Ankara’nın depremde en çok göç alan il olduğu pek çok yerde konuşulsa da henüz yayınlanmış resmi bir rakam yok. Konu hakkında bilgi almak üzere aradığımız Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Valiliği ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nden tatminkâr bir yanıt alamadık. Memurların durumdan pek de haberi yok gibiydi, soruyu duyunca pek çoğu şaşırdı, bizi yine yanıt alamayacağımız farklı adreslere yönlendirdi.
Öte yandan Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi (AYBÜ) Göç Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne göre deprem bölgesinden diğer şehirlere göç devam ediyor. Geçen günlerde VOA Türkçe’ye konuşan Doç. Dr. Ali Sağıroğlu’na göre 3.3 milyon kişi ilk birkaç haftada deprem bölgesinden ayrıldı, imkânı olanlar peyderpey bölgeden uzaklaşmaya devam ediyor.
Tasavvuf müziği eşliğinde sıcak bir iftar sofrası
Ankara Büyükşehir Belediyesi, Araplar Mahallesi Eserkent Sosyal Konutları ve diğer merkezlerde toplam 6 bin depremzedeyi ağırlıyor. Ramazan’da depremzedelere günlük olarak sunulan öğünlerin yanında, her akşam Gazi Park’ta bir de iftar sofrası kuruluyor.
Atatürk Orman Çiftliği’nin ferah atmosferinde, BelPa tesislerine doğru ilerlerken kulağımıza çalınan tasavvuf müziğini takip ederek buluyoruz yolu. İçeri giriyoruz, kadınların ağırlıkta olduğu geniş sofrayı çocuklar neşelendiriyor. Havada bir burukluk sezilse de bir arada olmak belli ki herkese bir ölçüde iyi geliyor.
Orada bulunduk; çünkü hem depremzedelerin ruh halini merak ediyorduk hem de buradaki yaşam koşullarını. Ve elbette nerede, nasıl oy kullanacaklarını; kime, ne kadar kızgın olduklarını; mevcut veya yeni gelecek iktidar hakkındaki hislerini…
Sofradakilerle selamlaşıp masaya geçtik. Masada zengin bir ordövr tabağı ve içinde atomdan çiğ köfteye, zeytinden cevize leziz yiyecekler vardı. Sıcak brokoli çorbaları servis edildi önce, ardından çökertme kebabı, çay ve tatlı. BelPa A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ferhan Özkara’nın paylaştığı bilgiye göre menüdeki yemekler Ankara’da bulunan iki yöresel restorandan temin ediliyormuş. Kısaca yemekler lezizdi.
“Kızgınız, her koşulda oy kullanacağız”
Hep birlikte karnımızı doyurduktan sonra depremzedelerle sohbete koyulduk. Hikâyeler farklı olsa da duygular benzeşiyordu. Kimi yakınlarını, kimi evlerini kaybeden vatandaşlar bir yandan Mansur Yavaş’a ve bu koşullara şükrediyor, diğer yandan seçim sonrası buradaki yurtlarından da edilme korkusu yaşıyordu. Genel durumdan memnun görünseler de kaldıkları yerlerde kimi çalışanların pek de nazik olmadığını söylediler. Oy kullamak üzere memleketlerine otobüslerle götürülecekleri söylenmiş olsa da emin değiller. Yine de her koşulda gidip oy kullanmaya kararlılar.
İlk olarak 28 yaşında, devlet memuru genç bir kadınla kaynaştık, adına burada Merve diyelim. Sağlık çalışanıymış. Şu anda mümkün olan en iyi koşullarda yaşadıklarını, Elbistan’daki evlerinin içine girilemeyecek durumda olduğunu anlattı. Ankara’ya altı aile gelmişler. Teyzesini ve teyzesinin tüm ailesini kaybetmiş; “Karpuzoğlu ailesi yok oldu” diyor gözleri dolarak.
Nüfus kayıtlarını buraya almadıklarını; ama 14 Mayıs’ta mutlaka Elbistan’a gidip oy kullanacaklarını söylüyor Merve. Kayıtlarını taşımamışlar çünkü burada ne kadar kalacaklarına emin değiller.
Depremin ilk günlerinde her yerin nasıl karanlık olduğunu anlatmaya başlıyor sonra; kimsenin gelmediğini, enkaz altından gelen seslerle baş başa kaldıklarını söylüyor. “Çok kızgınım” diyor, “teyzemin na’şını 15. gün bulduğumuzda şükrettik, inanabiliyor musunuz?”
Merve’ye göre politikacılar bu durumda bile sadece kendi çıkarlarını düşünüyor. “Kendimizi değersiz hissettirdiler” diyor, “iş işten geçtikten sonra oraya gelip konuşma yapmaları, helallik istemeleri pek bir şey ifade etmiyor”. Baskı altında hissettiğini söylese de umutlu; “insanlar biraz gözünü açtı gibi geliyor bana, bu kadar yılın ardından bir şeyler değişmeli” diyor. Merve daha önce pek çok kez AK Parti’ye oy vermiş. Başlangıçta yapılanları onayladığını ve beğendiğini söylüyor, ancak gelinen noktadan rahatsız. Ona göre bir iktidarın bu kadar uzun süre görevde kalması pek de sağlıklı değil. Biz başka bir masaya yönelmeden önce Merve’nin son sözleri şunlar oluyor: “Memur olduğumu söylemeye dahi çekiniyorsam bu bir sorundur, kimse ağzını açamıyor, bu yüzden kızgınım. Memurum ama hayat kalitem ortada; ben bir memur olarak burada olmamalıydım, ailemin ihtiyaçlarını karşılayabilmeliydim. Başkalarından gelecek bir çift çoraba muhtaç olmamalıydım, ama ne yazık ki bu oldu.”
“Vadedilen kira yardımından ses yok, bir yıl içinde toparlanması mümkün değil”
Bir diğer masada, burada Zeynep ve Serpil Hanım olarak anacağımız biri 43, diğeri 50 yaşında iki ayrı kadınla sohbet ediyoruz. Zeynep Hanım eşi, oğlu ve kızıyla enkazdan sağ çıkmış; annesini ve kız kardeşini kaybetmiş. Serpil Hanım ise eşinin enkazdan sağ çıkamadığını söylüyor. Zeynep Hanım ve ailesini Suriyeli komşuları kurtarmış. Benzer şeyler anlatıyorlar; ilk dört gün kimsenin gelmediğini, karanlıkta insanların çığlıklarını duyduklarını söylüyorlar yutkunarak. Onlara göre pek çok kişi enkaz altında, soğuktan hayatını kaybetmiş.
Oylarını Hatay’da kullanıp buraya geri dönmek niyetindeler. Belediye görevlileri herkesin otobüslerle bölgeye götürüleceğini ve oylarını kullandıktan sonra geri getirileceklerini söylemiş; yine de emin değiller. “Böyle söylendi, herhâlde yapılır” diyorlar. Serpil Hanım depremden önce evi, arabası, iş yeri olduğunu ama şu an kendi imkânlarıyla oy kullanmaya dahi gidemeyeceğini anlatıyor. Devletin her aileye vadettiği kira yardımından ses seda olmadığından söz ediyor; “iki ay geçti, arayan soran yok.”
İki kadının da seçimle ilgili duyguları karışık. Kılıçdaroğlu’nun biraz daha umut verdiğini, bu sözlere muhtaç olduklarını söylerken Zeynep Hanım ekliyor; “Cumhurbaşkanı bize bir yıl verdi, iki ayı geçti, daha temeller atılmamış”. Öte yandan seçim bittikten sonra buradan da çıkarılmaktan korkuyorlar, tüm bu misafirperverliğin onlara bir nevi seçim yatırımı gibi gelmesine belli ki engel olamıyorlar.
________________
Gizem Sevinç Selvi, İstanbul göçmeni, taze Ankaralı. Yazı işlerine 2014’te, Habertürk gazetesinin hafta sonu eklerinde muhabir/editör olarak başladı. Bugün hayatını reklam sektöründe profesyonel yazar olarak sürdürüyor. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdikten yıllar sonra, Atılım Üniversitesi’nde iletişim alanında yüksek lisans yapmaya devam ediyor.