2009-2013 yıllarında Adalet Bakanlığı yapan DEVA Partisi Ankara Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Sadullah Ergin, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti Milletvekilleriyle tokalaşması ve ardından yaptığı “Terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM’de DEM Parti grup toplantısında terörün tamamen bittiğini haykırsın” çıkışını Serbestiyet’e değerlendirdi.
Bahçeli’nin çağrısını ve ardından Erdoğan’ın destek ifade eden açıklamalarını samimi buluyor musunuz, kullanılan sözler sizce doğru mu?
“Bahçeli’nin çağrısı anlamlı ama kelimeleri özenle seçmeli”
Sayın Bahçeli’nin çağrı yapması kimsenin beklemediği, sıra dışı bir şey. Tüm Türkiye’ye sürpriz oldu. Çağrının toplumu rahatsız eden içeriği ve üslubu kanaatimce doğru değil. Siz Türkiye’de yıllardır yaşanan terör olgusunu ortadan kaldırmak için bir yola çıkıyorsanız toplumu buna ikna etmek, toplumu buna hazırlamak için dilinizi özenlikullanmak zorundasınız. Bu açıdan üslup çok özenli değil diye düşünüyorum ama üslubu kenara koyarsak o çıkış toplumda hakikaten bir tesir oluşturdu. Çünkü MHP’den beklenen bir refleks değildi bu. Sayın Bahçeli’nin böyle bir çağrı yapması anlamlı.
“Altyapısı oluşturulduysa, Türkiye’yi heyecan verici bir sonuca taşıyabilir”
Sayın Bahçelinin çağrısından bir hafta sonra SayınCumhurbaşkanı’nın grup konuşmasında MHP’nin arkasında durması, bu çıkışı MHP projesi olarak niteleyip sürece destek sunması da anlamsız değil.Daha önce çalışılmış olduğu kanaati veriyor. Peki samimiler mi? Başka amaçları var mı? Bu konuda niyetleri iyi mi? Tüm bu soruların cevabını henüz bilmiyoruz. Gelişmeleri dikkatle takip ediyoruz.Genel Başkanımız Ali Babacan twetter hesabındanşöyle bir çağrı yaptı.” Kürsüden çağrılarınız bittiyse şimdi çözüm için somut adımlar atma zamanı.”
“İhtiyatlı bir iyimserlik içerisindeyiz”
Hadi yani çağrı yaptınız ama arkasında ne var? Düşünülmüş, çalışılmış bir planlamanız var mı? Bir yol haritası tespit etmiş misiniz? Etmişseniz bunun için geçmişte yaşanmışlıklar var. 2009 deneyimi var. 2012-13 sürecindeki deneyimler var. Buralarda aksayan yönler, buralarda iyi işleyen ama netice almayan ya da kötü işleyen süreçler var. Bunlardan istifade ederek, ders çıkartarak olgunlaşmış ve Türkiye’nin hayrına olacak bir planlamanız var mı? Bunu bilmiyoruz. Şimdi bütün bunları bilmeden sağlıklı bir değerlendirme yapmak mümkün değil. Türkiye 22 Ekim’den bu yana Bahçelinin çağrısınıtartışıyor. Bu sözü söyleyenler bu sözün üzerine yeni bir şey eklemediler. Oysa elbette bu samimiyse, bir altyapısı oluşturulmuş ise, çalışılmış ise Türkiye’nin orta-uzun vadesi için heyecan verici bir sonuca bizi taşıyabilir ihtimal olarak. Ama bu şayet kısa vadeli bir siyasi çıkar elde etmek için yapılmışsa, sonucunda bir hüsran ve hayal kırıklığını yaşatır bu topluma.
Bu açıdan kategorik bir ret içerisinde değiliz, ihtiyatlı bir iyimserlik içerisindeyiz.
Geçmişteki çözüm girişimlerinden tecrübelerinizle, şimdiki sürece dair nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?
“2012-13 sürecinde akil adamlar üzerinden geniş kitlelere ulaşıldı. Bu modelden istifade edilebilir”
Evet, bu çağrıyı yaptınız. Şimdi bu çağrının çerçevesini, temel kodlarını, nerelere kadar erişeceğini, öngörüler, beklentiler, bütün bunların detaylarını, bu çağrıyı yapanlar açıklamalı ve çağrılarının altını doldurmalıdır. Böyle bir çalışma başlayacaksa, bu çalışmanın kamuoyunu bilgilendirerek olması, toplumu ikna edecek argümanların işlenmesi ve parlamentodaki yasal altyapıyı inşa etme sürecinin tamamlanması önemli.
“Çağrıyı Bahçeli’nin yapması önemli bir avantaj”
Bu çağrıyı Sayın Bahçeli’nin yapması, Sayın Bahçeli’nin davet etmesi artı bir imkan sunabilir. 2009 ve 2013 süreçlerinde AK Parti yalnız başınaydı. Şimdi MHP bu çağrıyı yapıyor. AK Parti sütre gerisinden de olsa destek veriyor. Ana muhalefet partisi CHP, ‘süreç meclis üzerinden yürürse destek veririz’ diyor. Mecliste de siyasi partilerin birçoğu ‘Niyeti görelim, içeriği görelim. Ona göre hakikaten ülkenin yararına ise, 85 milyon ülke insanının faydasına ise biz de katkı vermek isteriz’ diyor. Ama bir haftadır içerik olmadan gölge boksu yapılıyor. Aynen anayasa tartışmalarında olduğu gibi ortada somut bir anayasa önerisi olmadan aylardır toplumu bununla meşgul ediyorlar.
“Süreç samimiyse desteklemek vatanperverlik olur”
‘Bu sürece destek verirsek bundan CHP mi faydalanır ya da AK Parti bundan istifade eder mi’ gibi değerlendirmeler bana göre doğru değil. Şuna bakmak lazım. Süreç samimi mi değil mi? Altı dolu mu değil mi? Bu süreç çalışır mı çalışmaz mı? Bütün bunların cevabı evet ise ve Türkiye’nin hayrına ise, o sürece destek vermek vatanperverlik olur diye düşünüyorum.
Sürecin samimi olduğunu nasıl anlayacağız? Mesela ‘MHP ve AK Parti ‘Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır’ noktasında. Samimiyet için demokratikleşme adımları gerekiyor mu?
“Temel haklar pazarlık konusu yapılamaz”
DEVA Partisi şöyle bir çerçeve çizmişti partiprogramında. Terör örgütü ve terörün bitirilmesiyle ilgili çalışmalar yapılırken vatandaşımızın temel haklarının bu görüşmelerde terazinin bir kefesine konulmasına DEVA Partisi kurulduğu günden beri karşı çıkıyor. Devleti yönetenler, ülke insanının her birinin temel haklarını, doğuştan sahip oldukları haklarını tanır ve bu tanınmayı herhangi bir şarta bağlamaz. Devlet kendi vatandaşının bireysel haklarını, özgürlük alanlarını, doğuştan sahip olduğu haklarını herhangi bir pazarlık konusu yapmamalı, yapamaz. Diğer taraftan da DEVA Partisi’nin kuruluşundaki temel ilkesi, bir örgütün elinde silah varsa ve bu silahı bu ülkenin güvenlik güçlerine karşı, vatandaşlarına karşı kullanıyor ve canice işler yapıyorsa, en son geçtiğimiz hafta savunma sanayimizin kalbine yapılan saldırıda olduğu gibi, bu örgütle de amasız, fakatsız, lakinsizhakkıyla mücadele eder. Orada hiç taviz vermeden o şiddete karşı, terör faaliyetlerine karşı devlet kendi vazifesini yapar. Ama diğer taraftan da kendi vatandaşının temel haklarını hiçbir şekilde pazarlık konusu olarak değerlendirmez.
Öcalan’ın Meclis’te konuşması ve umut hakkından yararlanması hukuki olarak mümkün mü?
Arabayı atın önüne bağlarsanız, at o arabayı itip götüremez. Şimdi siz ilk konuşmanızda ‘Gel meclis kürsüsünden konuş, umut hakkı vesaire’ diye başlarsanız, kamuoyunda buna karşı bir blokaj oluşturursunuz. Biraz önce de söyledim, üslup ve içerik yok. Bu konularda kamusal iletişimi doğru kurmak gerekir. Çağrı anlamsız, önemsiz değil ama toplumsal katkıyı, toplumun konuya sahip çıkma duygusunu besleyecek üslup üretmek lazım.
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in bazı telefon görüşmeleri ve para transferleri gerekçe gösterilerek tutuklanması, ardından da yerine kayyum atanması hakkında ne düşünüyorsunuz? Yeni sürecin samimiyetini zayıflattı mı?
Bu konuyla ilgili partimizden de açıklama yapıldı. Sayın Genel Başkanımızın ifadesinde şöyle bir cümle var:
“Hükûmetin seçimi kaybettiği yerlerde adeta bir rövanş uygulaması olarak gördüğü kayyum uygulaması demokrasi ve temel hakların ihlal edilmesidir. Esenyurt’ta elinden belediyesini aldığınız CHP değil, millettir. Toplumun sinir uçlarıyla oynayan çağrılar yapmak yerine, hukuka uyun, yargıyı araç olarak kullanmaktan vazgeçin. Demokrasiye ve milletin tercihine saygı duymayı öğrenin.”
Hadiseye bakışımız bu. 6 ay önce seçimle gelmiş bir belediye başkanı var. Bilinmeyen birisi değil, Ahmet Özer. Türkiye’de kamu personeli olarak çalışmış, akademide hocalık yapmış. dekanlıkyapmış, rektör yardımcılığı yapmış, ondan sonra makaleler, kitaplar yazmış vesaire. Dolayısıyla 10 yıl bekledikten sonra böyle bir ismin seçimden 6 ay sonra bir operasyonla bu şekilde gözaltına alınması ve tutuklanması doğru olmamıştır. icra ediliş biçimi itibariyle toplumu irite eden, seçmen iradesini gaspetmeye dönük bir hareket olarak algılanacak.
“Cumhur İttifakı’nın Esenyurt konusunda da basireti kapanmış”
Sayın Cumhurbaşkanı İstanbul Belediye Başkanı’yken hakkında bir yargılama yapılmıştır. O yargılama aşamasında görevinin başında kalmıştır. Yargılamanın temyiz aşamaları da geçip karar kesinleştikten sonra görevinden ayrılmak durumunda kalmıştır. Görevinden ayrıldıktan sonra da yerine gelen Ali Müfit Gürtuna İstanbul Belediye Meclisinde yapılan seçimle o göreve gelmiştir. Bugün siz Esenyurt Belediye Başkanının yerine kayyum atıyorsunuz. İşletilen süreç, yöntem itibariyle de son derece nobran bana göre. Başkan görevden el çektirilse bile yerine gelecek kişinin Esenyurt Belediye Meclisi’nin seçimiyle yapılması mümkün iken kayyum atanması ayrı bir sorun. Neresinden bakarsanız bakın sorunlar yumağı halinde bir konu. Cumhur İttifakı’nın Esenyurtkonusunda da basiretinin kapanmış olduğunu değerlendiriyorum.
“Ahmet Özer’le ilgili tablo Bahçeli’nin çıkışını sorgulatıyor”
Şimdi muhalefet haklı olarak şunu soruyor: Bir taraftan ortağınız İmralı’daki örgütün kurucusunu meclis kürsüsüne gelip örgüte çağrı yapması, silahları susturması ve örgütü dağıtmasıyla ilgili çağrıya davet ederken, diğer taraftan da Esenyurt’ta seçmenin 6 ay önce iş başına getirdiği bir belediye başkanını o siyasi ekibe dahil olduğu düşünülen isimlerle telefon görüşmesi yaptığı için görevden alıp tutukluyorsunuz. Çok çelişkili ve izahı güç bir tablo.