasıyla ilgili önemli bir husustu.
Önemli bir şey söyledi Ömer Madra; “Çözümü reçetesi vermeyi reddediyoruz ama fikir verebiliriz” diye. Bu da tabii son derece çağdaş bir hak mücadelesi ilkesi. İnsanlara saygı duyarak verilen bir destek faaliyetinin de ifadesi. Bu bakımdan son derece anlamlı ödüllerden bir tanesi oldu Açık Radyo’nun aldığı ödül.
- Son bir soru sorayım o hâlde. Ödül heykelciğinin hikayesi nedir, nasıl ortaya çıktı?
Ödülü vermeye karar verince bir de ödül heykelciği gerekti. Ben de Erdağ Aksel’i aradım, böyle bir şey tasarlaması ve üretmesini teklif etmek için. O da memnuniyetle kabul etti. Erdağ modern sanatta da son derece başarılı bir isim. O böyle bir şeyi kabul ettikten sonra zannederim Hrant’ın “Su çatlağını bulur” sözünden ya da ‘çatlak’ fikrinden yola çıkıp ortadan çatlamış bir ahşap parçasının üstüne H harfini çakarak o çatlaklar arasında köprü oluşturan bir heykelcik yaptı. Komitenin çok başarılı işlerinden, kalıcı simgelerinden bir tanesidir. Her sene de bunu atölyesinde yapmaya devam ediyor sanıyorum. İlk dönemde kişisel tanıdıklar, dostlar, Hrant için bir şeyler yapmak isteyenler inisiyatif aldı pek çok konuda. Erdağ Aksel de onlardan biridir. Vakfın gücü de o tür insanlardır. Onların çabasıyla, onların varlığıyla bu vakıf faaliyetleri yürütüldü, yürütülüyor.
Sonuç olarak Hrant öldürüldüğünde 250 bin kişi sokaklarda yürüyüp nasıl “Hepimiz Ermeniyiz” dediyse ve bu bir iklimi ifade ediyorsa; vakfın kurulması, bu ödülün oluşumu ve devam etmesi hep bu iklimin katkısıyla oldu. Bu katkılar kendi özünde tabii bir profesyonelliğe dönüştü. Ve bu devam ediyor. Heykelciğin hikayesi de böyle…