Ana SayfaRÖPORTAJRÖPORTAJ | Şara’nın akıl hocası Zeydan: “SDG’ye tavsiyem; bu dönem milislerin dönemi...

RÖPORTAJ | Şara’nın akıl hocası Zeydan: “SDG’ye tavsiyem; bu dönem milislerin dönemi değil, inşa dönemi. Suriye devletini birlikte kurabiliriz”

Ahmed Şara’yı “Colani”den Şara’ya dönüştüren akıl hocası olarak bilinen ve şimdi Şara’nın siyasi danışmanlığını yapan İslami hareketler uzmanı, gazeteci Ahmed Muvaffak Zeydan, Serbestiyet’e konuştu: SDG milislerine tavsiyem eğer tavsiyemi kabul ederlerse şu: Yeni dönem milislerin devri değil. Yeni dönem devleti inşa etme dönemidir. Kanaatime göre, Suriye devletini beraber kurabiliriz. Bir kesimin yıllardır Suriye'nin petrol ve gaz kaynaklarını çalması düşünülemez bir şey. Suriye nüfusunun yüzde 1'i 10 yıldır tüm Suriyelilerin kaynaklarını çalıyor.

Suriye’nin yeni devlet başkanı Ahmed Şara’nın akıl hocası olarak tanımlanan İslami Hareketler uzmanı Ahmed Muvaffak Zeydan Yeni Suriye’nin vizyonunun yeniden yapılanma ve restorasyon olarak tanımlıyor. Zeydan’la Colani’nin Şara’ya nasıl değiştiğini, geçiş sürecinin yol haritasını ve yoldaki riskleri konuştuk.

Ahmed Muvaffak Zeydan, Ortadoğu’yu takip edenler için çok tanınmış bir isim. 1988-2000 yılları arasında Suudi Şarku’l Avsat gazetesi ve el-Hayat dergisinde Pakistan ve Afganistan muhabirliği yapan Zeydan’ın kariyerinin zirvesi 2000-2015 arasında  Al Jazeera TV’min Pakistan-Afganistan Temsilciliği oldu. Zeydan duayen bölge uzmanı olarak İslami Hareketler ve Hint Alt Kıtası İslamcılığı üzerine kapsamlı çalışmaları ile tanınıyor. Dünya onu  Usame bin Ladin, Taliban ve diğer önemli şahsiyetler hakkında birçok önemli belgesel ve röportajları ile tanıdı. Zeydan Bin Ladin ile Mayıs 2011’deki röportajına dair eleştirileri art niyetli olduğunu, Hamid Mir (1997) ve Peter Bergen (1997) gibi gazetecilere aynı eleştirinin yapılmadığına dikkati çekiyor.

Taliban ve El Kaide örgütünün dönüşümü üzerine yaptığı analizler Suriye için önem arzediyor. 

Zeydan Taliban’ın da yeniden Afganistan’da iktidara gelişinin sosyolojik değişimine ve ideolojik esnemesine bağlayan kapsamlı bir eseri var.

Çünkü Türkiye kamuoyu ideolojik kavgalarla zaman harcarken Batı Akademisi ve medyası 2017-2024 arasında İdlib deneyimi üzerine kapsamlı analizlere odaklanmıştı. Nusra Cephesi önce IŞİD’i bir dini sapkınlık ve ideolojik sapma olarak tanımlamış ve uzun süre IŞİD’le mücadele etmişti. Bu süreçte El Kaide’den de uzaklaşan Nusra ideolojik keskinliklerinden uzaklaşarak yerel unsurlarla ortak bir platform kuracaktı: Heyetu Tahriri Şam.

The Washington Instute’de 2020’de yayınlanan Fabrice Balanche imzalı analizde yayınlanan Küçük İdlib haritası. Analizin başlığı ise manidar:  Idlib May Become the Next Gaza Strip  (İdlib, Bir Sonraki Gazze Şeridi Olabilir)

HTŞ İdlib bölgesini sivil yönetim kurdu. 2017’ye kadar ülkenin bir çok bölgesinden beyin göçü  aldı. Bu isimler arasında Zeydan da vardı. Zeydan bölge uzmanlığını Colani’nin danışmanlığı na dönüştürdü. Silahlı direniş örgütlerinin yönetim aşamasındaki tecrübesizlikleri ve başarısızlıkları gözönüne alındığında İdlib tecrübesi bugünkü yeni Suriye yönetiminin altyapısını anlamamıza yardımcı oluyor. Zeydan’ın Colani’nin Şara’ya dönüşümünde büyük etkisi var. Bu açıdan röportajımızda çizdiği tablo yeni Suriye yönetiminin vizyonunu da ortaya koyuyor. Ülke maddi ve manevi gerçek bir enkaz. 61 yıllık diktatörlükten ve iç savaştan yorgun düşmüş travmatik bir toplum.  Ve birçok imtihanlarla tuzaklanmış bir geçiş süreci.

Zeydan Şam’ın yeni rejiminin teorisyeni olabilir. Örneğin yeni bir söylem simgesi olarak Şara için “Cumhurbaşkanı Kardeşimiz” ifadesini özellikle kullanıyor. Aile hanedanı diktatörlüğe karşın çoğulcu bir demokrasi hedefi uğrunda Lübnan ve Irak tecrübelerine nazaran bir model olabilecek mi? Zeydan geçiş döneminde ülkenin ana gövdesi olan Sünni Arap tabanı esas alıyor ama azınlıkları dışlamıyor. Şara’nın da çizgisi olan bu söylem, restorasyon ve yeniden yapılanmaya odaklanmış durumda. Bu sebeple de radikal İslamcı retorikten ziyade müzakereci, diyalog esaslı bir güçlenmeyi hedefiyor. Bu hedef te Batı-Türkiye-Rusya ve Körfez ile kurulan denge politikasını inşa ediyor. Zeydan ve “kardeşi” Şara’nın Suriyesi’nde İsrail’le müzakere İran’ı dışlama söz konusu. Ancak bu noktada eksik kalan boşluklar mevcut.  Toplumsal birlik mesajları bizzat tabana inerek farklı kesimler arasında diyalogları kurumsallaştırmak gerekiyor. Şam yönetimini destekleyen dünün muhalifleri olan Sünni milisleri ile de bugün isyan eden PYD ve Dürzi milis güçlerinin Zeydan’ın çerçevesini çizdiği yeniden yapılanmaya adapte olmaları gerekiyor. Yoksa yönetime içeriden darbe ya da ülkenin parçalanması halen bir risk olarak masada. Zeydan geçiş sürecinde sayaç sıfırlandığı için HTŞ dahil tüm  siyasi, askeri kurumların, örgütlerin, siyasi partilerin kendilerini feshedeceklerinden bahsediyor. Yeni Şam rejimi önce sıfırlanıp siyasi alt yapı inşa edildikten sonra geçişin bitimiyle bahsi geçen tabelaların yeniden kurulacağını belirtiyor. Bu proje İdlib’tekinin daha geniş çaplı bir tekrarı gibi. Teknokratlar Hükümeti geçiş sürecinde kuvvetler ayrılığını ve siyasi yapıları yeniden yapılandırırken Şara kurucu lider olarak “Cumhurbaşkanı Kardeşimiz” olarak konumlanacak. Ülke 4 yıl sonra Türkiye’nin 1946’da çok partili hayata geçişine benzer biçimde demokrasiye geçiril miş olacak. Bu süreçte de Halk Meclisi kontrollü ve dolaylı da olsa ilk demokratik temsiliyet ve yasama tecrübesini ortaya koyacak. Zeydan’ın ve öğrencisi/kardeşi Şara’nın bu geçiş yol haritasının başına neler gelecek onu da zaman gösterecek. Zeydan’ın söyleşimizin sonuna doğru Türkiye’yi ve özellikle İHH özelinde sivil toplumu kara gün dostu olarak anması ve duygusallaşması Suriye-Türkiye ittifak ilişkilerinin derinliğini gösteriyor.  

İşte Zeydan’la söyleşimiz:

Siz dünyadaki İslami hareketler üzerine çok detaylı çalışmalarla tanınan uzman bir gazetecisiniz. ‏Sizin özellikle yani şu anki konumunuzun dışında özellikle dünyadaki diğer bölgedeki İslami hareketlerle Suriye’deki İslami hareketleri nasıl bir görüyorsunuz?

Bence Pakistan, Afganistan, Suriye ve Türkiye’de veya başka bir ülkedeki İslamcı gruplar arasındaki farklardan bahsederken toplumdaki tartışma ve araştırmalara odaklanmalıyız.

İslamcı siyasi partiler ve gruplar  yoplumdan koptularsa bu kopukluğu incelemek istediğimizde Şu sonuca ulaşıyoruz: İslamcı gruplar toplumla barışmalıdır. Toplumun yapısını tanımalıdır.

Toplum kimliklere mi bölünmüş yoksa modern bir toplum mu? Siyasi partiler özgür mü yoksa diktatörlük mü var? Sivil seküler devletlerde mi yaşıyorlar yani ne tür özelliklere sahip olursa olsun bunun analizini yapmalılar.

Türkiye’deki İslamcı gruplar ile Suriye’deki İslamcı gruplar,  Afganistan ve Pakistan’daki İslamcı gruplar arasındaki farklılıkları böyle anlayabiliriz. Bildiğiniz gibi, Afganistan’daki İslamcı gruplar kabile toplumunda yaşıyorlar.  20-30 yıl boyunca işgal ve sömürgeciliğe direnen bir toplumdan geliyorlar. 

Pakistan’daki İslamcı gruplar ise Afganistan’daki İslamcı gruplardan farklı olabilirler çünkü Pakistan’daki İslamcı grupların faaliyet gösterdiği siyasi özgürlük alanı var ve sonuç olarak, Pakistan siyasi sistemi ile ilişkileri iyi. 

Afgan gruplar ise Rus işgali ve ardından ABD işgaline karşı direniş ilan ettiler ve bu nedenle, gücünü yurtdışından alan merkezi hükümete karşı ayaklandılar. Suriye’de ise biz her zaman şöyle deriz “Şam değişmez ama değiştirir”

Bu nedenle sahabiler bile, Allah onlardan razı olsun, Suriye’ye geldiklerinde ne yaptılar? Şam’a, belki de Suriye’nin başka yerlerine taşınan sahabeler ne yaptılar? Muaviye, belki de Medine-i Münevvere’den ve Bağdat’tan farklı bir devleti bu sebeple kurdu.

Bu nedenle, bu benim görüşüme göre çok önemli bir noktadır. En bariz olan şey, Nusra Cephesi’nde meydana gelen büyük değişimdi. Kimse Nusra Cephesi’nin El Kaide ile ilişkilerini keseceğini Heyetu Tahriri Şam’a (HTŞ) dönüşeceğini beklemiyordu.

Arap ve İslam dünyasındaki El Kaide şubelerinin çoğunun Suriye hariç El Kaide ile ilişkilerini kesmediğini biliyorsunuz. 

HTŞ IŞİD ile savaşırken, Türkiye ve Dünya ile ilişkiler kurduğu süreçte gereken analizlerin yapılmadığını düşünüyorum. Şu anda bu büyük dönüşümlerden bahsederken de sadece İslami hareketler düzeyinde değil,  aynı zamanda ülkedeki diğer sosyolojik hareketlere dair de siyasi ve entelektüel analizler yapılmadığını düşünüyorum.

Oysa bu değerlendirmeler HTŞ içerisinde yapıldı ve dolayısıyla ilk kez böyle bir hareket görüyoruz. Bu nedenle, ilk kez, cihatçı geçmişe sahip bir hareketin iktidara geldiğini, halkla uyum sağladığını ve halkın kanaat önderleri ile işbirliği yaptığını görüyoruz.

Günümüzde de akademik elitlerle işbirliği yapıyor. 2017’de (İdlib’te) Sivil Kurtuluş Hükümeti’ni kurdu. İlk kez o zaman, belki de cihatçı geçmişi olan bir hareket ile akademik teknokrat kadrolar arasında uyum sağlandı.

Yönetimi, Kurtuluş Hükümeti’ne devrettiler ve Suriye’nin kuzeyindeki kurtarılmış bölgeleri böyle yönettiler, Esad’ın ve SDG’nin kontrolündeki bölgeler hatta Türkiye kontrolündeki bölgeler ile İdlib arasında seyahat eden birçok gazetecinin de kabul ettiği gibi büyük fark var.

Yönetim, üniversiteler, eğitim, sağlık ve sosyal uyum ve dolayısıyla gerçeklik açısından İdlib çok iyi durumda. Buradaki gerçek, “Şam’ın değişmez ama değiştirir” olmasıdır.   Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara hareketin arka planını çizdi. Cihatçı hareketle Şam’a ulaşıp tüm dünyayla başa çıktı.

Bunu uluslararası topluma kabul ettirebildi ve Suriye halkının tümünü kapsayan bir söylem geliştirebildi. Hiçbirimiz bu hareketin kan dökülmeden Şam’a ulaşması konusunda hatta Suriye’nin Sahil bölgesine girebileceğinden emin değildi. Allah’a alemlerin Rabbi’ne, barışçıl biçimde girdiğimiz için şükrediyoruz.

Çoğunluğun karşı çıktığı Esad rejimi, Suriye halkını bildiğiniz gibi katletti, bir milyon sivili şehit etti, 14 milyon insanı göçe zorladı, 217 kimyasal saldırı, 82.000 patlayıcı varil bombası saldırısı yaptı. Tüm bunlara karşın “Cumhurbaşkanı kardeşim” tarafından tek kelimeyle cevaplandı: “İntikam almadan zafer” ve Suriye halkı bu hedefe kendini adadı.

Bu gerçekten intikam almadan kazanılan bir zaferdi ve bu zafer hepimizden daha büyüktü, ve bu nedenle, Şara’nın da dediği gibi, Yaralara tuz bastık ve sessiz kaldık, konuyu geçiş dönemi adaletine bıraktık.

Siz de söz ettiğiniz gibi gerçekten İdlip’te bir yönetim tecrübesi yaşadı Şara ama İdlip’teki sosyolojik ortamla tüç Suriye’nin sosyolojik ortamı biraz farklı sahilden de bahsettiniz. Bundan sonra toplumun diğer kesimlerini kapsayacak daha çoğulcu bir sistem nasıl kurulabilir Suriye’de? Mesela sivil toplum kuruluşları, siyasi partilerin kuruluşları nasıl başlayacak? Bununla ilgili bir hazırlık var mı? Bir proje var mı? Çünkü bu aynı zamanda Kürt meselesinin de SDG ile olan müzakereler de etki edecektir. 

Düşünün İdlib, Mars’ta bir şehir değil. Ay’da bir şehir değil. Suriye halkının bir parçası. Suriye’nin 185 bin kilometre karelik bir yüzölçümü var. Kuzeyden güneye ve batıdan doğuya birkaç saat içinde gidebilirsiniz. 

Bu nedenle Suriye’nin karakterinde bu uyum ve birlik mevcuttur. Hafız’a da Beşşar Esad’a da isyan ediyor ve bu yüzden ona unutulmuş vilayet dediler. Onlar büyük bir onurla yürüşlerini başlattı.

İdlib (2024 Kasımı’nda) Suriye devrimini başlatan ve özgürlük yolunda ilk adımı atan il oldu.  Bugün İdlib, Suriye devriminden önce tanıdığınız İdlib değil.  Günümüzde Şam, Dera, Sahil, Haseke ve Halep bölgelerinden bir çok sivil rejimden İdlib’e sığınmıştır. Bu nedenle İdlib modelinin aslında Suriye’nin bir mikrokozmosu olduğunu söyleyebiliriz. Suriye’nin tüm özgür insanları İdlib’deydi. Bu nedenle, İdlib’deki mevcut durumun İdlib’i yerel karakterinden değil, daha çok Suriye’nin diğer bölgelerinden İdlib’e göç eden muhaliflerin karakterini yansıtmaktadır. Bu, benim için önemli bir konudur.

Kürt bölgesinden Sahil (Lazkiye-Tartus) şeridine ve Süveyda’ya kadar ülkeyi nasıl değerlendirebiliriz? Bence Cumhurbaşkanı kardeşim Ahmed Şara bu konuyu başından beri ele almamız gereken bir konu olarak tanımladı. Süveyda’yı idari bir vilayet olarak bir ana bileşen olarak ele alıyoruz. Suriye’nin el-Cezire denen doğu bölgelerini de idari bölgeler olarak görüyoruz ve SDG tarafından kontrol edilen bölgeler olarak tanımlamıyoruz. Sahil bölgesini de aynı şekilde ele alıyoruz. Her vilayet idari bir vilayet olarak ele alınmalı.

Öncelikle İdlib modeli esas olmalı, bu da ideolojilerin, tüm örgütlerin  ve tüm partilerin üzerinde bir siyasi zemin oluşturmak anlamına gelir. Böylece Suriye halkının tüm unsurları buluşturulabilir. Kanaatimce Sahil bölgesinde yapılan hatalar ya da Süveyda’da yapılan hatalardan ders çıkartmak gerek. Bence Suriye hükümetinin bu hataları kabul etmesi

 bu hataları araştırmak için ulusal bir soruşturma komitesi kurması önemli. (Alevi bölgesi) Sahil’de yaşanan olayları araştırmak için ulusal komite  İsveç merkezli soruşturma komitesi ve en iyisi de Birleşmiş Milletler’in uluslararası bir komite atamış olmasıdır ve biz bu adımları memnuniyetle karşılıyoruz. Bu Suriye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir adımdır. Uluslararası Komiteler de müdahil olup, soruşturdular ve araştırmaları ulusal komitenin ulaştığı sonuçlarla örtüştü.

Bu bağlamda, Suriye hükümeti her vatandaşını eşit görüyor. Örneğin bana Kürtler diyorsunuz, Kürtler de rejime karşı ayağa kalkmıştı. Kürt mahallelerine gidelim görürüz. Kürtler ve Dürzilerin Suriye’nin bileşeni olduğuna başkent Şam’daki mahallelerde şahidiz. Hem liderlik kadrosunda hem de bürokrat kadrolarda bu unsurlardan kişiler var. Biliyorsunuz Şam’da Kürtler Mahallesi adında bir bölge var.

Bu içiçe geçmiş birlik sadece Şam’da değil tüm Suriye’de her kesim için geçerlidir. Örneğin Şam’da (Lazkiye’den) Sahil bölgesinden gelenlerin kurduğu mahalleler vardır.

Şam’da Mağrip mahallesi, Kürt mahallesi vb. mahalleler bulursunuz çünkü burası tüm ulusumuzun başkentidir.

Tıpkı İstanbul gibi. Bana İstanbul’un sadece Türk şehri olduğunu söylemeyin. İstanbul Osmanlı’nın başkentiydi ve bu nedenle ben bir Suriyeli olarak İstanbul’da payım olduğunu hissediyorum ve siz bir Türk olarak Şam’da payınız olduğunu hissediyorsunuz. İkimiz de Bağdat’ta payımız olduğunu hissediyoruz çünkü orası da yüzyıllar boyunca Abbasilerin başkenti idi ve bu nedenle  tüm bölge insanının zihninde Bu başkentler bölgede yaşayan herkesi temsil eden başkentlerdi yani şehirlerimiz toplumun tüm kesimlerinin minyatürüdür. Günümüzde SDG tüm Kürtleri temsil etmiyor.

Kontrol ettiği bölgelerin de tümünü temsil etmiyor. Kürtlerin Haseke’de, Kamışlı’da veya Deyr-i Zor’da yaşadığını biliyorsunuz. SDG bu bölgeleri zorla ele geçirdi. Kürtlerin hayallerini bile ele geçirdiler.

Kürt kardeşlerimiz Devrimin başlangıcından beri bizimle birlikteydi, Mişel Temo ve benzeri isimleri hatırlayın. Böylece Suriye halkı gösterilerinde birleşti. Lazkiye’de, Humus’ta veya Hama’da, Şam’da, Dera’da veya Deyr-i Zor’da hatta Süveyda’da da herkes “Suriye halkı birdir” diye slogan atıyordu.

Ama ne yazık ki, bugün güvenlik güçleri dışında milisler var.

Bu milisler, bugünkü durumun, Lübnan Hizbullahı’nın Suriye’deki milislerinin Suriye’den süpürülmesiyle egemenliğinin de sona erdiğini anlamadılar.  Suriye’de milislerin devrinin sona erdiğini anlamadılar. Bu yüzden SDG milislerine tavsiyem eğer tavsiyemi kabul ederlerse  Hicri milislerine de tavsiyem, yeni dönem milislerin devri değil, Yeni dönem devleti inşa etme dönemidir. Kanaatime göre, Suriye devletini beraber kurabiliriz.

Yeni devletin bir çok kaynağa ihtiyacı var. Çünkü bir kesimin yıllardır Suriye’nin petrol ve gaz kaynaklarını çalması düşünülemez bir şey. Ne demek istediğini anladığını düşünüyorum. Suriye nüfusunun yüzde 1’i 10 yıldır tüm Suriyelilerin kaynaklarını çalıyor.  

Arap dünyasında özellikle Arap Baharında İhvan’ın öne çıkmasıyla beraber Arap dünyasında din devleti modeli bir tehdit olarak algılandı Hatta Mısır’da darbe yaşandı. Türkiye’de yine laiklik ve din tartışması sürüyor. İran’da İslam Cumhuriyeti rejimi var. Afganistan’da bir İslam emirliği var. ‏Suriye’deki din devlet ilişkileri nasıl oluşturulacak? Çünkü bu aynı zamanda bahsettiğim bölge içinde bir model olabilir. İkincisi de Lübnan ve Irak’la bir model olabilir.

Biliyorsunuz ki Cumhurbaşkanı Ahmed Şara anayasal beyannamesi yayınladı. Bu beyanname sosyologlar, siyaset bilimciler ve ekonomistler, Hukukçular, anayasa hukuku profesörleri ve uluslararası hukuk konusunda otorite olan kişilerle birlikte hazırlandı.  Bu nedenle, biz bu anayasal bildirge çerçevesinde siyaset yapıyoruz.

İkincisi, artık bağımsız Halk Meclisi var. Halk Meclisi, Allah’ın izniyle, yakında kurulacak ve tüm bu konularda yasama işlevi görecek.

Artık gerçek bir devlete sahibiz özellikle 8 Aralık’tan sonra. Yüce Allah bizi bu zaferle onurlandırdı. Bizim için en önemli şey. Cumhurbaşkanı kardeşimin dediği gibi yeniden yapılanma ekonomik kalkınmaya bağlı. Ülkenin gelişmesi de kalkınmaya. Çünkü halkımız bu savaşlardan yoruldu, size de söylediğim gibi, Suriye halkı ağır kayıplara uğradı. Şu anda Suriye halkı arasında 14 milyondan fazla ülke içinde ve dışında yerinden edildi. 

Bu nedenle önceliklerimiz bu insanlara barınma, giyecek, yiyecek, eğitim ve sağlık hizmetleri sağlamaktır. Bu geçiş aşamasından sonra gelişim hızlanacak. Siyasi geçişlerin ülkelerde her zaman çok uzun sürdüğünü belirtmek istiyorum.

Biz normal bir geçiş döneminden bahsetmiyoruz. Çok derin kırılmaların olduğu bir geçiş döneminden bahsediyoruz. Çünkü 1963’ten beri siyasi hayat, sosyal yaşam, ekonomik yaşam sekteye uğratıldı. Bu anlamda çok derin sorunları olan bir geçişten bahsediyoruz. Hayal bile edemezsiniz, şu anda bina enkazlarını temizleme aşamasındayız.  Ne kadar ilerlediğimizi bile henüz bilmiyoruz, herhangi bir bakana soruyorum o da bilmiyor. Herhangi bir müdüre soruyorum, idaresindeki bir uzman ancak bilebiliyor. Çok az veriye sahibiz. Yok denecek kadar az veri var. Ve biliyorsunuz ki, Suriye’ye uygulanan uluslararası yaptırımlar tabii ki rejimin suçları nedeniyle uygulandı ve rejimin suçları nedeniyle uygulandığını biliyorsunuz ve bunlar

1979’dan beri yürürlükte ve bu nedenle bugün tüm bu maddi ve manevi enkaz yeni yönetim tarafından kaldırılıyor. Bugün bizi ilgilendiren tek şey Suriye halkının maruz bırakıldığı adaletsizliği kaldırmak, Suriye halkına uygulanan yaptırımları kaldırmak ve birden ona kadar öncelikler listesini belirlemektir. Listenin başında ekonomik kalkınma geliyor.

Suriye’ye yönelen İsrail saldırganlığı nasıl durdurulabilir?

Şu an zayıf düşürülmüş haldeyiz ve biz yeteneklerimizi ve potansiyelimizi biliyoruz. Halkımıza ve bölgedeki kardeşlerimize hayal satamayız. Halkımıza, önceki rejimin yaptığı gibi slogan satmak istemiyoruz. Kapasitemizin farkındayız.  Elbette, başka seçeneğimiz yok önce ekonomik kalkınma, sonra diplomatik diyalog ve kardeşlerimizle ilişkilerimizi geliştirmek, ister. Arap kardeşlerimiz, Türkiye’deki kardeşlerimiz, ister Batı ülkelerinden müttefiklerimiz olsun, böylece herhangi bir İsrail işgalini durdurabiliriz.

Çünkü biz artık bağımsız bir ülkeyiz, dürüst olmak gerekirse, ve siz de biliyorsunuz ki hava savunmamız yok. Ve bir kez daha, yeni çatışmalara giremeyiz. Öyle görünüyor ki bazı sloganlar sadece bazı hayalleri ve özlemleri tatmin ediyor.

Biliyoruz ki İran gibi bir ülke dahi, bildiğiniz gibi, 12 gün boyunca çatışmaya girdi ve ağır darbe aldı. İran ki askeri kapasitesi, yetenekleri ve uluslararası ilişkileri var ve bizim 15 yıl boyunca yaptığımız gibi bir iç savaş yaşamadı. Yıllardır bildiğiniz gibi, biz devrimci gruplar olarak bu suç çetesiyle savaştık, onları yendik. Bu nedenle, şu anda herhangi bir yeni savaş yapamayız ve kimseye saldırmak gibi bir niyetimiz yok. 

Cumhurbaşkanı ve Sayın Dışişleri Bakanı Şeybani, bizim sadece 185 bin km karelik alanla ilgilendiğimizi doğruladılar. 185 bin km karelik bir alan bizim için çok büyük bir yük. Bizim için çok ağır bir yük ve bu nedenle 185 bin km karelik alanda halkımıza hizmet etmeliyiz. Ancak İsrail saldırıları kesinlikle kınanmalıdır ve Yüce Allah’a şükürler olsun ki, bu İsrail sahtekarlığına baskı uygulamak için tüm kardeşlerimizle ve kardeş ülkemiz Türkiye ile ilişkilerimizi güçlendirmeye çalışıyoruz. Bu tamamen haksız ve tolere edilemez saldırıları durdurmak için bizim tarafımızdan herhangi bir provokasyon olmadan devam etme niyetindeyiz.  1974 anlaşmasına sadık kalmayı savunuyoruz. Taraflar 1974 anlaşması sınırlarına çekilmeli. Görüyoruz ki, Yüce Allah’ın lütfuyla, bu zaferi elde ettikten sonra, dediğimiz gibi, başlangıç noktasına geri döndük.

Sayaç sıfırlandı ve Suriye sıfırdan başladı. Bu, Cumhurbaşkanı kardeşimizin de söylediği gibi, herkesin bildiği gibi Suriye halkına karşı savaş suçları işleyen Hizbullah’ı takip etmeye devam edeceğimiz anlamına geliyor. Yani, bu bir suçtu, ama yaraları biz sardık. Milislerin bile yaralarını sardık. Irak’ta ve İran’da mezhepçilik etkin. Afganistan’da da mezhepçilik var. Oysa biz herkesle tamamen yeni bir sayfa açtık. Bu nedenle, geriye bakmak istemiyoruz. İleriye bakmak istiyoruz. Şu anda siyasi partilerle ilgili olarak herkesle yeni ilişkiler kurmaya başlıyoruz. 

Suriye’deki politikamız ‘evlere ön kapılarından girmek ve başkalarının evlerine pencereden girmemektir’. Türkiye ve Lübnan yönetimleri ile ilişkimiz de Irak yönetimi ile ilişkimiz de bu doğrultuda olacaktır.

Birçok taraf, Cumhurbaşkanı kardeşimiz’i davet etmiş olabilir. O’nunla iyi ilişkiler kurmak istemiş olabilir, ancak Cumhurbaşkanı kardeşimiz ‘ön kapıdan gireceğim’ (şeffaf dürüst ve doğru yöntemle ilişki kuracağım) demiştir ki bu devlet politikamızdır.  Bu Suriye’nin yeni politikasıdır, yani Suriye, Allah’ın izniyle, herkese açıktır. Bence şu anki durum, Özgür Suriye’deki yönetimin  birçok ülkedeki yönetimlerle uyuşmadığı anlamına gelmiyor. Allah’ın izniyle, Suriye özgür ve herkesle ilişki kurmaya açık olduğunu unutmamalıyız.

Cumhurbaşkanı kardeşimizin söylediği gibi, yoğun bakımdayız ve bu nedenle, yoğun bakımda bir hasta olduğunuz sürece kardeşleriniz, arkadaşlarınız ve müttefikleriniz ve sizi seven herkes bu anlarda sizi desteklemelidir ve bunlar hastanın hatırladığı en önemli anlardır. 

Hasta sadece hastalığı sırasında yanında olanları hatırlar. Sağlıklı ve iyi durumda olan bir kişiye gelince ve sağlıklı olan kişi, yani herkes, onun yanında durmaz, onunla oturmaz, özellikle de zenginse, yani biz de tabii ki Normalde yoksul değiliz ama şu anda maddi olarak yoksuluz ama Allah’a şükür. O’na şükürler olsun ki, özgürlüğümüzle, kararlılığımızla ve kahramanlığımızla halkımız zengin, bu da bizim bu çeteyi kökünden söküp atmamızı sağladı.

Birçok ülkeyi korkutan bu çeteyi kökünden söküp attık, ama Allah’a ve şehitlerin kanının bereketine ve Sednaya gibi cezaevlerinde halkımızın çektiği acılar Palmira (Tedmür) Cezaevinin çektiği acılar, bu suçlu rejimin zulümlerinin sadece bir kısmıdır. Yüce Allah’a şükürler olsun ki Aile hanedanını, babasını ve oğlunu kökünden söküp attık.

Yüce Allah’a şükürler olsun, en güzeli de dediğimiz gibi, sayacı sıfırladık ve belki de önümüzdeki beş yıl veya daha fazlası için en önemli olan  ekonomik kalkınmaya doğru ilerliyoruz.

Gerçek şu ki, Suriye’de bizler ülkenin kuzeyini ve Türkiye’yi vuran depremde yaşadıklarımızı unutmadık. Türklerin halkımızla dayanışması benzeri görülmemiş bir şekilde ortaya çıktı.

Burada Bülent Yıldırım kardeşimi her zaman hatırlarım… Bülent Yıldırım, o anları hatırladığımda Bir videoda onun kendi ülkesindeki deprem bölgesinden ayrılıp, Suriye’nin kuzeyinde yardım ederken gördüğümde…

Suriye halkına destek sunmak için… Neredeyse ağlayacağım… Suriye halkının bu asil jesti unutmayacağına inanıyorum. Yani İHH ve Türk kardeşlerimizin bu asil jestini… Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun, bu zaferde ortak olduk ve Allah’ın izniyle, bu gelişmede ortak olmaya ve kalmaya devam edeceğiz. 

- Advertisment -