22 Şubat 2009’da vefat eden, dünyada üç kez Ağa Han ödülü almış tek mimar Turgut Cansever, 1999 Marmara Depremi’nden sonra ünlü isimlerle Deprem Çalışma Grubu’nu kurmuş, yaklaşan felakete karşı bir çözüm modeli geliştirmişti.
Binalara güçlendirme yapmak bir seçenekti fakat bu hem çok maliyetli olacaktı. Çare; yeni şehirler kurmaktı. Kırklareli’de 25.000 kişilik 30 şehrin yaklaşık yeri belirlendi. 2003’den 2009’a altı yılda kademeli olarak şehirler toplamda 750.000 kişilik nüfusa ulaşacaktı. Şehirler raylı sistemle İstanbul’a bağlanacaktı. Bütçe hazırlandı, Dünya Bankası’yla kredi için görüşülüp, anlaşıldı. Fakat siyasi otorite projeye ikna edilemedi.
Bu çalışmalarde Turgut Cansever ile birlikte çalışan, Deprem Çalışma Grubu toplantılarına katılan isimlerden biri de Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin’di.
99 depreminden sonra Turgut Cansever öncülüğünde kurulan İstanbul Deprem Çalışma Grubu’nda neredeyse tüm toplantılarda Cansever’in yanındaolan Şirin 1994 yılında yazmaya başlayıp, Cansever’in vefatından sonra da devam ettirdiği “Çocuklara Karşı Aslî Görevimiz Dünyayı Güzelleştirmektir” başlıklı günlüklerini Serbestiyet’le paylaştı.
Ataköy, 2 Nisan 1994
Turgut Cansever Bey, yalnızca bilge mimar değil. Maddi varlığı dikkatlice kullanmanın bütün gerekçelerini açıklayarak her aşama üzerinde en ağır soruları soruyor bana. Ömrümde bu kadar soru sorarak konuşan başka bir düşünce insanını tanımadım.
Nişantaşı, 5 Mayıs 1995
Turgut Cansever, bir tek günün bile kaybedilmeden 30 yılda meydana gelecek şehircilik politikasını ortaya koyacak stratejinin hazırlanmasını öneriyor. Kısaca tezi şöyle: 30-40 yılda dünyada, şehirlerde yaşayacak nüfusun 3-4 kat artacak olması karşısında köklü tedbirlerin alınması gerekir. Bu tehlike Türkiye için de geçerlidir. Önümüzdeki 30-40 yıl içinde şehirlerimizde 55 milyon, köylerimizde ise 15 milyon kişiye ev inşa etmek zorunda kalacağız. 70 yılda sürdürülen şehirleşme politikaları sonunda, bugün şehirlerimizde yaşayan 35 milyon kişinin takriben yarısı sefalet mahallelerinde, gecekondularında yaşıyor…
Turgut Bey’in Türkiye için öngördüğü konut ve şehir tasavvuru ‘yeniden inşa’ anlayışına dayanıyor. Bunun için de yeni bir idarî yapı ve yönetim yapısı öneriyor: Konut ve Şehir Müsteşarlığı.
Nişantaşı, 9 Haziran 1995
Habitat II İstanbul Konferansı için grubumuzun hazırlayacağı raporun çocuk, engelli ve yaşlılar bölümü için hazırlamamı istediği ana sorular ve ara soruları not aldım. Merkezî kavramları aile, ev, mahalle, sosyal ve kültürel çevre başlıkları altında önerdim. Bilge Mimar, ‘büyük aile ortamı’ kavramlaştırmasını tercih etmemiz gerektiğini şöyle açıkladı: Büyük aile ortamı, çok daha fazla sayıda yaşlı ve engelliler için en uygun korunma, ihtimam ve saadet imkânını sağlayabilir. Evde üretim de ayrıca engelliler için önemli bir saadet ve bir meşgaledir. Böylece engelli, üretime de yönlendirilmiş olur.
Turgut Bey’e, çocukluk ve yaşlılığa niçin benzer önemde atıfta bulunduğunu da sordum. Cevabı hem makul hem de ideal bir insanlık durumunu hissettirecek kadar da derin: Çocukluk ve yaşlılık, hayatın güzel ve yaşanması zarurî aşamalarıdır. Tabiatın varlığını sürdürmesini engellemeden yapıların güzelliğini sağlayacak kültürün oluşması ve dolayısıyla mimarlık, sanat, sosyal düzen ve ekonominin en üst düzeyde evrensel temellere dayalı ve mahallî oluşuma açık yapısını gerçekleştirmek bir erdemdir. Bu erdemin, güzel çevreyi oluşturacak bir düzenin kurulmasında etkili olması esastır…
Ataköy, 22 Haziran 1995
Turgut Bey’le aile ve ebeveynin sorumluluğu üzerine konuştuk. Konuştuk, dediğime bakmayın, bendenizin ‘küçük’ bir soru sorması yeterli oldu: Anne-baba olanlara yüklediğiniz sorumluluğun yerine gelmesi mümkün müdür? Turgut Bey, hiç tereddüt etmeden ve biraz da sesini yükselterek önce temel bir ilkeyi hatırlattı: Çocukları dünyaya getirenler, onların güzel bir dünyayı, güzel ve asûde bir çevreyi, ahengi ve emniyet içinde korunmuş olmanın huzurunu yaşamalarını, böylece hayatları boyunca aynı amaçları gerçekleştirecek kişiliğe sahip olmaları hâlinde yeryüzü sınavını kazanabilirler.
İkinci sorum ise ‘büyük aile ortamı’ ile ilgiliydi: Çocuk ve yaşlılar için ‘büyük aile ortamı’nın anlamı nedir? Büyük aile konutları, çocuklara aile ötesi dünyayı ve aynı zamanda hayat sürecinin bir merhalesi olan yaşlılığı tanıma imkânı verir. Böylece yaşlılar hem annelere yardım edecek; hem de çocukların varlığı ile oluşan saadetlerine zemin hazırlayacaklardır. Öte yandan konut yatırım ve işletmesinde ekonomi ve esneklik sağlaması bakımından büyük aile konutlarının yaygınlaştırılması teşvik edilmeli, bu konuda gerekli eğitim tedbirleri de alınmalıdır.
Turgut Bey’in, ev ve güvenlik alanı olarak mahalle tasavvurundan çıkardığım özet de kısaca şöyle: Evde üretim, çocukların oyunu aşıp hayatı tanımalarının en önemli yoludur. Özellikle erkek çocukların, evin uzantısı ve evlerin ortak kontrol alanı olan yaya yolunda ve mahalle meydanında, büyüklerin dünyasına katılacak şekilde, yaşama alanlarını genişletmesini sağlamak, yani mahallenin, çocukların çevrelerini sakin bir şekilde tanıyacakları bir yaşama bölgesi durumuna getirilmesi gerekecek.
Bu açıklamanın anlamı açık: Türkiye’nin şehirlerini yıkarak yeniden inşa etmekten başka çare var mı!
Ataköy, 22 Temmuz 1995
Turgut Bey, dünyayı güzelleştirme görevi için toplumsal örgütlenmeyi öneriyor. Örgütlenmeyi, katılımı ve yapabilirliği, demek daha açıklayıcı olur. Standartlar düzenine dayalı, sürdürülebilir yeniden inşa sürecini temin etmeyi ise şu amaca dayandırıyor: Bireylerin karar yetkisinin kötüye kullanılmasını önlemek, gelecek nesillerin haklarını korumak, mimarinin (insan çevresinin ) yüksek kültür düzeyinde oluşmasını sağlamak… Bütün bu süreçlerde insan, toplum ve Devlet için hayati değerdeki kavram ise tek: Adalet üzere olmak.
Merter, 7 Eylül 1999
Bilge Mimar Turgut Cansever’e göre muhtemel deprem sebebiyle, İstanbul’un felaketi çok yakın. Hattâ, İstanbul, ayağımızın altında bir uçurum. Beş yüz yılda bir tekrarlanan deprem kapıda.
Orhan Pamuk da çocukluğunda Turgut Cansever’den sıkça bu sözleri duyduğunu Benim Adım Kırmızı kitabında yazmış. Niçin bu şehirden gitmemiz gerektiğini mi anlatmalıyız; yoksa bu şehir için yeni sorular mı sormalıyız? Herkes soru sorduğu zaman evini terk etmeye cesaret edebilecek mi?.
Merter, 12 Eylül1999
Turgut Bey’in öncülüğünde kurulan Sakarya Deprem Çalışma Grubu’nun ilk durağı İzmit’in Körfez ilçesi oldu.Yirmi üç kişilik jeolog, sismolog, mimar, mühendis, şehir plancısı, sosyolog, hukukçu ve uzmanlardan oluşan inceleme heyeti ile şehrin ölüm çizgisi gibi kıvrılan fay şeridi boyunca yürüdük. Ruhumuza kaydettiğimiz notlar hiç şüphe yok ki gördüklerimizden de daha fazla. Bir fotoğrafın dört bin kelime olduğu iddiası galiba doğru.
Turgut Bey, Adapazarı’nın ibret müzesi olarak ve hiç dokunulmadan bırakılması tezine dayanan görüşünü tekrarlamaktan yorulmuyor ve yeni şehirler kurulması gerektiğini anlatıyor.
Merter, 6 Kasım 1999
Son beş yüz yılın muhtemel en büyük depremi beş-on yıl içinde İstanbul’da olabilir. Moskova Deprem Enstitüsü’nün yöneticisi Deprem Şûrası’nda bu yönde bir görüş açıklamış. Turgut Bey, bu felâkete yönelik tedbir alınması için İstanbul Deprem Çalışma Grubu’nun kurulmasına ve çalışmaların mimari projesi olan Nişantaşı’ndaki Çocuk Vakfı Kültürevi’nde yürütülmesine karar verdi. Grupta farklı disiplinlerden ve dünya görüşü temsilcisi altmış dört kişinin düşünceleri doğrultusunda ilk defa kapsamlı bir rapor hazırlanacak.
Merter, 19 Aralık 1999
İstanbul Deprem Çalışma Grubu’nun Çocuk Vakfı Kültürevi’nde düzenlediği ilk toplantı tutanağına göre bilim insanları 7 ile 8 şiddeti arasında bir depremin olacağı görüşünde. İstanbul’un ikinci derece deprem bölgesi gösterilen Avcılar, Şirinevler ve Bağcılar bölgeleri birinci derecede deprem bölgesi ilan edilmiş. İncelenen konutların %21’i hasarsız, %79’u ise ağır hasarlıymış. Çürük yapıların on beş yılda sağlamlaştırılabileceği de hesaplanmış. 2.5 milyon konutun depreme dayanıklı hâle getirilmesi mümkün olsa bile, depremde yıkılmayacaklarını hiçbir uzman söyleyemez. Şehir nüfusunun %80’ini teşkil eden düşük gelir grubuna ait konutlar ve işyerleri daha kötü durumda olduğu hâlde inceleme yapılmasını istemiyorlar. Turgut Bey sözü uzatmadan ağır hasarlı binaların yıkılmasını ve İstanbul’un dışında yeni yerleşim alanlarının kurulmasını öneriyor.
Merter, 4 Ocak 2000
Turgut Cansever’in gönderdiği ve 18 Aralık 1999 tarihinde yapılan depremle ilgili ikinci yuvarlak masa toplantısının tutanaklarını okurken, deprem şehrimize biraz daha yaklaşıyor sanki. Hayrettin Karaman’ın tedbir yorumu psikolojime de çok uygun: Bazı insanların, bir kader bir de ecel var. Allah’ın takdiri ve iradesi nerede olursam olayım; tedbir alsam ölürüm, almasam da ölürüm şeklindeki bir düşünce içerisinde olduklarını görüyoruz. Tedbir kadere dâhil bir olaydır. Biz, insan olarak tedbir almakla yükümlüyüz. Sonuç ne olursa olsun bizim yükümlülüğümüz tedbir almaktır. Karaman Hoca ısrarında haklı: İnsan hayatını korumak için tedbir almak gereklidir; depremden insanların nasıl korunacağını öğretmek de hayata dair en önemli ödevlerden biridir. Burhan Kuzu, muhtemel İstanbul depremine radikal açıdan yaklaşıyor: Yerleşme hürriyeti konusunda “ben İstanbul’dan gitmem” deme hakkının olmaması gerektiğini savunuyor. Gerekçesi de hazır: Aslında, İstanbul’a girme hakkımız da mutlak olarak yoktu. İstanbul gibi bir şehrin kolay terk edilemeyeceği de bir gerçek.
Korkut Tuna, depreme sosyoloji dürbünü ile bakılmasına özen gösteriyor. Depremin yalnızca binaları yıkmadığını, aynı zamanda bir evi sarmalayan, çok hassas, yumuşak toplum ilişkileri yanında, insanların alıştığı ilişkiler ağını da yok ediyor. Üretim, bölüşüm ve bunlara bağlı olarak ikâmetle âdeta toplum tarafından istihdam edilen insanlar birdenbire boşluğa düşüyor. Ben de boşluğa giden yola çok uzak sayılmam. Yüz otuz altı gündür depremin sancısı hayatıma yön veriyor. Ferruh Müftüoğlu’nun görüşleri imdadıma yetişiyor: Gerçekten de muhtemel bir deprem hakkındaki tahminleri tam ve kesin bir bilgi gibi takdim edenlere karşı bir tavır takınılması da gereklidir. İnsanların endişe nedeni ile oluşabilecek psikolojik rahatsızlıklarla, psikosomatik hastalıkların hâsıl edeceği ölüm riski üç, beş sene sonra gerçekleşmesi muhtemel bir depremde ölmeleri ihtimâlinden herhâlde daha yüksektir. Kürşat Bumin, yuvarlak masa (doğrusu masalar altıgen ve dörtgendi) etrafında en ümitsiz olanıydı. Toplum bilinci ve sorumluluk duygumuzun eksikliğine vurgu yapsa da, sıkça önerdiği ortak aklın harekete geçirilmesi noktasında iyi düşünülmüş çözümlere yönelemeyeceğimizi ifade ediyor.
İsmet Özel, depremi az zararla atlatabilmek için toplumsal bir örgütlenme yöntemimizin ve örgütlenmeyi gerekli kılacak toplumsal bilincimizin olmadığını şöyle açıkladı: Toplumu harekete geçirmek ve devleti ikna etmek hedeflerinin gerçekleşme ihtimâli çok zayıf. Toplum olup olmadığımız noktasında Türkiye’de bir milletin yaşayıp yaşamadığı konusunda bir ittifak sağlamış değiliz ki, bu insanların hayatı söz konusu olduğunda harekete geçelim. Bir toplum yeni bir seferberliğe girişecekse, bunun harekete geçirici unsurları olması lâzım. Toplumsal dayanışma istiyoruz öyle değil mi? Özel soruyor: Kim kimle dayanışacak? Bunun tarifinin yapılmasını ve insanların neden dayanışmadan uzak durduklarının da anlaşılması lâzım. Önerisi ise daha net: Türkiye’nin önce kültürel problemini çözmesi… İsmet Özel, Türkiye’de iyi şeylerin yapılabilmesini devletin ikna edilmesine bağlıyor. Ancak, bunu da ihtimâl dâhilinde görmüyor. Kamuoyu tercihleri ile devletin tercihleri arasında eşgüdümün olmayışı bu ikna sürecinin başlamasını da engelliyor.
Merter, 29 Ocak 2000
İstanbul depremi cumartesi sabahları buluşmamızın ilk gündemi. Turgut Cansever, deprem yakın bir tarihte olacak görüşünde ısrarlı. Turgut Bey, bu nedenle deprem öncesi yapılacakları öne çıkarıyor. Yücel Yaman, Türkiye’nin gece fotoğrafında yalnızca İstanbul’un ışıklarının yandığını hatırlattı. İstanbul depremi Türkiye’nin de depremi olacak.
Tarabya, 14 Haziran 2003
Turgut Bey’in kurduğu Ev ve Şehir Vakfı’nın ilk Mütevelli Heyeti toplantısı bugün gerçekleşti. Vakfın amacı, Turgut Bey’in yeni şehirler kurma hayalinin gerçekleştirilmesi. Sekseni aşmış yaşına rağmen büyük bilgi ve deneyimiyle ısrarla ve cesaretle yeni çözümlemelere yönelmekten başka çarenin olmadığını savunuyor ve itiraz edenleri ikna etmek için de ödün vermeden direniyor. Turgut Bey, bugün, Pilot Şehir Uygulama Raporu (2003) için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmek istediğini söyledi. İlk temaslara başladık. Talebin esası ise birkaç maddelik bir yasa ve yer tahsisi. Aslında Trakya’da birkaç bölgenin ön incelemesi yapıldı. Biri Saray’ın kuzey batısında çalılık bir arazi.
Nişantaşı, 20 Aralık 2003
Bilge Mimar Turgut Cansever’in öncülüğünde kurulacak Pilot Şehir Projesi nedeniyle Çocuk Vakfı Kültürevi’nde bir araya geldik. Çocuğa göre yapılması gereken düzenlemeler için bazı önerilerde bulundum: Çocuğun şehrin bütününde güvenlik içinde yaşama imkânı bulmasına yönelik planlama esas alınmalı. Çocuğa zamanı değerlendirme, bilgi erişimi ve kullanımı ve deneyim sağlayacağı sosyal ve kültürel şehir ortamının hazırlanmasına öncelik verilmeli. Bakalım bu defa bir veya iki katlı bahçeli evlerden oluşacak şehir hayalimiz gerçekleşecek mi?
Hayal ettiğim şehir tasavvuru birbirini tamamlayan üç eksenden oluşmakta:Çocuğun ruhî olgunluğuna ortam sağlayan sosyal ve kültürel çevre (mahalle, sanat evleri-işlikler, müze, sinema ve tiyatro salonları, müzik odaları, artizanal atölyeler)Çocuğun fizikî gelişimine katkı veren birimler (spor alanları ve tesisleri, oyun alanları ve bahçeleri, serüven parkları, yürüyüş parkurları)Çocuğa şehrin bütününe erişme imkânı veren ortamlar (şehir meydanı, şenlik alanları, çarşılar, kültür merkezleri, kütüphaneler, mahalle ölçekli piknik alanları)
Tarabya, 11 Aralık 2007
Öğleden sonra eşimle Nilüfer ve Turgut Cansever ailesini ziyarete gittik. Turgut Bey’in sohbetini özlemişim. Yaşı seksen yedi. Devleti yönetenlerin kendilerine zaman ayırmasını ve dinleyecekleri insanları bulmalarının önemini anlattı bize. Recep Tayyip Erdoğan’ın kendini yalnız hissettiğini ve bütün işlerle ilgilenmek zorunda kalması nedeniyle zamanı olmadığı yönündeki kanaatini de uzun sayılabilecek bir konuşma ile temellendirdi. Buna rağmen, İttihat ve Terakki’den bu yana, bu dönemin önemli bir dönemeç olabileceği kanaatinde Turgut Bey.
Tarabya, 22 Şubat 2009
Öğle üzeri Mehmet Öğün aradı ve ses tonundan hissettim söyleyeceği haberi: Turgut Cansever veda etti dünyaya.
Bir rüya da bitiverdi, dedi Turgut Bey’in kardeşi. Benim için sürüyor ve yaşadıkça sürecek bu rüya. On beş yıl önce başlayan bu rüyada neler yok ki! Çocuk Vakfı Kültürevi de bu rüyadan kalan bir hatıra. Muhafazakâr çevrelerde fark edilmesi için çok çırpındım. Sezai Karakoç’un şu dizelerini tekrar edip durdum günlerce: Duyan olmadı/ Duyan olduysa da/ Anlayan olmadı.
Turgut Bey beden yurdu ile aramızdan ayrılsa da küçük kızı Feyza Hanım’ın başsağlığı nedeniyle arayan birine söylediği gibi,- Son ana kadar savunmaya hazırdı. Rüya bitse de aslında o hâlâ savunuyor, evet savunuyor. Düşünce hiçbir zaman ölmez…
Düzeltme:
“Turgut Cansever 23 yıl önce planlamıştı: Kırklareli’de 30 şehirlik yeni İstanbul” başlıklı haberimizde Turgut Cansever’in Kırklareli’nde şehirler projesini Erdoğan’a sunmak istediğini fakat randevu alamadığını yazmıştık. 2005 yılında Yeni Şafak’a verdiği bir röportajda Cansever “Kurulun hazırladığı raporu Başbakanımız’a sunduk. Kendileri çok yakından ve samimi bir şekilde ilgilendiler” demişti.