İlkokuldan üniversiteye tüm eğitim hayatını Almanya’da tamamlayan DEVA Partili Mustafa Yeneroğlu azınlıklar, yabancılar ve vatandaşlık hukuku, göç ile diaspora politikaları alanında uzman bir hukukçu. Türkiye’nin dünyanın gündemine sık sık taşıdığı İslamofobiyle ilgili yüzlerce davayı koordine etmiş, izlemiş bir insan hakları savunucusu.
Somalililer tarafından işletilen ancak sürekli polis baskısına maruz kalan Ankara’daki Saab Cafe’yle yakından ilgilenmesi de hem bir milletvekili hem de bir insan hakları savunucusu olarak görevi.
Gelin görün ki İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü öyle düşünmüyor. Emniyet, Yeneroğlu’nu düşman ilan etti. Nedeni de Saab Cafe’nin tabelasındaki kırmızı, yeşil ve sarı renkleri terör örgütü rengi sayıp tabelanın indirilmesini, beyaza boyanmasını isteyen polise itiraz etmesi.
İtiraza, parmak sallayarak, “Senin gibi tiplerin ne olduğu belli. Ahlaksızsın sen lan. Lan haddini bil, adam gibi konuş, milletvekiliymiş” sözleriyle karşılık veren emniyet amirine AKP dahil siyasetin her köşesinden ve toplumdan tepki yükseldi.
Polis amirini “uyarmakla” yetinen Emniyet’in Yeneroğlu hakkında suç duyurusunda bulunma kararı alması, Yeneroğlu’nu “Teşkilatımıza yönelik düşmanlığı herkesçe bilinen milletvekili” diye tanımlaması, İçişleri Bakanlığı ile Yeneroğlu arasında neler yaşandığı sorusunu gündeme taşıdı. Genel olarak bilinen şu: Yeneroğlu, polisin hukuk dışı her türlü eylemine karşı parlamentoda en yoğun mücadeleyi yürüten milletvekillerinden biri olarak biliniyor.
Fakat biz ayrıntılara da bakalım.
“İşkenceyle mücadelesiyle Emniyet’in kırmızı listesine girdi”
Yeneroğlu’nun Emniyet’le karşı karşıya gelmesi AKP’de milletvekilliği yaptığı döneme kadar uzanıyor.
Van Gevaş Emniyet Müdürlüğü’ne Haziran 2017’de yapılan saldırının ardından saldırıyı düzenlediği iddia edilerek gözaltına alınan köylülere işkence uygulandığı iddiaları ortaya çıkınca TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Yeneroğlu, komisyon adına olayın incelenmesi için suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Komisyonun MHP’li üyesi Ruhi Ersoy da Yeneroğlu’na destek verdi.
Van Valiliği, eylemi gerçekleştirenlerin suçunu itiraf ettiğini öne sürse de, köylüler çıkarıldıkları mahkemede serbest bırakıldı. Köylülerin teşhisi sonucu hakkında dava açılan O.Ş. isimli polis beraat etti.
Kararın gerekçesinde, kamera kayıtlarındaki ortam aydınlatmasının düşük olduğu ve bu nedenle yüzlerin tam seçilemediği ifadesi yer aldı. Mahkeme kararını “kahredici” olarak tanımlayan Yeneroğlu, “Takipçisi olacağım. Kimse hukuk içinde görevini yapan güvenlik güçlerimizi ve işkenceye sıfır tolerans sağlayan partimizi zan altında bırakamaz” çıkışında bulundu.
Yeneroğlu’nun komisyon başkanlığı döneminde, Silopi’de zırhlı aracın bir eve çarpması sonucu iki çocuğun hayatını kaybetmesinin incelenmesi de Emniyet’in tepkisini çekti.
Komisyona çağrılan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Adem Çakıcı’nın “Keşke terör bitse de, biz de panzerleri çeksek. Yani siyasi irademiz ne der bilmiyorum ama onun haricinde, bizim şu anda güvenlik kopseptimizde olmazsa, olmazımız” sözlerini hatırlatan bugünün muhalif siyasetçileri, “AKP içinde kimsenin Emniyet’in karşısında durmasına izin verilmedi. Yeneroğlu da en çok işkenceyle mücadelesiyle Emniyet’in kırmızı listesine girdi” değerlendirmesi yapıyor.
“Ciddi tartışmalar, ayrışmalar”
İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda AKP’ye dönük eleştirilerinden geri adım atmayan Yeneroğlu, Ekim 2019’da partisinden istifa etti. İstifa ederken yaptığı açıklamada da 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonraki olağanüstü hal uygulamalarına dönük eleştirilerini saydı, Emniyet’le yaşadığı ayrışmanın özünü de kamuoyuyla paylaştı:
“Terörle mücadele çerçevesinde güvenlik birimlerinin bazen ölçüyü aştığı ve ölçüyü aştığı durumda da benimle de mutlaka ciddi tartışmalara ve ayrışmalara girdiği bir süreçti. Geldiğim nokta itibariyle son iki, üç yıl içinde partimle, partimin politikaları doğrultusunda birçok huzursuzluk yaşadığımı kamuoyuyla paylaştım.”
Askeri operasyonlar, kaçakçılık, OHAL KHK’ları, 15 Temmuz’da kaybolan silahlar
Yeneroğlu güvenlik birimlerinin ölçüyü aştığı tüm olayları, hak ihlallerini meclis gündemine taşımayı sürdürüyor. Van’ın Çatak ilçesinde operasyon düzenleyen askerler tarafından gözaltına alınan ve daha sonra helikopterden atılan iki kişiyle ilgili tüm iddiaları, Kuzey Irak’ta düzenlenen Gara operasyonunu, Türkiye-İran sınırında yakalanan ve kaçakçılık yaptığı belirtilen kişilerin kolluk güçleri tarafından şiddete uğradıkları iddialarını soru önergeleriyle meclise taşıdı. Suç örgütü lideri olarak bilinen Azeri Nadir Salifov’un Antalya’da öldürülmesiyle ilgili verdiği soru önergesinde hükümete “Türkiye’ye girişi yasaklanmışsa, Salifov ne şekilde, hangi gerekçeyle ve hangi sınır kapısından Türkiye’ye giriş yapmıştır” sorusunu yöneltti.
OHAL KHK’ları ile işten çıkışlarda farklı kodlar uygulanmasının OHAL’i kalıcılaştırdığını ve binlerce vatandaşı sosyal ölüme ittiğini söyleyen Yeneroğlu, hükümetin bu uygulamaya son vermesini istedi.
Yeneroğlu’nun gündem yaratan ancak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlamadığı önergelerinden birkaçını da hatırlayalım.
– Kolombiya’da 9 Haziran 2020’de; Türkiye’ye, İzmir Limanı’na giden 4.9 tonluk kokainin yakalandığı haberi üzerine, söz konusu olayla ilgili Türkiye’de herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır?
– Panama’da son durağı Mersin olan gemide 616 paket kokain yakalandığı haberleri üzerine, bu olayla ilgili Türkiye’de herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır?
– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olduğunuz dönemden bugüne sivil gruplara devlet envanterinde kayıtlı olmayan silahları dağıttığınız iddiaları doğru mudur?
– Yunanistan’dan Türkiye’ye gönderilen 45 kişilik mülteci grubunun denize atıldığı iddialarıyla ilgili idari soruşturma yapıldı mı? Soruşturma yapılıyorsa eylemi gerçekleştiren jandarma komutanının kimliği tespit edilmiş midir? İlgili jandarma komutanı açığa alınmış mıdır? Söz konusu olay her yönü ile araştırılmakta mıdır?
“Devlet gücünü hukuk dışı şahsi tasarruf alanı zannedenler”
Suriye’de 2011’de başlayan iç savaştan kaçanlara uyguladığı “açık kapı politikası” ile dünyanın takdirini toplayan AKP hükümeti daha sonra ne zaman Avrupa Birliği’yle anlaşmazlık yaşasa göçmenleri bir karşı koz olarak kullanma eğilimi gösterdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelen “Geri göndereceğiz, göndermeyeceğiz” gibi ikili açıklamalar birbirini izlerken, muhalefet yaklaşan seçim öncesi Suriyelilerin geri gönderilmesi için birbiriyle yarışa girmiş durumda.
Göçmen karşıtlığı, yabancı düşmanlığı ülkede dalga dalga yayılırken Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Türk vatandaşlığı almış göçmenlere baskıyı artırmasına herkesten önce İçişleri Bakanlığı’nın karşı çıkması gerekiyor. Bu baskının benzeri Almanya’daki Türklere yapılsa Türk hükümeti karşı çıkmayacak mı? Elbette çıkacak. Bunlardan çok daha azı yapıldığında Türk hükümeti derhal karşı çıkıyor. O zaman, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü Türkiye’de çalışma izni almış, vatandaşlık hakkını kazanmış göçmenlere baskı politikasını gözden geçirmek zorunda. Hak, hukuk bunu gerektiriyor.
Yeneroğlu her ne kadar “konu ben değilim” dese de, konu o sanki. “Konu ben değilim” dediği sosyal medya mesajında da, göçmenlerle ilgili olanlar dahil ülkede yaşanan her sorunun nedenini açıkça söylüyor:
“Konu ben değilim. Sayısız vatandaşımıza yapılan kötülüklerin onda biri dahi bana yapılmadı. Biliyorum ki, milletvekili olmasaydım şu anda karakolda işkence görüyor olurdum. Ülkemiz bu halde maalesef. Çünkü devlet gücünü hukuk dışı şahsi tasarruf alanı zannedenler yönetimde.”