20 Yıllık Hikâye: Kadınlar AK Parti Dönemini Anlatıyor röportaj dizisinin dördüncü konuğu Sümeyye Kavuncu.
Geçtiğimiz yirmi yılda kadınlar, özellikle dindar kadınlar nereden nereye geldi, neler yaşadı, neler hissetti?
Geçtiğimiz yirmi yıl Türkiye’deki dindar kadınlar açısından enteresan bir dönem oldu. Önce başörtüsü yasakları kalktı. Bazı dindar kadınlar statü sahibi olurken, cumartesi anneleri gibi başka dindar kadın grupları ezilmeye devam etti. Yirmi yıllık iktidarda başörtülü kadınların özgürlüğü hiçbir zaman yasal güvence altına alınmayarak, kadınlar her dönemde AKP’ye oy vermeye mecbur bırakılmak istendi. Zamanla dindar kadınların yaşadıkları hayal kırıklığı öfkeye, yine başörtüsüyle yansıyan bir siteme dönüştü, çok sayıda kadın başörtüsünü çıkardı. Bunlara ben de dahilim. AKP siyasi söylemini 28 Şubat ve başörtüsü üzerine kurduğu hâlde başörtülü kadınları aday göstermediği için “Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok” gibi kampanyalar düzenlendi. Kadınlar özgürlüklerini erkek iktidarlarına borçlu olmadığını; aksine her koşulda kendi mücadelelerini vermeleri gerektiğini anladı.
Dindar olsun olmasın kadınlar her zaman değişimin öncüsüdür. Çünkü toplumlardaki yozlaşmalar, bozulan dengeler, öncelikle kadınları etkiliyor. Erkekler ise güç ilişkileri kurarak statükoda bir yerlere tutunmuş oluyor. Halbuki kadınlara dar gelen durumlar tüm toplumun refahını da aşağı çekiyor, kadınların talepleri aslında tüm toplumun lehinedir diye düşünüyorum. Kadınlar pek çok açıdan hem daha hassas hem daha güçlü. Meselâ çocuk, yaşlı, hasta bakımının çalışsa da çalışmasa da kadınlara kalması, kadını herkes için daha iyi bir dünya istemeye mecbur bırakıyor. Kadınların değişim taleplerine kulak vermek gerek, yaşadığımız değişimler sancılı ama nihayetinde hepimizin hayrına…
Yıllardır iktidardaki AK Parti’nin doğruları, yanlışları neler?
AKP hem kendi içindeki hem dışarıdaki kadınlara savaş açmış gibi görünüyor. Her sene 8 Mart’larda, 25 Kasım’larda kadına şiddete karşı bir araya gelen kadınlara polis şiddeti ile karşılık verilmesini üzüntü ile izliyorum. Son beş yıldır çoluk çocuk, bebekli, hamile hep beraber katıldığımız 8 Mart Gece Yürüyüşleri devletin aygıtları tarafından terörize ediliyor. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması özellikle büyük bir kırılma yarattı. Her yıl yüzlerce kadının erkekler tarafından öldürüldüğü bir ülkede, kadına şiddet sorununu çözmüş gibi mevcut yasaları da kaldırmanın hiçbir mantıklı açıklaması yoktu. Şu anda 6284 sayılı kanun üzerine yürütülen tartışmalar zaten köşeye sıkışmış, güvenliğinden endişe duyarak yaşayan biz kadınları daha da umutsuzluğa sürüklüyor ve öfkelendiriyor.
Ayrıca yürütülen ekonomi politikaları da toplumun zayıf grubundaki kadınların çok daha fazla mağduriyet yaşamasına sebebiyet veriyor. Kadınlar hem çalışıp hem çocuklarına bakmaya, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışırken halkı değil, ayrıcalıklı şirketleri önceleyen ekonomik sistem pek çok kadın için ülkeyi yaşanamaz kılıyor.
Doğru bulduğum tek şey ise AKP’li vekil Özlem Zengin’in önümüzdeki dönem için yeniden aday gösterilmesi diyebilirim.
Partilerdeki kadın kontenjanı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Partilerin kadın kontenjanları maalesef içler acısı. Bu anlamda Yeşil Sol gibi bir partiye sahip olmak Türkiye için büyük bir şans diye düşünüyorum. İleride tüm partilerin yüzde elli kadın kotası uygulayacak adil ve medeni bir sisteme geçebilmesini umut ediyorum. Yeşil Sol’a teşekkür ediyorum.
Oyunuzdan -partilerden- bağımsız; 2023 seçimlerinden kadınlar lehine bir gelişme bekliyor musunuz ve kadınlar için nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında yapılan Başkanlık seçiminde, bir kadın aday çıkmaması bile kendi başına çok şey anlatıyor. İttifaklara bakacak olursak Cumhur İttifakı’nda toplanan cephe zaten tamamen kadın karşıtı, Millet İttifakı’nda ise kadınların temsiline dair kafa yorulmamış, kadın adayların bulunup bulunmaması çok da önemsenmemiş gibi görünüyor. Bu iki ittifak arasına sıkışmak biz kadınlar açısından hayal kırıklığı yaratıyor. Neyse ki Emek ve Özgürlük İttifakı ile Yeşil Sol Parti’nin oturmuş bir eşbaşkanlık sistemi var. Bu iki partide kadınların imajdan ibaret olmadığını, gerçekten güçlü, karar alıcı, aktif biçimde partide söz sahibi olduklarını gözlemliyorum. Bana en çok umut veren bu. Temennim bu sistemin tüm Türkiye’ye yayılması.
Kadına şiddetin sıfıra indiği bir Türkiye düşlüyorum. Bunun için de yasaları kaldırmak yerine korumalıyız. Kadın olmak mevzusunun artık hiç konuşulmayacak kadar gündemden çıkabilmesini diliyorum. İşini iyi yapan biri hakkında hiçbir şekilde kadın mı erkek mi diye düşünmediğimizde bu sorun biter.
Ayrıca kadın demek çocuk, yaşlı, engelli de demektir, kadınları tek başına düşünemeyiz. Kadın, çocuk, yaşlı, engelli, doğa dostu şehirler tasarlamalıyız diye düşünüyorum. Daha iyi bir dünya mümkün. Bunun dünyada da örnekleri var. Türkiye için neden olmasın. Kadınlar mutlu olursa, çocuklar da mutlu olur, yaşlılar da mutlu olur, kadınlar toplumu sırtında taşıyor, herkesin mutluluğu için aynı anda kafa yoran insanlarız. Kadınların talep ettiği şeylere kulak verilirse bu ülke daha yaşanılır bir ülke olur.