Orman yangınlarının nedenlerini, yangınları önlemek için yapılması gerekenleri, konuyla ilgili eksiklikler ve ihmalleri, yangınların ortaya çıkış nedenleriyle ilgili kamuoyunda ortaya atılan iddiaları Münih Teknik Üniversitesi’nden yangın ekoloğu Dr. İsmail Bekar’a sorduk.

Dr. İsmail Bekar.
“Bir yangın için sabotaj haberi çıkarsa hepsi sabotaj genellemesi yapılıyor”
Her yaz birçok farklı ilde ve aynı zamanda bölgemizde birçok farklı ülkede sürekli olarak orman yangınları çıkıyor. Ardından da yangınların neden çıktığına dair birçok iddia ortaya atılıyor. Kimileri yangınların politik konjonktüre göre değişen şekilde terör örgütleri tarafından sabotaj sonucu çıkartıldığını kimileri ise rant hedefli projeler için ormanların yakıldığını kanaatinde. Tabii farklı ülkelerde de o ülkenin kendi iç tartışmalarına göre farklı gerekçeler ortaya konuyor, farklı sabotaj failleri ve nedenleri ortaya atılıyor. Ancak tüm teorilerin birinci argümanı, yangınların aynı tarihlerde birçok farklı noktada çıkması. Ormanlar gerçekte neden yanıyor ve bu yangınlar neden bu kadar çok noktada meydana geliyor?
Bu orman yangınları konusunda en kolay cevaplanabilecek sorulardan biri, çünkü elimizde net istatistikler var. Bu veriler gösteriyor ki, Türkiye’de terör kaynaklı yangınların sayısı gerçekten çok az. Yılda ortalama 2000-3000 yangın çıkıyor ve bunların sadece 5–10 tanesi terör kaynaklı olarak kaydediliyor.
Sabotaj ya da kundaklama meselesine gelirsek, burada da tablo benzer. Yine yılda çıkan ortalama 2000 yangından yalnızca 50-100 gibi küçük bir kısmı sabotaj ya da kundaklama olarak kayıtlara geçiyor. Yani geneli düşündüğümüzde, bu tür yangınlar oldukça az.
Tabii bu konu komplo teorilerine açık bir alan. Çünkü yangınlar aynı anda birden fazla yerde çıkabiliyor ve medyada bu konuda bir sabotaj haberi ortaya çıkarsa hemen bütün yangınların da sabotaj olduğu şeklinde genellemeler yapılıyor.
“Sıcaklık yüksek, bitki nem oranları düşükken bir kıvılcım yangına dönüşebilir”
Fakat aslında aynı anda yangın çıkması oldukça yaygın bir durum. Sıcaklıkların yüksek olduğu, kuraklığın yaşandığı, bitkilerin nem oranlarının çok düştüğü dönemlerde, en ufak bir kıvılcım bile hızla yangına dönüşebilir.
Bilimsel literatürde bu, senkronize yangın çıkışı olarak geçer ve yangın yönetimi açısından oldukça kritiktir. Çünkü bu tür durumlar, lojistik planlamayı zorlaştırır, kaynakları böler ve müdahaleyi karmaşıklaştırır. Dolayısıyla bu konuda çalışmalar da yapılır.
“Aynı anda yangın çıkması sabotaj olması anlamına gelmez”
Bu konuda yanlış bilgilere kanmamak, kaynağı resmi olmayan ya da güvenilir olmayan yerlere güvenmemek lazım. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada uydudan alınan bir görüntüye denk geldim. Görüntüde üç farklı noktada duman gözüküyordu ve yorumlar hemen “Aynı anda yangın çıkmış” şeklindeydi. Oysa uydudan bu görüntüyü aldığınızda yalnızca dumanı görüyorsunuz, yangının tam olarak ne zaman başladığını değil.
Bu yangınlar farklı saatlerde çıkmış olabilir. Bir tanesi gece 12’de, diğeri öğleden sonra 4’te başlamış olabilir. Ama o uydu sadece 3 veya 5 günde bir geçtiği için bu ayrımı yapmanız mümkün değil. Kaldı ki, bu tür görüntüler yüksek çözünürlüklü ve yangın tespiti için özelleşmiş uydularla alınmadığı sürece, başlangıç zamanlarını belirlemek imkansızdır.
Kısacası, aynı anda yangın çıkabilir ama bu, mutlaka sabotaj ya da koordineli bir eylem olduğu anlamına gelmez.
“Yangınla beraber yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor”
Yangınların önlenmesi için öncesinde neler yapılabilir? Bu konuda sorumlu makamların eksiklikleri var mı? Sizlerin, bilim insanlarının, uzmanların uyarıları ne derecede dikkate alınıyor?
Artık sadece yangın söndükten sonra değil, yangın başlamadan önce neler yapılabileceğini konuşmamız gerekiyor. Çünkü eğer yangınla mücadele stratejimiz sadece yangın söndürmeye odaklanıyorsa, bu strateji başarısız olmaya mahkumdur.
Yangınlar, öyle ya da böyle karşımıza çıkmaya devam edecek. Yangınsız bir dünya mümkün değil. Bunu kimse sağlayamamış ne ABD ne Avustralya ne de hiçbir Avrupa ülkesi. Dolayısıyla bizim yangınla beraber yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.
Bunu en son söylediğimde birçok insan buna tepki gösterdi. Ne demek yangınlar doğal ve onlarla yaşamayı öğrenmemiz lazım diye ama aslında bu depremle yaşamayı öğrenmeliyiz lafına çok yakın bir cümle. Bizim odaklanmamız gereken şey yangının zararlı etkilerini azaltmaya çalışmak.
“Yangın söndürme tuzağı”
Sadece yangın söndürmeye odaklanmak ya da tamamen engellemeye çalışmak, uzun vadede ormanlarda yanıcı madde birikimine yol açıyor. Bu, toprağın üstünde kuru dalların, yaprakların ve ağaç kabuklarının birikmesi demek. Yani siz bir yıl içinde çıkan 100 yangından 99’unu başarıyla engelleyebilirsiniz, ama kaçan o tek yangın, çok sıcak, kuru ve nemsiz bir günde kontrolden çıkarsa, bu birikmiş yanıcı maddeler nedeniyle çok daha büyük bir yangına dönüşebilir ve tüm bölgeyi etkileyebilir.
Biz bu duruma literatürde “yangın söndürme tuzağı” diyoruz. Yangınları bastırdıkça ve söndürdükçe, daha sonra çok daha büyük ve kontrol edilemeyen yangınlara zemin hazırlanıyor. Bu yüzden yangınla mücadelenin bir adım öncesine geçmemiz gerekiyor.
“Strateji sadece yangın söndürmeye dayanırsa uzun vadede daha fazla alanın yanmasına neden olabilir”
Neler yapılabilir? Kontrollü yakma uygulamaları konuşulmalı. Hava koşulları uygunken, kontrollü şekilde yangın çıkararak yanıcı madde miktarı azaltılabilir.
Otlatma, yine etkili bir yöntemdir. Hayvanlar, belirli alanlarda otlatılarak kuru otların ve yanıcı maddelerin azaltılması sağlanabilir.
Yangın risk haritalandırması yapılmalı. Nerede yangın çıkma olasılığı yüksekse, o bölgeler öncelikli müdahale alanları haline getirilmeli.
OGM’nin teknik ve personel kapasitesi artırılmalı.
Özellikle yangın riskinin yüksek olduğu bölgelerde halkla birlikte yangın bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı.
Bu son maddenin ne kadar önemli olacağını bu sene birkaç örneğini gördük. Bu sene sadece benim iki tane gördüğüm ve bahçesindeki kuru otları temizleyen bahçe sahipleri, etraflarındaki alanlar yansa bile kendi bahçelerine yangının sıçramadığını gördü. Bu çok çarpıcı bir örnek: doğru şekilde önlem alındığında, yanıcı madde yönetiminin yangınla mücadelede ne kadar etkili olabileceğini gösteriyor.
Kısacası, yangınla mücadele stratejilerimizin odağını yangın çıktıktan sonraya değil, yangın başlamadan önceye kaydırmalıyız. Eğer tüm stratejimiz sadece yangını söndürmeye dayanıyorsa, uzun vadede bu strateji daha fazla alanın yanmasına neden olacaktır.
“OGM’nin kaynakları yetersiz”
Peki yangın çıktıktan sonra… Yangın söndürme imkanları açısından dikkatinizi çeken eksiklikler var mı?
Evet, yangın söndürme açısından elbette bazı eksiklikler var. Bu sadece benim görüşüm değil; ormancılık alanında çalışan, yangınla mücadelede deneyimi olan hocalarımız ve uzmanlar da aynı şeyi söylüyor.
Örneğin, Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) kaynaklarının yetersiz olduğu, yeterli sayıda personelin bulunmadığı, personelin çalışma koşullarının ideal olmadığı gibi konular sıkça dile getiriliyor.
“’Yangın neden çıktı?’ yerine etkilerini azaltmaya odaklanalım”
Son yıllarda özellikle Güneydoğu’daki bazı yangınlarda elektrik direklerinin ve tellerinin eskiliği nedeniyle elektrik tellerinin kıvılcım oluşturarak yangına neden olduğu tespitleri de yapıldı. Orman yangınlarında elektriğin rolü için neler söylenebilir?
Elektrik hatları elbette ciddi bir sorun. Özellikle son yıllarda Türkiye’de bu nedenle çıkan yangınlarda bir artış da gözlemleniyor.
Ancak biz her yıl yangın mevsimi geldiğinde aynı şeyleri konuşmaya devam ediyoruz: “Bu yangın neden çıktı?”
Her seferinde yangınların çıkış nedenlerine fazlasıyla odaklanarak asıl konuşmamız gereken büyük resmi kaçırıyoruz. Evet, yangının neden çıktığı elbette önemli. Bu konuda çalışmalar yapılmalı, ihmaller tespit edilmeli, hatalar giderilmeli. Fakat bu tek başına sorunu çözmeyecektir.
Diyelim ki bugün elektrik hatlarındaki tüm sorunları çözdük; ertesi gün ormana giren bir insanın ihmaliyle yangın çıkabilir. Ormana girişi yasaklasak, bu sefer yoldan geçen bir aracın camından atılan bir sigara izmariti yangına neden olabilir. Bunun sonu yok.
Ve yukarıda söylediğimi de unutmayalım. Yangınları engelledikçe, bastırdıkça orman yüzeyinde biriken yanıcı maddeler daha büyük ve daha şiddetli yangınlara neden olacaktır.
Yangınların çıkış nedenlerini tamamen ortadan kaldırmamız mümkün değil. Bu nedenle sadece “yangın neden çıktı?” sorusuna odaklanmak yerine, yangınların etkilerini nasıl azaltabileceğimizi konuşmamız gerekiyor.
“Yangın neden büyüdü?” sorusunun yanıtı ‘yangın söndürülmedi”den geçmiyor”
Tekrar söylüyorum bu demek değil ki yangın çıkış sebepleri önemli değil. Yangın çıkış sebebi tabii ki önemli ama biz yangın neden çıktı sorusunu sorarken yangın neden bu kadar büyüdü sorusunu da sormalıyız ve bu sorunun cevabı sadece “yangın söndürülemedi”den geçmiyor.
Yangınla mücadelede artık daha bilimsel, daha güncel ve sistematik bir yaklaşım benimsememiz gerekiyor. Özellikle iklim değişikliğinin giderek derinleşen etkilerini düşündüğümüzde, bu konuda vakit kaybetmeden ciddi adımlar atmalıyız.
Aksi takdirde, gelecekte daha büyük ve daha yıkıcı yangınlarla karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz.