Cenaze namazından üç saat sonra Çarşamba mahallesi hâlâ kalabalık. Cenaze namazına katılamayan kadınlar İsmailağa Camii’nde toplanmış. “Efendi Hazretleri için hatim indiriyoruz” diyorlar; üç yüz hatim indirmeyi hedeflemişler. Cenazeye katılamadıkları için üzgün olup olmadıklarını soruyorum. Genç bir kadın, “Orada olmayı tabii hepimiz isterdik. Son kere görüp, yolculamak isterdik. Geceden beri burdayız, hatim okuyoruz. Almanya’dan gelenler bile var. Yirmi yıldır buraya gelmeyenler cenaze için geldi. Biz de kadınlar olarak burada hatim indirip duamızı yapacağız. Hocamız, cenazesinin kalabalık olacağını tahmin ettiği için, kadınları korumak adına böyle bir emir verdi. İzdihamdan zarar görmeyelim diye. Ama yine de orada olmak isterdik” diyerek duygularını ifade ediyor.
Çarşamba’nın girişinde, karşıdaki çocuk parkında oturan ve ağlayan teyzelerin yanına yaklaşıyorum. Neden ağladıklarını, ne hissettiklerini soruyorum:
“Nasıl ağlamayalım kızım? Zaten son zamanlarda astımım olduğu için gidip göremiyordum. Kalabalıktan çekindiğim için. En son 5 yıl önce görmek nasip oldu. Dünyanın en hayırlı insanı, bu asrın şeyhülislamını kaybettik. Onu tanısanız siz de ağlardınız. Çok farklı bir insandı. Hep iyilikle, tebliğ ile geçti ömrü. Böbreklerinden hastaydı çok uzun zamandır. Şimdi sevgilisine kavuştu. Allah herkese böyle ömür, ölüm nasip etsin.”
Başka bir kadına, cenazeye CHP’li vekil İlhan Kesici ve Davutoğlu’nun katılmasını soruyorum. Kimsenin bundan rahatsız olmadığını, hatta tersine herkesin memnun kaldığını söylüyor:
“Tabii rahatsız olmadık. Demek ki saygı duyuyorlar. CHP’li olup olmaması hiç önemli değil. Herkesin sevgisini kazanmış biri demek ki. Ne ben ne de buradaki kimse bundan rahatsız olmaz. Rahatsız olanlar hocamızı anlamamış demektir. Dinlememiş demektir. Keşke yaşarken de ziyaret etselerdi. Nasıl bir insan olduğunu önyargılı olan herkes görseydi.”
Ustaosmanoğlu’nun vefatından sonra cemaatin dağılıp dağılmayacağı da çokça tartışılan konulardan biri oldu. Konuştuğumuz cemaat mensuplarına göre bu dedikodu her zaman vardı. Ancak böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, cemaatte olan herkesin Allah rızası için burada olduğunu anlatıyor:
“Cemaat dağılmaz. Öyle bir şey mümkün değil… Ben 38 senedir burada yaşıyorum. Evlendiğimden beri cemaatin içindeyim. Hep dağılma dedikodusu anlatılır ama böyle bir şey gerçek olmaz. Herkes Allah rızası için burada. Bak, sen açık giyiniyorsun. Burada bizimle sohbet edip, bizi dinliyorsun. Kimse sana ‘Neden böyle giyiniyorsun?’ diye soruyor mu? Sen de bize sormuyorsun neden çarşaflı olduğumuzu. Ama yine de benim dinimde iyiliği emretmek vardır. Bu yüzden sana söylüyorum. En azından kollarını kapatan şeyler giy. Sabahtan beri gölge arıyorsun. Sıcaktan kaçıyorsun. Cehennemden kaçamazsın. Beni yanlış anlama, annen gibi gör. Sadece nasihat ediyorum. Bu benim görevim. Kıyamet alametlerinin hepsi gerçekleşti. Efendimizin ölümü de bunlardan biri. Hepimizin sonu bu.”
Cenaze namazından dönen ve çay ocağında oturan genç erkeklerin konuşmalarını duyuyorum. Cenazenin ne kadar kalabalık olduğundan, Tayyip Erdoğan ve İbrahim Kalın’ın tabutu omuzladığından bahsediyorlar. Bir erkek, “Cumhurbaşkanı’nın gelmesine şaşırmadım ama tabutu omuzlamasına şaşırdım. Son yıllarda hiç yanına gelmedi. Aslında herkes yalnız bıraktı efendi hazretlerini son yıllarında. Eskiden bayramlarda ya da rahatsızlığı arttığında ziyaret ederlerdi. Belki de Bahçeli izin vermiyordu gelmesine. Bilemeyiz tabii… Keşke İmamoğlu da gelseydi. Bence ayıp etti. Onun gelmesini bekleyenler olmuştur. İyi ki İmamoğlu’na oy vermemişim. Versem şimdi çok pişman olurdum” diyor.
Büfede çalışan bir genç erkek ise, muhalif siyasilerin cenazeye katılımını şöyle yorumluyor:
“Papa’nın öldüğünü düşünün. Herkes katılmaz mı? Taziyesini iletmez mi? Bunda garip olan ya da kızılacak bir şey yok. Kızanlar iyi niyetli değildir. Ben bu cemaate bağlı değilim ama yıllardır burada, bu insanların yanında çalışıyorum. Cemaatten biri olmamama rağmen efendi hazretlerini sever sayardım. Hayatım boyunca böyle bir kalabalık görmedim. Camiden şu gördüğünüz zabıta direklerine kadar namaz kılınıyordu.”
Erkeklerden değil ama kadınlardan ağlayanlar çok fazla. Çarşamba’da cenazenin ilk günü olmasına rağmen yine de hareketlilik, gündelik hayat devam ediyor.
Fatih’te hissettiğim şey şu: Hem çok büyük bir şey olmuş hem de hiçbir şey olmamış gibi.